Bir dönem Gülen cemaatinin sözcüsü olarak anılan ve 17 Aralık öncesine kadar Fethullah Gülen’e en yakın isimlerden biri olan eski Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı başkanı, Star gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, “Gülenistlerin Washington ve Brüksel’deki onursuz muhbirler lobisi, Cumhurbaşkanımızı dışarıda itibarsızlaştırmak için çırpındılar” dedi.
“Siyasi muhalefet, Gülenistler ve Doğan medyası üçlüsünü, pervasız yapan, cesaretlendiren saik, 7 Haziran seçim sonuçları oldu” diyen Gülerce, G20 Zirvesi’nin, “Erdoğan sempatisinin ve liderliğinin dost düşman bütün dünyaya gösterilmesi açısından yeni bir fırsat olduğunu” savundu.
Hüseyin Gülerce’nin Star’da “1 Kasım’dan G20’ye Erdoğan liderliği” başlığıyla yayımlanan (17 Kasım 2015) yazısı şöyle:
1 Kasım, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın durdurulması ve AK Parti’nin tek başına iktidar olmasının önlenmesi planının yırtılıp atıldığı tarihtir. Bu plan, 7 Şubat 2012’de MİT müsteşarı üzerinden Erdoğan’ı tutuklama hamlesinde aleniyete dökülmüştü. 17-25 Aralık 2013 darbesi ile topyekûn saldırıya geçilmişti.
Muhalefet partileri, 1 Kasım öncesi iki cepheden saldırıya geçtiler: Bir, Beştepe Cumhurbaşkanlığı Külliyesi için “Kaçak Saray” yaftalaması ile Sayın Erdoğan’ın itibarsızlaştırılması. İki, “seni Başkan yaptırmayacağız” diyerek, “diktatörün önünü keseceğiz” saldırısı... Bir de, F. Gülen’in ve medyasının düşmanlık cephesi vardı. Kısaca Gülenistler diyeceğim bu cephe, bir yandan muhalefet bloğuna başta HDP olmak üzere aleni destek verirken, diğer yandan Gülen’in teşvik, telkin ve zehirleri ile Erdoğan’a “Firavun, Deccal, Yezid, Münafık” göndermeleri yaparak “zalime dur demeliyiz” kampanyası yürüttü. Muhalefetin ve Gülenistlerin destek gücü ise Doğan medyasıydı.
Siyasi muhalefet, Gülenistler ve Doğan medyası üçlüsünü, pervasız yapan, cesaretlendiren saik, 7 Haziran seçim sonuçları oldu. HDP’nin barajı aşması, AK Parti’nin koalisyona mahkûm görünmesi onları, “tamam, Erdoğan’ı ve AK Parti’yi nihayet tökezlettik” zafer sarhoşluğuna itti. Elbirliği ile öylesine hava estirdiler ki sanki AK Parti birinci parti değil de barajın altında kalan partiydi. Gülen medyası önce “restorasyon hükümeti iş başına” deyip CHP-MHP-HDP hükümeti istedi. Sonra da “Erdoğan’ın işi bitirilmeli” dedi. Dine hizmet, eğitim diye yola çıkan bir cemaat, savrula savrula Erdoğan düşmanlığı ile devlete savaş açıyor, ülkenin uçuruma sürüklenmesini önemsemiyordu. PKK’nın siyasi kolunun hükümet ortağı olmasını istiyordu.
Gülenistlerin Washington ve Brüksel’deki onursuz muhbirler lobisi, Cumhurbaşkanımızı dışarıda itibarsızlaştırmak için çırpındılar. Erdoğan’ın Batı dünyasında artık ciddiye alınmadığını, Obama’nın kendisiyle telefonda bile görüşmediğini ve neler neler yazdılar. İçeride de kumpaslarla, MİT TIR’ları üzerinden terör örgütü DAEŞ’e silah yardımı yapıldığını, Erdoğan ve Davutoğlu’nun Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanması gerektiğini yazıp çizdiler. Türkiye’yi, ülkemizin yöneticilerini haince jurnallemekten çekinmediler.
İşte 1 Kasım, gayri milli bir ittifakın bütün şom ağızlarını susturdu. Bir elektro şokla Türkiye’nin ritmini bozanların hepsinin çenesini kapattı. Milletin kafasını karıştıranların, istikrarı bozmaya çalışanların, felâket tellallığı yapanların, hepsinin fiyakasını 1 Kasım’daki millet iradesi bozdu, onları hüsrana uğrattı.
7 Haziran’dan sonraki süreci maharetle, basiretle yöneten, gerçek bir liderlik sergileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’yi bir koalisyon batağına düşmekten kurtardığı gibi istikrarın, kalkınmanın yeni bir heyecan ve şevkle devam etmesinin de önünü açtı.İşte dün sona eren G20 Zirvesi, Erdoğan sempatisinin ve liderliğinin dost düşman bütün dünyaya gösterilmesi açısından yeni bir fırsat oldu. Türkiye’yi DAEŞ üzerinden jurnalleyenlere inat, ABD ve Avrupa, Türkiye’ye, terörle mücadelede verdiği destek için şükranlarını sundu.
Şimdi fitnecilerin, kendi ülkesinin Cumhurbaşkanına düşmanlık eden haysiyetsiz muhbirlerin elleri böğründe kaldı. Kendi çirkeflikleri, yüzlerine gözlerine bulaştı. Pensilvanya’dan, “bize diş gösteriyorlar, ısırıyorlar, salya atıyorlar” diyen zatın ağzını bozması; bir akıl tutulması, bir nezaketsizlik olarak kayda geçti. Gülenistler, devletle savaşılamayacağını, darbe üstüne darbe yiyerek görüyorlar.