Hürriyet yazarı Selçuk Şirin kişi başına milli gelir ve büyüme rakamlarını değerlendirerek Türkiye'nin patinaj yaptığını söyledi. Şirin, "Temel özgürlüklerde, hukuk sisteminde ve eğitimde reform olmadan hiç bir sorunumuzu çözemeyeceğimizi artık kabul edelim. Bu alanlarda reform yapmadan Türkiye bırakın 10 bin dolardan 20 bin dolar seviyesine çıkmayı, artık G20 içinde bile kalamaz" dedi.
Şirin'in "Parayı konuşalım: Milli gelir neden gündemden düştü?" başlıklı yazısı şöyle:
Geçen hafta ekonomik gidişatı anlamamız için elzem olan iki rakam açıklandı: Milli gelir ve büyüme oranları. Büyümede yüzde 4'lük rakam az da olsa gündem oldu ama bir iki istisna dışında kimse milli gelir rakamına odaklanmadı. Oysa yakın bir zamana kadar bütün tartışmaların göbeğindeydi kişi başı milli gelir rakamı. Ne oldu?
Kişi başı milli gelirimiz 9 bin 261 dolar
Aşağıdaki tabloda kişi başına düşen milli gelirin son 10 yıldaki seyri var. Gördüğünüz gibi kişi başına düşen milli gelir 2007’de ne ise bugün de o. Türkiye patinaj yapıyor denmesinin sebebi işte bu tablo. 2007 yılında ortalama kişi başı milli gelir 9247 dolar. 2015 yılında bu rakam 9261 dolar. Yani 2007’den bu yana toplam 14 dolarlık bir zenginleşme kaydetmişiz. Senede 2 dolarlık bir artış bu!
Büyüme bakımından da durum farklı değil!
Büyüme rakamlarına baktığımızda da durum aslında o kadar parlak değil. Yüzde 4’lük büyüme rakamı bizi ancak olduğumuz yerde tutmaya yetiyor. Türkiye eğer iddia ettiği gibi G20 ülkeleri içinde geçen yıl düşmüş olduğu 18. sıradan daha da geri düşmek istemiyor, hatta G20 ülkeleri içinde kalmak istiyorsa yıllık büyümesini yüzde 5’in üstüne çıkartması gerekiyor. Artan nüfusu itibariyle yüzde 5’in altındaki her büyüme rakamı potansiyelimizin altında bir performansa işaret ediyor.
Büyüme rakamları demişken şu gerçeği de bir kere daha hatırlatayım: 1960’tan günümüze kişi başına milli gelir artışına baktığımızda, Türkiye her 10 yılda %45-50’ye denk gelen bir kişi başı milli gelir artışını kaydetmiş bir ülke. Bu oran son 10 yılda kaydedilen %46’lık artışla neredeyse aynı. Bunun da ötesinde aşağıdaki grafik milli gelirin her 10 yılda bir ne kadar katlandığını gösteriyor, resim oldukça net. Yani 2000’li yıllarda yaşadığımız görece zenginleşmeyi aslında Türkiye uzun süredir yaşıyor. Asıl yapmamız gereken tıpkı Çin’in ve muhtemelen şu dönem Hindistan’ın yaptığı gibi, uzunca bir süre istikrarlı bir şekilde potansiyelimizin, yani yüzde 5’in üstünde büyümek.
Ne yapmalı?
Bu köşenin okurları için bu sorunun yanıtı tanıdık gelecek. Son dönemlerde maalesef ekonomi gündemden düştü. Artık ne sofradaki ekmeği ne de çocuklarımızın geleceğini konuşabiliyoruz. Terör yani güvenlik kaygısı tüm dertlerin önüne geçti. İşte tam da bu nedenle ülke olarak bir an evvel yapay olarak gündeme getirip birbirimizi yediğimiz konuları bırakıp asıl gündeme yani ekonomiye dönmeliyiz.
Ne kadar demokrasi o kadar ekmek!
Ülke olarak eski usul ekonomiyle yani tarımla, turizmle, inşaatla varacağımız zenginliğin sonuna geldik. Bu saatten sonra eski usul kalkınmada ısrar etmek bizi ancak geriye götürür. Nitekim olan da o. Bu sebeple ülke olarak bir an evvel adına “yapısal reform” dediğimiz büyük dönüşümü başlatmalıyız. Bu dönüşümün anahtarı da belli. Temel özgürlüklerde, hukuk sisteminde ve eğitimde reform olmadan hiç bir sorunumuzu çözemeyeceğimizi artık kabul edelim. Bu alanlarda reform yapmadan Türkiye bırakın 10 bin dolardan 20 bin dolar seviyesine çıkmayı, artık G20 içinde bile kalamaz. Tercih bizim.