Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Kobanê’yi kuşatan IŞİD’e karşı savaş PYD’yle Türkiye arasındaki ilişkilerle ilgili olarak, “PYD’ye tavır konusunda PYD’nin önce pozisyonunu değerlendirmesi gerekir. Suriye bağlamında Esed’e bakışı ve pozisyonu bizim için önem taşıyor. Bu değişmeden de Türkiye yani böyle bir yakınlaşma görüntüsü oluşması da çok kolay görünmüyor yani” diye konuştu.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Utku Çakırözer’e konuşan Akdoğan, “Esad’ı mı destekliyorlar?” sorusu üzerine, “Zaman zaman destek gibi algılanabilir, nötr kalma gibi algılanabilir, bekle gör durumdan istifade et gibi algılanabilir. Ama Esed’e dönük bir karşıtlık, bir tavır içerisine girmiyor. Oysa geçmişten bu yana Kürtlere bölgede zulmeden, hiçbir hak tanımayan Esed rejimidir. Bugün yani bir şekilde ona karşı nötr kalması bile dolaylı destek gibi de algılanabilir” dedi.
Utku Çakırözer’in Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (24 Eylül 2014) nüshasında yayımlanan “Ankara’nın Esad şartı” başlıklı yazısı şöyle:
‘Ankara’nın Esad şartı’
Akdoğan ABD saldırısı sonrası Türkiye’nin pozisyonunu açıkladı, Kobani - çözüm süreci tartışmalarını değerlendirdi
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kabinesinde, basınla ilişkilerden sorumlu isimlerin başında Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan geliyor. Akdoğan, bir bakıma bu kabinenin ‘İletişim Bakanı’ gibi de görev üstlenecek. Akdoğan, danışman olarak Tayyip Erdoğan ile yolları kesişmeden önceki gazetecilik kariyerinin ilk döneminde Cumhuriyet‘te stajyer muhabirlik yapmış da bir isim. Bakanlık koltuğuna oturduktan sonra da basının sorunlarını meslek kuruluşlarından dinlemeye karar vererek bazı meslek örgütlerimiz ve meslektaşlarımızla bir araya geldi. Dünkü sohbetimizde önümüzdeki süreçte basın çalışanlarının sorunlarının giderilmesi için çalıştaylar yapma niyetinde olduğunu açıkladı. İlk toplantıya davet etmediği meslek örgütlerimizin (ÇGD, TGS ve diğerleri) tepkilerinden haberdar. Ancak üst üste yaptığı ‘diyalog’ ve ‘herkesi dinleyelim’ vurgularından, o çalıştaylarda daha geniş temsil sağlayacak davet yapabileceği izlenimi edindik.
Akdoğan ile randevumuzun zamanlaması, HDP’li vekiller Pervin Buldan, İdris Balüken ve Sırrı Süreyya Önder ile yaptıkları görüşmenin hemen ardına denk düştü. HDP heyeti PKK ile hükümet arasında yürütülen ‘çözüm sürecinin’, Suriye içindeki Kürt bölgesi Kobani’ye dayanan IŞİD tehdidi nedeniyle tehlikeye düşeceği uyarısını yapmak için gelmişti. Görüşme sonrası Önder’in Başbakanlık binası çıkışında kameralar önünde bu doğrultuda yaptığı açıklamayı da Akdoğan ile birlikte dinledik. Hemen ardından IŞİD ve Kobani’deki gelişmelere ilişkin sorularımıza şu yanıtları verdi:
Hava saldırısı yetmez
- Dün ABD ilk kez Suriye’yi vurdu
Suriye’yi mi vurdu? Yoksa başka bir hedefi mi vurdu?...
- IŞİD hedeflerini vurdu
Evet IŞİD’i vurdu. Burada Suriye’ye dönük nasıl bir öngörüsü var, projesi senaryosu var önce bunu görmek gerek. Nasıl bir Suriye arzu ediliyor önce bunu görmemiz lazım.
- Türkiye askeri operasyona destek olacak mı? Desteğini insani yardımla mı sınırlı tutacak?
İnsani yardım önemli. Ama Suriye konusunda çok uyarı yaptık. Hiçbiri gerçekleşmedi. IŞİD şartları daha da kötüleşti. Kriz derinleşti. Birbiriyle savaşan gruplar eskiden ikiydi şimdi dört oldu, giderek artıyor. Herkes birbiriyle savaşıyor. Bu noktada sadece havadan bombardıman yapmak meseleyi çözmüyor.
Önce senaryoyu görelim
Aşağıda sizin genel Suriye senaryonuz nedir? Aşağıda sizin ittifak ettiğiniz kimdir? Orada PYD var, IŞİD var, Özgür Suriye Ordusu var, Esad var. Siz orada kiminle iş tutarak bir neticeye ulaşmak istiyorsunuz. Bu sorunun cevabı nedir ve bugüne kadar nasıl bir işbirliği geliştirdiniz? Mesela ÖSO’ya yeterli desteği verdiniz mi? Bunlar hepsi sorular. Türkiye Cumhuriyeti bugüne kadar doğru yerde durdu, doğru tezlerde bulundu. Bunlar yapılmadığı için sorunlar derinleşti.
- İnsani yardımın ötesine geçmeyeceğiz diye anlayabilir miyiz?
Bunlar şartların değişmesine göre değerlendirilecek konular. Önce tatminkâr bir senaryonun görülmesi lazım.
Çözüm başka, Kobani başka
- Çözüm süreci ne aşamada?
Çok güzel işlediğini düşünüyorum. Bunun içinin doldurulacağını ve hızlı şekilde devam edeceğini düşüyorum. Buna elbirliğiyle ihtimam göstermemiz lazım, tarihi bir fırsat, sonuca ulaştırmamız lazım.
- HDP ve PKK’nin çözüm süreci ile Kobani arasındaki bağlantısını nasıl değerlendiriyorsunuz
Şimdi benim gördüğüm çözüm süreci kendi bağlamında sağlıklı bir şekilde devam ediyor. Yani bu Kobani meselesi, Suriye’nin kuzeyinde yaşananlar çözüm sürecinin doğrudan parçası olan konular değil. Ama bir şekilde süreci dolaylı olarak etkileyebilen konular olarak görülebilir. Yani çözüm sürecinde biz Türkiye içi bir meseleyi halletmeye çalışıyoruz. Bütün bu ülkelerdeki sorunları çözme projesi değil çözüm süreci. Diğerlerinin bağlamı farklı. Suriye’de yaşananları Suriye politikası kapsamında ele almak lazım.
PYD değişmeden yakınlaşma olmaz
Çözüm süreci bağlamında ben gidişatı olumlu görüyorum. Diğer meselede (Kobani) Türkiye insani duyarlılığını ortaya koymuştur ama onun ötesinde PYD’ye tavır konusunda PYD’nin önce pozisyonunu değerlendirmesi gerekir. Suriye bağlamında Esed’e bakışı ve pozisyonu bizim için önem taşıyor. Bu değişmeden de Türkiye yani böyle bir yakınlaşma görüntüsü oluşması da çok kolay görünmüyor yani.
- Esad’ı mı destekliyorlar?
- Zaman zaman destek gibi algılanabilir, nötr kalma gibi algılanabilir, bekle gör durumdan istifade et gibi algılanabilir. Ama Esed’e dönük bir karşıtlık, bir tavır içerisine girmiyor. Oysa geçmişten bu yana Kürtlere bölgede zulmeden, hiçbir hak tanımayan Esed rejimidir. Bugün yani bir şekilde ona karşı nötr kalması bile dolaylı destek gibi de aglılanabilir.
- Bunu HDP heyetine söylediniz mi?
- Söyledim tabii. Suriye bağlamında. Çok gelişme oluyor, çokboyutlu, çok faktörlü bir denklem var orada. Yani burada yeni bir durum varsa herkesin de yeni pozisyonuna, yeni bakış açısına ihtiyaç var
Herkese kapımızı açtık
Burada hasmane bir tutum içerisinde değil Türkiye. Yani insani yardım bağlamında bakıyor ve 140 bin kişi kabul ettik, iyi niyetini ortaya koydu ve burada mazlum, mağdur kimse biz bunun etnik kimliğine, kökenine, dinine, mezhebine bakarak hareket etmiyoruz. Gelen Nusayri olur, Ezidi olur, Türkmen olur, Arap olur, Kürt olur, kim olursa olsun büyük sıkıntı yaşıyorsa bunların bir kısmı Türkiye’ye farklı gözlerle bakan kesimler de olabilir. Yani bunların hepsi Türkiye’yi çok seviyor anlamına da gelmez. Ama bir sıkıntı yaşandığında Türkiye kapılarını açıyor ve mesele orada da gelen işte Kürtler olduğunda da kapımızı kapamadık, gönlümüzü açtık. Zaten orada bir akrabalık ilişkisi var, yakınlık var, bunun ötesinde bizim negatif bir tavrımız yok. Ama bu tampon bölge vesaire bu da biraz yanlış anlaşılıyor. Yani bu Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlamak için asgari bir savunma kalkanı oluşturacak gibi lanse ediliyor. Bu insani yardım maksatlı bir güvenli bölge oluşumu tabii. Bize gelmeden orada yapalım, o yapılabilirse orada, yapılamazsa oradaki insanlar hayat riski taşıyorsa elbette kabul ediyoruz ve neticede de kabul ettik. Burada böyle bir problem yok. Buna dönük tehdit var, açıklamalar yapılması doğru okumamak demek tabloyu.
‘Tehditvari açıklamalar yaparak olmaz’
- HDP’nin sürece ilişkin talepleri oldu mu?
Bir hayırlı olsun ziyaretiydi. Ben hem Meclis’teki yasama faaliyetlerinden sorumlu başbakan yardımcısıyım, hem de bu çözüm süreci heyet kurulunun da içerisinde başından beri bu işi takip eden birisiyim. Bu bağlamda Meclis’te diğer partilerle olduğu gibi HDP ile de birtakım temaslarım bu süreçte olacak. Bir fikir teatisinde bulunduk. Süreç nereye gidiyor, ne oluyor, birtakım gerilimler bölgede yaşanabiliyor veya işte diğer ülkelerden kaynaklı birtakım sıkıntılar yaşanabiliyor. Bunların da sürece tesir etmemesi önem taşıyor. Birtakım yanlış anlamalar olabiliyor, işte biraz önce tampon bölgede dediğim gibi veya işte Kobani vs. bağlamında söylediğim gibi, bu tür şeyleri de diyalogla aşmamız lazım. Yani tehditvari açıklamalar vs. değil burada ne kastediliyor, ne yapılmak isteniyor, burada diyalog her şeyin ilacı, ne kadar temas içinde olursak, birbirimizi doğru anlarsak bu süreç sağlıklı devam eder.
- Sınırdaki gerilimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Burada insani yardım maksatlı geçişlere tabii izin veriyoruz ama bu taraftan başka yerlere geçiş olabilecek bir şey değil. Bunun hukuki zemini bellidir. Biz hukuku askıya alalım, herkes istediği gibi gitsin gelsin, böyle bir şey olamaz.
- HDP’den ve PKK’den bu yönde çağrılar var
Orada bir paradoks oluştu. Bir tarafta Türk askeri yardım elini uzatmış, kucağını açıyor. Öbür tarafta Türk askerini taşlayan, düşmanmış gibi gören sanki bunlara engelmiş gibi gören bir anlayış. Şimdi bu iki farklı fotoğraf. Burada hangisi doğru, hangisi yanlış. Bence Türkiye’nin ve Türk askerinin yaptığı doğru, onların yaptığı yanlış.
- Aysel Hanım’ın (Tuğluk) davranışını mı kastediyorsunuz?
Tabii, geçiş için taşlama yapıyorlar. Bu yanlış bir görüntüdür.
Konsoloslukta her şey doğru
- Musul baskınında başkonsolosun sorumlu olduğu ileri sürüldü. Bunu doğrulayacak bilginiz var mı?
Orada herhangi bir kişinin hatalı olduğunu düşünmüyorum. Burada istihbarat gelir, hükümet, dışişleri telkinde bulunur ama oradaki şartları en iyi bilen orada bulunan insandır. En doğru kararı o verir. Gelinen sonuç da ilk baştan itibaren verilen her kararın doğru olduğunu gösteriyor. Bunun alternatifinin ne olacağını bilmiyoruz. Başkonsolos o 50 kişiyi dışarı çıkarsaydı, sağ salim buraya getirebilir miydi, tahliye olunabilir miydi, başka bir komplikasyon yaşanabilir miydi? Alternatifinin doğuracağı riskleri bilmeden konuşmamak lazım. Olumlu bir netice alındıysa baştan beri doğru yapıldığını düşünüyorum.
Muhalefete diyalog çağrısı
- Cumhurbaşkanının bir aylık performansı nasıl?
İyi ve yapıcı görüyorum. Yeni Türkiye’de yeni bir farklı vizyon ortaya koyduğunu görüyorum. Bunu fırsata çevirmek, iyi niyetle karşılık vermek lazım.
- Muhalefetle diyaloğu nasıl kuracaksınız?
Bu yeni dönemde, burada Cumhurbaşkanı da Başbakan da çok iyi niyetle elini uzattı, kapısını açtı, işbirliğinden yana olduğunu gösterdi. Bunun havada kalmaması lazım. İyi niyetle bu yeni dönemde ilişki biçimlerini de yeniden tanımlamak uzlaşıya açık olmak lazım. Biz birçok konuda muhalefetle ilişkilerde de, basın konusunda da bunu görüyorsunuz, davet edilen gazetelerde, Cumhurbaşkanı’nın TÜSİAD ziyaretinde de görüyorsunuz. Mümkün olduğu kadar diyalogdan kaçınmamak gerek. Farklı düşünebiliriz, eleştirebiliriz ve saire ama siyasetin temel zemini diyalog olmalı. Bunun üzerinden herkes ne söyleyecekse birbirine söyleyebilmeli.
Paralel yapı bitmedi
- ‘Paralel yapı’ dediğiniz Gülen cemaatine, yakın çevrelere yönelik mücadeleniz bitti mi?
Bitmez sanıyorum. Devletin vermesi gereken bu mücadele, ulusal güvenliğimizi ilgilendiriyor. Bu idari tedbirler alındı, yer değiştirmeler birtakım şeyler. Daha önemli olan farkındalık oluşmasıdır, bir güven sarsılmasının yaşanmasıdır. Ben bunu çok önemsiyorum.
- 2015 seçimleri için çıtanız nedir?
Yüzde 50’nin üzerine çıkarız.
Önce basından brifing
Akdoğan basınla ilgili yürüteceği çalışma konusunda da şu değerlendirmeyi yaptı:
Meslek kuruluşlarını dinleyeyim dedim. Devlet tarafından brifing alıp birtakım kabullere vardıktan sonra meslek kuruluşlarını dinlerken önyargılı dinliyorsunuz. Onun yerine önce basını dinleyeyim diye hepsini topladım. Hükümete eleştirel yaklaşan, uzak duranlar da dahil olmak üzere kim varsa hepsini çağırın dedim. Bir iki tanesi dışarıda kalmış, onlar çok kızdılar. Ama yani usulüne uygun olarak eleştirisini yapacak olan, düşüncesini söyleyecek olan kim varsa davet ettim ve dinledim. Bu konuda peşin hükmüm de yok. Neyse herkesi dinleyelim. Çalıştaylar yapılsın, ortaya bir şey çıksın, ondan sonra biz gereken adımı atalım yaklaşımındayım. Yani devletten önce millet tarafını, sivil toplum tarafını, sektör temsilcilerini dinleyelim ve onların önceliklerine göre hareket edelim yaklaşımındayım açıkçası.