Andrew Finkel
Türkiye’nin Spor Bakanı Suat Kılıç beni tanısaydı, arkama kına yaktığımı söylerdi. – Türkçe’de, başkalarının başarısızlığından mutluluk duyanlara yönelik söylenen bir söz .-
Cumartesi gecesi 2020 Olimpiyatları’nı yaşadığım şehir İstanbul’un değil Tokyo’nun kazandığını geçen haberleri gördüğüm anda üzüntü duydum. Eğlenceli olabilirdi, dünyanın en büyük spor organizasyonunun kente gelmesi iş dünyası için de iyi olurdu. Ancak kısa bir süre sonra, derin bir oh çektim.
Olimpiyat Oyunları’nın alınmasının, Türk otoritelerine zalimane (pharaonic) İstanbul vizyonlarını empoze etme yetkisi verirdi diye düşünüyorum. Olimpiyat başvurusu, üçüncü havalimanının inşası için gerekçe olarak gösterilmişti bile. Türk hükümeti devasa ve çevre açısından umursamaz olan projelere bayılıyor. Boğaz’a başka bir köprünün yanı sıra Karadeniz’i Marmara’ya bağlayan yeni bir boğaz için kanal açmak gibi ‘deli işi’ (madcap) planları var.
Hükümet yanlısı medya, İstanbul’un oyunları kazanamamasıyla ilgili olarak biz çevrecileri, özellikle de Gezi Parkı eylemcilerini suçluyor.
Pazar günü, Akşam gazetesi ‘Çapulcular mutlu’ manşetiyle çıktı. Bakan Kılıç da, Twitter’da “Kına stokları tükenmiş” dedi.
Yeni Şafak gazetesi ise, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin kararını verdiği gün, protestoların yeniden başladığı İstanbul’da bir restoranın biber gazıyla dolu fotoğrafını gösterdiği için Reuters’i suçladı. Polis, o gece Ankara’daki bir üniversite kampüsünden otoyol geçirilmesinin protesto edildiği, ‘Gezi’ye benzer bir gösteri de eylemcilere dağıtmaya çalışıyordu.
Ancak, İstanbul’un Olimpiyatları kazanamamasının nedeni Gezi Parkı’ndan çok, doping skandalları, Türk futbolundaki şike ve kapı komşusu Suriye’de çalan savaş davullarıydı.
İstanbul’un başvurusunun gücü, şehrin sembolizmiydi; - Büyük bir ticaret merkezi, İslami bir imparatorluğun eski başkenti, Avrupa ve Asya arasında bir köprü – ancak bu sembolizm yeterince güçlü değildi.
Bilakis, İstanbul şu anda uzlaşmaz farklılıklarıyla sadece Avrupa ve Asya arasında değil kendi içinde de bölünmüş bir şehrin sembolü olma tehlikesiyle karşı karşıya…
Türk hükümetinin Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne sunduğu tanıtım videosunda capuccino içen genç yöneticiler, jogging yaparken, flört ederken ve eğlenirken tasvir ediliyordu.
Ancak bunlar o ‘kınalı’ Türklerdi: Gezi Parkı’nı kurtarmak için sokağa çıkanlar onlardı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sesinin kısılmasını görmekten mutlu oldular.
Hükümet, daha özgür düşünen bu şehirli profesyonellerden gelen muhalefete karşı polis copları dışında başka bir şeyle baş edecek gibi görünmüyor. Hal böyleyken, Olimpik Oyunlar’ı kazanmak – ve şehri bu insanların itiraz ettiği şekilde geliştirmek için - onların imajını kendisininkiymiş gibi sundu. Bunun, ayrışmanın ya da kinciliğin kesin işareti olup olmadığını ise bilmiyorum.