İstanbul Valiliği'nin "olaylara karışan şahısların ekseriyetle alkollü" olduğunu savunarak; halka açık alanlarda, parklarda, plajlarda içki tüketimini yasaklaması, kamuoyunda "yaşam tarzına müdahale" olarak yorumlanırken, anayasa hukukçuları, söz konusu kararın valilik tarafından alınamayacağını ve Anayasa'nın ihlal edildiğini söyledi.
İstanbul Valisi Davut Gül’ün imzasıyla yayımlanan genelge ile "alkol satışı ve tüketilmesi ruhsatı bulunan işletmeler dışında" kalan halka açık deniz ve sahil kenarlarında, plaj, park, piknik ve mesire alanlarında içki tüketimi yasaklandı. Genelgede "olaylara karışan şahısların ekseriyetle alkollü" olduğunu öne sürülürken, "huzur ve sükunu bozacak şekilde davranışlarda bulunan kişilere kolluk görevlileri tarafından 617 TL idari para cezası verileceği" yönündeki yasa hükmü anımsatıldı.
Tartışma yaratan kararı T24'e değerlendiren Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi, Anayasa Hukuku profesörü Şule Özsoy Boyunsuz, temel hak ve özgürlüklerin yalnızca kanunla sınırlandırılabileceğini hükmeden Anayasa'nın 13. maddesinin ihlal edildiğini söylerken, konunun yargıya taşınması gerektiğini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kadar gidilmesi gerektiğini belirtti. Boyunsuz, "yasağı yargıya taşımanın yeterli olmayacağını, vatandaşların yaşam alanlarına yönelik bu müdahaleye topluca karşı çıkması gerektiğini" de vurguladı. Özsoy Boyunsuz, gerçek gerekçenin, 'alkol haramdır' düşüncesi olduğunu savundu.
Şule Özsoy Boyunsuz: Temel hak ve hürriyetler bu şekilde sınırlanamaz
"Alkol almayı, kamu düzenini bozan bir davranış olarak göstermek, kişinin doğrudan yaşam alanına müdahale edildiği anlamına gelir. Yani valilik, vatandaşın neyi içip neyi içemeyeceğini söylüyor. Bu karar, temel hak ve özgürlüklere yönelik bir sınırlamadır. Anayasamızın 13. maddesine göre, temel hak ve hürriyetler bu şekilde sınırlanamaz.
Alkol almak tek başına kamu düzenini bozan bir davranış değil. O davranışı gösteren, alkol almadan da gösterir.
"Kararın altında yatan asıl gerekçe, 'alkol haramdır' düşüncesidir"
Kararın altında yatan asıl gerekçe 'alkol haramdır' düşüncesidir. Alkolü alan herkes sarhoş olmaz, sarhoş olan herkes de kamu düzenini bozmaz. Özgürlüklere yönelik bu manipülatif müdahale aslında, söylenen gerekçenin dışında başka bir gerekçe ile yapılıyor.
İktidar, herkese, kendisinin inandığı şekilde yaşamasını dayatıyor. İnsanlara nasıl yaşayacaklarını seçme özgürlüğü vermiyor.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nde devletlere, 'Bir hak ve özgürlüğü sınırlarken, izin verilen gerekçe ile sınırlanması gerekir. İzin verilmeyen bir gerekçeyi saklamak için, izin verilen gerekçeyi kullanmak da yasaktır' der. Bu kararla yapılan, doğrudan doğruya bu. Kimse, bunun sebebinin kamu düzenini korumak olduğu konusunda ikna edemez beni. İçkinin günah olduğunu düşünmek ve toplumu buna göre şekillendirmek için yapılan bir şey bu.
"Topyekûn karşı çıkılmalı, AİHM'e kadar gidilmeli"
Bu karara, topyekûn karşı çıkmak lazım. Yargıya taşımak lazım. Ancak ne yazık ki yargı, tarikat ve cemaatlerin yuvalandığı, örgütlendiği bir yer haline geldi, siyasallaştı.
Biz hukukçular olarak biliyoruz ki, birtakım tarikatlar, Adalet Bakanlığı'ndaki sınavlarda, devlet içinde faal olarak örgütlendiler. Anayasa'nın temel prensiplerini koruyacak bir avuç yargıç kaldı. Yargıya muhakkak götürülmeli. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne kadar varacak bir hukuki mücadele başlatılmalı.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, aktif ve örgütlü olarak yaşam alanlarına yönelik bu müdahaleye direnmeli, topluca karşı çıkmalı. 'Siz, benim özgürlüklerimize müdahale edemezsiniz, bunun bir sınırı vardır' denilmeli.
"Temel hak ve özgürlükler can çekişiyor"
Bir hukukçu olarak söylemekten üzüntü duyuyorum ama sadece yargıya taşımak yetmez. Bugün, çok kuşatılmış bir alanda, demokrasisi ölmüş, temel hak ve özgürlükleri can çekişen bir noktada bulunuyoruz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, temel hak ve özgürlüklerine, laikliğe sahip çıkmak zorunda. Bunu muhafazakarlar da yapmak zorunda çünkü bu dine de zarar veren bir şey. Gün geçtikçe, muhafazakarların da dinini yaşayış biçimlerine karışılmaya başlanacak. Yaşam tarzına, devletimizin temel düzenine yönelik direkt bir tehdittir bu."
Tevfik Sönmez Küçük: Valiliğin yetkisi yok, olsa bile, yasağı her yeri kapsayacak şekilde alamaz
Doç. Dr. Tevfik Sönmez Küçük de İstanbul Valisi'nin bu kararı alma yetkisinin olmadığını defaatle vurguladı.
Genelgeye hiçbir istisnanın tabi olmadığını belirten Doç. Dr. Küçük, şöyle konuştu:
"Valiliğin kanunda kamuya açık alanlarda bu şekilde bütün park, bahçe alanlarında yasaklama kararı alma yetkisi kanunda yok. Hak ve özgürlükler ancak kanunla sınırlandırılır, Anayasa'ya aykırı bu genelge.
Valiliğin bu şekilde bir yasak alma yetkisi olsa dahi, her yeri, bütün parkları kapsayacak şekilde yasaklama kararı alamaz. Bu durum, ölçülük ilkesine aykırılık teşkil eder. Valiliğin böyle bir yetkisi zaten yok. İl idaresi kanununda birtakım yetkiler var ama bunlar çok genel geçer yetkiler. Hak ve özgürlüğü sınırlandırmak için ayrıntılı, somut düzenlemeler olması gerekiyor yasada. İl idaresi kanununa dayandırdıkları maddeler, valiye bu yetkileri vermiyor.
Benzer durumu, pandemi döneminde de sokağa çıkma yasağı konusunda yaşadık. O dönemde verilen idari para cezaları daha sonra iptal edildi. Hukuki açıdan sorunlu bir düzenleme bu.
Ceza alan biri cezayı iptal ettirebilir mi?
Doç. Dr. Küçük, halka açık alanda içki içen bir kişinin ceza alması durumunda ise Sulh Ceza Hakimliği'ne başvurabileceğini söyledi:
"Kabahatler kanunu çerçevesinde idari para cezası kesildiğinde, Sulh Ceza Hâkimliğine giderek, o cezanın iptali talep edilebiliyor. Anadolu yakasında böyle bir ceza alındığını farz edelim, o kişi İstanbul Anadolu Adliyesi'nde Sulh Ceza Hakimliği'nden bu cezanın süresi içerisinde iptalini talep ederek dava açabilir.
Bahsettiğim gerekçelerle cezanın iptal edeceğini düşünüyorum. Vali'nin alkol alan kişiye yasak koyma yetkisi yok, kolluk kuvvetlerinin de bunun üzerinden ceza kesme yetkisi yok. Bunlar, genel davranış özgürlüğüdür."