Söyleşi

Hüda Kaya: Kardeşlerimiz iktidar olunca 28 Şubat'ın devlet zihniyetini sahiplendi

Hüda Kaya: Dün bizim mahallenin dışındakilerin mahalle baskısına maruz kalıyorduk, bugün kendi mahallemizin baskılarına...

29 Haziran 2013 16:00

 

28 Şubat'ın tanıklardan biri olan Hüda Kaya başörtüsüne özgürlük mücadelesinde en öndekilerden biriydi. Kaya, yazdığı yazılar, katıldığı eylemler yüzünden cezaevinde yattı. Hatta üç kızıyla beraber idamla yargılandı. Kitlesel eylemlerde yer aldıkları için “anayasal düzeni değiştirmeye çalıştıkları” iddia ediliyordu… Sorgular, cezalar ve korkutmalarla hayatı 28 Şubat dönemiyle değişen ve o dönemim fotoğrafını "Başörtüsüne Özgürlük Yolunda Görülmüştür" kitabıyla çeken Kaya ile Gezi Parkı eylemlerini ve hükümetin söylemlerini konuştuk.

"Bugün dindarlık söylemiyle halkın farklı kesimlerine zulümler yapılır oldu" diyen Hüda Kaya, "Dün beraber olduğumuz, mazlumlar olarak aynı safta olduğumuz insanlar, kardeşlerimiz maalesef bugün iktidar olma noktasına geldiğinde 28 Şubat 'ın devlet zihniyetini sahiplenir noktasına geldi" diyor.  

Kamuoyunda Dolmabahçe Cami olarak bilinen Bezm-i Alem Valide Sultan Camisi'de "Gezi Parkı eylemcileri içki içti" iddiasına karşı Kaya, "Saldırıya uğramış gençler var, yaralılar var. Allah’ın evi olan mabetlerimiz insanlara açık olmayacak da kime açık olacak?" diye soruyor. 

Polis müdahalesine dair de "Bunu biz 28 Şubat sürecinden biliyorduk. Polisin bizzat kendisi yaratılmak istenen gündem için yönlendiriliyor" ifadesini kullanan Hüda Küya’nın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:  

 

’28 Şubat’tan tanıdık; polis yaratılmak istenen gündem için yönlendiriliyor’

 

Gezi olayları sizin için ne ifade ediyor?

İlk duyduğumda Diyarbakır’da toplantıdaydım. Olayların başladığını öğrendik, bizim çocuklar da oradaydı, yakından ilgileniyorduk haliyle. Böylesine bir ağaç ve çevre olayının büyütüleceğini, hatta Sayın Başbakan’ın gündemi bir parka kilitleyeceğini hiç birimiz öngörmedik tabii ki. Ardından gelen şiddetli polis müdahalesini aklım almadı. İnanılmaz şiddetli bir müdahale. Bu çocuklar bildiğimiz gençler pek çoğu. Onlar çadırlarında yatarken ani bir baskınla bu olay bu aşamaya getirtildi… Ve tepkimizi gösterdik.

Bunu biz daha önceki 28 Şubat sürecinden biliyorduk, çok tanıdık geliyordu. Polisin bizzat kendisi yaratılmak istenen gündem için yönlendiriliyor. Bu polisin kendi inisiyatifi elbette değil, mevcut hükümet kendi politikasına göre emir veriyor ve polis yerine getiriyor. “Yok içlerinden birkaç tanesi orantısız güç kullanmış, onları buluruz sorgulamasını yaparız” meselesi değil bu.

 

‘Ustalık dönemi AK Parti’ye oy veren bizi hayal kırıklığına uğrattı’

 

28 Şubat’ta da polislerin bizzat provoke ettiği eylemlere şahit oldum. Gezi’de de bunu hissettim. Ama asıl soru bu gençler neden kışkırtılmaya çalışılıyordu? Kamuoyu bilinçli bir şekilde bu olaya kilitlendirildi. Ustalık dönemini yaşayan bir hükümetimiz var. Sayın Başbakan değil, Türkiye diğer ülkelerdeki olaylara bile müdahil olan, ipleri elinde tutmada başarılı bir siyaset adamı… Hiddeti de planlı, üslubu da planlı, şefkati da planlı. Bunu fark etmemek mümkün değil. Gezi de bu planlı müdahalelerden birisi. Kontrollü bir gerginlik politikası uyguladığını görüyorum ben, doğru ya da yanlış. Seçim atmosferine girişin kontrollü bir planı. Başbakan şunu biliyordu; benim gibi ben nice insanlar biliyorum. Biz ailece AK Parti’ye oy vermiş insanlardık. Özellikle ustalık dönemi bizi üst üste hayal kırıklığına uğrattı. Roboski bunlardan biri, başörtüsü ile ilgili bazı müdahaleleri bunlardan biri... Başbakan’ın hem kararsız bir kitle, hem de bir daha AK Parti’ye oy vermeyeceğini ifade eden çevreleri bilmemesi mümkün değil. Bu gerilim politikasıyla Gezi ile kararsızları din üzerinden söylemle üslubunu tasvip etmeyenleri bile “Evet, biz Tayyip Erdoğan’ı desteklemesek de bu safta olmak zorundayız” noktasına getirdiler. Seçim için böyle bir kamplaşma yaratmanın vebali büyüktür. Onlar-bunlar meselesi oldu. Ötekileştirilen bu yüzde 50 nereye gidecek? Onlar da bizim beraber yaşadığımız insanlar. Aynı ailenin fertleriyiz, aynı mahallenin insanlarıyız.

 

‘Erdoğan’ı savunmak dini savunmakla özdeşleştirildi’

 

Siz şu anda başörtünüz üzerinden siyaset yapıldığını düşünüyor musunuz?

28 Şubat döneminde öyle dendi. Buna şiddetle karşı çıktık çünkü biz kendimizi biliyoruz. Bir kadın olarak ben neyi tercih edersem, nasıl istersem, yok siyasal amaçlı olsun olmasın, hangi niyetle olursa olsun bir kadına hiç kimsenin ayar verme hakkı olmadığını düşünüyordum ve bunun için mücadele ediyordum. Şu ana geldiğimizde dün bunlara karşı beraber mücadele ederken AK Parti hükümete geldiği sene “Bana başörtüsü için 3 yıl verin” diyen Başbakan’ımız varken şu anda 3. döneminin sonlarına geliyor olmasına rağmen başörtüsü hâlâ anayasal güvence altına alınamamıştır… Son seçimde başörtülü arkadaşlarımızın adaylık başvuruları varken tek bir tane başörtülü kadın listeye alınmadı. Ve siyaset hâlâ bu dil üzerinden devam ediyor. Aslında başörtüsünü herkes unuttu, herkes bir din dili üzerinden saflaştırıldı ve Erdoğan’ı savunmak dini savunmakla özdeşleştirildi. Bu gerçekten çok vahim bir mesele benim için.

 

‘Kardeşlerimiz 28 Şubat'ın devlet zihniyetini sahiplendi’

 

“28 Şubat’ın mağdurlar yarattı, şimdi onlar yeni mağdurlar yaratılıyor” söylemine katılıyor musunuz?

Dün beraber olduğumuz, mazlumlar olarak aynı safta olduğumuz insanlar, kardeşlerimiz maalesef bugün iktidar olma noktasına geldiğinde 28 Şubat 'ın devlet zihniyetini sahiplenir noktasına geldi ve bugün dindarlık söylemiyle halkın farklı kesimlerine zulümler yapılır oldu. 28 Şubat sadece farklı versiyonlarıyla devam ediyor diyordum ama bu son Gezi olaylarında çok daha ötesinde sahneler çıktı ortaya…

Gezi’deki ortam siz nasıl tarif edersiniz?

Çok defa gittim. Gezi’de şunu gördüm. Gezi’ye tek yönlü bakmak, birkaç küçük şeyle değerlendirmek büyük haksızlık olur. Orada çok farklı insanlar belki birbirine hiç selam vermeyecek insanlar gece gündüz beraberdi. Dayanışma içindelerdi… Olamaz dediğimiz manzaralara şahit olduk. Kendi bireysellikleri üzerinden dünyayı takip eden gençlerin orada birbirlerinin yüreklerine dokunduklarına, bir arada yaşamayı öğrendiklerine şahit olduk. Ortak bir yaşamın pratiğini yaşadı gençler aslında.

 

‘Gezi’de başörtüm nedeniyle kesinlikle problem yaşamadım’

 

Siz başörtünüzle Gezi’de problem yaşadınız mı?

Hayır, kesinlikle öyle bir şey görmedim Gezi’de. Gezi’de değil ama farklı yerlerde bazı kişilerden, daha keskin düşünceli kişilerin diyelim sözlü tacizlerine uğrayan başörtülü kadınlar olduğunu duydum. Ama bu asla bir genelleme değil. Aslında bu da kutuplaşmanın eseri, her başörtülüyü Tayyip Erdoğan taraftarı olarak görmeye başlıyorlar.

 

‘Allah’ın evi insanlara açık olmayacak da kime açık olacak?’

 

Dolmabahçe Cami’nin müezzinin yalanladığı “Camide içki içildi” iddiaları hakkında siz ne düşünüyorsunuz, görüntüleri izlediniz mi?

İzledim. Saldırıya uğramış gençler var, yaralılar var. Allah’ın evi dediğimiz mabetlerimiz insanlara açık olmayacak da kime açık olacak… Kaldı ki müezzinin konuşturulmaması, sorgulanması farklı bir şey söylemesinin beklenmesi olacak şey değil. Müezzin tam bir baba gibi yaklaşması ve onların güvenle dışarıya çıkmasını sağlaması çok güzel bir hareket ve bir din adamı olarak gayet insani bir vazife gerçekleştirmiş. Ama bunu bile saptırmaya çalışıyorlar. Kaldı ki içilmiş bile olsa söylenmez. Bu çok ortam gerici tahrik edici bir durum olur. Kişileri hedef göstermesi inanılır gibi değil.

 

‘Bugün kendi mahallemizin baskılarına maruz kalıyoruz’  

 

İfade ettiğiniz düşüncelerinizden dolayı tepkiler alıyor musunuz?

Çok... Hakaretlere, aşağılamalara, tehditlere varan laflar duyuyoruz. En hafifi “sapıttı” diyorlar. Dün bizim mahallenin dışındakilerin mahalle baskısına maruz kalıyorduk, bugün kendi mahallemizin baskılarına maruz kalıyoruz.

 

'28 Şubat'ta da yol parası derdindeydik, bugün de' 

 

Gezi Parkı eylemlerine yöneltilen eleştirilerin başında "dış mihrakların oyunu", "faiz lobisinin eseri olmak" var. Siz de Gezi’ye destek veren biri olarak dış güçlere ya da faiz lobisine mi hizmet ediyorsunuz?

28 Şubat’ta da muhaliftik. O zaman da hep aynı ithamlar oluyordu. "Bunlar devleti yıkmaya çalışıyorlar, irticacıları başka ülkeler destekliyor" diyorlardı. O zaman da bir yol parasının derdindeydik, bugün oldu yine muhalifiz, yine bir yol parasının derdindeyiz. Bırakalım insanlar kendilerini nasıl istiyorlarsa özgürce ifade edebilsinler.