Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün HSYK'ya atadığı 4 isimden birisi olan Prof. Dr. Bülent Çiçekli yeni HSYK ile ilgili, "Adalet Bakanı çok özel yetkilerle donatılıyor. HSYK, özel yetkili Bakan'a bağlı genel müdürlük haline geliyor. Bakan çok özel yetkili, HSYK üyelerinin bağımsız görev yapması zor, üyeler üzerinde bakanın yetkileri artıyor. 12 Eylül dönemi benzetmesi abartılı olmaz" dedi.
Radikal'den Ömer Şahin'e konuşan Prof.Dr. Çiçekli, "Yasa bu haliyle onaylanır, yürürlüğe girerse hukuk devleti ve demokrasi büyük zarar görür” dedi. “Paralel Yapı, Cemaat” iddialarına da cevap veren Çiçekli, “etiketlemeleri doğru bulmam. İthamlar somut belgeye dayanmalı. Herkes Anayasa'ya ve kanunlara göre görevini yapmalı, tüm Kurul üyelerinin aidiyeti bu ülkeye ve Anayasa'yadır” diye konuştu.
Köşk kontenjanından HSYK üyesi olan Prof. Dr. Bülent Çiçekli, Adli Kolluk Yönetmeliği'ne karşı çıkan 13 isim arasındaydı. Çiçekli, bir ay önce yapılan değişiklikle 1'nci Daire üyeliğinden alınmıştı. Değişiklikten bir gün sonra da soruşturma savcılarının görev ve yetkilerinde değişiklik yapılmıştı. Çiçekli, gündemdeki HSYK odaklı tartışmalara ilişkin Radikal'e konuştu:
HSYK da “vesayet” kurumu muydu?
Eski Kurul yapısı anomaliydi, Yüksek Yargı ve Kurul birbirini seçiyordu. Mevcut yapı AB normlarına uygun, geniş tabanlı temsil esasına dayanıyor. Arkasında güçlü halk desteği olan, büyük ölçüde yürütmeden bağımsız bir yapısı var.
Niçin referanduma gidildi ve HSYK değişti?
Mevcut HSYK yüzde 58 gibi geniş halk desteğiyle kabul edildi. Geçmiş HSYK ya getirilen eleştiriler vardı. Yargının işleyiş sürecine kurul üzerinden etki edildiği algısıydı. Geçmişte Erzurum Savcılarının yetkilerinin alınması olayı var (İlhan Cihaner olayı). Yetkileri alınmıştı Kurul tarafından. Bu referandumu tetikleyen olaydı. O dönemdeki iktidar bu olayı referandumu göze alacak kadar ciddi bir olgu olarak gördü. Sayın Bozdağ'ın açık beyanları var. Sadece savcıların yetkilerinin alınmasını bile yargıya ve devam eden soruşturmalara açık müdahale olarak gördü.
HSYK'da çoğulculuk olmadığı söyleniyor?
Anayasa Mahkemesi'nin tek oyu iptal eden kararıyla sistem değişti. Çoğulculuktan ziyade çoğunlukçu yapı oluştu. Bu elimizde olan bir şey değil. Ama yine de Kurul geniş tabanlı temsil esasına uygun olarak oluştu ve bu durum gerek ülkemizde gerekse yurtdışında hukukçular tarafından takdirle karşılandı.
Üyeler birbirini tanıyor muydu?
Üyeler farklı kaynaklardan geliyor. İdari, adli yargıdan gelen, Cumhurbaşkanı'nın atadıkları, Yüksek yargıdan gelenler… Cumhurbaşkanımızın atadığı 4 üyeden ikisini aynı fakültede dönem arkadaşı olduğumuz için tanıyorum, seçildiklerini ise atama sonrası öğrendim. Diğer üyeleri seçilmeden önce tanımıyordum. HSYK niye çok tartışılıyor Yüksek Yargı Kurumları, kuvvetler ayrılığının güvencesi olarak vardır. Yargının diğer kuvvetlerden bağımsızlığını sağlayan en önemli enstrüman kendi kendini yönettiği bağımsız kurul yapısının mevcudiyetidir. HSYK, yargı üzerinde önemli bir kurum. Kıymetli pırlanta gibi herkes sahibi olmak istiyor. Bu nedenle kurulun bağımsızlığı, farklı kaynaklardan üyelerin geliyor olması, çoğulculuğu öngören sistemin olması önemli.
HSYK'da değişikliğe gerek var mı?
Uygulaması yeni, arkasında halk desteği olan 3 yıl önce yapılan Anayasa değişikliğiyle oluşan kurulun yapısını değiştirmeyi gerektirecek objektif, hukuki nedenler yok. AB ve uluslararası normlara uygun. Sayın Cumhurbaşkanımız da zaten bu hususu sanıyorum Taha Akyol'un programında açıkça söylemişti. Kurulun üyelerinin çoğunun hâkim ve savcılar tarafından yapılan seçimle gelmesi önemli. Mutlaka bir değişiklik yapılacaksa Kurulda yürütmenin baskın olmamasını sağlayan düzenlemeler düşünülmeli. Yine Kurulun tüm kararlarına karşı yargı yolu açılması hususu da düşünülmeli.
Yargıda “Paralel yapı” veya “Cemaat yapılanması” var mı?
İnsanları kategorize edip, belirli kompartımana koymak, etiketlemek doğru değil. Paralel ya da cemaat gibi atıflar, ithamlar somut bilgi, belgeye dayanan iddialar değil. Birey olarak insanlığın ferdi olmak, bu ülkede yaşayan bir yurttaş olmak ötesinde başka bir aidiyeti ortaya koymayı çok doğru bulmuyorum. Benim için önemli olan yurttaş olarak bu ülkeye aidiyet, demokrasi ve hukuk çerçevesinde görev ve sorumlulukları yerine getirmektir. Dünya görüşleri farklı olabilir. Bunda tek başına bir zarar görmüyorum. Bunu işlerine ne ölçüde yansıtıp yansıtmadıkları önemli. Eğer işlere yansıyorsa, hukukun dışına çıkılıyorsa bunlar sorgulanmalı. Yanlış uygulama var ise de üzerine kesinlikle gidilmeli. Diğer türlü somut deliller olmaksızın insanları etiketlemek son derece yanlış. Yargı ve mensupları yıpratılmamalı. Fişlemeler, cadı avları olmamalı.
HSYK düzenlemesi tehlikeli mi?
Demokrasinin geldiği aşama, hukuk devletinin (ağır aksak da olsa) kavuştuğu standartlar, Kopenhag kriterleri açısından ciddi manada geriye dönüş olacağı endişesindeyim. Adalet Bakanı, özel yetkili bakan oldu. Kurul ona bağlı genel müdürlük haline geldi. Hakim ve savcı şikayetlerine soruşturma izni verip vermemek bakanın iki dudağı arasında. Hangi üye, hangi dairede çalışacak yetkisi de bakana bırakılıyor. 3'ncü Dairenin soruşturma fonksiyonu sıfırlanıyor ve bir manada iptal ediliyor. Teftiş Kurulu Bakana bağlanıyor. Geçmişte AB kriterleri açısından bu durum eleştirildiği için Teftiş Kurulu HSYK ya bağlanmıştı. Şimdi demokratik bir geri dönüş yaşanıyor. Bir facia daha var. Yasa ile beraber HSYK'nın kapısına nerdeyse kilit vuruluyor. Şoförden, genel sekreterine kadar personelin görevlerine son veriliyor. Böyle bir tasarrufun hukuk devletinde izahı yok. Şu an yapılmak istenen bazı düzenlemelerin 12 Eylül dönemiyle kıyaslanması abartı olmaz.
Köşk'ten veto mu bekliyorsunuz?
Demokratik hukuk devleti için bağımsız, tarafsız yargı şarttır. Bunun için de Kurulun da bağımsız, tarafsız olması gerekir. Kurul üyeleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatına göre görev yapabilmelidir. Yasama üzerinde etkin olan yürütmenin, yargı üzerinde de gücü artırılırsa, kuvvetler ayrılığı büyük zarar görür. Check-balance dengesi kalmaz. HSYK düzenlemesine baktığımızda bu anlamda çok sıkıntılı maddeler içeriyor.
15 Ocak HSYK Genel Kurulunda kartlar yeniden karıldı. 1. Dairede 2 üye değişti. 1 gün sonra da yeni dairenin ilk işi soruşturmaların yürütüldüğü savcıları herhangi talep, soruşturma olmaksızın görev yerlerini değiştirmek oldu. Ne düşünüyorsunuz? Yapılan değişiklikler yargıya müdahale mi?
Yargıda adil olmak kadar adil görünmeniz de önemli. Kamuoyunda gördüğüm kadarıyla böyle bir algı oluştu. Edindiğim izlenime göre hakim savcıların, hukukçuların önemli bir kısmı savcı, hakim ve polis tayinlerini soruşturmaya, yargıya müdahale olarak değerlendiriyor. Elinizde ciddi bir delil olmadan, soruşturma yapılıp disiplin yönüyle değerlendirilmeden böyle bir tasarrufta bulunmak doğru olmaz. Yukarıda da söylediğim gibi 2010 yılında Erzurum'da bazı savcıların özel yetkileri Kurul tarafından alındığında hükümetin bir çok yetkilisi, çok sayıda hukukçu bunun yargıya açık müdahale olduğunu, soruşturmaların engellenmek istendiğini söylemişti. En ağır tepki verenlerden biri de bugünkü Bakanımız Sayın Bozdağ'dı. Yanlış hatırlamıyorsam "yargıya yapılan bu müdahaleden utanç duyuyorum" demişti.
Haklarında herhangi bir soruşturma ve disiplin cezası olmadan, talepleri de olmaksızın, kışın ortasında yapılan bu tasarruflar en başta HSYK 1. Dairesi'nin kendi açıkladığı prensip kararlarına ve yerleşik uygulamalarına aykırıdır.
İzmir ve Adana başsavcıları, aynı zamanda 1. Daire üyesi olan Adalet Bakanlığı müsteşarının kendilerini arayarak devam eden soruşturmalara müdahale ettiği gerekçesiyle tutanak düzenliyor ve Kurul'a gönderiyor; Müsteşar ise Daire'nin gündeminde olmamasına rağmen onların görevden alınmasını teklif ediyor ve kendisi de toplantıda oy kullanarak bu kişilerin görev yerleri değiştiriliyor. Bu durumu, en azından tarafsızlık ilkesi açısından doğru bulmuyorum.
Yargı, talimatla hükümete operasyon mu yapmak istedi?
Böyle bir organizasyon ve operasyon söz konusu ise ne şekilde, nasıl yapıldığına yönelik bilgi ve delillerin ortaya konulması gerekir. Normalde bahsetmiş olduğumuz kişiler sıradan özel şahıslar değil. Bunlar kamu görevi yürüten uzun yıllar geçmiş başarıları bu göreve gelmiş kişiler. Şuna inanmıyorum: bir savcının önüne gelen dosyada yeterli delil olmadan sırf bir yerlerden talimat alarak soruşturma başlatacağına inanmak istemem. Varsa böyle bir durum bunun somut delillerle ortaya konması halinde hem Kurulun hem diğer yargısal mercilerin üzerine düşeni yapacağından endişem yoktur.
Tırların durdurulması yanlış mıydı?
Bir Cumhuriyet Savcısı ihbarlarla alakalı soruşturma başlatır, yetkilerini kullanabilir. MİT Kanunu'nun 26'ncı maddesi suç soruşturması başlatıldığında MİT personeli olduğunun tespit sonrası işleyecek süreci gösterir. Suçun ortaya çıkarılması, suç konusunun tespitine yönelik muafiyet sağlamamaktadır. Aksi yorum kimseye tanınmayan tam bir dokunulmazlık zırhı sağlar. Örneğin, MİT görevlilerinin görev sınırları içerisinde hareket edip etmediğini nereden bileceksiniz? Araç içerisinde uyuşturucu da taşınıyorsa bunu nasıl bilebilirsiniz? Suç ihbarı varsa savcı görevini yapmak zorunda. Aramasını yapar, durumu tutanakla tespit eder, MİT personelinin karıştığı bir suç olduğunu düşünüyorsa soruşturma için Başbakanlık'tan izin ister.
Soruşturma dosyaları kapanacak mı?
17-25 Aralık, İstanbul-İzmir soruşturmalarında sisteme girmiş delilerin, bilgi ve belgelerin ortadan kaybolacağını, bunların geçersiz hale getirileceğini düşünmüyorum. Bununla birlikte bu soruşturmaları başlatan, belli noktaya getirmiş savcıların görevden alınarak yerlerine hiçbir aşamasında bulunmamış başka savcıların getirilmesi soruşturmaların sıhhatini, adil olmasını etkileyecektir. Kamuoyu nezdinde de soruşturmalara müdahale yapıldığı algısını pekiştirecektir.
17 Aralık soruşturmasına “1 savcı yürütmesin, dosyalar kapsamlı” diye 3 savcı ilave edilmişti. Şu an gelinen noktada o soruşturmayı esas olarak yürüten savcıdan dosya alınmış durumda. Soruşturmayı sonradan dosyada görevlendirilen, hakkında disiplin cezası bulunan bir savcı yürütüyor.
HSYK üyeliğinizle ilgili tartışmalara ne diyeceksiniz?
Bu konu o zaman da Cumhurbaşkanımızın hukukçuları tarafından incelendi. Yüksek öğrenim kurumunda hukuk dallarında en az 15 yıl çalışmış olma ve atama zamanında öğretim üyesi olmak yeterli görüldü. Atanmamda herhangi bir yasal eksiklik ve noksanlık söz konusu değildir. Konunun bu aşamada yeniden gündeme getirilmesinin kasıtlı olduğunu düşünüyor ve Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konudaki takdirine karşı da şık bulmuyorum.
Savcı ve hâkimlere tazminat düzenlemesi geliyor, ne dersiniz?
İktidar, doğru bir şekilde çekingen yargı olmasın, bağımsız ve tarafsız olarak rahat karar versin diye kendisinin getirdiği düzenlemeden bugün geriye gidiyor. Hele de yürütmenin memurlarına karşı açılacak tazminat davalarının devlete karşı açılması düzenlemesini getirirken bunu yapmasını doğru bulmuyorum. Hakim ve savcılar özveri ile görev yapıyorlar, şartlar daha da zorlaştırılmamalı.