Yargıtay’da düzenlenen törenle emekli olan 11. Ceza Dairesi eski Başkanı Ersan Ülker, “2010 halkoylamasıyla öyle bir yargı modeli yaratılmıştır ki, seçimli seçimsiz HSYK tamamen yürütmenin kontrolüne geçmiş durumdadır. HSYK yeni yapısıyla üç yıl içinde yargıç ve savcıların çok büyük bölümünün görev yerini değiştirmiştir. Görev yeri değişmeyen yargıç ve savcının neredeyse kalmadığı bir ortamda yargı bağımsızlığı, yargıç güvencesinin varlığından söz edilemez” dedi.
CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner'i yargılandığı Ergenekon davasından tahliye etmesiyle Türkiye gündemine gelen Yargıtay 11. Ceza Dairesi eski Başkanı Ersan Ülker Yargıtay’da düzenlenen törenle emekli oldu.
Hürriyet gazetesinden Oya Armutçu'nun haberine göre veda töreninde güçler ayrılığı ilkesi üzerinden hükümete yönelik sert eleştirilerde bulunan Ülker’in şu ifadeleri kullandı:
“1982 Anayasası demokratik olmayan bir ortamda hazırlanmış, demokratik olmayan bir ortamda halk oylamasına sunulmuş, sonuçta yüzde 92 oyla da kabul edilmiştir. Bu durumun ortaya koyduğu bir başka gerçek demokrasinin sadece sandık olmadığı, demokrasi için sandık yanında demokratik ortamın da varlığı olmuştur.
‘Terör mahkemeleri kapatılmalı’
12 Eylül'ün ardından kurulan DGM'ler, 2004'te terör mahkemeleri adı altında görev alanı genişleyerek faaliyetlerini sürdürmektedirler. 12 Eylül'de güvenlik unsunu gibi görülen bu mahkemeler, şimdi ise terörle mücadele eden değil, adeta hukuk terörü yaratan mahkeme kimliğine bürünmüşler, adil yargılamadan uzaklaşmışlardır. Türkiye,hukuk devleti ile bağdaşmayan ve bu çağa yakışmayan bu mahkemelerden bir an önce kurtulmalıdır.
‘AKP’ye kapatma davası’
İktidar partisi hakkında açılan kapatma davasında Anayasa Mahkemesi, demokratik ve laik Cumhuriyete aykırılığın odağı olarak nitelediği iktidar partisinin eylemlerini ağır bulmayarak, hükümet görevini yürüten bu partiyi hazine yardımından yoksun bırakmış, laik ve demokratik Cumhuriyet niteliğine aykırı demesine rağmen, bu partinin iktidar görevini yürütmesinde aykırılık görmemiş, demokratik olmayan partiye demokratik hükümet, laik olmayan partiye laik hükümet görevi yüklemiştir. Sadece sandıkla demokrasinin olmayacağı 12 Eylül'de görülmesine rağmen şimdi üstelik Anayasa Mahkemesi kararıyla aynı tablo yaşanır olmuştur.
‘Eylemleri devam ediyor’
İktidar partisi, Anayasa Mahkemesi kararı aleyhine AİHM'ne başvurmamıştır. Refah Partisi kararı gözetildiğinde, Türkiye için Refah Partisi kararında vurgulanan hususların çok daha fazlasının iktidar partisi hakkındaki kararda mevcut olduğu görülmektedir. İktidar partisi, ben bu kimliğimi değiştirdim, bu kararı kaldırın diye Anayasa Mahkemesi'ne başvurmamıştır. Bu tabloda Anayasa Mahkemesinin kararında vurgulanan kimliği sürmekte, kararda sayılan ve gösterilen aynı eylemler tekrarlanmakta ve daha da artmakta, sandık süreci de o kimliğini aklamaya yetmemektedir. Aynen 1982 yılındaki halkoylamasının Anayasayı demokratik kılmadığı gibi.
‘AYM varlık nedenini gözetmeli’
İktidarın kendisi bir yana, iktidarın yasama organına hakim olarak yaptığı yasalar bile artık Anayasa Mahkemesi tarafından etkin denetlenmek bir yana neredeyse denetlenemez olmuştur. 2010 değişikliğiyle neredeyse Anayasa Mahkemesi varlık nedenini kaybetmek üzeredir. Anayasa Mahkemesi başkanının bir konuşmasında evlenme vaadiyle kandırıldık söylemi çok manidardır. Anayasa Mahkemesinin yokluğu Türkiye'de neleri yaşatmıştır. Türkiye artık aynı şeyleri yaşamamalıdır, yaşamayacaktır. O nedenle Anayasa Mahkemesinin varlık nedenini gözetmesi gerekmektedir.
‘Yargıç güvencesi yok’
2010 halkoylamasıyla öyle bir yargı modeli yaratılmıştır ki, seçimli seçimsiz HSYK tamamen yürütmenin kontrolüne geçmiş durumdadır. HSYK yeni yapısıyla üç yıl içinde yargıç ve savcıların çok büyük bölümünün görev yerini değiştirmiştir. Görev yeri değişmeyen yargıç ve savcının neredeyse kalmadığı bir ortamda yargı bağımsızlığı, yargıç güvencesinin varlığından söz edilemez.