Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3. Başkanı Ahmet Hamsici, HSYK'ya yönelik eleştiriler üzerine bir açıklama yaptı.
Ahmet Hamsici açıklamasında, "Hakimler ve savcılar korkutulmaya çalışılıyor' ifadesini kullandı.
Ahmet Hamsici'nin basın açıklamasının tam metni
Son zamanlarda yargının siyasi saik ve gayelerle yönlendirilmelere açık bir görüntü vermesi, yargıyı kontrol altına alma arayışları ile istediği kararları çıkarma adına ideolojik bir araç olarak kullanma niyet ve gayretleri toplumda yargıya olan güvenin iyice azalmasına neden olmuştur.
Öte yandan, yargı kararları; yargıç ve savcıların kişilik ve kimlikleri üzerinden sorgulanır hale gelmiştir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da bu eleştirilerden nasibini almıştır.
İfade etmek gerekir ki, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hakim-savcı teminatı gibi ilkeler demokrasi ve hukuk devletinin vazgeçilemez unsurlarıdır.
Hukuk devletinin temel direği yargıdır.
Hukuk devleti ilkesi;
• Özünde yönetimin hukukla bağlılığı,
• Yöneticilerin şahsi ve keyfi iradesinin değil, hukukun hakim olmasını ifade eder.
Hukuk devleti kavramını hayata geçirmek için;
• Devlet adına yetki kullananların yetkilerini hukuktan almaları,
• Kanun önünde tüm bireylerin eşit olması
• Keyfi farklı uygulamaların önüne geçilmesi
• İnsan hak ve özgürlüklerinin güvence altında olması gereklidir.
Kuvvetler Ayrılığı İlkesi;
Demokratik toplum düzeninin en önemli unsuru olan hukuk devleti anlayışının gerçekleşebilmesi için şüphesiz ki, kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve özellikle de yargı bağımsızlığının var olması gerekmektedir.
Orijinal ifadesiyle kontrol ve denge (check and balance) mekanizması ve erklerin birbirini dengelediği bir rejimin teminatı olan Kuvvetler Ayrılığı İlkesi;
• Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmez.
• Üstünlük, ancak Anayasa ve Yasalardadır.
• Belli devlet yetkilerinin kullanılmasıyla sınırlı bir iş bölümü ve işbirliğidir.
• Devlet iktidarının farklı organlar arasında paylaştırılması yoluyla kötüye kullanılmasını engellemeyi amaçlar.
Bu nedenle demokratik sistemi ortadan kaldıran ve bütün yetkileri tek elde toplayan veya diğer organları bir organın kontrolü altına alan bir sistem kuvvetler ayrılığı ilkesi ile bağdaşmaz.
Öte yandan, Devlet sadece siyasi iradeden ibaret değildir. Siyasi irade kendisi dışındaki devlet erklerini de kendisine tabi olmaya zorlamaktadır. Bu kabul edilemez bir durumdur.
Yargı Bağımsızlığı İlkesi ise;
• Hiçbir devlet organının, makamın, kişinin ya da kurumun yargı yetkisinin kullanılması nedeni ile mahkemelere ve hakimlere etki edememesi ve müdahalede bulunamamasıdır.
• Hukuk devletinin temel unsuru ve ön koşuludur.
• İnsan hakları ve özgürlükleri ile adil yargılanma hakkının temel güvencesidir.
• Hakimin, çekinmeden ve endişe duymadan, Anayasa'nın öngördüğü gereklerden başka herhangi bir dış etki altında kalmadan, yansız tutumla, özgürce karar verebilmesidir.
• Demokratik bir toplumda, devlet yapısı içinde tüm kurum ve kuruluşlar ile kişilere karşı da sağlanmalıdır.
• Hakimlerin bağımsızlığı, onlara tanınan bir ayrıcalık olmayıp, her türlü etki, baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak olarak adalet dağıtacakları yolundaki güven ve inancı yerleştirme amacına yöneliktir.
Bağımsızlık;
• Başka herhangi bir kişi, kurum veya organdan emir almamak,
• Yasamanın, yürütmenin ve diğer dış unsurların etki alanının dışında olmak,
• Baskı altında olmamak,
• Tarafların etki alanının dışında kalmaktır.
Yargının yasama ve yürütmeden bağımsızlığının sağlandığı bir sistemde özgürlük adına korkmaya gerek yoktur, buna karşın yargının yasama ve yürütmenin kontrolü ve etkisinde olduğu, bu organların yargıyı yönlendirdiği bir sistemde özgürlük adına her şeyden ama her şeyden korkmak gerekir.
Yargı mensubunu baskı ve müdahalelere karşı koruyacak Anayasal ve yasal mekanizmaların kurulmuş olması, bu yolla hukuki bağımsızlığının sağlanmış olması yeterli değildir.
Aynı zamanda mahkemelerin ve hakimlerin ve özellikle soruşturmalarda savcıların uygulamada yargı bağımsızlığını zedeleyecek uygunsuz etki ve müdahalelere maruz bırakılmaması, pratikte de bu bağımsızlık ve tarafsızlık algısının sağlanması gerekir.
Bağımsızlık ve Tarafsızlığın; Medya, uyuşmazlığın tarafları, hakimin kendi dünya görüşü, hakimin ailesi, yakın çevresi ve içinde yaşadığı toplum karşısında uygulanması hayati önem taşımakta ise de bir o kadar da yasama ve yürütme organları ile siyasi partilerin de yargı karşısında bağımsızlık ve tarafsızlığa gölge düşürmemesi, zedelememesi önemlidir.
Kuşkusuz bu durum Anayasal güvence altına alınan tabii hakim ilkesine göre hareket etmeyi de zorunlu kılar. Suçlara daha önce kanunla belirlenmiş mahkeme ve hakimin bakması olarak tanımlanan tabii hakim ilkesi, yargılama makamlarının suçun işlenmesinden sonra kurulmasına veya hakimlerin atanmasına teşkil eder ve sanığa veya davanın taraflarına göre hakim atanmasına imkan vermez.
HSYK'nın da özellikle, hakim ve savcı atamalarında ve yetkilendirmelerinde Anayasa'nın 138 ve 139. maddelerinde belirtilen yargı bağımsızlığı ile hakimlik ve savcılık teminatına uygun bir şekilde yürütmesi tüm işlemlerinde yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının zedeleyen uygulamaların ortadan kaldırılması için azami çaba ve gayret gösterilmesi gereklidir.
'Yargı hukuka aykırı eylem ve işlemlerin aklanması için kalkan olarak kullanılamaz'
Yargı belli kişi ve grupların hedeflerini gerçekleştirecekleri bir araç değildir. Savcılar soruşturmalarda bağımsız ve tarafsızdır.
Soruşturmalar evrensel prensipler çerçevesinde ve kanun dairesinde yapılmalıdır. Yargı, karşıtlarını sindirmek veya ortadan kaldırmak için silah olarak kullanılamayacağı gibi, hukuka aykırı eylem ve işlemlerin aklanması için de kalkan olarak kullanılamaz. Bu bağlamda, yargı karşısında herkes eşittir.
Bu noktada, Türkiye'nin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması, hukuk devletinin tüm kurallarının eksiksiz yerine getirilmesi, çağdaş bir demokrasinin tüm kural ve kurumlarıyla tesis edilmesi ve işlerlik kazanması açısından sözü edilen temel ilkelerin hayata geçirilmesinin yanında temel hak ve özgürlüklerin korunması da önemli bir yer tutmaktadır.
Demokratik devletlerde ne parlamento ne de HSYK dahil idari organlar Cumhuriyet savcıları tarafından yürütülen soruşturmanın nasıl yapılacağı veya soruşturma sonucunda verilecek kararı etkilemeye çalışmamalıdır.(Avrupa Hakimleri Danışma Konseyi ve Avrupa Savcıları Danışma Konseyince ortaklaşa hazırlanan 8 Aralık 2009 tarihli ve 4 Nolu Bordeaux adıyla bilinen Bildiri)
Yargı suç işleyene tolerans gösteremez, ama siyasi irade tarafından da bir silah olarak kullanılamaz. Suç ve suçlu ile mücadele evrensel hukuk kuralları çerçevesinde cezaların şahsiliği ilkesine ve kanuna uygun olarak yerine getirilmek zorundadır.
Hukuk devletinde soruşturma ve kovuşturma süreçleri medya üzerinden yürütülemez. Görülmektedir ki çeşitli operasyonlar önce yazılı ve görsel medyada ve sosyal medyada haber yapılmakta, adete yargı unsurları psikolojik harekat uygulamalarına maruz bırakılmaktadır.
Hiç kimse yargı süreci sonuçlanmadan peşinen suçlu ve tehlike olarak ilan edilemez. Masumiyet karinesi ihlal edilerek isimler lekelenemez.
Ne yazık ki medya üzerinden propagandaya dönüşen yayınlar ve açıklamalar, bu ilkeleri ihlal etmekte, soruşturmalara gölge düşürmektedir.
Halbuki ceza muhakemesinin amacı; her ne suretle olursa olsun maddi gerçeğe ulaşmak olmayıp maddi gerçeği, dürüstlük ilkesi ve hukuk devletinin gereklerine uygun bir süreç sonucunda ortaya çıkarmaktır. Nitekim bu amacın gerçekleştirilmesinde şüphelinin haklarının korunması ve delillerin hukuki olması kuralına uyulması önem arz etmektedir.
Nitekim Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yayınladığı ancak yasama organı tarafından ilga edilen genelgelerinde soruşturmalarda izlenilecek usul ve kaideleri belirlemiştir.
Buna göre;
Kanunlarımıza göre suç teşkil eden olaylar ile adli merciler tarafından soruşturmalar süratle etkili ve adil biçimde yapılmalıdır. Deliller zamanında ve usulüne uygun toplanmalıdır.
İnsan haklarına saygılı bir şekilde maddi gerçeğin araştırması yapılmalıdır.
Cumhuriyet savcısının en temel görevlerinden biri, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri eşit bir çaba göstererek toplamak ve muhafaza altına almaktır.
Adalet dağıtımında temel bir unsur olan savcılar, suçların soruşturulması ve bu soruşturmaların hukukiliğinin gözetiminde aktif bir rol üstlenmelidir.
Savcılar görevlerini yaparken, işlerini tarafsızlıkla ve her türlü siyasal, sosyal, dinsel, ırksal, kültürel, cinsel veya başka herhangi bir ayrımcılıktan kaçınarak yürütmelidir.
Soruşturma sürecinde insan hakları ihlalleri önlenmelidir. Adil yargılanma hakkı ve diğer haklar korunmalıdır.
Kişi ve kurumlar mağdur edilmemelidir. Toplumun yargıya olan güveninin tesisi için azami ölçüde hassas davranılmalıdır.
Masumiyet karinesinin zedelenmesi önlenmeli, kişilik haklarına saldırı yapılması imkanı verilmemelidir.
Kişilerin onurlarını kırıcı, küçük düşürücü, siyasi görüşleri açıklayıcı mahiyette ve ya bu anlama gelebilecek nitelikte ifadeler ve davranışlara mahal bırakılmamalıdır.
Soruşturmanın gizliliği ilkesi, kişilik hakları ve masumiyet karinesi ile delillerin güvence altına alınması hususları göz önünde bulundurularak; gözaltındaki kişilerin suçlu olarak kamuoyuna duyurulmasına, basın önüne çıkarılmasına kişilerin basınla sorulu cevaplı görüştürülmelerine, görüntülerinin alınmasına teşhir edilmelerine sebebiyet verilmemelidir.
Diğer taraftan, gerek sosyal gerekse yazılı ve görsel medyada hakim ve savcılara yönelik operasyonların yapılacağı yönünde sıkça haberler yapılmakta, hatta bir kısım hakim ve savcıların isimleri de zikredilerek gözaltına alınacağı ve tutuklanacağı yönünde planlı ve organize bir şekilde kamuoyu oluşturularak hakim ve savcılar korkutulmaya, bu yolla yargının baskı altına alınmaya çalışıldığı görülmektedir.
Bilinmelidir ki, hem Anayasamızda hem de, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu ile 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda, Hakim ve savcıların kişisel ve görevinden kaynaklanan suçlarının nasıl soruşturulacağı ve kovuşturulacağı hiçbir şüphe ve tereddüde yer vermeyecek şekilde, açık ve net olarak düzenlenmiştir.
Buna göre, bir hakim ve savcı hakkında disiplin ve ceza soruşturması başlatılabilmesi için HSYK ilgili dairesinden izin alınması şarttır. Bu izin alınmadan yapılacak her türlü işlem Anayasa ve yasalara aykırılık teşkil edeceğinden ilgililerin hukuki ve cezai sorumluluğu doğacaktır.
Bu düzenlemeler ortadayken, ilgili kanunlarda öngörülen usuller işletilmeden yargı mensuplarını, yine bir takım yargı mensupları ve onun emrindeki adli kolluk görevlileri eliyle korkutmaya çalışmak, en basit ifadesiyle hukuk tanımamazlıktır. Bu şekilde, ısrarla bir takım hakim ve savcılar hakkında gözaltına alınacakları ve tutuklanacakları yönünde yapılan haberler bilinçli ve maksatlı olup, yürütülmekte olan algı operasyonunun bir parçasıdır.
Bu süreçte yargı mensupları dahil, herkesin yargının itibarına zarar vermemek için özel gayret göstermesi gerekmektedir. Zira yargıya olan güven sarsıldığı takdirde telafisi yılları alacak zararların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Aksi halde hiç kimse kendisini hukuki güvencede hissetmeyecektir.
Sonuç olarak;
Adalet, her türlü gelişimin ve toplumsal barışın temel ilkesidir. Bu açıdan, bağımsız bir yargı düzeninin varlığı zorunlu ve gerekli kılınmıştır. Savcı ve hakimler de, demokratik ve sosyal bir hukuk devletinde, bireysel hak ve özgürlüklerin ve toplumun temel değerlerinin koruyucusu ve güvencesidir.
Bu ilke ve düşünceleri tatbik eden hakim ve savcılarımızın, nereden ve kimden gelirse gelsin hiçbir baskıya boyun eğmeden Anayasa ve yasalara uygun olarak görevlerini yerine getireceklerinden hiç kimsenin kuşkusunun olmaması gerekir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
Ahmet Hamsici HSYK Başkanvekili