Gündem

Hollanda'da Başbakan Rutte, Wilders'i nasıl yendi?

Krizi atlatan ve iyi bir performans gösteren Hollanda ekonomisi, seçmenin üzerinde daha baskın bir rol oynadı

16 Mart 2017 08:07

Hollanda'nın nefes nefese geçen bir yarışa sahne olan ve son zamanların en heyecanla beklenen seçiminde sona gelindi. Başbakan Mark Rutte'nin lideri olduğu Halkların Özgürlük ve Demokrasi Partisi (VVD) ilk sonuçlara göre seçim zaferini kazandı.

Başbakan Rutte'nin zaferi, özellikle Geert Wilders'in başkanı olduğu göç ve İslam karşıtı aşırı sağcı Özgürlük Partisi'ni (PVV) ağır bir yenilgiye uğratması sebebiyle özellikle önemli görülüyor.

Rutte'nin partisi VVD, 150 vekilin yer alacağı parlamentoda henüz kesin olmayan sonuçlara göre 32 sandalye kazanırken Wilders'ın partisi PVV, Hıristiyan Demokratlar ve Liberaller ile beraber eşit sayıda 19 koltuk kazandı.

31 partinin katıldığı seçimin ardından merak ve gerilim, iktidarın nasıl kurulacağı üzerine yoğunlaşacak.

Kamuoyu yoklamalarında uzun süre Wilders'in lideri olduğu PVV birinci sırada yer alıyordu.

Bu da Wilders'ın sürekli gündeme getirdiği göç meselesinin seçimlerin odağında yer almasına yol açmıştı.

Ancak Başbakan Rutte'nin seçimleri kazanması, Hollandalıların sandığa giderken başka önceliklerinin olduğunu gösteriyor.

Özellikle krizi atlatan ve iyi bir performans gösteren Hollanda ekonomisinin başarılı gidişatı, seçmenin üzerinde daha baskın bir rol oynadı.

Hollanda ekonomisi, istatistik merkezinin açıkladığı ilk verilere göre 2016'da yüzde 2,1 büyüdü.

Ekonomi böylece 2007'den beri en iyi performansını yakalarken 11 çeyrektir kesintisiz genişlemiş oldu.

İşsizlik ise son beş yılın en düşük seviyesine gerileyerek Ocak ayında yüzde 5.3'e kadar geriledi.

Başbakan Rutte'nin seçimden önce en çok işine yarayan konulardan bir diğeri ise Türkiye ile yaşanan diplomatik kriz oldu.

Sandık başında yapılan anket sonuçları gösteriyor ki Rutte'ye oy veren seçmenlerin yüzde 81'i VVD'yi tercih etmelerinde iyi bir performans gösteren ekonominin rol oynadığını söylüyor.

Seçmenlerin yüzde 34'üne göre ise Rutte'nin Türkiye ile yaşanan diplomatik krizi başarılı bir şekilde yönetmesi VVD'ye oy vermelerinde etkili oldu.

VVD'lilerin seçim sonuçlarını takip ettiği Hollanda'nın Lahey kentinde yer alan iş merkezinde büyük bir kutlama ve parti havası görmek mümkündü.

Diğer yandan seçim sonuçlarının ardından coşku sadece VVD'de yaşanmadı. Aynı zamanda 16 koltuk kazanan YeşilSol'da büyük bir sevinç vardı.

Hollanda'da konuştuğum azımsanamayacak sayıda çok kişi, çevrenin göçmenlerden daha önemli bir sorun olduğunu düşünüyordu.

YeşilSol'dan konuştuğum bir temsilci, aşırı sağın özellikle Rutte ve Wilders arasındaki televizyon tartışmasının ardından düşüşe geçtiğini hatta bundan sonra daha çok kan kaybedeceğini söylemişti.

Çevreye duyulan hassasiyetin arttığı, seçim sonuçlarında da net bir şekilde ortaya çıkıyor.

Diğer partilerin performanslarına baktığımız zaman ise Sosyalistlerin 14 koltuk kazandığını görüyoruz.

Seçimlerde kötü bir performans gösteren partilerden biri ise İşçi Partisi oldu.

İktidar ortağı partinin koltuk sayısı 38'den 9'a düştü.

Türkiye ve Fas kökenli bazı göçmenlerin desteklediği DENK ise üç koltuk kazanmayı başardı. Kesin olmayan sonuçlara göre Türkiye kökenli Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk ile Fas kökenli Farid Azarkan meclise girecek.

Sandık başı anketlerine göre seçime katılımın yüzde 82 ile rekor seviyelerden biri olarak Hollanda tarihine geçmesi bekleniyor.

Sabahın erken saatleri itibariyle oy kullanma merkezlerine giden Hollandalıların gencinden yaşlısına kuyruklarda çocuklarıyla ve bisikletleriyle beklediğini görmek mümkündü.

Kimi seçmenler işe gitmeden oy kullanmayı tercih ederken sandıkların yerel saat ile akşam 21:00'e kadar açık olması kimilerinin işten çıktıktan sonra kuyruklarda beklemesine neden oldu.

Lahey kentinde Parlamento'nun bulunduğu meydanda ise dünya basının seçimlere olan ilgisi gözle görülür bir şekilde ortadaydı.

Birçok farklı basın kuruluşundan kameraları şehrin çeşitli sokaklarında görmek ve değişik dillerin konuşulduğunu işitmek yaygındı.

Wilders'in Rutte tarafından ağır bir yenilgiye uğratılması ise seçimlerde tartışma konusu olan göçmenlere bundan sonra ne olacağına dair bir soru işareti yaratıyor akıllarda.

Wilders'in ülkedeki bütün camileri kapatacağı ve Kuran'ı yasaklayacağı gibi radikal açıklamaları, diğer partilerin de göçmen karşıtı söylem geliştirmesine yol açmıştı.

Rotterdam'daki Erasmus Üniversitesi'nden sosyolog Maurice Crul'a göre göçmenlik zaten son 15 senedir Hollanda'nın öne çıkan meselelerinden biri.

Ancak Wilders'ın seçmenlerin yüzde 20'sine hitap ederek kamuoyu yoklamalarını önde götürmesi, bu konunun bu seçimlerde daha çok konuşulmasına yol açtı.

Crul'a göre ilk başta partiler Wilders'in gündeme getirdiği konuları konuşmakta isteksiz davransa da bunun iyi bir strateji olmadığını düşünerek söylem değiştirdiler.

Seçim sonuçlarının Türkiye kökenli göçmenleri nasıl etkileyeceği konusunda ise referanduma doğru giden Türkiye'nin tavrı önem kazanıyor.

Crul, bu krizin sadece Türkleri ilgilendirmediğini, bütün Hollanda'nın bir sorunu olduğunu vurguluyor.

Bu yüzden Crula'a göre eğer Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul ve Rotterdam arasındaki bağları kesmek isterse, bu sadece Türkiye kökenli vatandaşları değil, Hollanda kökenlileri de etkileyecek.

Hollandalı akademisyen, ülkenin en büyük dört şehrinde neredeyse toplumun yarısının göçmen olduğunu söylüyor.

Ekonominin büyük şehirlere dayandığını belirten Crul, bu yüzden göçmenlerin ülke ekonomisinin temelini oluşturduğunu vurguluyor.

Diğer yandan Crul, özellikle Türk göçmenlerin ikinci ve üçüncü kuşak gençlerine baktığımız zaman üçte birinin Hollanda kökenli vatandaşlarla evlendiğini ve yüksek derecede eğitim aldığını, ancak dörtte birinin ise okulu erken bıraktığını ve sosyoekonomik olarak yükselemediğini söylüyor:

"Bunun hayal kırıklığı olarak Rotterdam sokaklarında gözle görülür bir şekilde meydana çıktığını biliyorum. Hollanda toplumunun sunduğu olanaklardan yararlanamayan insanlar var."

O yüzden Türkiye kökenli seçmenlerin tercihi, bu durumun farkında olan ve özellikle genç Müslümanları hedefleyen Tunahan Kuzu'nun liderliğini yaptığı DENK Partisi oluyor.

Ancak bu tam da Wilders'ın öne sürdüğü iddiaları güçlendiriyor.

Kuzu, Türkiye ile bağlarını güçlü bir şekilde sürdürürken genç göçmenlere "İsterseniz Türk kalabilirsiniz" mesajını veriyor.

Wilders ise Hollanda yerine Türkiye'yi tercih eden kişilerin ülkeyi terk etmesi gerektiği görüşünde.

Özellikle ABD'de göçmen karşıtı popülist söylemlerle Donald Trump'ın başkan olmasının ardından Batı dünyasında aşırı sağın ipleri ele alacağı tedirginliği bütün dünyayı sarmıştı.

Hollanda'nın ardından seçim sırası, göçmen sorunun ciddi bir şekilde tartışıldığı diğer iki ülke olan Fransa ve Belçika'da.

Görünen o ki en azından Hollanda şimdilik Rutte'nin de vurguladığı gibi popülizme ve aşırı sağa teslim olmamış gözüküyor.

Wilders'ın Hollanda'da ipleri eline alamamasının hem Türk göçmenleri hem de Avrupa'daki göç meselesini nasıl etkilediğini ise ilerleyen zamanlarda göreceğiz.