Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'e yönelik olarak "Kutlu Doğum'u, Hz. İsa’nın doğumuna atfen (evet atfen, çünkü İsa’nın 25 Aralık’ta doğduğuna dair bir bilgi yok) kutlanan Noel’e özenti, esinlenme, öykünme sayıyorlar" dedi. "Hâlbuki sen ve kurumun, mesela bir yılbaşı kutlamasını yıllardır çok görmektesiniz bu topluma" diyen Atay, "Ve senin Kutlu Doğum’una karşı çıkanlarla yılbaşı gecesi Reina’ya saldıranlar aynı kumaştan, onu da gayet iyi biliyorsun" ifadesini kullandı.
Tayfun Atay'ın "Kutlu Doğum’un Noel’den farkı yok mu diyorlar Hocam?" başlığıyla yayımlanan (24 Nisan 2017) yazısı şöyle:
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez yakınmış Kutlu Doğum Haftası’nı bidat olarak nitelendirenler karşısında...
“Bidat”, kabaca, dine aykırı, uydurma yenilik demek. Ama aslında bir dinin zamana yenik düşmemesi yolunda, değişen hayat içerisinde varlığını sürdürebilmesi için tarihsel olarak karşımıza çıkan kültürel girdilerdir bidatler...
Bidat, elbette sosyolojik çerçevede konuşmak gerekirse, dini zamana karşı ayakta tutan her şeydir.
Bidat avcısı için tarikat dine aykırıdır. Hâlbuki İslâm, Arap Yarımadası dışına Anadolu’ya, Afrika’ya, Orta, Güney ve Güneydoğu Asya’ya yayılıp bir dünya dini haline gelmesini en çok tarikatlere borçludur.
Bidat avcısı için mevlit dine aykırıdır. Hâlbuki mevlit, Müslüman ahalinin dinsel coşkuyu hissetmesinin önünü açan, bir bakıma inanca can katan, bu amaçla üretilmiş bir pratiktir.
Bidat avcısı için mezar, türbe, yatır ziyaretleri dine aykırıdır. Hâlbuki bu ziyaretler, çaresizlik içindeki insana dayanak olan dinin psiko-kültürel işlevini yerine getirdiğini görmemizi sağlayan etkinliklerdir.
Bunları ve buna benzer “bidat” denilen nice pratik ve anlayışı dinden çıkardığınızda geriye halk nezdinde soyut, kuru, cansız, kavranılamaz, uzmanlık isteyen, bu olmadığı için de nüfuz edilmesi çok zor bir “Kitabîlik” kalır.
Bidat avcılığına takıntılı Müslümana “Selefi” denir.
On dördüncü yüzyıl İslâm âlimi İbn Teymiyye’ye kadar izi sürülebilir Selefiliğin (ayrıntıya giremiyoruz, şimdiden köşeden taşma riskine girdik bile!).
Daha yakın tarihsel süreçte ise o, Vahhabilik olarak karşımızdadır.
Vahhabiliğin harcında da Osmanlı nefreti vardır.
Vahhabi için Osmanlı, bir bidat cennetiydi!..
Tarihsel İslâm’ı o an itibarıyla (18’inci yüzyıl) en karakteristik olarak temsil eden Osmanlı’yı dini bozmakla, böylece de Müslümanları geribırakmakla suçladı Vahhabiler.
Osmanlı’nın “bidat dinselliği” karşısında önerileri “öze dönüş”tü. İslâm’ın doğuş dönemine, Kuran’a ve gayet kontrollü ve ihtiyatlı şekilde de Sünnet’e (Peygamber’in söylem ve pratiğine) dönüş...
Bu, İslâmiyet’ten tarihi, tarihten de İslâm’ı çıkarmak demektir.
Sosyo-tarihsel açıdan, olmayacak duaya âmin demektir.
Ama etkili oldu, alıcı buldu, taraftar topladı, kitleselleşti ve hatta (El Kaide, IŞİD örneklerinde olduğu gibi) militanlaştı Selefi-Vahhabilik.
Ve işte, mevlide, kandile, türbeye, tekkeye, tarikate nasıl karşı çıkıyorlarsa Kutlu Doğum Haftası’na da öyle karşı çıkıyorlar.
Kuvvetle muhtemel ki “Kutlu Doğum”u, Hz. İsa’nın doğumuna atfen (evet atfen, çünkü İsa’nın 25 Aralık’ta doğduğuna dair bir bilgi yok) kutlanan Noel’e özenti, esinlenme, öykünme sayıyorlar.
“Kutlu Doğum” bize, Türkiye’ye özgü bir dinî yenilik. Peygamber sevgisinin mevlit, “Salât-ü Selâm”, sünnet namazlar, “Sakal-ı Şerif” ziyareti ile aynı doğrultuda bir yeni aşaması.
Selefi, tabii ki bunu yerden yere vuracak, bidat diyecektir.
Başkan Görmez’i “çok yaralamış” bu ve şöyle konuşturmuş:
“Bu haftanın dinen bidat olarak adlandırılması asla doğru değildir. Resul-i Ekrem Aleyhisselâm’ın hayatını anlatmak, bidat olarak adlandırılamaz. Peygamberimizin bir hafta boyunca dünyanın her tarafında Emin vasfının anlatılmasına hangi akla hizmet ederek bidat denir.”
Sayın Başkan, sen de gayet iyi biliyorsun ki Selefi-meşrep kafalar, tüm bu söylediklerine “Külahıma anlat” diyecektir.
Bu tartışma seni çok yaralıyor, tamam, ama bu Selefileri de memleketin laik/seküler dokusunu tahrip ede ede sizler palazlandırdınız be Başkan!..
Hâlbuki, inan bana, Selefiliğin panzehiri sekülerliktir.
Seküler toplumun bu memlekette ne mevlitle, ne kandillerle, ne Eyüp Sultan’la, ne de “Hırkâ-ı Saâdet”le bir meselesi oldu. Sen de biliyorsun, paylaştı bu sembolleri ve pratikleri kendince, karınca kararınca...
Hâlbuki sen ve kurumun, mesela bir yılbaşı kutlamasını yıllardır çok görmektesiniz bu topluma... Ve senin Kutlu Doğum’una karşı çıkanlarla yılbaşı gecesi Reina’ya saldıranlar aynı kumaştan, onu da gayet iyi biliyorsun!..
O yüzden gel şu “seküler Türkiye”nin gönlünü kazan artık!..
Siz seküler topluma yılbaşını zehir etmezseniz, hiç endişeniz olmasın, seküler toplum da Kutlu Doğum Haftası’na paydaşlık eder.
Ramazana, Kurban’a, oruca, mevlide paydaşlık ettiği gibi...
Yoksa daha çok duyacaksın “Kutlu Doğum bidattir” lâflarını.
Dua et “şirk” (Peygamberi Allah’a eş koşmak) dememişler Kutlu Doğum için...
Ama diyeceklerdir!..