Gündem

HIV pozitif hastanın tedavisi tartışması: 'HIV ahlaki değil, tıbbi bir durumdur'

Dicle Üniversitesi Hastanesi'ndeki bazı doktor ve asistanların HIV taşıyan hamile bir kadının ameliyatına girmek istememesinin ortaya çıkması, HIV ile yaşayan bireylerin yaşadığı ayrımcılığı ve toplumsal yargıları yeniden gündeme getirdi. Hatice Kamer, he

29 Nisan 2018 20:30

Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kadın Doğum Servisi'nde HIV taşıyan hamile bir kadının ameliyatı öncesi ve sonrasında gelişen ve birden fazla soruşturmaya neden olan olayın yankıları sürüyor.

Geçen ay yaşanan olayda Dicle Üniversitesi Hastanesi'ndeki bazı doktor ve asistanlar hastanın HIV pozitif olması nedeniyle hastayla ilgilenmeyi kabul etmemişti. Hastane, hekimler hakkında soruşturma başlattı.

Ancak bu olay meslek etiği, hasta ve hekim hakları, HIV'ye (Human Immunodeficiency Virus / İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü) karşı toplumsal algıyla ilgili tartışmaları yeniden gündeme getirdi.

Türkiye'de HIV pozitifli bireylere karşı yaklaşımı, HIV pozitif bireylerin tedavisinde alınması gereken önlemleri, hasta ve hekim haklarını, enfeksiyonun Türkiye'de yayılma oranını uzmanlara sorduk.

Olayda mağdur hastanın ve eşinin HIV tedavilerini yapan Dicle Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Kemal Çelen, HIV'in kronik ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğun söyledi, toplumda yer etmiş yanlış algıya dikkati çekti.

HIV'e karşı toplumdaki ön yargının algının ve bilgi eksikliğniin sağlık alanına da yansıdığını söyleyen Profesör Çelen, ön yargılardan dolayı HIV pozitif hastaların, hastalıklarının bilinmesinden çekindiklerini söyledi.

Çelen, ameliyata girmek istemeyen hekim iddiasını da toplumdaki yanlış algının hekimler arasında yer bulmasına bağlıyor. Ameliyattaki sterilizasyon dışında ek tedbir alınması gerekmediğini belirten Çelen şöyle devam ediyor:

"Tüm hastalara ameliyatta aynı standart uygulanmalı. Hasta HIV pozitif diye ek bir önlem alınmıyor. Bir sezaryen işlemi yapıldığında hiçbir hastalığı olmayana yaklaşımınız neyse, HİV'liye de yaklaşım öyle olmalı. Bilmediğimiz binlerce bulaşıcı vakayla karşılaşıyoruz ama birçok hastalık koruyucu tedbirle bertaraf ediliyor".

Diyarbakır Tabip Odası Genel Sekreteri Mehmet Şerif Demir de, AIDS/HIV pozitif kişilerin haklarının, diğer hastalardan farklı olmaması gerektiğine dikkat çekiyor.

Hekimlerin ve sağlık kurumlarının, hastalığın derecesine bakmaksızın tüm hastalara yeterli ve insani bakım vermekle yükümlü olduğunu hatırlatan Şerif, toplumda AIDS korkusunun, HIV/AIDS ile yaşayan insanlara uygulanan suçlamalara ve ayrımcılığa gerekçe oluşturduğunu belirtiyor:

"HIV/AIDS ile yaşayan kişilerin doğru tedavi ve bakıma ulaşmasının önünde duran engellerden en önemlisi damgalanmadır. Bu durumda tedaviye erişimleri engellenmekte, çalışma hakları ellerinden alınmakta, eğitim haklarından mahrum bırakılmakta, yaşam hakları dahi ellerinden alınabilmektedir."

Dünya Sağlık Örgütü göre, HIV ile yaşayan insan sayısı 36.9 milyon. 1,2 milyon kişi ise AIDS nedeniyle hayatını kaybetti.

Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye'de ilk vakanın tespit edildiği 1985 yılından günümüze kadar bildirimi yapılan HIV/AIDS sayısı 11 bin 109. 1 Aralık Dünya AIDS Günü'nde yaptığı açıklamada Sağlık Bakanlığı, Türkiye'nin dünyada HIV/AIDS açısından, hastalığın az sıklıkta görüldüğü ülkeler arasında değerlendirildiğini belirtti.

HIV ile yaşayan bireylere destek için kurulmuş Pozitif Yaşam Derneği, Sağlık Bakanlığı'nın açıklamalarının aksini söylüyor ve son beş yılda HIV virüsünün Türkiye'de çok arttığına dikkat çekiyor.

Derneğin Yönetim Kurulu Üyesi Canberk Harmancı, 1 Aralık 2017 tarihi itibarıyla Türkiye'de 16 bin 644 kişiye HIV pozitif tanısı konulduğunu söyledi.

BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Harmancı şöyle devam etti:

"1985 ile 2010 arasında 25 yılda 4500 kişiye HIV tanısı konmuşken, 2011-2017 yılları arasında altı yıllık gibi kısa bir zamanda 12 bin kişi HIV pozitif ile yaşadığını öğrenmiştir. Son beş yılda enfeksiyon hızla yayıldı ve dünyada enfeksiyonun en hızlı yayıldığı bölge Türkiye."

Harmancı, Sağlık Bakanlığı'nın 2016 sağlık istatistik yıllığına sadece AİDS evresinde tanı alan 103 kişinin eklendiğini, 2016'da HIV tanısı alan 2600 kişinin gözardı edildiğini ileri sürüyor: "Gelişen tedavi yöntemleriyle bireylerin AIDS evresine gelmeden yaşadıkları dünyamızda, sırf artışı görmezden gelmek için kullanılan bu yöntem Türk Sağlık sistemini ve devletini zarar uğratıyor" dedi.

Harmancı, son birkaç ay içinde Dicle Üniversitesi'nde yaşanan olaya benzer onlarca vaka sayabileceklerini söyleyerek şöyle devam etti:

"Hasta sırf HIV pozitif olduğu için operasyona girmemeyi kendinde hak gören kişi aynı zamanda hekim yetiştiriyor. Bu da bu ayrımcılıkların eğitim yoluyla yeniden üretimini sağlıyor.

"Bu vakalarda iyileşme görülmemesinin nedenlerinden biri, sağlık profesyonellerinin hata olduğunu görseler dahi birbirlerini korumaya çalışmaları. Hekimler hatanın üstünü kapatmaya çalışarak bu çarkın kırılmasını engellemekte ve suçu pekiştirmektedirler."

Harmancı, enfeksiyon uzmanları dışında birçok hekimde HIV konusunda ahlaki kodların da devreye girdiğini ve toplumda HIV'e karşı ilk tepkinin korku, sonra nefret olduğunu söylüyor:

"Korku duygusunu HIV enfeksiyonuyla bağdaştırılan ölümcüllük algısı üretirken, nefreti enfeksiyonun cinsel yolla bulaşıyor olması destekliyor."

"HIV ahlaki değil, tıbbi bir durumdur" diyen Harmancı, hastalığın bulaşma yolu üzerinden ahlaki değer üretildiğini, HIV'li bireylerin ahlaksızlıkla suçlanarak nefret objesi haline getirildiklerini söylüyor.

Sağlık Bakanlığı verilerine göre HIV enfeksiyonu yüzde 49.8'i cinsel yolla, yüzde 1.5'i damar içi madde kullanımı yoluyla bulaşıyor. Bulaşma yolu bilinmeyen vakaların oranı ise yüzde 46,7.

Harmancı, Türkiye'de HIV'e karşı toplumsal algının temelinde medyanın tavrının ve kullandığı ötekileştirici dilin payının da çok yüksek olduğuna dikkat çekiyor.

"Biz medya profesyonellerine AIDS'li veya AIDS hastası kullanımlarının hatalı; HIV'li demenin ötekileştirici olduğunu kavratamadık. HIV ile yaşayan birey demek gerekiyor. AIDS diye bir hastalık yok, HIV enfeksiyonu tedavi edilmezse, ortaya çıkan yeni evreye AIDS deniyor."

27 yaşında HIV Pozitif gebe bir kadın, Aralık ayında doğum sancıları tutunca Siirt'ten, Dicle Üniverisitesi Hastanesi'ne ne sevk edildi. İddialara göre Doğum Kliniği'ne birçok hekim hastanın ameliyatına girmeyi kabul etmedi. Bunun üzerine Başhekimlik devreye girdi ve o sırada görevli olmayan bir doktor evinden gelerek ameliyatı yaptı. Doktora yardım eden iki aylık asistan hekimin parmağına ameliyat sırasında iğne battı.

Hekime Proflaktif (koruyucu) tedavi uygulandı ama genç asistan suç duyurusunda bulundu.

Dicle Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Prof.Dr. Ali Kemal Kadiroğlu ''Ben bu hastaya bakmam'' yaklaşımın kabul edilemez olduğunu, defansif'' davranıp ameliyata girmeyi kabul etmeyen bazı hekimlerin hakkında tutanak tutulduğunu söyledi. Kadiroğlu, hastanede koruyucu malzeme olmadığı iddialarının doğru olmadığını, bariyerli eldivenlerin iğne batmasına engel olmadığını savundu.

Üniversite konuyla ilgili soruşturma başlattı. Diyarbakır Başsavcılığı asistanın şikayeti üzerine "Taksirle adam yaralama ve adam öldürmeye teşebbüs'' iddiasıyla soruşturma başlattı.

Sağlık Bakanlığı ise 'tedaviden imtina etmek veya hasta seçmek gibi hekim meslek etiğiyle bağdaşmayan davranışları tasvip etmediklerini" söyleyerek soruşturma başlattıklarını açıkladılar.

Olayla ilgili Diyarbakır Tabip Odası da inceleme başlatan bir diğer kurum.