Rikat Haşimi Hindistan'da yaşayan bir Müslüman. Eskiden hiçbir ayrımcılığa uğramadığını, şimdi ise Müslüman olarak toplumdan dışlandıklarını anlatıyor:
Hindistan'daki birçok Müslüman gibi benim de artık günlerim gelecekte bizi nelerin beklediğini düşünmekle geçiyor.
İş başvurularım dinim yüzünden reddedilecek mi? Evimden çıkarılacak mıyım? Çetelerin lincine uğrayacak mıyım? Bu korku bir gün sona erecek mi?
Delhi'de okuduğum üniversite Câmia Milliye İslâmiye'nin kampüsünde bir gece yaşanan şiddet olayından sonra annem "Sabırlı ol" dedi.
Ülkedeki yeni bir yasayı protesto eden öğrenciler dövülmüştü, kütüphane ve tuvaletlerde öğrencilere gözyaşartıcı gazla müdahale edilmişti. Protestolara engel olabilmek için 'ne gerekirse' yapıyorlardı.
Yasa, komşu ülkelerden, Bangladeş, Pakistan veya Afganistan'daki zulümden kaçıp, Hindistan'a gelen altı farklı dine mensup kişilere vatandaşlık hakkı tanıyor ama Müslümanları dışında tutuyor.
Müslümanlar özellikle dışlanıyor, öğrenci protestolarının merkezinde de bu yasal ayrımcılık vardı.
Ama polis neden saldırmayı tercih ediyor?
Güvenlik güçleri öğrencilerin araçları ateşe verdiklerini ve provokasyon yaptıklarını söylüyor. Peki o zaman bize karşı kanıtlar nerede?
Polis ateş açmadığını söylüyor ama hastanelerde yaralı yatanlar kim peki?
Üniversitede diş hekimliği okuyorum ve öğrenimim boyunca bazı barışçıl protesto gösterilerine şahit oldum.
Bazıları şiddet olaylarına dönüşen bu protestolara katılmıyordum. Ama sonunda ben de mağdur oldum. Polis öğrencilerin tümüne geniş çaplı saldırılar düzenlemeye başladı.
Polis yurtlarımıza yaklaştıkça korkudan inlediğimi hatırlıyorum. Işıkları kapatıp görünmez olmaya çalışıyorduk.
Geceyi zarar görmeden atlattığımız için şanslıydık. Ama açık olan bir şey vardı :
Herhangi bir konuda eleştiri yapsak da yapmasak da asıl hedef bizdik. Ya da en azından öyle görünüyordu.
Biz, yani yeni Hindistan'ın Müslümanları.
Çocukken Hinduların ibadet müzikleriyle uyandığımı hatırlıyorum.
Doğu vilayeti Odişa'daki (eski adıyla Orissa) ağırlıklı olarak Hinduların yaşadığı mahalledeki tek Müslüman aileydik.
Festivalleri her zaman birlikte kutlardık. Bizim bayramlarımızda kardeşlerimle ellerimize kına yaparlardı. Ben de onların dinine ait Navrati festivalinde evlerini ziyaret ederdim.
Bazı Hindu arkadaşlarım bize gelir, bol baharatlı pirinç pilavı ile etten yapılan biryanimizi yerlerdi.
Mahallemizde camii yoktu. Ama babam çok önemsemezdi, sık ibadet eden bir Müslüman değildi.
Annem beş vakit namazını evimizde kılardı.
Çok sayıda Hindu'nun olduğu bir manastır okulunda okudum, dini farklılıklar hiç gündeme gelmezdi.
Bir gün bir arkadaşım 'Müslümanlar her gün duş almıyormuş' diye yayılan şehir efsanesini anlattı kahkahalara boğuldum. "Biz, en azından ben kesinlikle her gün yıkanırım" diye cevap verdim.
Din hayatlarımızın bir parçasıydı ama Müslüman olmanın kimliğimin bir parçası olduğu farkındalığıyla yaşamıyordum. En azından şimdiye kadar.
Bizi ayırmak isteyen güçler var ama aynı şeyleri yeniden yaşamak ister miyim emin değilim.
Sürekli olarak 'et yiyenler', 'toplumu istismar eden tecavüzcüler', 'Pakistan'ı savunan teröristler', 'Hinduları Müslüman yapmak isteyen sevgililer' ve bu ülkeyi ele geçirmek isteyen azınlıklar olarak etiketleniyoruz.
Aslında, korku içinde yaşamayı öğrenmek zorunda kalan ikinci sınıf vatandaşlara dönüşuyoruz.
Hindistan Başbakanı Narenda Modi, bir Twitter mesajında vatandaşlık yasasına karşı ayaklananlara itidal çağrısında bulundu ve "Huzuru, birliği ve kardeşliği koruma zamanı" dedi.
Bir gün önce ise binlerce kişinin ve onlarca kameranın önünde "Binaları ateşe verenler televizyonlarda görülüyor ... Giyim tarzlarından, kıyafetlerinden kimler olduğu açıkça anlaşılabiliyor" dedi.
Ayrıntı vermedi ama üstü kapalı bir şekilde benim dinime yönelik bir saldırı olduğu belliydi, ironik olarak bu beni daha dindar yaptı.
Fiziksel olarak demiyorum sadece. Türban takmaya başladığımda 16 yaşındaydım.
Aigarh Müslüman Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi almak için kuzey vilayeti Uttar Pradeş'e taşınmıştım. Orada türbanlı çok sayıda genç kadınla tanıştım.
Benim için ilham verici bir dönemdi. O zaman türbanı kişiliğimin de bir parçası yapmaya karar verdim.
Şimdi 22 yaşındayım, dinime ve ülkemin anayasasına karşı giderek yayıgınlaşan yalan haberlere karşı mücadele etmekte daha önce hiç olmadığım kadar kararlıyım.
Ayrımcı politikalara ve giderek kötüleşen ekonomiye karşı eleştirilerimi dile getirmek istiyorum.
Ama her defasında 'millet karşıtı' veya 'Hindu karşıtı' olmakla suçlanıyor ve karanlıkta bırakılıyorum.
Başbakanın politikalarıyla ilgili görüşümü paylaştığımda 'Hindu-Müslüman ayrımını' canlandırdığım söyleniyor.
Din ve milliyetçiliğin birbirine geçtiği tehlikeli bir çağda yaşıyoruz.
Bazen sokaklarda yürürken insanların türbanım yüzünden bana baktığını görüyorum.
Bu mantıksız bir korku olabilir ama İslamofobi kesinlikle ülke genelinde giderek yayılıyor.
Buna karşı çıkmak, meydan okumak istiyorum ama her şey medyanın ve hükümetin gözleri önünde yaşanıyor.
İktidar partisi açıkça Hindu milliyetçiliği ideolojisine sarılıyor. Bazı yasalar dini ayrımcılık temelinde belirleniyor. Yasa dışı gruplar Müslümanlara karşı nefret suçu işlemeye teşvik ediliyor.
Bu olağandışı radikal durumlarda muhaliflerin sesi de yavaş yavaş zayıflıyor.
Benim büyüdüğüm, herkesi kucaklayan Hindistan, bu Hindistan değil.
Bizler bundan daha iyisini hak ediyoruz.
Bizler, yani yeni Hindistan'ın 200 milyon Müslümanı.
Gerilim tırmanıyor. Tüm ülkenin vatandaşlığını kanıtlamasını öngören yeni yasayla beraber işlerin ne kadar daha kötüye gidebileceğini ancak fısıldayarak konuşabiliyoruz.
İçişleri Bakanı yeni yasanın 2024'teki seçimden önce parlamentoda olacağı sözünü verdi.
Ama hala umut var.
Tüm ülke genelinde, nefrete ve bu alçak bağnazlığa karşı duranlar seslerini yükseltmeye devam ediyor.
Belki de bu, mantık ve insanlık çerçevesinde desteğe de ilham olur.
Dünyam paramparça olurken, ben şimdilik sessizce bekliyorum.
Yurdumdan çıkarıldım ve izin almaya zorlandım. Eğitimime ara vermek zorunda kaldım. Ailemi görmeye gidemiyorum, protestoların yoğun olduğu başka bir şehirde yaşıyorlar.
Annemin sözlerini hatırlatıyorum kendime...
"Sabırlı ol ve tüm gücünle tutunmaya devam et..."
Rikat Haşimi yaşadıklarını Pooja Chhabria'ya anlattı.