Ekonomi

Her temizlikte biraz toz kalkar

Türkiye ekonomide uzun vadeli yol haritasına bir başka deyimle 'Mali Kural'a hazırlanıyor.

24 Şubat 2010 02:00
T24 - Türkiye ekonomide uzun vadeli yol haritasına bir başka deyimle 'Mali Kural'a hazırlanıyor. Kamu açığından büyümeye, ülkenin ekonomik geleceği 'yasayla' taahhüt edilece. Bunun formülü de hazır. İşte detaylar... Milliyet gazetesinden Murat Sabuncu'nun haberi.


Başbakan Yardımcısı ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan'ın pazartesi akşamı ekonomi müdürlerine verdiği yemekte 'Türkiye'nin 10 yıllık yol haritasına değindi'.


Önce Babacan'ın kabaca tanımı: Bir ülkenin kendisine orta-uzun vadeli bir maliye politikası, bütçe dengesi hedefleri koyup, buna hangi büyüme hızıyla nasıl ulaşacağını belirleyip açıkladığı bir eylem planı. Mali Kural konusundaki çalışmalar geçen yılın Mayıs-Haziran aylarında başlamış. Dünyadaki başarılı örnekler incelenmiş, nelerin yapıldığına bakılmış. Türkiye'ye en çok uyan modelin hangisi olabileceği incelenmiş. Türkiye bu konudaki çalışmaları, 2011 bütçesinin hazırlanmasına yönelik ilk adımları Orta Vadeli Mali Programı açıklayarak başlattığı 15 Mayıs'a kadar tamamlayacak. Yani en geç 15 Mayıs'ta 10 yıllık yok haritası çıkmış olacak.


Önceleri 1 yıllık bütçe yapan, daha sonra Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu 'nun yürürlüğe girmesiyle birlikte üç yıllık hedefler açıklayan Türkiye şimdi 10 yıllık ekonomik haritalar hazırlayacak. Mali Kuralın mekanizması, Orta Vadeli Program ile birlikte açıklandı. Yalnızca Mali Kurul'da yer alacak dört parametreyi belirleme çalışmaları sürüyor. Bu konuda
çok dar aralıkları da gelinmiş. Çalışmalar sonuçlandığında parametreler tek rakamlar olarak açıklanacak. Bu parametreleri de şöyle özetlemek mümkün:


Hedef kamu açığı


10 yıllık dönem sonunda kamu açığında ulaşılması hedeflenen değer GSMH'nin yüzdesi olarak belirlenecek. Bu parametre aynı zamanda Türkiye'nin borç stoğu olarak söz konusu dönemde neyi hedeflediğini gösterecek. Hedef kamu açığı aralığı bugün itibariyle GSMH'nin yüzde 0.5'i ile yüzde 1.5 arasına indirilmiş durumda.


Yakınsama katsayısı


Türkiye'nin bu hedefe hangi hızla ulaşacağını gösterecek. Örneğin bugünkü kamu açığı GSMH'nin yüzde 5'i, hedef ise yüzde 1'i ise Türkiye bu noktaya belirlenecek yakınsama katsayısıyla (hangi hızla) nasıl ulaşacağını görecek. Örneğin yakınsama katsayısı 1/4 oranında azaltacak. Hesaplama her yıl azalan bakiye üzerinden yapılacak. Yani açıkta birinci yıl buna göre 1 puan iyileşme olacak. İkinci yılki ise hedefle gerçekleşme arasındaki fark 3 puan olduğu için iyileşme 0.75 puanla sınırlı tutulabilecek. Burada da aralık olarak 0.20 ile 0.33 belirlenmiş.


Eşik büyüme


Ekonomik büyümenin daha iyi olduğu yıllarda kamu açıkları konusunda daha derli toplu gidilecek. Yani elde edilen tasarrufun bir kısmı kötü günler için kenara ayrılacak. Ekonominin kötü olduğu dönemlerde de kamu açıklarının biraz artmasına izin verilecek. Yani işlerin iyi gittiği zamanlarda, kötü günler için tasarruf yapılacak. İşin özü bu. Ekonominin iyiye gittiğini anlamak için de bir eşik büyüme rakamı belirlenecek. Şimdilik bu aralık yüzde 3.5 ile 5 arasında. Belirlenecek rakamın altında büyünürse biraz daha yüksek açığa göz yumulacak. Üzerinde büyünürse para kötü günler için kenara ayrılacak.


Döngüsel (konjonktür) etkiyi yansıtma katsayısı:


Eşik büyümeden fazla bir büyüme durumunda ne kadar tasarruf edileceğini, düşük büyeme durumunda da ne kadar harcanacağını gösterecek. Şimdiki aralığı yüzde 0.25 ile 0.40 olarak belirlenmiş. Bu bize değişik senaryolarda esneklik getirecek. Bakıyoruz ki hedefin 3 puan üzerinde büyüyoruz. Bunun ne kadarının tasarruf edileceğini gösterecek.


Mali Kural’da merkezi hükümet kadar yerel yönetimler de sıkı bir denetim altında. Sadece “KİT”ler dışarıda. Ama Babacan bu noktada da sorun olmayacağını söylüyor. Mali Kural bir yasaya bağlanacak. Bakan Babacan; Mali Kural’ı bir süredir akademisyenlere, kimi işadamlarına, bankacılara anlatıyor. Hatta araştırma birimi olan yerel ve uluslararası kuruluşlarla da bu çalışma paylaşılıyor. Ortaya konan aralık ve çalışmanın bütünü hakkında fikir alınıyor.


Bunları dinledikten sonra Bakan’a sordum: “Peki Sayın Bakan, bu çalışma muhalefet partileriyle paylaşıldı mı?” Bu soruyu sorarken aklımdan hükümetin demokratikleşme konusunda yapmaya çalıştıkları geldi. Hükümet fikirlerini oldukça “geç bir süreçte” muhalefetle paylaşmaya çalışmış tepki görmüştü.


Babacan bu konuda netti: “Muhalefetle de görüşebiliriz tabii. Ama biliyorsunuz bazen randevu bile vermiyorlar. İçişleri Bakanımız randevu istiyor, alamıyor. Açılım için muhalefet partileriyle görüşmek istedik olmadı. Kimseye kapalı değiliz.”



Babacan'dan gerginlik değerlendirmesi


Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile gazetelerin ekonomi müdürlerinin buluşmasına gittiğimizde Türkiye tarihinin en önemli yargı operasyonlarından biri yapılıyordu. Hava Kuvvetleri eski komutanı İbrahim Fırtına'nın da, Deniz Kuvvetleri eski komutanı Özden Örnek'in de aralarında bulunduğu emekli 17 general-amiral gözaltına alınmış. Günlerden pazartesiydi henüz ertesi günkü gelişmelerle işin daha da ciddileşeceği, "Genelkurmay'da orgeneral ve oramirallerin olağanüstü toplanacağı" belli değildi. Babacan bizimle buluşmaya The Economist’e verdiği söyleşiden geldi.   Bakan’a doğal olarak sorduk. “Rakamlar, sayılar diğer ülkelerden ayrıştı iyi ama siyasi atmosfer geriliyor. Piyasadaki düşüşler siyasi tansiyondan kaynaklanmıyor mu?”


Babacan önce bunu “Dışarıdaki hareketliliğe bakıp değerlendirmek lazım” diye cevaplıyor. Ama ardından ekliyor:



“Eğer Türkiye demokrasi, temel hak ve özgürlükler, hukukun üstünlüğü anlamında bir hukuk devleti olması noktasında bir dönüşüm geçirecekse bunlar sessiz olmayacak. Biraz toz duman kalkacak.


Her temizlikte bunlar olur. Geçen gün Salih Memecan’ın çizdiği karikatür güzel bir örnekti.
Önemli olan bu değişimin hangi yöne olacağı. Demokrasiden fedakârlık eden hak ve özgürlükler konusunda kısıtlayıcı ama sakin bir ülke olsaydık ne olurdu. Biz bunu tercih etmezdik. Eğer Türkiye’nin genel yönü daha çok demokratikleşmeye yönelik temel hak ve özgürlükler konusunda işlerin daha rahatladığı bir yöne doğru gidiyorsa gerçek demokrasilerde görmemiz gereken gelişmeler Türkiye’de de görülmeye başlandıysa bundan hiç korkmamak gerek. Kısa vadede ufak tefek bir şeylere sebep oluyorsa o da bana göre hesap kitap bilmemektir.



O kadar gürültüye rağmen piyasalarda çok büyük sıkıntı yok. Bütün bu gelişmeler Türkiye’nin normalleşmesi. Yabancı yatırımcılar da bunu böyle algılamasa bunun ekonomik sonuçları çok farklı olurdu. Normalleşme varsa kurumlar, kişiler olması gereken istikamette hareket ediyorsa bunlardan korkmamak lazım bunlar bizi canlandırır.” Babacan’ın bu konuyu kapatırken söylediği şu cümlelerin de altını çizmek gerekiyor. AK Parti’nin çekinmeden yoluna devam edeceği konusunda bence önemli cümleler:


“Her temizlik beraberinde toz kaldırır. Piyasaya hareket olarak yansısa da katlanmak gerekir, katlanırız da...”


Büyüme odaklı IMF anlaşması


Ali Babacan’ı bulup IMF anlaşmasını sormamak olur mu? Olmaz... Sorduk... Önce eldeki veriler... Türkiye ile IMF hâlâ masada... Hatta Bakan’ın deyimiyle “IMF heyeti Ankara’da gibi çalışıyor.” Peki son aşamaya gelindi mi? Aslında 31 Aralık 2009 itibariyle iş bitmiş. Yani Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “anlaşma için gün-hafta” sözleri boş değilmiş. “Ama” diyor Babacan “Sonra yeni gelişmeler oldu, anlaşma kaldı.”


Peki daha önce niye yapılmadı? 2008 sonu-2009...



Babacan anlaşma 2009’da yapılsa finans çevrelerinde, “Türkiye zora düştü, IMF ile anlaşıyor” yorumlarının yapılacağını belirterek, “Oysa biz buna imkân vermedik. Şu an yapacağımız bir anlaşma artık herkes biliyor ki, başka algılanacak. Çünkü Türkiye’nin böyle bir zorunluluğu yok, bu tescil edilmiş durumda. Dışarıdan izleyenler bakacak görecek” dedi.


Ancak izlenimim Türkiye, IMF ile bir anlaşma yapacak. Bunu “zor durumda olduğu için” yapmayacak. İşleri hızla daha iyiye götürebilmek için isteyecek. Babacan “olursa 2 yıllık stand by olacak” diyor. “Growth enhancament” yani büyüme odaklı bir IMF anlaşmasından bahsediyor.


Babacan gelecek parayla Türkiye’nin “kolaylaşacak” işlerini şöyle tarif ediyor:
Türkiye’nin önümüzdeki 12 ay içinde kamu ve özel sektör yaklaşık 100 milyar dolar yükümlülüğü var. Merkez Bankası’nın rezervleri 75 milyar dolar. IMF’den gelen para rezervlere eklenir. Önemli avantajdır.


Hazine’nin iç borç çevirme oranı yüzde 103-104 gibi. Bu konuda kimsenin endişesi yok. Ama daha aşağıda olsa rahatlayarak o kadar kaynağı da piyasaya bırakmış olacağız. Kaynakla da borçlanma ihtiyacı düşecek. Kaynak belki tüketiciye belki sanayiciye kredi olacak.


IMF konusunda hükümet cephesi IMF’yi “büyüme ve istihdam noktasında yardımcı bir kuvvet olarak başvurulacak adres olarak” hâlâ görüyor. Ve bence bu kuvvetle çalışılacak.