HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, Deniz Poyraz'ın öldürüldüğü saldırıya ilişkin "Saldırıyı kınamak Soylu’nun ve Erdoğan’ın çok ağrına gidiyor. HDP'nin mağduriyetini doğrulayamazlar. Çünkü işin içindeler" değerlendirmesini yaptı.
Saldırının münferit olmadığı görüşünü ifade eden Kürkçü, “Saldırganın bir 'yalnız kurt' olduğuna inanmamız mümkün değil" diyor. Erdoğan ve Soylu'nun sessizliği için ise "Suikast ellerinde patladı ve ne yapacaklarını bilemiyorlar. Açıklamalarını ya da daha doğrusu açıklamamalarını kurgulamakla meşguller” dedi.
Halkların Demokratik Partisi İzmir il binasına Onur Gencer isimli şahıs tarafından perşembe günü (17 Haziran) düzenlenen saldırıda partili Deniz Poyraz öldürüldü. Poyraz'ı katleden Gencer ise dün savcılığa sevk edildi ve tutuklandı. Saldırının üzerinden ikinci gün geçti ancak henüz Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'dan bir açıklama gelmedi.
Bianet’ten Ruken Tuncel’in sorularını yanıtlayan HDP 25. ve 26. dönem İzmir milletvekili ve Onursal Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, şunları kaydetti:
“Sizce saldırganın toplantı yapılacağı günü seçmesi tesadüf mü?”
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan “saldırının yarım saat sonra gerçekleşmesi halinde büyük bir katliam yaşanacağını ve saldırı günü bir toplantı yapılacağını” söyledi. Sizce saldırganın toplantı yapılacağı günü seçmesi tesadüf mü? Toplantıya yönelik bir saldırı planı mı vardı? Kendisi de ifadesinde “daha fazla insan olsaydı hepsini öldüreceğini” söylüyor.
Halkların Demokratik Partisi il binasına mesai saatleri içinde ne zaman gelseniz daima bir toplantıya rastlarsınız. İzmir vekilliği de yaptığım için İzmir çalışmamalarını da yakından biliyorum. Her gün binada yöneticiler ve parti çalışanları var. Aslında saldırı günü partide sadece Deniz’in olması bir tesadüf olabilir. Bu açıdan saldırganın neyi hesap ettiğini tam olarak söyleyemeyeceğim. Ama hiç kimse olmasaydı dahi kastı değişmezdi. Yine partiye karşı bir suikast, bir katliam sahnelenmiş olacaktı.
"'Yalnız kurt' değil"
İzmir Valiliği, Onur Gencer’in yakalanmasının hemen ardından yaptığı açıklamada sağlık çalışanı olduğunu, istifa ettiğini belirtti. Saldırganın daha önce Suriye’de görev yaptığı, sosyal medyada yer alan paylaşımlarını da göz önünde bulundurduğunuzda saldırıyı nasıl değerlendiriyorsunuz? İfade edildiği gibi münferit bir saldırı mı?
Saldırganın bir "yalnız kurt" olduğuna inanmamız mümkün değil. Olayın ardından sosyal medya hesaplarına bakıldığında bu kişinin 'kamu görevlisi' sıfatıyla Minbiç’te işgal bölgelerinde görev yaptığı görülüyor. ÖSO kuvvetleri ve TSK emri altında çalıştığı anlaşılıyor. Bir insan bu ağlara nasıl yalnız girebilir ve nasıl yalnız çıkabilir? Bu kişinin Suriye'deki kıyamda rol aldığı ortaya çıkıyor. Oraya yalnız gitmediği ve yalnız çıkmadığı buradan belli.
Ayrıca istifa ettiği de henüz net değil. Gözaltındaki ifadesinde istifa ettiğini ama tam işlenmemiş olabileceğini söylüyor. Kamu görevlisi bir kişinin yolu hangi hiyerarşi zinciri içinde İzmir’den Minbiç’e kadar uzanabilir ki? Bu sürecin irdelenmesi gerekiyor. Rejim, uluslararası suç iddialarını savuşturmak için sınır ötesinde kelle kesici ÖSO unsurlarını, El Nusra'yı ve DAİŞ'i kullanıyor; yabancılara emanet edilemeyecek kanunsuz işleri de SADAT'a ihale ediyor. Bu adamın bütün bu pisliğin içinden çıkıp geldiğine şüphe yok. Ciddi bir sorguda bunların hepsi ortaya dökülür.
“Polis, olaydan sonra esnafın güvenlik kameralarını alıyor ve daha sonra kayıtları siliyor”
Ayrıca polis, olaydan sonra esnafın güvenlik kameralarını alıyor ve daha sonra kayıtları siliyor. Maksat apaçık, olaydaki suç ortaklarını, ikinci üçüncü şahısları kamera kayıtlarından çıkarmak için bunu yapıyor. Organize bir faaliyet olmadığı iddiası polisten geliyor, onun için örgütsel belirtileri de kameralardan çıkarıyor. Kayıtların silinmesi, İzmir Valiliği ve Emniyetinin saldırıya ikinci dereceden de olsa dahil olduğu gösteriyor. Tablo göründüğünden daha da vahim ve saklanmak istenilen şeyler yalnızca katliamdaki suç ortakları değil.
“Kınamak Erdoğan'ın ağrına gidiyor”
Peki, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun hâlâ saldırıya dair hiçbir açıklama yapmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz, açıklama yapmamalarını nasıl okumak gerekiyor?
Rejimin HDP İzmir senaryosu bir anda tersine döndü. Öngörülen çapta bir katliam gerçekleştirilemedi. Bu cinayete başka bir hikâye yazılamadı. Kamuoyu algısı, HDP’nin mağduriyeti ve meşruiyeti yönünde oluştu. Bu apaçık. Ağzını açan herkesin önce bu uğursuz katliamı kınaması gerekiyor. Sonuç olarak HDP’nin mağduriyetini doğrulamadan ağızlarını açamazlar. Saldırıyı kınamak Soylu’nun ve Erdoğan’ın çok ağrına gidiyor. HDP'nin mağduriyetini doğrulayamazlar. Çünkü işin içindeler.
“Rejim kendi kazdığı kuyuya düştü, Tayyip Erdoğan da bu nedenle susuyor”
Rejim kendi kazdığı kuyuya düştü. Tayyip Erdoğan da bu nedenle susuyor. Artık ezberledik: Tayyip Erdoğan ne zaman uzun süre susarsa başına bir şey geldiği duygusuyla baş başa kalmış demektir. İkincisi; sessizliğini bozduğunda çok daha saldırgan bir dille sahneye geri dönecektir. Susmak konuşmak kadar çok şey anlatıyor. Bütün bunlar Erdoğan’ın ve Soylu’nun bu oyunun başında olduğunu gösteriyor.