Gündem

HDP'den iktidara erken seçim çağrısı: Halkın iradesinden korkmuyorsanız suları hiç bulandırmayın

"İktidarın tutumu kadın cinayetlerini artırıyor"

25 Kasım 2019 11:49
HDP’nin erken seçim çağrısına iktidarın verdiği yanıtı eleştiren HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, “Halkın iradesinden korkmuyorsanız, halkı dibi görünmeyen kuyular olarak değerlendirmiyorsanız suları hiç bulandırmayın. Gelin bu konuda adım atın ve bir an evvel halkın iradesinin ortaya çıkmasını hep birlikte sağlayalım” dedi.
 
Oluç, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde son derece vahim bir tabloyla karşı karşıya olunduğunu vurguladı. Kadınların kamusal alanda, sokakta, evde, iş yerinde hayatın her alanında doğallaşmış bir şiddet uğradığına dikkati çeken Oluç, “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre 2019’un ilk 10 ayında 383 kadın erkekler tarafından öldürülmüş. Ekim ayında ise 36 kadın, büyük bir kısmı eşleri veya aile bireyleri tarafından katledilmiş. Toplamda 2018’e baktığımızda bu sayı 440’u bulmuş. Yani kadın cinayetleri açısından son derece vahim bir tablo ortada. Hiçbir çağdaş ülkede, hukukun üstünlüğünün olduğu, demokrasinin işlediği hiçbir ülkede böyle bir tabloyla karşı karşıya kalınmıyor” hatırlatmasında bulundu. 

"İktidarın tutumu kadın cinayetlerini artırıyor"

İktidarın kadın-erkek eşitliğine inanmayan tutumunun kadın cinayetlerini arttırdığını kaydeden Oluç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
 
“Elbette ki bu, kadın- erkek eşitliğine inanmayan, cinsiyetçi söylem ve politikalarla iktidarını sürdüren AKP-MHP ittifakının büyük ölçüde gelişmesine yol açtığı bir toplumsal kültürdür. İktidarın kadın erkek eşitliğine inanmayan tutumu toplumda egemen erkek - köle kadın zihniyetini körüklüyor ve kadın cinayetlerinin artmasına neden oluyor. 

İstanbul Sözleşmesi vurgusu

Son zamanlarda özellikle iktidar ortaklarının çeşitli sözcüleri ve kalemşörleriyle basında tartışmaya çalıştıkları İstanbul Sözleşmesi konusu da bunun arka planını oluşturuyor.
 
Bakın İstanbul Sözleşmesi 11 Mayıs 2011’de imzalanmıştı ve 1 ağustos 2011’de yürürlüğe girdi. Tamamen kadına yönelik şiddetin önlenmesini amaçlayan ve bunun formülünün toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıyla gerçekleşeceğini belirten bir sözleşmedir. İlk imzacısı da ev sahibi olan Türkiye’dir. ‘İstanbul Sözleşmesi yuva yıkıyor, kaldırılsın’ diyen iktidar zihniyeti, kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran bir tartışmayı da sürdürmeye çalışıyor.

"Erkek devlet zihniyeti yasakçıdır"

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu kadın düşmanlığı ile ismi gelişmiş olan bir kişidir. Daha önce 8 Mart eylemlerine de saldırtmıştır aynı İçişleri Bakanlığı kolluk güçlerini. Kadına yönelik şiddete dair çıkarılan broşürlerimiz, el ilanlarımız çeşitli illerde toplatılmıştır. Bunları dağıtmak için sokağa çıkan kadın arkadaşlarımız gözaltına alınmıştır. Kadına yönelik şiddet karşısında erkek devlet zihniyetinin vardığı nokta budur.

Mızraklı tepkisi: "Gizli tanık yalanları"

Türkiye’de hukuk yok biliyoruz, ‘tuz koktu' diyoruz fakat yine de hukuk alanında yaşanan kepazeliklere değinmeden de duramıyoruz. Bunlardan biri de Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanımız Selçuk Mızraklı ile ilgiliydi. Bunu daha evvel de dile getirdik ve bir kez daha ortaya çıktı ki, biz haklıyız. İleri sürülen iddialar yersizdir, mesnetsizdir demiştik.
 
Biliyorsunuz gizli tanığın iddialardan bir tanesi cerrah olan Selçuk Mızraklı’nın bir kamu hastanesinde ameliyat yaptığı, bir hastanın bağırsaklarını kestiği ve ertesi gün de o hastanın yürüyerek hastaneden çıktığıydı. Bu, tıptan biraz anlayan birinin, hatta bırakın tıptan anlayanı, bir çocuğun anlayabileceği bir yalandı. Fakat bu yalanın bir belgesi de ortaya çıktı. Dosyadaki kısıtlılık kararı kalkınca, avukatlar SGK kayıtlarını inceledi ve gizli tanığın Mızraklı’nın 'kamu kuruluşunda çalışırken ameliyat etti' dediği hastayla ilgili verdiği dönem tarihi ‘ya 2012 sonu ya da 2013’ün başı’ idi. Fakat ortaya çıktı ki bu gizli tanık 15 Eylül 2011’de sözü edilen hastanede çalışmaya başlamış, 2 Mart 2012’de de hastaneyle ilişiği kesilmiş. Yani 2012 sonu ya da 2013 başı dediği tarih zaten Mızraklı’nın hastanede çalıştığı bir tarih değil. 
 
Yalan ikinci kez ortaya çıktı. Ama Selçuk Mızraklı bugün Kayseri Bünyan Cezaevi'nde tutukludur. Yalanlara dayalı gizli tanık ifadeleriyle bir iddianame düzenleyip Selçuk Mızraklı’yı cezaevine atmış olan İçişleri Bakanlığıdır. Elbette ki Adalet Bakanlığı’na bağlı çalışan hakim ve savcıların bu kepazeliğe yol vermelerine de bir kez daha işaret etmek gerekir.

Ankara Gar Katliamı: "Devletin haberi olmaması mümkün değil"

Ortaya çıktı ki 103 kişinin yaşamını yitirdiği 10 Ekim Ankara Gar Katliamı'nın duruşmasında, 4 yıl sonra, savcılığın 9 klasörlük delil dosyasını mahkemeden ve müştekilerden sakladığı anlaşıldı. 9 klasörlük delil dosyasında ne var önemli olan? Katliamı gerçekleştiren IŞİD’lilere Ankara’ya kadar eskortluk yapan Yakup Şahin'in Gaziantep’te bir gübre bayisinden 2 ton nitrat almaya çalıştığı, kimliği istenince vazgeçtiği, şüphelenen gübre satıcısının bu olayı emniyete bildirdiği, kamera kayıtlarından şüphelinin tespit edildi. Bunlar var klasörlerde. Terörle Mücadele ve İstihbarat Şubesinin katliamdan 8 gün önce kendisine bildirilen bu duruma karşı hiçbir işlem yapmadığı da. Biz ne demiştik o zaman? 
 
Demiştik ki, 'Türkiye’deki en büyük katliamlardan biridir Ankara Gar Katliamı. Türkiye’de bu kadar büyük bir katliam yaşanırsa devletin bazı odaklarının bu katliamdan haberinin olmaması mümkün değildir' demiştik. Bize o zaman çok kızmışlardı bunu söylediğimiz için. İşte ortaya çıktı, haklıyız çünkü 10 Ekim Ankara Gar Katliamının arkasında karanlık odaklar var. Bu karanlık odaklar ilk günden beri gizlenmeye çalışıldı. İşte bu da Türkiye’deki bir başka hukuk felaketi.

"Yalanlarına belge aramıyorlar"

Türkiye’de maalesef iktidar yalanlar üzerinden siyaset yapmayı alışkanlık haline getirdi. Özellikle İçişleri Bakanı da bu konuda çok mahir bir kişi. En son Van'ın Saray Belediyesi ile ilgili plan bütçe komisyonunda söylediği cümle var. Elinde hiçbir delil, belge olması gerekmiyor bu yalanları söylemek için. Sadece kendi yaptığı hukuksuzlukları örtmek için bu yalanları uydurduğunu biz biliyoruz. Çünkü ortada ne bir iddianame ne de hüküm var. ‘Cemil Bayık talimat verdi, acilen paraları faturalarla aktarın’ dedi. ‘Mal ve Hizmet almıyormuş gibi gösterip başka yere göndermişler paraları’ diyor Van’ın Saray Belediyesi ile ilgili. Külliyen yalan, zaten yalanın ötesinde de komik. 

"Kuyumcudaki fotoğrafları neden açıklamadınız?"

İçişleri Bakanı’na bir daha hatırlatıyoruz, bütçe tartışmalarında da soracağız, Mardin’deki kuyumcudaki fotoğrafların açıklanmadı hala. Mardin kayyımının İçişleri Bakanına, çeşitli bakanlara ve AKP genel başkanına hediye verildi diye kestirdiği faturaların karşılığı açıklanmadı daha. O hediyeleri aldınız mı, almadınız mı? Almadıysanız o sahte faturalar hakkında neden işlem yapmayıp da Mardin Valisi olan o kayyımı tekrar Mardin’e kayyım olarak atadınız. Bunların hepsini örtmek için işte böyle uyduruk cümleler kurarak mesnetsiz iddialarda bulunarak, karşılığı olmayan sözler söyleyerek ortalığı bulandırmakta mahir bir kişidir. Bunu bir kez daha yapıyor, elbette cevabını her yaptığında bizden alacak.
 

"İktidar meşruiyetini yitirdi"

Birincisi kayyım atamaları ile yerel seçimleri, özellikle bizim kazandığımız belediyelerdeki seçimlerin sonuçlarını yok saymak, halkın iradesini gasp etmek, seçim iradesini gasp etmek, sandık hukukunu ve adaletini yok saymak konusunda atılan adımlar, yerel seçimlerle ilgili bir kez daha vurgulayalım ki bu iktidarın demokratik meşruiyetinin tamamen ortadan kalktığını göstermektedir.

"Ekonomide hiçbir şey çizmeye çalıştıkları pembe tablolar gibi değil"

İkincisi, ekonomide hiçbir şey çizmeye çalıştıkları pembe tablolar gibi değildir. 2019 bütçe açığının vardığı nokta bellidir, rakamlar ortadadır. Daha yeni, geçtiğimiz hafta genel kurulda 2019 bütçesi için ek borçlanma yetkisi verildi Cumhurbaşkanına, 70 milyar lira. Bu bile aslında ekonomide ne kadar büyük bir felaketle karşı karşıya kalındığının en açık göstergesidir. Boşalmış kasaları doldurmak için ardı ardına vergi yasaları çıkarmaktadırlar.

Erken seçim çağrısı

Biz diyoruz ki erken seçim demokratik meşruiyetini yitirmiş olan iktidar açısından, eğer hakikaten halkın desteğini alıp almadığını test etmek istiyorsa başvurulacak en iyi kamuoyu yoklamasıdır. Önümüzdeki yıl meclisin 100’üncü yıldır. 100’üncü yılda Meclis yeniden yürütme karşısındaki gücüne sahip olmalıdır. 100’üncü yılında Meclis yürütmenin tahakkümünden kurtulmalıdır. 100’üncü yılında Meclis adeta bir kurucu Meclis gibi çalışıp Türkiye’de yeniden yürütme karşısındaki güçlü bir parlamenter demokrasiyi sağlayacak güçlü bir yerel demokrasi için adım atacak iradeye sahip olmalıdır. 
 
Halkın iradesinden korkmuyorsanız halkı dibi görünmeyen kuyular olarak değerlendirmiyorsanız suları hiç bulandırmayın gelin bu konuda adım atın ve bir an evvel halkın iradesinin ortaya çıkmasını hep birlikte sağlayalım.”