HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Meclis'e bu hafta gelmesi beklenen 40 maddelik torba yasada Türkiye'nin tarihinde rastlanan en büyük fişleme maddelerinin yer aldığını söyledi. Bu maddelerin 19-20-21 ve 22. maddeler olduğunu ifade eden Oluç, "Bütün derneklerin üyeleri hakkındaki bilgileri toplayarak İçişleri Bakanlığı’na gönderme maddeleridir. Daha önce de bu maddeler getirildi, muhalefetin itirazı üzerine geri çekildi" dedi.
Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ile Yeniçağ gazetesinden Murat Ağırel, Yeni Yaşam gazeteci Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik ile Yeni Yaşam gazeteci Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser'in tutuklanmasını hatırlatan Oluç, "Gazetecilik suç değildir. Gazetecinin haber yapması suç değildir. Halkın haber alma özgürlüğüne engel çıkarma suçtur. İletişim hakkını çiğnemek suçtur. Basın özgürlüğünü çiğnemek suçtur. Bunların hepsi düşünce ve ifade özgürlüğünü çiğnemek anlamına gelmektedir. Ne yazık ki, bu iktidar bugün çok açık bir şekilde düşünce ve ifade özgürlüğü hakkını çiğnemektedir" diye tepki gösterdi.
"18 yıldır 8 Mart gecesi yapılan yürüyüş İstanbul’da yine saldırıyla karşı karşıya kaldı" diyen Oluç, dün İstanbul'da gerçekleştirilmeye çalışılan yürüyüşe polisin müdahalesini kınadı. Biber gazı sıkıldığından ve şiddet uygulandığından bahseden Oluç, "Ne yapmak istiyor kadınlar? 8 Mart'ta özgür bir şekilde taleplerini dile getirmek istiyorlar. Ama İçişleri Bakanı kadınlara düşman. İçişleri Bakanı ilk kez kadınlara saldırtmıyor kolluk güçlerini. Daha önce de yaptı" dedi.
Oluç, şunları söyledi:
AKP iktidarı halkın haber alma hakkına ve gazetecilerin haber yapma hakkına zaten sistemli bir saldırıyı uzun zamandır sürdürüyor. Basın özgürlüğü konusunda temiz bir sicili olmayan AKP iktidarı, son 10 günde çok daha ağır bir saldırı dalgası başlattı. Gözaltına alınan, tutuklanan gazeteciler var. Son bir haftada 6 gazeteci tutuklandı, onlarca gazeteci gözaltına alındı.
"Basın özgürlüğü iktidarın istediği haberleri yapma özgürlüğü değildir"
Bu iktidarın anlayışına göre artık haber yapmak suç olmuştur, haber de suçtur. Herkesin ifade özgürlüğü, iktidarın gazetecilere yönelik tutumu ile tehdit altındadır. Basın özgürlüğü yoktur. Biz bunu söylediğimiz zaman 'basın özgürlüğü vardır' diyorlar; ama basın özgürlüğü iktidarın istediği haberleri yapma özgürlüğü değildir. Basın özgürlüğü aynı zamanda iktidarı rahatsız eden haberlerin de yapılmasıdır.
Sığınmacılara dönük politikanızda haklıysanız, haberinin yapılmasından neden rahatsız oluyorsunuz Neden rahatsız oluyorsunuz sınır boyunda haber yapan gazetecilerden? Madem politik ve ahlaki olarak çok haklı olduğunuzu düşünüyorsunuz sığınmacılara dönük politikanız hakkında, o zaman sınırdan haber yapılmasından neden rahatsız oluyorsunuz? Neden sınır boyunda haber yapan gazeteciler gözaltına alıyor ve engelleniyor?
Son bir haftada 6 tutuklama oldu. Oda TV Haber Müdürü, Genel Yayın Yönetmeni ve bir çalışanı tutuklandı. Bu yetmedi, Yeni Yaşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser tutuklandı. Murat Ağırel, Yeniçağ gazetesi yazarı tutuklandı. Bunların tek suçu haber yapmaktır.
"Gazetecilik değil, halkın haber alma özgürlüğüne engel çıkarmak suçtur"
Tekrar söyleyelim, gazetecilik suç değildir. Gazetecinin haber yapması suç değildir. Halkın haber alma özgürlüğüne engel çıkarma suçtur. İletişim hakkını çiğnemek suçtur. Basın özgürlüğünü çiğnemek suçtur. Bunların hepsi düşünce ve ifade özgürlüğünü çiğnemek anlamına gelmektedir. Ne yazık ki, bu iktidar bugün çok açık bir şekilde düşünce ve ifade özgürlüğü hakkını çiğnemektedir.
"Yargıtay Başkanı denklemi ters kuruyor"
Geçtiğimiz günlerde Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Antalya’da bir toplantıya katılıp bir konuşma yapmış. Diyor ki, “toplumun yargıya güven duymadığı bir hukuk sisteminde yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanamaz".
Sayın Cirit, bakın denklemi ters kurmuşsunuz. Yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı bir ülkede, toplum yargıya güven duymaz. Yani yargı bağımsız ve tarafsız olacak ki, toplum size güven duysun. Siz tersini söylüyorsunuz.
Dolayısıyla yapmanız gereken, yargının bağımsız ve tarafsız davranmasını sağlamaktır. Bugün yürütme, yargı üzerinde tam bir tahakküm kurmuştur. Yargıya üzerinde büyük bir baskı kurmuştur. Bu baskı ve tahakküme hakimlerin çok önemli bir kısmı boyun eğmiş, cübbelerine ilik açmış ve düğmelerini iliklemişlerdir. Bu kabul edilebilir bir şey değildir.
Bakın Sayın Cirit diyor ki, "yargı etiği ilkeleri ile insan haklarının korunması ve hukuki güvenliğin sağlanması arasında çok sıkı bağ vardır". Vardır değil, vardı. Zaman zaman işliyordu, ama siz bu bağı kopardınız. Dolayısıyla Yargıtay, hakim ve savcıların çalışmaları üzerine ciddiyetle eğilmelidir.
Niye bunu söylüyoruz? Son tutuklamalar var ya, hem Yeni Yaşam gazetesinin hem de Yeniçağ gazetesinin ve Oda TV’deki gazetecilerin tutuklanması meselesi. İşte bunlar da yargının bağımsız ve tarafsız olmadığını gösteren son gelişmelerdendir. 3-5 gün öncesine gitmeden, yeni olduğu için söylüyorum.
"Herkesin gözü önünde, bir mahkemenin saldığını öbürü tutukluyor"
Önce gazetecileri gözaltına alacaksınız; nöbetçi mahkemeye çıkarılacaklar, hakim onları salacak. Sonra savcı itiraz edecek, tekrar gözaltına alınacak bu gazeteciler, ondan sonra bir başka mahkeme heyeti bu gazeteciler için tutuklama verecek.
Böyle bağımsız ve tarafsız yargı olabilir mi? Herkesin gözü önünde bir mahkemenin saldığını öbürü tutukluyor. Bu ilk değil tabii. Dolayısıyla Yargıtay başkanına bir kez daha hatırlatalım ki, yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı bir ülkede toplum yargıya güven duymaz. Bugün yargıya güveni yerlere yapıştırmış durumdasınız.
"İktidar Korona’ya karşı tedbir alacağına Korona'nın konuşulmasını yasaklıyor"
Bitmiyor örnekler. Bakın Korona virüsü tüm dünyada ciddi sorun. Her gün vaka sayısı artıyor, 100 binden fazla dünya çapında, ölüm sayısı 3 bini aşmış durumda. Son dönemlerin en ciddi virüs dalgası.
Ne olması gerekiyor? Dünyanın birçok ülkesine yayılmışken bu virüs, iktidarın ne yapması gerekiyor? Önlem alacak, önlemleri şeffaf bir şekilde toplumla paylaşacak, açıklayacak, aynı zamanda farkındalık yaratacak, toplumun atması gereken adımları anlatacak.
Ama iktidarın bir kapalı toplum yaratma hevesi var ya, konuşulmasın, eleştirilmesin, insanlar düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanmasın... İktidar bunu istiyor. Peki Korona virüsü meselesinde Emniyet Genel Müdürlüğü ne yapıyor? Emniyet Genel Müdürlüğü diyor ki, "halkı korkuya sevk eden paylaşım yapanlar hakkında işlem yapacağım".
Ne demek 'halkı korkuya sevk eden'? Konuyla ilgili insanların endişelerini yazması, hatta korkuyorlarsa korkularını yazmasından daha doğal bir şey olabilir mi? Emniyet Genel Müdürlüğü, yani İçişleri Bakanlığı ne yapmak istiyor? Kapalı toplum yaratacak ya! Konuşulmasın, eleştirilmesin, tartışılmasın, insanlar düşüncelerini ifade etmesin istiyor. Korona virüste bile bu tutum. Dünyanın başka hiçbir ülkesinde böyle bir yasak yok, bizde var.
"İçişleri Bakanı kadınlara düşman"
Dün 8 Mart’tı. Her 8 Mart'ta olduğu gibi kadınlar tüm dünyada meydanlara çıktılar. Her 8 Mart'ta olduğu gibi erkek şiddetine, erkek egemenliğine, yoksulluğa, tacize, savaşa karşı seslerini yükselttiler. Korkmadan yaşayabilmek için, bir kişi daha eksilmemek için erkek yargı, erkek kolluk kuvveti ve erkek devlet anlayışına karşı var olabilmek için demokratik protesto haklarını kullandılar.
Ama ne oldu? 18 yıldır 8 Mart gecesi yapılan yürüyüş İstanbul’da yine saldırıyla karşı karşıya kaldı. Kim tarafından? İçişleri Bakanlığı ve Emniyet tarafından. 34 kadın gözaltına alındı. Biber gazı sıkıldı, şiddet uygulandı. Çok fotoğraf var, işte kadınlara yönelik şiddet. Ne yapmak istiyor kadınlar? 8 Mart'ta özgür bir şekilde taleplerini dile getirmek istiyorlar. Ama İçişleri Bakanı kadınlara düşman. İçişleri Bakanı ilk kez kadınlara saldırtmıyor kolluk güçlerini. Daha önce de yaptı.
"Şiddet konusunda söz söylemeden önce dönüp uyguladığınız şiddete bir bakın"
İletişim Başkanlığı var, başında Fahrettin Altun; geçen gün dedi ki, “savunmasız insanlara gaz sıkan ülkelerde ahlaktan bahsedilemez.” Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay da mealen dedi ki, "savunmasız insanlara gaz sıkılan ülkede barbarlık yapılıyor demektir."
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ne dedi: “Her fırsatta masum insanların üzerine dipçikle, köpekle, gazla saldıranları görmezden gelen bir dünya için söylenecek söz bulmakta zorlanıyoruz.”
Gerçekten biz de zorlanıyoruz. Kadınları gözaltına almanıza, gaz sıkmanıza, bu şiddet uygulamalarınıza söyleyecek laf bulmakta zorlanıyoruz. Bu söyledikleriniz doğru, ama bir dönün kendinize bakın, siz bu ülkede hangi şiddeti uyguluyorsunuz. Barışçıl gösteri yapmak isteyenlere karşı hangi şiddeti uyguluyorsunuz, dönüp bir bakın. Bir bakın ki, bu sözleri söylediğiniz zaman, kendiniz de bunlardan ders çıkarmış olun.
"Gelen torba yasa Türkiye tarihinin en büyük fişleme maddelerini içeriyor"
Meclis'e bu hafta gelecek bir torba yasa var, 40 maddelik. Geçen hafta da söyledik, bugün de söyleyelim, yarın Genel Kurul'da da söylemeye devam edeceğiz. Usul açısından bu torba yasanın hukuka, Anayasa’ya aykırılıklarını sık sık söylüyoruz. 20'yi aşkın kanunda değişiklik yapan bir torbadan söz ediyoruz. Bu işin bir yanı.
Diğer yandan bazı maddeler şimdiye kadar konuştuklarımla çok alakalı. 19-20-21 ve 22. Maddeler. Bu 4 madde Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük fişleme hazırlığı maddeleridir. Bütün derneklerin üyeleri hakkındaki bilgileri toplayarak İçişleri Bakanlığı’na gönderme maddeleridir. Daha önce de bu maddeler getirildi, muhalefetin itirazı üzerine geri çekildi.
"İçişleri Bakanı STK’leri zapturapt altına almak istiyor"
Şimdi Plan ve Bütçe Komisyonu’na geldi. Düşünün, Plan Bütçe ile alakası olmayan bir konu gündemine geliyor. Burada durum son derece ciddi.
Anayasa'ya, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'na, Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası demokratik sözleşmelere aykırılık içeriyor bu maddeler. İnsanların örgütlenme özgürlüğünü ve hakkını yok sayan maddeler bunlar.
İnsanların derneklere özgürce üye olmalarını engellemek için, STK’lerin özgürce çalışmalarını engellemek için yapılmak istenen bir düzenlemedir esas itibariyle.
STK ne demek? İngilizcesi NGO. Yani 'hükümet dışı örgütler' demek. Zamanı geldiğinde iktidarın çalışmalarını eleştiren, ona karşı çeşitli etkinlikler düzenleyen kuruluşlardır STK’ler. Peki iktidar ne yapmak istiyor, İçişleri Bakanı ne yapmak istiyor? Bütün sivil toplum kuruluşlarını zapturapt altına almak istiyor.
"Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bu en büyük fişleme düzenlemelerini geri çekin"
Barıştan, insan haklarından, kadın haklarından, ekolojik haklardan, hukukun üstünlüğünden, adaletten söz ediyorsanız bu İçişleri Bakanı’na göre siz teröristsiniz. Geçen gün bunu konuşmasında söyledi. Teröristsiniz. Barıştan, insan haklarından, kadın haklarından, ekoloji haklarından, hukukun üstünlüğünden, adaletten söz etmeyeceksiniz.
İşte bu anlayışta olan bir İçişleri Bakanı’nın yönettiği İçişleri Bakanlığı’na bütün dernek üyelerinin fişleri, bu yasa eğer çıkarsa, iletilecek. Hukukun üstünlüğünün ve adaletin işlemediği bir yerde, bu fişlerin ne anlama geleceğini biz biliyoruz, tüm dünya da biliyor.
O nedenle bir kez daha iktidara sesleniyoruz. Bu Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük fişleme önlemini ve buna ilişkin maddeleri geri çekin.