Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı’nın Kasım ayından itibaren Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) 24 İcra Direktörü’nden biri olacağını yazan Cumhuriyet gazetesi yazarı Çiğdem Toker, “Çanakcı, içinde Hazine payı olan hiçbir kurumda yönetim kurulu üyeliği görevi talep etmemiş; önerileri reddetmiş. Bu durum şaşırtıcı; çünkü, asıl kamu görevi dışında ‘yönetim kurulu üyeliği’, ilgili kurumda kamu payını temsil etmenin yanı sıra, özellikle bazı kuruluşlarda sağlanan avantajlarla, maaş ve özlük haklarını iyileştirip genişleten, bu nedenle rağbet gören bir pozisyon” dedi.
Toker, yazısında “Çanakcı’nın hafta sonları Hazine’ye çalışmak için geldiğinde makam aracı yerine kendi otomobilini kullandığını da not düşelim. Normal şartlar altında ‘ne var bunda’ deneceğini bilmekle birlikte, -normal şartlarda olmadığımız için- ümit verici bir üslup olarak paylaşmak istedim” ifadesine yer verdi.
Çiğdem Toker’in Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (19 Temmuz 2014) nüshasında yayımlanan, “Çanakcı’nın IMF Görevi” başlıklı yazısı şöyle:
‘Çanakcı’nın IMF Görevi’
Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakcı’nın IMF İcra Direktörlüğü’ne atanması, bazı çevrelerde sürpriz etkisi yarattıysa da aslında beklenen bir gelişmeydi.
Bu göreve getirilmesi planlanıyordu. Başbakan düzeyinde de onayı alınan bu tasarruf için iş, sadece IMF yönetiminin “isim bildirin” çağrısına kalmıştı. IMF’deki yönetim reformunun ardından, boşalacak pozisyon için beklenen o süre doldu. Yapılacak açıklama da biraz öne çekildi. Çanakcı, kasım ayından itibaren IMF’nin 24 İcra Direktörü’nden biri olarak Washington’da görev yapacak.
***
Aynı görev ve pozisyonu 11 yıl sürdürmek, ekonomi bürokrasisinde bir rekor. Bu sıra dışı durumun birden çok nedeni var. Çanakcı, vakti zamanında devlet yönetiminde “okul” işlevi gören (birkaç yıl önce kaldırılarak Kalkınma Bakanlığı bünyesine katılan) DPT kökenli bir bürokrat.
Çanakcı’nın, DPT birikimi, “teknokrat” kimliği, kamuoyu gündemindeki tartışmalara girmemesi kadar; Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile güvene dayalı uyumlu ilişkisinin de bu uzun yolculukta belirleyici faktör olarak payı var. Bunlara, Hazine Müsteşarlığı pozisyonunda Merkez Bankası ve BDDK Başkanlığı gibi yasal süre sınırı olmamasını da ekleyelim.
***
Başından bu yana medyayla ilişkiler açısından “düşük profil” çizmeye özel önem gösteren, röportaj vermeyen Çanakcı, 11 yıldır tutumunu değiştirmedi. Ne var ki, onun bu “kapalı” tarzı, her gün biraz daha kirlenen siyasi ve bürokrasi dünyasındaki şaşırtan ve umut veren tercihlerini görmemize engel olmuş:
Çanakcı, içinde Hazine payı olan hiçbir kurumda yönetim kurulu üyeliği görevi talep etmemiş; önerileri reddetmiş. Bu durum şaşırtıcı; çünkü, asıl kamu görevi dışında “yönetim kurulu üyeliği”, ilgili kurumda kamu payını temsil etmenin yanı sıra, özellikle bazı kuruluşlarda sağlanan avantajlarla, maaş ve özlük haklarını iyileştirip genişleten, bu nedenle rağbet gören bir pozisyon.
Yanı sıra, Çanakcı’nın hafta sonları Hazine’ye çalışmak için geldiğinde makam aracı yerine kendi otomobilini kullandığını da not düşelim. Normal şartlar altında “ne var bunda” deneceğini bilmekle birlikte, -normal şartlarda olmadığımız için- ümit verici bir üslup olarak paylaşmak istedim.
***
Sadece “içeride” değil, dış piyasalarda da Hazine Müsteşarlığı’na kasımdan sonra kimin atanacağı şimdiden merak ediliyor. Tıpkı Hazine’den sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın ne yapacağının merak edildiği gibi. Bir buçuk yıl kadar önce bir yurtdışı toplantıda izlediğim Babacan, bu konudaki sorumuza, o sıra epeyi ses getiren şu yanıtı vermişti:
“Siyaset beklediğimden uzun sürdü. Profesyonel bir işe dönüşmemeli. Özel sektöre, kendi işlerime geri döneceğim.”
Aynı söyleşide, Başbakan Erdoğan’ın kendisine ısrar etmesi halinde ne yapacağını sorduğumuzda ise “Sayın Başbakanımız son ana kadar bunları konuşmaz. Stili budur” yanıtını vermişti.
Ekonomi kulislerinde Babacan’ın bu tutumunda bir değişiklik olmadığı konuşuluyor. Sözün özü, - şimdilik zamanında yapılacağını varsaydığımız- 2015 seçimleriyle birlikte Babacan, Ankara’da tekstil alanında faaliyet gösteren aile şirketlerinin başına geçme düşüncesini değiştirmiş değil... Şüphesiz bu notu, siyasette bir günün bile çok uzun olduğu ihtimalini gözeterek düşüyoruz.