Hakan Özyıldız*
9 Ocak tarihli yazımda geçen yılın Hazine nakit değesini ele almıştım. Yıllar itibariyle karşılaştırma yapmış ve 2017 yılında, hem nakit açığında hem de yeni borçlanmada zirve görüldüğüne dikkatinizi çekmiştim.
Bu bağlamda son yayımlanan borç stoku verileri, net yıllık borçlanmada ve borç stoku artışında da en üst noktaya ulaşıldığını gösteriyor.
Hazine’nin borç stokunda yaşanan gelişmelere, grafikler yardımıyla bakalım.
İlk olarak borç stokundaki yıllık değişimine göz atalım. Geçen yıl stok 117 milyar lira artmış. Son 19 yılın zirvesi. Dikkat buyurun lütfen, artış 2001 krizindeki yıllık borç değişiminden daha yüksek. O zamanki artış 114 milyar liradan biraz fazlaydı.
Ardından yaşanan 2009 krizi döneminde bile bu kadar büyük yükseliş görülmüyor. Daha önemlisi, grafikten de görüldüğü gibi, dünyada yaşanan o devasa çöküntüden sonra, 2012 yılındaki artış bile çok sınırlı. Ancak 2013 yılından sonraki yıllarda stoktaki artış hızlanıyor.
Bunca artışın bir nedeninin Hazine’nin nakit açığı olduğunu biliyoruz. Ama verileri yakından takip edenler bilirler. Borç stokundaki artışı nakit açığından fazla. Bunun en önde gelen iki nedenini var. İlki, stok TL olarak açıklandığı için, stokun döviz olan kısmından gelen kur etkisi. Borçlar kaçınılmaz olarak TL olarak takip edilir. Çünkü Hazine’nin topladığı vergiler ve diğer gelirleri TL’dir. Diğer bir deyimle TL stok değeri devletin ne kadar TL gelir bulması gerektiğini anlamamıza yardımcı oluyor.Stok büyüdükçe, bizden toplanacak olan vergiler de artıyor.
Diğer neden ise Hazine garantileri gibi bütçe dışı işlemlerin yarattığı etkiler.
Son stok artışında hangisinin ne kadar etkin olduğunu detay veriler olmadan söylemek zor. Ama Hazine Müsteşarlığı’nın açıklamasından TL/Döviz etkisini ayırmak mümkün. Grafik 2 bu konuda bize yardımcı oluyor. Grafikte lacivert renkle dövizli borçlardaki değişimin etkisi görülüyor.
Anlaşılacağı üzere, yine 2013 yılından sonraki dönemde artışların büyük bölümü dövizli borçların kur etkisinden geliyor. Oysa 2003 sonrası dönemde, Hazine bunun farkındaymış. Borçlanmanın ağırlığını TL enstrümanlara vermiş.
Bu etki stokun enstrüman yapısından geliyor. Grafik 3’e yakından bakarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlayabilirsiniz. Geçen yılsonu itibariyle, merkezi yönetim borç stokunun yüzde 39’ dövizli, yüzde 21’i değişken faizli TL, yüzde 40’ı sabit faizli TL kâğıtlardan oluşuyor. 2003 yılındaki durumdan çok farlı bir yapı olduğu kesin. O zaman dövizli borçların ağırlığı daha fazlaymış. Hazine TL enstrümanlara yönelmek için 2007’den sonra değişken faizli kâğıtları öne çıkarmış. Ancak ne olduysa 2013 yılında bir şeyler değişmiş ve tekrar dövize dönülmüş.
Artış eğilimi bu hızla devam eder ve eğer bu yıldan başlayarak çok sıkı bir şekilde bütçe açığı ve borçlanma frenine basılmazsa, birkaç yıl sonra kamu borç stokunu daha çok tartışırız.
Çünkü uzun vadeli kamu borcu, gelecek nesillerin gelirlerine bugünden el koymaktır. Diğer bir deyimle bugünkü rahatımıza çocuklarımızın ve/veya torunlarımızın gelirlerini harcayarak ulaşıyoruz. Biz rahat ederken onlara umutlu bir gelecek değil, borç bırakıyoruz. Onlar ödesin diyoruz.
Onlar ödeyebilecek mi?
Bunu yaparken hiç tarihe bakıp ders almıyoruz. Hadi biraz kapitülasyonlar, Balta Limanı Anlaşması, Muharrem Kararnamesi, Duyunu Umumiye, Lozan Anlaşması, Osmanlı Borçlarının geri ödenmesi gibi konuları okuyup hatırlayalım.
Yoksa bize hatırlatacaklar.