Gündem

Hayrettin Karaman: Bu iktidara cephe almaya Allah ve Resulü razı olmaz

Hayrettin Karaman: Kusur ve günahların istismar edilmesi, bunları onaylamayan iktidarı yıpratmak için kullanılması dine ve ahlaka uygun düşmez

13 Şubat 2014 18:31

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP çevrelerinde görüşleri dikkatle dinlenen ilahiyat profesörü Hayrettin Karaman, “Bu iktidar ekonomiyi batırmadı, maddi ihtiyaçları olabildiğince karşıladı, barış sürecini başlattı ve 'İmam Hatiplerin önündeki engelleri kaldırdı, başörtüsü zulmüne son verdi, okullara seçmeli Kur'an, Peygamberimiz'in Hayatı ve Temel İslam Bilgisi' derslerini koydu ise -ki, evet bunları yaptı- ona cephe almaya Allah ve Resulü'nün razı olacağını sanmıyorum” dedi.

AKP Gülen cemaati arasındaki gerilim gazetelerin köşe yazılarında kendine yer bulmaya devam ediyor.
Hükümete yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak gazetesi yazarı Hayrettin Karaman da bugünkü yazısında isim vermeden Gülen cemaatini eleştirdi.

Hayrettin Karaman’ın Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (13 Şubat) nüshasında yayımlanan, “Dostluğun ve desteklemenin şartı” başlıklı yazısı şöyle:

 

Dostluğun ve desteklemenin şartı

 

İnançlara saygılı, din, vicdan ve düşünce hürriyetini korumada hassas bir iktidar ülkeyi yönetmekte ise dindar Müslümanlar kendi din hürriyeti alanlarına bakar, burada beklentiler karşılanıyorsa iktidara destek verirler. İslam dışı ve/veya İslam'a aykırı inanç ve hayat tarzlarına sahip vatandaşların da hak ve hürriyet adına talepleri olacaktır. Bu talepler içinde İslam dini ve ahlakına aykırı olanlar varsa dindar Müslümanlar 'demokrasi ve insan hakları adına' bunların da verilmesinin peşine düşmezler, verildiği zaman da memnun ve mes'ud olmazlar, mevcut sistem gereği tahammül ederler.

İslam maddi ve manevi beş değeri korumayı amaç edinmiştir: Hayat, akıl, din, mal (servet) ve nesil. İktidar dini korumakla beraber diğer dört değeri -ki, bunun için de mal; yani ekonomi de vardır- korumada gevşeklik, ihmal ve kusur içinde ise o iktidarı -sırf dini hakları verdiği için- desteklemezler, diğer korunması gerekli değerleri de korumasını bekler, ister ve desteklerini buna göre ayarlarlar.
Bir iktidar Müslümanların dini haklarını vermede gevşek ve kusurlu olursa, diğer alanlarda başarılı olsa bile dindar Müslümanlar o iktidarı desteklemezler.

Mevcut iktidar döneminde bu beş değerin korunması bakımından önemli mesafeler alındığını, gece gündüz demeden çalışıldığını yar da ağyar da biliyor ve insaflı olanlar itiraf ediyorlar.

Şimdi biri çıkar da 'Biz iktidarı desteklemek için demokrasi, insan hakları ve AB sürecinde katedilen mesafeye bakarız; bu konularda başarılı ise destekleriz, gevşek ve kusurlu ise desteğimizi çeker, onu düşürmek için başkalarıyla ortak hareket ederiz' derse bu tamamen seküler, dünyevi, maddi, dindar bir Müslümanın tercih etmeyeceği bir yaklaşım olur. Bu yaklaşımı benimseyen vatandaşların da tercih haklarına saygımız tamdır; ancak bizim tercihimiz bu değildir.

Dindar Müslümanlar demokrasi ve insan haklarının 'içi İslam ahlakı ile doldurulmuş' olanını tercih ederler.

AB ile entegre olmayı, Batılılaşmayı, kendi öz ve yüce medeniyetimizi Batı'nınki ile değiştirmeyi asla istemezler ve bu konuyu bir 'inanç meselesi' bilirler. Batı ile ilişkileri, zorunlu ve ümmet için yararlı olan sınırda tutar, orayı aşmamaya gayret ederler.

Milli sınırlar içindeki insan unsurunu, büyük İslam ümmetinin 'ayrılmaz bir parçası' kabul eder, dost düşman ayırımında ümmeti esas alırlar. Onlara göre bugünkü parçalanma, dağılma, hatta kendi aralarında savaşma ve çatışma büyük günahtır; izale edilmesi, ümmet bütünlüğünün sağlanması, kavganın adil bir barışa, kardeşlik ve dayanışmaya dönüşmesi için gayret etmek farzdır.

Bu iktidar ekonomiyi batırmadı, maddi ihtiyaçları olabildiğince karşıladı, barış sürecini başlattı ve 'İmam Hatiplerin önündeki engelleri kaldırdı, başörtüsü zulmüne son verdi, okullara seçmeli Kur'an, Peygamberimiz'in Hayatı ve Temel İslam Bilgisi' derslerini koydu ise -ki, evet bunları yaptı- ona cephe almaya Allah ve Resulü'nün razı olacağını sanmıyorum.

Yolsuzluk, haksızlık, rüşvet, irtikab, kul hakkına tecavüz… büyük günahlardandır. Bunları dindar Müslümanların onaylaması mümkün değildir. Ancak 'hüküm giymedikçe kişilerin masum oluşları', 'Soruşturmanın gizliliği' de temel hukuk kurallarıdır.

Yukarıda sayılan kusurların ve günahların istismar edilmesi, bunları onaylamayan iktidarı yıpratmak için kullanılması da dine ve ahlaka uygun düşmez.