Yeni Akit Genel Yayın Yönetmeni Hasan Karakaya, Irak’ta bir polisin IŞİD mensupları tarafından kafasının kesilerek top oynanması olayına ilişkin “Polisin kesilen kafası ile top oynama” hadisesi eğer “gerçek” ise, elbette kınanmalıdır... Ne var ki; “IŞİD’in yapısı”na bakıldığında, böyle bir eyleme, “bireysel bir eylem” gözüyle bakmak daha doğru olacaktır” dedi.
“Irak ve Suriye adlı ülkeler yoktur ve dolayısıyla bu ülkelerde “merkezi otorite” de bulunmamaktadır” değerlendirmesinde bulunan Hasan Karakaya’nın Yeni Akit gazetesinde “Haftanın iki olayı: IŞİD ve Paralel’in tezgâhları!” başlığıyla (16 Haziran 2014) yayımladığını yazısının ilgili bölümü şöyle:
IŞİD’e farklı bakışlar
Gündem deyince, ilk akla gelen konu, herhalde; “IŞİD adlı örgütün Musul Başkonsolosluğumuza düzenlediği baskın” ve “rehin aldığı vatandaşlarımız”dır...
Malûm, “IŞİD’in eylemleri” üzerine, kamuoyunda ve medyada bir “tartışma” başladı: “IŞİD nasıl bir örgüttür ve ne yapmak istiyor?”
Olaylara; “Tartışılması gereken; IŞİD’in kalkıştığı eylem değil, Irak’ta dayanılmaz boyutlara ulaşan Şii Maliki zulmüdür... Maliki’nin zulümleri o boyutlara ulaştı ki; Irak halkı, kerhen de olsa IŞİD’in operasyonlarını desteklemek zorunda kaldı” diye bakanlar da vardı, IŞİD’in, bir “terör örgütü” olduğunu söyleyenler de!..
O halde, nedir IŞİD?..
İddia ettikleri gibi “Irak-Şam İslâm Devleti” kurmaya çalışan bir örgüt mü, yoksa, “bir Irak polisinin kestikleri kafası ile top oynayan” ve bunu da “Bu da bizim dünya kupası maçımız” olarak açıklayan “acımasız bir örgüt” mü?..
“Polisin kesilen kafası ile top oynama” hadisesi eğer “gerçek” ise, elbette kınanmalıdır... Ne var ki; “IŞİD’in yapısı”na bakıldığında, böyle bir eyleme, “bireysel bir eylem” gözüyle bakmak daha doğru olacaktır... Zira, IŞİD yönetiminin, böylesine “insanlık dışı” bir eyleme onay vereceğini sanmıyoruz... IŞİD’in böyle bir eylem yaptığını iddia edip, bu eylem üzerinden “Müslümanları mahkûm etmek” isteyenlere, “kurumsal bir cinayeti” hatırlatmak ve sormak istiyoruz: “İsrail devletinin geçmişte işlediği insanlık dışı vahşet karşısında niye sesinizi çıkarmadınız?”
Olayı hatırlıyor olmalısınız...
2004 yılının Mart ayında; “Filistin’in manevî lideri Şeyh Ahmed Yasin”, bir İsrail helikopterinden atılan “füze” ile katledilmişti...
Oysa Şeyh Ahmed Yasin, “hayli yaşlı”ydı... Aynı zamanda “felçli” idi ve gideceği yere ancak “tekerlekli sandalye” ile gidebiliyordu!..
Şehid edildiği gün de, yine “tekerlekli sandalye” ile “sabah namazı”na gitmiş, mescidden çıktıktan sonra da, “İsrail helikopterinden atılan füze” ile paramparça edilmişti!..
Olayın asıl vahim tarafı, “katliam kararı”nın “İsrail Bakanlar Kurulu” tarafından alınmış olmasıydı!..
“Hükümet kararı” ile gerçekleşen bu katliam, İsrail’in nasıl bir “terör devleti” olduğunu gözler önüne sermiş ama “Türkiye’deki laikçi, solcu, liberal ve çağdaşlar”dan maalesef bir “kınama” bile çıkmamıştı!..
IŞİD’i doğuran sebepler
Bugün “IŞİD’in eylemleri”ni kınayanlar, şunu da çok iyi bilmelidir ki; “İsrail’in Filistin’de, Amerika ve İngilizlerin Irak’ta giriştiği işgal, katliam ve tecavüzler, IŞİD gibi örgütlerin doğmasına yol açmıştır.”
Evet, evet;
Mısır, Irak ve Suriye’de devam eden “belirsizlik” ve “kaos” ortamı, IŞİD gibi örgütlerin doğmasına, taraftar toplamasına ve güçlenmesine yol açmıştır!..
Bölgenin geldiği şu aşamadan sonra, bazı “uzman”ların ifadesiyle;
“Suriye ve Irak merkezi yönetimleri, sömürgeciler tarafından kendilerine verilmiş siyasi sınırları artık koruyabilecek durumda değildirler.
Suriye ve Irak’taki merkezi otorite boşluğu, söz konusu topraklarda, bu boşluktan yararlanan grupların hareketlenmesine, küçük bölgeler halinde siyasi yapılanmaların oluşmasına neden olmaktadır.
Irak, Amerikan işgali sonrasında anayasal olarak 3’e bölünmüştür, bu adım bile, tek başına, Ortadoğu’daki paradigmanın değiştiğini göstermektedir.
Bağdat’ta şekillendirilen ve giderek Tahran güdümüne giren Şii zeminli yönetim, ülkenin Sünni ve Kürt yaşam alanlarında varlığını göstermek bir yana, bu iki bölgeye dönük düşmanca stratejileri ile dikkat çekmektedir. Bugün Musul’da yaşadığımız olayda, belki IŞİD’in adı öne çıkmaktadır ama, sorun, esas olarak, 11 yıldır aşağılanan ve zulüm gören Sünni nüfusun ayaklanması olarak değerlendirilmelidir.
Fiilen üçe bölünmüş, merkezi otoritesi Musul-Kerkük gibi dünya enerji dengeleri açısından son derece önemli bölgelerini kontrol edemeyen Irak, artık, Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz sömürge yönetimi tarafından kurulan, Soğuk Savaş yıllarında Sovyetler Birliği tarafından kollanan bir ülke değildir.
Benzer durum, Suriye için de geçerlidir. Ülkeyi Birleşmiş Milletler’de temsil eden yönetim, topraklarının yüzde 30’una hakimdir! Kürt bölgesinde yeni bir siyasi otorite şekillenmiş, ülkenin kuzeyi de tıpkı Irak’ın Anbar bölgesinde olduğu gibi aşiretlerin kontrolüne geçmiştir. Karşımızda, Suriye adı verilen bir ülke kağıt üzerinde bulunmakta, fakat, fiilen yok olmaktadır.
Dolayısıyla;
Suriye-Irak hattında durum budur ve bölgeye dönük politikalarda, hâlâ, sanki bu tür iki ülke varmış gibi davranmak, merkezi otoritelerle siyasi temaslar yoluyla sorunları çözmeye çalışmak, bu konuda küresel güçlerin dengelerini kollayarak politika üretmek hatalıdır.”
Çok doğru bir tespit...
Artık Irak ve Suriye adlı ülkeler yoktur ve dolayısıyla bu ülkelerde “merkezi otorite” de bulunmamaktadır... Merkezi otorite ile ilişkiye geçme yollarını aramak, Türkiye’yi, “küresel güçlerin oyuncağı” yapar... Türkiye, bu süreçte “kendine has politikalar” uygulamalıdır!..