Radikal yazarı Cengiz Çandar, Hasan Cemal’in Karayılan ile yaptığı röportajla işini yaptığını belirterek “Bakalım, bundan sonra Ankara işini yapacak mı” diye sordu.
Radikal gazetesi yazarı Cengiz Çandar, gazetede yayımlanan yazısında (8 Mayıs 2009), Hürriyet gazetesi yazarı Hasan Cemal’in PKK liderlerinden Murat Karayılan ile yaptığı röportajı köşesinde değerlendirdi.
Çandar, Hasan Cemal’in büyük bir iş yaptığını belirterek “Bakalım, bundan sonra Ankara işini yapacak mı?” diye sordu.
İşte Çandar’ın ‘Hasan Cemal topu Ankara’ya geçirdi’ başlıklı yazısının tamamı…
Hasan Cemal büyük iş yaptı. Bir gazetecinin meslek işlevinde ‘büyük’ iş yapması demek, siyasi sonuçlar üretecek çapta bir işe imzasını atması demektir.
Hasan Cemal’in Murat Karayılan’la yaptığı görüşme böyle bir şey. Kandil Dağı’na gidip PKK’nın fiili ‘1 numarası’ olan Murat Karayılan’la görüştü. Murat Karayılan, asıl ‘1 numara’ Abdullah Öcalan’ın İmralı’ya düşmesinden beri, örgütün ‘askeri 1 numarası’ idi ve bu sıfatı devam ediyor.
Bu arada, PKK içinde varolduğu dışarıya arada bir sızdırılan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un geçen haftaki basın brifinginde de dile getirdiği ‘çatlaklar’ ya da ‘çizgi farkları’ söz konusu olduğunda Murat Karayılan’ın ‘ılımlı’ yani ‘Türkiye ile uzlaşma’ya yatkın bir çizgide olduğunu biliyoruz.
“PKK’nın görüşleri zaten belli. Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan kendisiyle görüşen avukatları aracılığıyla dışarı çıkarttığı talimatları, ortaya koyduğu görüşleri bunları yayımlamakla işlev gören internet sitelerinden takip edilebilir” diyenler çıkacaktır. Herkes elini vicdanına koysun; PKK’nın genel yaklaşımı, taktik açılımları, Ankara’ya somut talepleri, beklentileri vs. konusunda bu kadar açık sözlü, net anlaşılabilir, Türkiye’nin en önemli sorununa ilişkin çözüm umutlarını canlandırabilecek bir şey okudunuz mu uzun süredir? PKK’ye ilişkin
yeni bir bilgi ve bakış açısı elde etmediğinizi söyleyebilir misiniz?
İşte bu farkı yaratan Hasan Cemal ismi. Sadece gazetecilik de değil. Hasan Cemal gazeteciliği. Zira, kiminle görüşeceğini doğru saptamak, bunun ‘zamanlaması’nı doğru yapmak yetmiyor. O belirlenen kişiye, tam da o zaman dilimi itibarıyla ne sorulacağını, nasıl sorulacağını ve niçin sorulacağını bilmek ve en az bunlar kadar önemli, bütün bu görüşmeyi kolaylıkla okunabilir, anlaşılabilir ve üzerinde durulabilir bir şekilde aktarmak gerekiyor.
Hasan Cemal bunu yaptı.
Bunu yapabileceği bilindiği için Kandil eteklerinde Murat Karayılan ile görüştüğü iki odalı, kerpiç tavanlı bir köy evinin kapıları, o kapıdan girip aynı işi yapmak isteyen bunca gazeteciye değil de Hasan Cemal’i açıldı.
Hasan Cemal işini yaptı.
Bakalım, bundan sonra Ankara işini yapacak mı?
***
Hasan Cemal işini bitirdi. Onunki ‘aktarmak’ idi. PKK’nın da fazla yapacağı bir şey yok aslına bakarsanız. Varlığını korumaya çalışmaktan gayrı ‘enerji’ sarf etmesini ne fiziki, ne de zihni- gerektiren bir hali yok.
Bunun böyle olduğunu yaklaşık üç ay önce Erbil’de bir KDP yöneticisine şaka yollu ‘Dağdakilerden haber var mı? Şu sırada ne yapıyorlar?’ soruma ciddi bir eda ile verdiği ‘Ankara’dan haber bekliyorlar’ cevabında anlamıştım.
Türkiye aklını ‘PKK’nın silah bırakması’ ve ‘PKK’nın dağdan indirilmesi’ konusunda yoğunlaştırmışken, Murat Karayılan ‘Bakın, biz aklımızı yitirdiğimiz için çıkmadık dağa. Piknik yapmak için de dağda değiliz’ dedikten sonra, Hasan Cemal’in yazdığınca ‘sıkıştırılınca’ şu tepkiyi veriyor: “PKK silah bıraksın söylemi havaya, yani boşa sıkılmış bir kurşundur. Bıraksın da nereye bıraksın?
Zemini nedir silah bırakmanın?
Silah bıraksın demenin bir anlamı yok. Önce oturalım konuşalım.”
Bu, pratik bir mesele. Pek haksız, yanlış sayılmaz.
Kiminle konuşulacak peki?
“Diyalog yeri İmralı’dır” diyor. Ekliyor, “Kabul edilmiyorsa, diyalog yeri biziz.. Bizi de kabul etmiyorsa, siyasal olarak seçilmiş iradedir.”
DTP’nin adını zikretmemiş Karayılan. Hasan Cemal bastırınca başını sallayarak onaylamış. “Bu da olmuyorsa” (yani DTP) “o zaman ortak bir komisyon kurulur bir yerde, akil adamlar bir araya gelir. Örneğin İlter Türkmen gibi, sizin gibi insanlar toplanır, böyle bir mekanizma harekete geçer, çalışmaya başlar... Böyle bir mekanizma muhatap alınır diyalog için devlet tarafından...”
Murat Karayılan, sorunun ‘askeri yollardan olmayacak çözümü’nü sağlayabilecek ‘diyalog’ için seçenek üzerine seçenek sunuyor. İşin en hazin yönü de bu. Devletin siyasetsizliği, diyalog tarafı olarak kendinden bile feragat ederek seçenekler sunan bir adamın sözlerinde yansıyor.
Tıpkı, Kıbrıs sorunu için yıllardır geçerli olan ‘çözümsüzlük en iyi çözümdür’ zihniyeti Kürt sorunu için de aslında uygulanıyor.
Denecek ki, “PKK silahları sustursun önce”, diyeceğiz ki, “Şu sıra bildik klişeler ile polemik yapmak için çok anlamlı değil.”
Çünkü, ortada Karayılan’ın dile getirdiği bir ‘niyet beyanı’ var ve bunu dayandırdığı şu sözler var: “Biz 10 yıl önceki PKK değiliz. Silahlı mücadeleyi de klasik yöntemlerle yapmıyoruz artık. Meşru savunma çizgisi temelinde çalışıyoruz. Kitle faaliyetlerine, sivil itaatsizliğe, siyasal çalışmaya ağırlık veriyoruz. Ama bu arada 6-7 bin silahlı adamı ne yapacaksınız?”
Dönüp soruyu kendimize soralım; ‘Adalete teslim olsunlar’ demek ne kadar sonuç aldırır? Ne kadar geçerli? Ne kadar doğru?
***
Beni bilenler PKK’ya yönelik olarak bir ‘teslimiyet anlaşması’nın asla geçerli olmayacağını, bunun istenmemesi gerektiğini yazdığımı, söylediğimi bilirler. Ulaşılması gereken nokta, ‘kardeşlik’ sözcüğünü işi boş bir karşılıklı propaganda söylemi olmaktan çıkartıp, ona hayatiyet kazandıracak bir kalıcı ‘tarihi kucaklaşma’dır.
Bunu yazdık, çizdik, söyledik. Defalarca.
Murat Karayılan, Hasan Cemal’e şöyle demiş, “İlk önce silahlar susmalı, sonra sıra, Kürt kimliğiyle ilgili kültürel haklara ve kimilerinin af olarak anladığı ‘toplumsal uzlaşma’ projesine gelir... Bu karşılıklı, iki taraflı bir şey. Bu proje karşılıklı olarak birbirini affetmektir. Gönüllü birlikteliği yansıtacak yeni bir anayasada uzlaşmaktır.”
Evet, ‘karşılıklılık’ gözetmeden silahların susacağı, PKK’nın ortadan kalkacağı bir Kürt sorunu çözümüne ulaşabilir misiniz?
Gerçekçi olalım. Hayal görmeyelim. Ezberleri bırakalım.
PKK, istesek de istemesek de, beğensek de beğenmesek de, Türkiye’nin Kürt sorununun ‘entegral’ bir parçası haline geldi. Yine Hasan Cemal’in yazılarında vardı, PKK’dan 2003’te kopmuş ve bir PKK muhalifi gelmiş olmasına rağmen Osman Öcalan, “Bugün Kürt siyasal ulusal birikiminin yüzde 95’i PKK’dan yanadır... Bir gerçek daha var: PKK bitirilemez! PKK’yı bu yıl bitireceğiz, gelecek yıl bitireceğiz gibi resmi söylemler de gerçeği yansıtmıyor” diyor.
Hasan Cemal öyle bir iş yaptı ki, Ankara’nın kımıldamasını gerektirdi. Yaptığı işe, başarılı ama ‘günlük herhangi bir gazetecilik olayı’ muamelesi yapmak, yani ‘siyasi hiçbir anlam taşımayan bir konumda bulunuluyor’ tavrı göstermek, ‘şiddet ortamı’nın devamına davetiye çıkartmak demektir.
Ankara’nın kımıldaması gerekiyor.
Kımıldaması için konunun üzerinde durmaya, üzerine gitmeye devam edeceğiz...