Son günlerde Halep tekrar dünyanın ilgi odağı oldu. Ancak geçmişten farklı olarak Halep'in gündeme gelmesinin nedeni siyasi ya da askeri gerekçeler değil, insani kriz. Pekçok ülkede on binlerce kişi Halep'te sıkışıp kalan binlerce sivilin tahliye edilmesini bekliyor. Bu sürecin en ilginç yanı sivillerin tahliye edilmesi gibi tamamen insani gerekçeleri içeren bir konunun siyasi pazarlık haline gelmesi.
Halep'te neler oluyor?
Aslında bugüne kadar herşey tüm dünyanın gözü önünde yaşandı. Halep aylardır kuşatma altındaydı ve muhaliflerin elinde olan diğer yerlerde olduğu gibi ayrım gözetmeksizin yapılan bir bombardımanın hedefiydi. Bu durum, BM'nin ya da saygın uluslararası kuruluşların raporlarına çoktan yansımış durumda. Şehrin altyapısı aylar önce harap olmuştu. Yiyecek ve ilaç sıkıntısı uzun süreden beri devam ediyordu. Hastaneler başta olmak üzere tamamen sivil hedefler vuruluyordu.
Son iki haftada yaşananlar bu süreci daha ağırlaştırdı ve dünya kamuoyunun önüne getirdi. Bugün Halep'te binlerce kişi bir şekilde ölümden kaçmaya çalışıyor. Çoğu için nereye gideceğinden ziyade hayatta kalmak önemli. Fakat, şehrin içinde kesinlikle çıkmamayı tercih eden ve diğer bölgedekilerle bağlantılı silahlı gruplar da bulunuyor.
Şurası bir gerçek; Rusya'nın askeri ve teknolojik üstünlüğü, İran'ın dünyanın değişik bölgelerinde örgütlenme kapasitesiyle bölgeye aktardığı milisler ve rejim karşıtı muhaliflerin bölünmüşlüğü Halep'teki savaşın Şam rejiminin üstünlüğüyle sağlanmasına neden oldu. Fakat, şu anda tartışılan Halep'in hangi grubun elinde nasıl kalacağı ya da şehrin akıbetinin ne olacağı değil; küçük bir toprağa sıkışıp kalmış binlerce insanın ölmemesi için çare bulunması.
İşte trajik olan da bu. Dünyanın büyük bir kısmının büyük bir rahatsızlık duyduğu ve sivil ölümlerin engellenmesini içeren bir konuda uluslararası kamuoyunun beklentilerinin üretebileceği tepki, yerel çıkarlar ve intikam duygularıyla hareket eden milis grupların saldırılarını engelleyemiyor. Ateşkesin sağlandığı ve uygulamaya geçeceğinin ilan edildiği saatlerde ateşkes bozuldu.
Ateşkesin bozulmasından İran'ın örgütlediği milis grupları ile Suriye ordusu sorumlu tutuldu. Akla hemen şu soru geliyor: Acaba birileri iyi polis/kötü polis mi oynuyor, yoksa iç savaş stratejik dengelerle yürütülen bir çatışma olmaktan çıkıp tamamen bir intikam mücadelesi halini mi aldı?
Bu soru başlangıçta gereksiz gelebilir. Savaşın her hali kötü ve acımasızdır. Ancak aynı devletin sınırları içinde birarada yaşama iradesi gösterebilecek toplumların tavırları ile aralarına büyük bir düşmanlık girmiş olanların uygulamaları arasında büyük fark vardır. Irak ve Yemen'de görüldüğü gibi Suriye'de de savaşın mezhepsel bir boyut alması savaşan tarafların birbirlerini "insan olarak" dahi görmesini engelliyor gibi görünmekte.
Halep'in içinden gönderilen görüntü ve kayıtlar incelendiğinde olan bitenin taktik veya stratejik olarak açıklanabilmesi mümkün değil. Gerek sivillerin çıkışının engellenmesi gerekse silahsız insanların katledilmesi bu tablonun Halep'le sınırlı kalmayacağını gösteriyor. Halep'te olan bitenin geleceğe en büyük yansıması bu tablonun diğer yerlerde tekrarlanacak olması gibi duruyor.
Diplomasi yetersiz mi?
Halep, sadece ikili görüşmelerin konusu olmaktan çıktı. BM Güvenlik Konseyi'nde ABD ve Rusya arasında tartışmalara da yol açtı. Ayrıca Türkiye ile Rusya arasında konuyla ilgili diplomatik temaslar hiç kesilmedi. Tersine, dün Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 27 Aralık'ta Moskova'da Türkiye, Rusya ve İran arasında üçlü bir toplantı yapılacağını duyurdu. Bu toplantı Halep konusunu içerecek olsa da önümüzdeki dönemde İdlib'de olup biteceklere ilişkin de önemli ipuçları sunacaktır.
Üst üste yapılan toplantıların kısa vadede bir sonuç üretmesi muhtemel olabilir. Yazı hazırlanırken tahliyeler yeniden başlamıştı. Fakat görünen o ki; Suriye'de diplomasi siyasi sorunların çözülmesi ya da çatışmaların bitirilmesine araç olmaktan çok uzaktır. Son dönemde diplomasi kısa süreli zaman kazanma hamleleri ile etki alanı paylaşımlarının temel aracı haline gelmiş durumda. Bu nedenle görüşmelerin uzun süreli sonuçlar üretmemesi beklenmemeli. Halep'in rejimin kontrolüne geçmesi Suriye'de iç savaşın kaderini temelden etkileyecek kadar önemli bir hamle. Fakat bu çatışmaların sona erdiği anlamına gelmiyor. Tersine Halep'te ortaya çıkan görüntülerin sadece uluslararası kamuoyunun vicdanını etkileyecek birkaç günlük bir süreç olduğu yanılsamasına düşülmemeli.
Halep'te olup bitenler ülkede insanların az da olsa kalan birarada yaşama iradesini etkileyecek ve diğer yerlerde radikalizmi körükleyecektir. Bu süreçte diplomatik araçların çözüm sunmaktan uzak olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Serhat Erkmen
Doç. Dr. Serhat Erkmen Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı'dır.