Dünya

Halepçe davasının seyrini değiştiren fotoğraflar

Halepçe katliamı davasında tanıklık yapan gazeteci Ramazan Öztürk, mahkemede delil olarak sunduğu fotoğrafların davanın seyrini değiştirdiğini bildirdi.

19 Mart 2009 02:00
Halepçe katliamı davasında tanıklık yapan gazeteci Ramazan Öztürk, mahkemede delil olarak sunduğu fotoğrafların davanın seyrini değiştirdiğini bildirdi.

Bağdat'ta Türk medyasına açıklama yapan Öztürk, Halepçe katliamında çektiği fotoğrafların duruşmada davanın seyrini değiştirdiğini, bugüne kadar Halepçe davasında bu denli güçlü deliler sunulmadığını, ilk kez dünkü duruşmada, Halepçe katliamını dünyaya duyuran bir gazetecinin, çektiği fotoğrafları mahkemeye sunarak, yaptığı tanıklığı anlatmış olduğunu söyledi.

Fotoğraflar duruşma salonundaki ekranlara getirildiğinde mahkeme salonunda derin bir sessizliğin yaşandığını ve herkesin fotoğraflara kitlendiğini dile getiren Öztürk, şunları kaydetti:

"Bu derin sessizlik dakikalarca sürdü. Mahkeme heyeti çok etkilendi bir kere ağladı. Mahkeme başkanı başta olmak üzere üyelerin hepsi ağladı. Zira müdahil avukatları da ağladı. O esnada herkes o ekranlarda fotoğrafların görüntüsüne kilitlendi. Dolayısıyla sanıklar da kilitlendi fotoğraflara. Özellikle Kimyasal Ali bakakaldı. Diğer 3 sanık zaman zaman ekrana, zaman zaman da önlerine bakıyordu. En önemlisi de fotoğraflar öylesine etkiledi ki mahkeme heyetini; mahkeme başkanı ve üyeler ağladı. Avukatlar ağladı, savcılardan ağlayanlar oldu. Ve birçok fotoğraf ilk kez görüldü. Çünkü benim Halepçe katliamını belgeleyen fotoğraflarım duruşma salonunda ilk kez görüldü. Hepsi bir araya geldiğinde Halepçe'nin genel görüntüsünden, şehir içindeki o dehşet anlardan, zehirli gazların etkisiyle şehir dışına kaçarken birbirlerine sokulup ölen insanların görüntüsüne kadar bütün katliamı anlatan fotoğraflar vardı. Onları sundum mahkemeye. Bu fotoğraflar bir anlamda Kimyasal Ali'ye (Ali Hasan El Mecid) kırmızı kart oldu."

Öztürk, tarihi olay olarak nitelendirdiği duruşmada, Kimyasal Ali ile ilk kez yüz yüze geldiklerini, yüz ve ruh hallerini merak ettiği için fırsat buldukça sanıkları ve özellikle Kimyasal Ali'yi izlediğini ve fotoğraflar ekrana geldiğinde Kimyasal Ali'nin yüz ifadesinin değiştiğini belirtti.

Sanıkların böyle bir tanık beklemediklerini ifade eden Öztürk, şöyle devam etti:

"İlk kez olaya tanıklık eden, o fotoğrafları çeken gazeteci onların karşısında, üstelik de kendisinin de orada olduğunu ispatlayan fotoğrafları mahkemeye sunduğu için etkilendi. Sanırım bunu beklemiyorlardı. Zira söyleyecek bir şeyleri yoktu. Bu sırada Kimyasal Ali'nin bana iki sorusu oldu; bunlardan bir tanesi hangi gün Halepçe'ye gittiğim ve orada ne kadar kaldığım sorusuydu. Kimyasal Ali'nin ikinci sorusu ise, benim mahkemeye sunduğum fotoğraflar arasında biz gazetecilere gösterilen Iraklı esir subaylar vardı. Bu subayların ifadelerini ve orada neler itiraf ettiklerini sordu. Ben de o esir Iraklı subayların, katliamı Irak ordusunun yaptığını itiraf ettiklerini söyledim."

Mahkeme'nin, 26 Nisana ertelediği duruşmaya kendisini çağırmadığını belirten Öztürk, anlatacaklarının tümünü anlattığını ve fotoğrafların da her şeyi anlattığını kaydetti. Duruşmada kendisine en çok "Halepçe'de İranlı asker ya da İranlı asker cesedi gördün mü?" sorusunun
sorulduğunu ifade eden Öztürk, "Sanık avukatları yalnızca şu soruyu yöneltti: 'Çektiği fotoğraflar nerede yayımlandı?' Ben de çektiğim bu fotoğrafların, o dönemde çalıştığım Türkiye'nin büyük gazetelerinden biri olan gazetemde yayımlandığını söyledim. Ondan sonra da dünyadaki bütün gazete ve televizyonlarda yayımlandığını ifade ettim. Mahkeme heyeti de bunun üzerine bana 'O gazete ve dergilerde yayımlanan fotoğrafların kupürünü gönderebilir misiniz' dedi. Ben de kendilerine ulaştıracağımı söyledim" diye konuştu.

Yargılamanın adil olup olmadığı sorusu üzerine Öztürk, mahkemede kaldığı 1 saat 50 dakika süre zarfında edindiği izlenimler sonucu sanıklara istedikleri söz hakkını verildiğini, hatta sanıkların mahkeme başkanıyla tartışabildiklerini, sanıkların isteklerinin mahkemenin usulü açısından yerine getirildiğini, tanıklara ya da mağdurlara sorular sorabildiğini ve bu açıdan baktığında adil olmayan herhangi bir durum, bir kısıtlama ya da antidemokratik bir durum görmediğini söyledi.