Bağdat'ta Türk medyasına açıklama yapan Öztürk, Halepçe katliamında çektiği fotoğrafların duruşmada davanın seyrini değiştirdiğini, bugüne kadar Halepçe davasında bu denli güçlü deliler sunulmadığını, ilk kez dünkü duruşmada, Halepçe katliamını dünyaya duyuran bir gazetecinin, çektiği fotoğrafları mahkemeye sunarak, yaptığı tanıklığı anlatmış olduğunu söyledi.
Fotoğraflar duruşma salonundaki ekranlara getirildiğinde mahkeme salonunda derin bir sessizliğin yaşandığını ve herkesin fotoğraflara kitlendiğini dile getiren Öztürk, şunları kaydetti:
Öztürk, tarihi olay olarak nitelendirdiği duruşmada, Kimyasal Ali ile ilk kez yüz yüze geldiklerini, yüz ve ruh hallerini merak ettiği için fırsat buldukça sanıkları ve özellikle Kimyasal Ali'yi izlediğini ve fotoğraflar ekrana geldiğinde Kimyasal Ali'nin yüz ifadesinin değiştiğini belirtti.
Sanıkların böyle bir tanık beklemediklerini ifade eden Öztürk, şöyle devam etti:
"İlk kez olaya tanıklık eden, o fotoğrafları çeken gazeteci onların karşısında, üstelik de kendisinin de orada olduğunu ispatlayan fotoğrafları mahkemeye sunduğu için etkilendi. Sanırım bunu beklemiyorlardı. Zira söyleyecek bir şeyleri yoktu. Bu sırada Kimyasal Ali'nin bana iki sorusu oldu; bunlardan bir tanesi hangi gün Halepçe'ye gittiğim ve orada ne kadar kaldığım sorusuydu. Kimyasal Ali'nin ikinci sorusu ise, benim mahkemeye sunduğum fotoğraflar arasında biz gazetecilere gösterilen Iraklı esir subaylar vardı. Bu subayların ifadelerini ve orada neler itiraf ettiklerini sordu. Ben de o esir Iraklı subayların, katliamı Irak ordusunun yaptığını itiraf ettiklerini söyledim."
Mahkeme'nin, 26 Nisana ertelediği duruşmaya kendisini çağırmadığını belirten Öztürk, anlatacaklarının tümünü anlattığını ve fotoğrafların da her şeyi anlattığını kaydetti. Duruşmada kendisine en çok "Halepçe'de İranlı asker ya da İranlı asker cesedi gördün mü?" sorusunun
Yargılamanın adil olup olmadığı sorusu üzerine Öztürk, mahkemede kaldığı 1 saat 50 dakika süre zarfında edindiği izlenimler sonucu sanıklara istedikleri söz hakkını verildiğini, hatta sanıkların mahkeme başkanıyla tartışabildiklerini, sanıkların isteklerinin mahkemenin usulü açısından yerine getirildiğini, tanıklara ya da mağdurlara sorular sorabildiğini ve bu açıdan baktığında adil olmayan herhangi bir durum, bir kısıtlama ya da antidemokratik bir durum görmediğini söyledi.