HaberTürk gazetesi yazarı Nihal Bengisu Karaca, “Sadece siyaset değil muhalefetin tabanının da tansiyonu adeta bilinçli olarak yükseltilmekte. Bütün bunlar oluyor çünkü muhalefetin tavanı ya da tabanı öfkelendiğinde ya yanlış yapılıyor ya da yanlış algılanacak bir tablo ortaya çıkıyor." düşüncesini dile getirdi.
Karaca yazısında, "Nitekim Kemal Bey’in SADAT kapısında yaptığı konuşma fevkalade yanlış oldu. SADAT hakkındaki tutum umrumda değil. Bana göre Erbakan’dan miras kalmış ihtiyar ve hilafet mehdiyyet konuşmayı seven kafası güzel abilere ahir ömürlerinde para kazandırma girişimi. Yüklenen anlamı hak ettiğini sanmıyorum. Benim umrumda olan kurulan cümleler arasında bu şirketin “Suriyeli sığınmacıları getirdiği” ve “terörist yetiştirdiği” gibi ifadelerin olması, sığınmacılar konusunda üzerinde oturduğumuz düdüklü tencere düşünüldüğünde çok gereksiz ve tehlikeli. Sığınmacı sorunu üzerinden ilgi toplayan Ümit Özdağ söylemleri ile Cumhur İttifakı tarafını değil, muhalefeti bölüyor, iktidar tarafından engellenmeden alan genişletiyor. CHP bu noktada bu alanda biz de biraz daha cüretkar davranalım ve tabandan Zafer Partisi’ne kaçışları önleyelim diye düşünüyor olabilir. Ancak kağıt üzerindeki hesaplar pratikte umulan sonuçları vermez. Kontrollü muhalefete alan kaybetmeyelim derken, bir bakarsınız kendiniz bir yere savrulmuş ve rakibinize mevzii temin eder olmuşsunuz." ifadesini kullandı.
Karaca şunları kaydetti:
"Bu yazıyı yazarken Kemal Kılıçdaroğlu’nun son grup toplantısında sarf ettiği “Buradan genç muhafazakâr seçmenlere seslenmek isterim, adaletsizlik karşısında kararsız ve tarafsız kalırsanız zalimin tarafını seçmiş olursunuz” cümlesinden haberdar oldum. Nitekim Murat Sabuncu, T24’de Kılıçdaroğlu’nun cümlesini de örnek vererek, “muhafazakarlara kullanılan dilin tonlaması değişti” şeklinde bir analiz yapmış. Haklı. Umarım burada kastedilen “AK Parti’ye oy veren muhafazakar genç zalimdir” gibi bir mana değildir. Zira hiçbir genç annesini seçti diye zalim olmaz.
Muhafazakar ya da Kürt, seküler ya da milliyetçi, herhangi bir genç ya da yetişkin sandıkta ailesinin, çevresinin tercihleriyle senkronize bir oy davranışı sergiledi diye ya da özgür iradesiyle eksileri artıları tartıp bir partiye oy verdi diye zalim, yani ‘kötü’ olmaz. Bakın, dağda ovada ya da şehirde, Türk Kürt demeden şiddet uygulayan, terör estiren, can kayıplarına neden olan PKK diye bir örgüt var ve onunla yolunu ve bağını ayıramamış HDP diye bir parti var. HDP’ye oy verenlere bir kez bile “O partiye oy verirsen zalimlerden olursun” demedik, bu cümleyi söylemeye yeltenenlere karşı durduk. Ben 2017’de referandum, 2018’de Cumhurbaşkanlığı ve Meclis genel seçimi, 2019’da yerel seçim öncesindeki kampanyalarda Cumhur İttifakı'nın muhalefete karşı yaptığı "Onlar terörist sever" gibi ithamların, “Onlar CHPKK” gibi ayrıştırıcı ve hakaretamiz ifadelerine şiddetle itiraz ettim. İmkanın alanım olukça avazım çıktığı kadar "Bunu yapamazsınız" diye uyardım. O günlerdeki yazılarım da çıktığım yayınlar da buna şahittir.
Şu hatırlatmayı yapma gereği duyuyorum. Helalleşme retoriği ve ismi ‘altılı masa’ olarak kalmış ittifak potansiyeli Türkiye için anlamlı bir kulvar açmıştır. O çizgiden her geri gidiş ve savrulma ekonomik darboğazdan geçen insanların açlık ile onur arasında sıkışmasına yol açar, kimlik meselesinin fitili yoksunluğun kıvılcımıyla tutuşur, insanlar buhrana sürüklenir. Buhran ortamında da seçim sürecini kirletmek için dışarıdan getirilmiş eğitilmiş bindirme kıtalara gerek kalmaz, organik öfke organik cahillik ve kontrolsüzlük her tür manipülasyonla tarafların kriminal süreçlere savrularak zarar görmesine ve zarar vermesine neden olur. Şiddetle kaçınmalı, aklın ve diyalogun zemini korunmalı derim."