T24 Ankara*
Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na çıkarken Başbakanlık ve AKP Genel Başkanlığı’nı emanet ettiği Ahmet Davutoğlu, dün akşam ilk kez AKP’den kendisine yönelen eleştiri ve suçlamalara somut bir dönemi işaret ederek ağır bir yanıt verdi. Yeni parti çalışmalarını sürdüren Davutoğlu, kamuoyuna açıkladığı manifestoda bile doğrudan eleştirmediği AKP politikaları için, üstelik kendi Başbakanlık dönemine işaret ederek ağır suçlamalar yöneltti.
TIKLAYIN - Suruç'tan Dağlıca'ya, Ankara'dan Diyarbakır'a; 7 Haziran - 1 Kasım 2015
Sakarya’da konuşan Davutoğlu, açıklamalarını tam da davet edilmediği AKP’nin 18. kuruluş yıl dönümü etkinliklerinin Ankara’da sürdüğü saatlerde yaptı. Davutoğlu, Başbakan olarak ilk kez seçime girdiği 7 Haziran 2015 ile hükümet kurulamadığı için yenileme seçiminin yapıldığı ve AKP’nin ilk kez kaybettiği tek başına iktidarı tekrar kazandığı 1 Kasım 2015 tarihleri arasında yaşananlara işaret ederek, “Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz” dedi.
Davutoğlu’nun bu başlıkla kamuoyuna yansıyan sözleri sosyal medyada büyük bir tartışma yarattı. Yarattı zira işaret edilen 146 günlük dönemde yaşanan siyasi çalkantılar bir yana, çözüm süreci sonlandı, cumhuriyet tarihinin en büyük terör saldırıları gerçekleşti. Sadece Suruç ve Ankara’daki IŞİD saldırılarında 136 kişi katledildi, aynı süreçte 167 güvenlik görevlisi hayatını kaybetti. Davutoğlu'nun işaret ettiği süreçteki operasyonlarda resmi açıklamalara göre 453 PKK’lı öldürüldü, çatışmalarda 106 sivil can verdi. Bir başka deyişle; Davutoğlu'nun tekrar tartışmaya açtığı bu dönemde iki bombalı saldırıda ölenlerle birlikte 242 sivil yaşamını yitirdi. İki seçim arasındaki dönemde hayatını kaybedenlerin sayısı 862’ye ulaştı.
Gün gün 'en karanlık' dönem
Davutoğlu’nun açıklamaları, cumhuriyet tarihinin en tartışmalı dönemlerinden birine yönelik olması, üstelik bu dönemde Başbakanlık koltuğunda oturan bir isimden gelmesi nedeniyle çok önemli. Davutoğlu’nun açıklamalarından önce, bu dönemde yaşananları anımsamakta fayda var:
- Bu süreç aslında, 7 Haziran’dan hemen önce, 5 Haziran’da Diyarbakır’da gerçekleştirilen HDP mitingine yönelik bombalı saldırı ile başladı. IŞİD’in gerçekleştirdiği saldırıda 5 kişi yaşamını yitirdi.
- 7 Haziran seçiminde, birinci parti çıksa da AKP kurulduğu günden bu yana ilk kez parlamentoda azınlığa düştü. AKP’nin ısrarla seçime parti olarak girmemesi mesajını verdiği HDP’nin yüzde 13 oy oranına ulaşmasının etkisiyle hiçbir siyasi parti tek başına iktidar olabilmek için gerekli olan 276 milletvekili sayısına ulaşamadı. AKP 3 Kasım 2002 seçimlerinden beri ilk kez Meclis çoğunluğunu kaybetti ve yüzde 40,8 oy oranı ve 258 milletvekili çıkartabildi. CHP oyların yüzde 24,9'u ile 132 milletvekili, MHP oyların yüzde 16,2'si ile 80 milletvekili, HDP de yüzde 13,1 oy oranı ile 80 milletvekili ile parlamentoya girdi.
- CHP ve MHP’nin HDP destekli koalisyon kurması, AKP’nin iktidardan düşmesi anlamına gelecekti. Ancak MHP lideri Devlet Bahçeli, daha 7 Haziran akşamı, koalisyon için düşünülebilecek tüm formüllere “hayır” diyeceklerini açıkça beyan etti.
- 11 Haziran’da sürpriz bir davet sonucunda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile eski CHP Genel Başkanı ve milletvekili Deniz Baykal görüşme yaptı. Baykal, görüşmeyi, “en yaşlı üye” sıfatıyla TBMM Başkanlığı’nı geçici olarak üstlenecek olmasına dayandırdı. Ancak çok tartışılan bu görüşmeden sonra AKP’nin yol haritası konusunda tartışmalar başladı. Bahçeli’den, “AKP, HDP ile koalisyon kursun” açıklaması geldi. CHP ise Bahçeli’yi ikna turlarına başladı. Alt düzeyde sürdürülen görüşmelerden sonuç çıkmadı. 18 Haziran’da CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Bahçeli’ye, “Gel sen başbakan ol” çağrısı yaptı. Bahçeli ise Kılıçdaroğlu’na sert tepki gösterdi, koalisyon ortaklığına tüm kapıları kapattı.
- TBMM’nin 1 Temmuz’da açılmasıyla Bahçeli’nin stratejisi yine tartışma konusu oldu. Deniz Baykal, CHP’nin TBMM Başkan adayı oldu ve AKP’nin adayı İsmet Yılmaz ile yarıştı. Bahçeli, son turda “geçersiz oy verecekleri” açıklamasını yapınca, seçimi AKP’lilerin oylarıyla Yılmaz kazandı.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan, hükümeti kurma görevini halen başbakanlık görevini sürdüren Davutoğlu’na verdi. Davutoğlu, daha çok uluslararası müzakerelerde kullanılan “istikşafi görüşme” (keşif amaçlı görüşme) iç siyaset literatürüne sokarak CHP ile görüşmek üzere bir komisyon oluşturdu. "Koalisyon görüşmesi" adı verilmeyen bu görüşmeler günlerce devam etti. CHP, sürecin sonunda AKP’den hiçbir aşamada “birlikte hükümet kuralım” teklifi gelmediğini açıkladı.
- 15 Temmuz’da, KCK, kalekol ve baraj inşaatlarını gerekçe göstererek, çözüm sürecini bitirdikleri açıklaması yaptı.
- 20 Temmuz’da, Suruç’ta, Kobani’deki çocuklara oyuncak taşıyan gençlere yönelik IŞİD tarafından canlı bomba saldırısı düzenlendi. 34 kişi yaşamını yitirdi.
- 22 Temmuz'da Ceylanpınar’da görevli iki polis, yaşadıkları evde, başlarından vurularak öldürüldü. PKK, eylemi önce üstlendi, daha sonra ilgisi olmadığını açıkladı. Ancak hâlâ tam olarak aydınlatılamayan, o dönem yakalanan tüm isimlerin yargılanıp beraat ettiği bu olay çözüm sürecinin sonu oldu.
- Başbakan Davutoğlu’nun imzasıyla 24 Temmuz’da PKK ve IŞİD’e yönelik operasyonlar başlatıldı. Operasyonlar, çözüm sürecinin resmen bittiği anlamına geliyordu. 26 Temmuz’da da PKK’dan “Ateşkes fiilen bitmiştir” açıklaması geldi. PKK’nın eyleminde bir binbaşı şehit oldu, ertesi gün, 29 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Erdoğan, çözüm sürecinin artık yürütülemeyeceğini açıkladı. PKK saldırılarının başlamasıyla dört bir yandan şehit haberleri gelmeye başladı.
- 4 Ağustos’ta HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, “PKK silah bırakmalı, hükümet operasyonlara son vermeli” açıklaması yaptı, ama çağrıları sonuç vermedi. Demirtaş ve HDP, PKK’ya açıkça tavır almamakla suçlandı.
- 12 Ağustos’ta KCK’dan “Demokratik özerklik ilan ettik” açıklaması geldi. Bölgedeki birçok ilçede bu açıklamadan sonra “demokratik özerklik başladı” açıklamaları yapıldı.
- Koalisyon görüşmelerinden sonuç çıkmayınca, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Davutoğlu dışında ikinci kez hükümeti kurma görevlendirmesi yapmadı ve 26 Ağustos’ta anayasa gereği yenileme seçimi yapılması kararı verdi. Cumhuriyet tarihinde örneği olmayan bu süreçte, 1 Kasım’daki seçime kadar seçim hükümetinin ülkeyi yönetmesi gerekiyordu. Anayasa gereği tüm partilerin hükümette temsil edilmesi zorunluluğu vardı. Davutoğlu, TBMM’de temsil eden partilerden kendi belirledikleri isimlere bakanlık önerisi yaptı. CHP ve MHP, bu süreçte hükümete bakan vermeyeceğini açıkladı. HDP’den iki ismin yer aldığı kabineye girme teklifini partisinin kararına rağmen kabul eden MHP’li Tuğrul Türkeş, Başbakan Yardımcısı oldu. Türkeş, daha sonra MHP’den atıldı, AKP saflarına geçti.
- 7 Eylül’de Dağlıca’daki PKK saldırısında 16 asker, bir gün sonra Iğdır'daki PKK saldırısında 13 polis şehit oldu.
- Aynı gün, 8 Eylül’de ülke genelindeki HDP binalarına yönelik saldırılar gerçekleşti. Bu dönemde Davutoğlu’nun yaptığı, “Anketlerde yükseliyoruz” açıklaması büyük tartışma yarattı.
- 10 Ekim’de Ankara’daki barış mitingine IŞİD iki canlı bombayla saldırı düzenledi. Ankara Garı önündeki bu saldırıda 102 kişi yaşamını yitirdi. Cumhuriyet tarihinin en büyük terör saldırısından sonra Davutoğlu’ndan “kokteyl terör” açıklaması geldi. Davutoğlu, katliam için IŞİD ile birlikte PKK’yı da işaret etti.
- Davutoğlu’nun 20 Ekim’deki, 1990'lı yıllardaki faili meçhul cinayetleri sembolize eden “AKP giderse beyaz Toroslar gelir” açıklaması da büyük tartışma yarattı.
- 1 Kasım'da yenilenen seçimde, AKP yüzde 49 oya çıkarak 317 milletvekili ile tekrar tek başına iktidar oldu. Oy kaybeden HDP, barajı kılpayı aştı ve yüzde 10,7 aldı. MHP de oy kaybederek yüzde 11’e düştü. CHP’nin oyları ise yüzde 25’e çıktı.
- Kan dökülen süreç seçimin ardından da devam etti. 1 Kasım seçiminden sonra Ocak 2016'da Sultanahmet’te IŞİD yabancı turistlere yönelik saldırı düzenledi. Şubat ayında Ankara Merasim Sokak’ta, PKK, askerlerin servis araçlarına bombalı saldırı düzenledi. Mart ayında da Kızılay’daki otobüs duraklarına yönelik bombalı saldırı gerçekleştirildi. Yine Mart’ta İstiklal Caddesi’nde IŞİD bombalı saldırı yaptı. Bunu Nisan’da Bursa’daki IŞİD saldırısı izledi. 2016’nın son bölümünde “hendek eylemleri ve karşılığında operasyonlar” başlatıldı. Cizre, Sur, Yüksekova başta olmak üzere yerleşim yerlerindeki operasyonlar bir yıla yakın süre devam etti.
Bahçeli’nin tutumu
7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki dönem incelenirken, ayrı başlık açılması gereken isimlerden biri MHP lideri Bahçeli. Bahçeli, bu dönemde, ilk olarak 7 Haziran akşamı koalisyon ihtimallerinin hepsine "hayır" mesajı verdi ve yenileme seçimine işaret etti. Kılıçdaroğlu’nun, “İsterse başbakan olsun” çağrısına tepki gösteren Bahçeli, TBMM Başkanlığı seçiminde de muhalefet partilerine uzlaşma kapısını kapatarak AKP’ye başkan seçme kapısını açtı. 14 Temmuz’da Davutoğlu’nun koalisyon önerisine olumsuz yanıt veren Bahçeli, 17 Temmuz’da azınlık hükümetine de destek vermeyeceklerini söyledi. Bu tutum, AKP’nin iktidarı kaybetmesini engelledi ve 1 Kasım yenileme seçimini kazanmasında etkili oldu. MHP, 1 Kasım’dan 40 milletvekili kaybederek çıktı.
Davutoğlu’nun açıklamaları
Davutoğlu’nun dün (23 Ağustos 2019) Sakarya'da yaptığı açıklamalarına bu bilgiler ışığında bakmakta fayda var. Davutoğlu, Başbakan olarak görev yaptığı, cumhuriyet tarihinin en tartışmalı dönemlerinden biri konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Bahçeli’yi isim vermeden, ancak işaret ederek eleştirdi. Yenilenen genel seçimde AKP’nin tek başına tekrar iktidara gelmesinin üzerinden 6 ay geçmeden Erdoğan’ın isteği üzerine Başbakanlık ve parti genel başkanlığından istifa eden Davutoğlu, “Gelin hafızanızı bir yoklayın. İleride Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman, eminim en kritik dönemlerden, birkaç aydan biri 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır” diye konuştu.
Davutoğlu, Sakarya konuşmasında çözüm sürecini eleştirirken, 2014’teki 6-8 Ekim Kobani olaylarına atıf yaptı, "çözüm süreci"nin tahribat yarattığını öne sürerek, “O olaylar esnasında çözüm süreci adı altında Türkiye'nin kamu düzeninin nasıl yerle bir edildiğini görme imkanı bulduk" dedi. Davutoğlu, bazı yorumlarda öne sürülenin aksine eski partisini çözüm süreci nedeniyle eleştirdi, MHP’yi tüm seçeneklere kapıyı kapatarak, terörle mücadelede kendisini yalnız bırakmakla suçladı. Başbakan olarak imza attığı operasyonların doğru olduğuna işaret etti. Davutoğlu, kendisine yöneltilen "hain" suçlamasına da şu ifadelerle karşılık verdi:
“Bize bunlar olmuyor demediler. Bize hain dediler, ihanetle tanımladılar söylediklerimizi. Bu ülkenin teveccühüyle göreve gelmiş sadece bana değil, herhangi bir T.C. Başbakanı'na kimse hain diyemez. Bu milletin içinden bundan sonra da hain bir başbakan çıkmayacak. O zaman sormak gerek, nedir bu kutuplaştırıcı dil? Bu hareket için koşturan bizlere dahi hain denirse, bu hareketin dışında olanlar kendilerini nasıl huzurlu hissedebilir? Şimdi soruyorum: Biz ne zaman ihanet ettik söyleyin, meydan okuyoruz. Trol çeteleri harekete geçtiğinde, bu ülke krize sürüklenmesin diye arkamıza bakmadan başbakanlık makamını terk ettiğimizde mi hain olduk."
Erdoğan ve çevresini isim vermeden bu şekilde eleştiren Davutoğlu, belediyelere kayyım atanmasını hatalı bulduğunu tekrarladı.
Davutoğlu'nun işaret ettikleri ve etmedikleri
Davutoğlu’nun sözleri önemli. Ancak bazı mahfillerde ilk anda sanılanın aksine, "o dönemde şiddetin dozajının arttırılarak "çözüm süreci"nin bilinçli olarak 1 Kasım seçimi için sonlandırıldığı" gibi bir arka plan içermiyor. “Hain” olarak eleştirilen Davutoğlu, aksine, o dönemdeki "güvenlik" operasyonlarının sorumluluğunu alıyor, yalnız bırakıldığını söylüyor, "çözüm süreci"ni eleştiriyor, HDP’yi suçluyor. Kritik kararlara kendisisin imza attığına, bedel ödenebilecek kararları kendisinin verdiğine işaret ediyor. Konuşmasında Suruç, 10 Ekim Ankara ya da diğer saldırılar konusunda, bu eylemlerin arkasında "başka bir yapı"nın da bulunduğu gibi anlaşılabilecek bir ima yok.
Davutoğlu’nun sözlerinde IŞİD saldırıları boyutu da yok. O dönem, bu katliamcı örgütün Türkiye'de nasıl bu kadar keskin ve büyük eylemler yapabildiğine değinmiyor. Aynı konuşmada trol çetelerine, yalılarda yaşayanlara atıf yaparak AKP’ye ve başbakanlık koltuğundan inmesine yol açan sürece yönelik eleştirisini sürdürüyor, tüm sorumluluğu üstlendiğine işaret ediyor.
Davutoğlu'na yakın kaynaklar da tartışılan sözlerin iki noktaya işaret ettiğini aktardı:
1- Bahçeli'nin AKP'yi HDP ile koalisyon kurmaya zorlayan tutumu.
2- O dönemde Davutoğlu'nun parti kongresinde koltuğu bırakması için AKP içinde yapılan kulisler.
Erdoğan ve Bahçeli, Davutoğlu’na yanıt verecek mi, göreceğiz. Ancak özellikle Erdoğan’ın bu dönemi tartışmaya açması beklenmiyor. AKP yönetimi ve çevresinin Davutoğlu’nu yine önceki açıklamalarına atıf yaparak ihanetle suçlamayı sürdürmesi yüksek olasılık. Önümüzdeki süreçte Davutoğlu’nun bu sözlerinin arkasını getirip getirmeyeceğini de izleyeceğiz. Ancak Davutoğlu’nun somut örneklerle, bu konuşmanın çerçevesini genişleterek o dönemi suçlamalarla sürdürmesi de düşük olasılık. Konuşmanın verdiği en büyük işaret, AKP içinden doğmak üzere olan ve Ahmet Davutoğlu ile Ali Babacan/Abdullah Gül tarafından inşa edilen iki hareketin de büyük siyasi tartışmalar yaratabilecek kapasite barındırdığı. Bu kapasitenin ne kadarının kullanılacağı, hangi süreçleri aydınlatabileceği ve ne gibi sonuçlar üretebileceği ise meçhul.
Davutoğlu, açıklamalarını sürdürürse ancak o dönem bazı adımları atmakta başkalarının aksine tereddüt etmediğini, sanılanın aksine süreci kendisi yönetirken başkalarının nasıl tereddüt ettiğini söyleyebilir. Belki açıklamasından anlaşılan bu değil, ama yeni süreç AKP tabanı açısından, bir dönemin nasıl geçirildiğini anlamak adına bu da siyasi olarak az şey değildir. Eskiler der ki; barika-i hakikat müsademe-i efkârdan çıkar...
*Gökçer Tahincioğlu