Hazal Özvarış
Cinsellik ne demek? Kadın ve erkeklerde cinsel arzuyu tetikleyenler ne? Arzunun katsayısını tayin eden tabiat mı, kişisel tarih mi, yoksa genellikle sınırlayıcı olan toplumsal etki mi? Fanteziler gerçek hayattan ne kadar kopuk? Yetişkinlerin dünyasında mastürbasyon nerede duruyor? Cinsel ilişkinin seyrinde en önemli duygu ne? Orgazm ne demek? Vajinismus nasıl tedavi edilir? Eşe azalan ilgi canlanır mı?
Yukarıdaki soruların ve daha fazlasının cevaplarını öğrenmek için Prof. Dr. Arşaluys Kayır’ın kapısını çaldık. İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı’ndan emekli olan Kayır Türkiye’de önde gelen bir psikoterapist, psikodramatist, çift ve grup terapisti ve cinsel psikoterapi uzmanı. “Vajinismus tedavisi” denilince akla ilk gelen isim olan Prof. Kayır, aynı zamanda Cinsel Eğitim ve Araştırma Derneği’nin (CETAD) kurucu üyelerinden ve eğitimci.
Söyleşinin ilk bölümünde cinselliğin ne demek olduğunu ve fazlarını anlatan Kayır, “Cinsel istek zekâ gibi, değişkenlik gösterir ama birçok insanda ortalama bir yerde” diyor.
“Aseksüellikte en sık duyduğum eşcinsellik dürtüsünü bastırmak” diyen Kayır, mastürbasyonu ikili ilişkiye tercih edenler için “Nasıl bir fantezi kurduğu önemli” diyor ve soruyor: “Diyelim ki bir grup seks görüntüsü izliyor, kadına mı yoksa erkeğe mi bakıyor?”
Cinsel ilişkinin seyrinde “Şehveti şefkate çevirmeme” uyarısı yapan Kayır’a göre “Şehvet tehlike çanı gibidir, kaybettiğiniz zaman geri dönüşü kolay değildir.”
Prof. Arşaluys Kayır’ın T24’e verdiği söyleşinin ilk bölümü şöyle:
‘Cinselliği duymayan çocuk büyümüyor’
- Türkiye’de cinselliği konuşamamanın topluma getirdiği eksiler ne?
“En iyi cinsel eğitimi kim verir” sorusunun cevabı ailedir. Ama aileler senelerden beri cinselliğin konuşulmamasının daha iyi olduğunu varsaymış ve “çocuklar duymasın” diye bir usul gütmüş. Duymayan çocuk da bir türlü büyümüyor. Sayılı aile de çok bilmişlikten konuşuyor ama onlar da yanlış konuşuyor. Buna rağmen cinsellik genel olarak tabu. Çocuk cinselliği bilmesi gerektiği yaşa geldiğinde aile hâlâ o usulü kıramamış oluyor. Ebeveyn, cinsellikten bahsettiği anda gözünün önüne cinsel sahneler geliyor ve yapılmaması gereken bir şey gibi susuyor, ortalığı karartıyor.
- Aileler çocuklarını istemedikleri şekillerde hayal ettikleri için mi cinselliği anlatamıyor?
Cinsellik o kadar mahrem bir konu haline getiriliyor ki regl (aybaşı) gibi bir konuda bile ortada pornografik bir şey varmış muamelesi yapılıyor. Bu suskunluk da karanlık bir dünya yaratıyor. Bir şey var ve görmüyorsun.
Ancak cinsellik bir zamandan beri konuşuluyor. 1968’de İstanbul Tıp Fakültesi’nde staj yaparken bir cinsel sorun olduğunda “Fakültede kim bakar acaba” diye mumla doktor arardık. Ama 1980’lerden itibaren cinsellik konusu fakülteye yerleşti. Ayrıca, 1980’lerde Prof. Dr. Metin Özek’in başını çektiği bir psikoterapi servisi kuruldu. Ve 1985’lerde “nadiren görülür” denilen vajinismusun ne kadar sık görüldüğünü fark ettik ve doktorların o vakte kadar bu konudaki suskunluklarını aştık. 32 sene de hiç az bir süre değil. Türkiye, cinsellik konusunda “suskun geldi, suskun gitti” bir ülke değil.
‘Flört konusunda aileden çift mesaj var; yap ama duymayalım!’
- Bunun sokaktaki insana nasıl yansıdığını öğrenmek için sorsak; aile anlatmıyorsa insanlar cinselliği nereden öğreniyor?
Arkadaşlarından öğreniyorlar; kızlar kızlardan, erkekler erkeklerden. Bizdeki belki de en feci şey “İlk gecen nasıl geçti” sorusudur. Özellikle genç kızlarda felaket olacakmış hissi yaratılır. İlk geceden sonra da arkadaşına gider, “şöyle canım yandı, çok fenaydı, çok kanadı” diye anlatır.
- Arkadaşlarla sohbet aşamasından evliliğe geçmeden pratik için bir flört dönemi yok mu?
“Flört Türkiye’de rahatça yapılabiliyor” sözünü ancak bir grup için diyebiliriz. Bizim toplumumuzda bu konuda çift mesaj var. “Bir şey yapsan bile benim haberim olmasın, baban duymasın” denilir. Bu, “Biz duymadıkça yapabilirsin” demektir. Flörtte biraz ileri gidince de ya kadın, ya erkek “demek ki evleneceğiz” diyor veya aile onları evliliğe yönlendiriyor. Dolayısıyla cinsel özgürlüğün ve heteroseksüel ilişkinin kısıtlanmasının rol oynadığı zamansız evlilik kararları alınıyor.
‘Mastürbasyon yapmayan cinsellikle barışık olur ama …’
- Mastürbasyonun insanların kendi bedenleriyle ilk tanışıklıkları olduğu düşünüldüğünde, Türkiye’de kadın ve erkekler bu tanışıklığın hakkını sizce ne kadar veriyor?
Erkekler veriyor, ama kadınlar için aynı şeyi söyleyemeyiz. Bir erkeğe “Mastürbasyon yapıyor musun” diye sorduğumda yanıtı rahatça söyler. Ama kadın kolay kolay söylemez. Rahatlatana kadar daha çok soru sorarsınız.
Burada işin içine yetiştirilme tarzı giriyor. Mastürbasyon yaptığı için çocuklarını psikoloğa götüren, çocuğunun odasına izinsiz giren, banyoda uzun kaldı diye “İçerde ne yapıyorsun” diye pat pat kapıyı çalan aileler var. Mesela “Odasında porno mecmualar yakaladım” denir, suçmuş gibi.
Yetişkin yaşında orgazm sorunuyla gelene mastürbasyon yapıp yapmadığını sorduğumuzda da “Hiç denemedim, ihtiyaç duymadım” der. Çünkü bunu yapılmaması gereken bir eylem olarak peşinen kabul etmiş. “Hangi nedenle yapmadı acaba”yı tayin etmek de o kadar kolay değildir. Korktuğu için mi yapmadı, baskı mı hissetti, yoksa zaten arzusu az olduğundan çok uyarılmıyor muydu?
- Mastürbasyon yapmayan bir insan cinsellikle ne kadar barışık olur?
Barışık olur, ama ben daima şunu derim: Bir misafir gelecek ve hiç bilmediğiniz bir yemeği pişireceksiniz. Yemeği ilk önce siz denersiniz ki, servisi yaptığınız zaman bir fikriniz olur.
“Kadın her şeyi erkekten öğrenecek” miti vardır. Evlenene kadar da kadınlar, “Ailenin iyi çocuğu olayım, kız kardeşim öyle olmadı bak başına ne geldi” gibi bir tutum içinde olurlar. Evlendikten sonra da bize “Ben niye orgazm olmuyorum” diye sorarlar. Daktilonun başına geçtiğinde birden şakır şakır yazmaya başlayabilir misin?
‘Cinsel istek zekâ gibi, değişkenlik gösterir ama çoğunlukla ortalamadır’
- Tam bu noktada girsek; cinsellik ne demek? Hangi fazlardan oluşur?
Cinselliği tanımlamak kolay değildir. Düşünsel, duygusal ve davranışsal boyutlarıyla yaşanan bir yaşam dürtüsüdür. Cinsellik haz, arzu, aşk, yakınlık, üreme barındırır ve tek bir biçime uymaz. İnsandan insana cinselliği yaşayış biçimi farklılık gösterir.
Ancak cinsel sorunları olan kişileri anlamak ve yardımcı olmak için Masters ve Johnson, 1966’da cinselliğin fizyolojisini dört basamaklı bir modelde tanımladı. Bu modele göre aşamalar şöyle; 1- İstek, heyecanlanma: Bu aşamada uyarılma gerçekleşir, 2- Plato: Uyarılma yoğunlaşır ve 3- Orgazma varılır. Dördüncü basamakta da çözülme yaşanır ve bedensel değişimler normale döner.
- Cinsel isteğin katsayındaki farklar sizce neden kaynaklanıyor? Arzuda tayin edici olan tabiat mı, kişisel tarih mi, yoksa toplumsal etki mi?
Cinsel istek zekâ gibi; insanın yaşına, toplumda nerede, nasıl yetiştiğine, kadınlık veya erkeklik tecrübelerine göre değişkenlik gösteriyor. Ve yine zekâ gibi, birçok insanın cinsel isteği de ortalama bir yerlerdedir.
Kimseye “Sende cinsellik zaten az” diye bir şey diyemeyiz, çünkü bunu ne kadar serbest bırakıyorsun, ne kadar geliştirebiliyorsun bilmiyoruz. Örneğin bir çift, ister yirmi senelik, ister üç senelik evli olsun gelir ve bir tarafın cinsel isteğinin azlığından bahseder.
‘Mastürbasyonu sorduğunuzda cinsel istek az mı, çok mu anlarsınız’
Kadının cinsel isteğinin azlığından bahsedildiği zaman durum daha kolay anlaşılır. Çünkü yetiştirilmesinde desteklenmemesi, bireysel tecrübe eksikliği, bastırılmışlık gibi birçok neden çıkarabilir. Ama erkeğin toplumsal olarak cinselliğini uygulaması serbesttir, ruhsal olarak sağlıklı bir süreç olmasa da genelev vardır. Ancak baskı olmamasına rağmen cinsel isteği gelişmemişse partneri “Ben başlatmasam o kırk yıl kalsa başlatmıyor” diyebiliyor. Biz “İlişkiniz düzenli olmadan önce nasıldı” diye sorduğumuzda “Ondan önce de aşağı yukarı böyleydi” diyorsa partnere bağlı da istek sorunu olabilir.
Kişinin doğal olarak cinsellikte az iştahlı olması da olabilir. Bazen az istekli insanlar kendilerine az istekli partner bulabiliyorlar. Kişilere mastürbasyonunu sorduğunuzda o insanın cinsel isteği az mıdır, çok mudur anlarsınız. “Eşimle sevişmiyorum, ama haftada dört kez mastürbasyon yapıyorum” diyorsa sevişmiyor diye cinsel isteği az diyemeyiz, bu cinsel fantezilerini mastürbasyonla daha iyi tatmin edebiliyor, demektir. Dolayısıyla böyle bir çift ilişkisi içinde cinsel istek de azalmaya başlıyor.
‘Eşinin yerine hep mastürbasyonu seçen kişide sorun vardır’
- Mastürbasyonun cinsel ilişkinin önüne geçmesi sadece partnerden mi kaynaklanıyor?
İkili ilişki şansı var ve hep mastürbasyon tercih ediliyorsa, tam da orada partnerden bağımsız, o kişide bir sorun olduğundan söz edebiliriz. Partner saçını taramamış, şişmanlamış vs. olabilir, ama cinsel fantezisini eşiyle geliştirme yerine ona söyleyemediği gizli şeyler de olabilir; onu mastürbasyonla daha rahat yapıyordur. Mesela pornografi seyrederek mastürbasyon yapıyordur, o zaman sevişmeye daha az isteği kalır. Veya eşcinsellik ihtimali olabilir. Birçok evli insan ilişkilerini sürdürürken kendi cinslerine olan ilgilerini örtülü tutmaya devam etse de, bazıları serbest bırakır. Serbest bıraktığında da mastürbasyon yapmayı tercih edebilir. Nasıl bir fantezi kurduğu önemli; diyelim ki bir grup seks görüntüsü izliyor, kadına mı yoksa erkeğe mi bakıyor? Yani kişilerin eşlerine ilgileri azalabilir, ama bunun da tek sorumlusu eş değildir.
‘Anüs erotik bölgedir; kadın da, erkek de zevk alabilir’
- Fantezilerin gerçek hayatla yakından bağlantısı varsa eşler arasında yaşanan tecavüz benzeri fanteziler sizce ne kadar sağlıklı?
Tutucu bir yanıt vereceğim; başkasına zarar veren şeylerin birlikte paylaşılıyor olmasında zararlı bir şey var. Ama bize gelip “Biz böyle bir şey paylaşıyoruz doğru mu” diyen olmadı. Çift arasında sorunlu bulunmuyorsa bize de yansımıyor.
Mesela “Anal seks yapılır mı, yapılmaz mı” diye sorulabiliyor. Karşı taraf da hoşlanıyorsa, biz temizlik kaideleri açısından bakarız. Anüs de erotik ve uyarılan bir bölgedir. Kadın da zevk alabilir, erkek de. Ama kadın “Vajina dururken niye her zaman anal seks yapıyor” diye şikâyet ediyorsa, bu kadının arzusu yerine gelmiyor demek. İstediği için değil, hatır için, kavga çıkmasın diye katlanıyordur. En azından psikolojik olarak arzulandığını hissetmemiş oluyor ve cinsellikten uzaklaşıyor.
‘Cinsel arzuyu artırmak öğrenilebilir’
- Kalıtımsal olarak az cinsel istek duyan birinin bu durumu değiştirmesi sizce mümkün mü? Arzuyu arttırmak öğrenilebilir mi?
Bence öğrenilebilir. Beş duyumuz var, hepsine bir şey eklenebilir. Cinsel sorunların “yatkınlık yaratan”, “başlatan” ve “sürdüren” nedenleri vardır. Yatkın kılan nedenlerin en başında; "yetiştirilme tarzı" var, bozuk aile ilişkileri gibi. “Başlatan” nedenler, sadakatsizlik, doğum veya evlilik olabiliyor. “Sürdüren” nedenler arasında da ilişkisel boyutun çok sorunlu olması var, örneğin sürekli kavga, suçluluk duygusu veya suçlama vs. İnsanlar birbirlerine "cinsel isteği yok" diye böyle saldırmayı çok seviyorlar. Hâlbuki o kadar çok faktör işin içine giriyor ki!
Benim cinsel tedavi tecrübeme göre, bizim yaptığımız en önemli iş hazzın çıkmasının yolunu açmak ve her insandan da haz çıkıyor. Bu yol nereye çıkarsa çıksın, bizi ilgilendirmez.
Bazen isteği çok olana psikiyatrik teşhis konulur. Örneğin, affective bozukluğu olan bir kadın maniye girdiği zaman cinsel arzusu artabiliyor. Gazetelerde kadının sokağa çıkıp ilişkilere girdiğine dair haberler okuyabiliyoruz. Kadın küçük bir şehirde birdenbire olmayacak şeyler yapıyor. Bu nedenle ailesi bir kadını hastalığının taşkınlık döneminde öldürmüştü.
‘Aseksüellikte en sık duyduğum eşcinsel dürtünün bastırılması’
- Her insandan haz çıkıyorsa, aseksüel olmayı nereye koyacağız?
Utangaçlık, çekingenlik gibi sosyal zorluklar yaşayan bir insan aseksüel olabilir. Bir ergenin karşı cins tarafından reddedilme korkusu cinselliğini baskı altında tutabilir, aseksüel olabilir. Veya cinselliği örneğin eşcinselliğe veya ensest bir ilişki yaratacak istemediği bir insana doğru uyanırsa, o zaman kişi kendini kontrol altında tutup aseksüel bir insan olabilir.
Aseksüelliğin, seksüalitesi az bir insandan tut da, cinselliğini bastırana kadar giden çeşit çeşit çıkışları var. Ama en çok duyduğum, eşcinsel dürtüdür. Kişi bunu yapmaması gerektiğini düşündüğü için onu örter. Diyelim ki bir erkek mastürbasyon yapıyor ve aklına erkekler geliyor, ama “Bunun olmaması lazım” diyor ve ereksiyon olmuyor. Yani, kendini baskılıyor. Bize geldikleri zaman da ya kendileri "Cinsel isteğim yok oldu" der ya da partnerleri "O aseksüel" der.
- Dediklerinizden şunu çıkarmak sanıyorum yanlış olmayacak; “Bastırma veya özgürleşmeyi tayin ettiği için beyin en başat cinsel organ.”
Evet.
- Peki, kadın ve erkeklerde cinsel arzuyu tetikleyenler ne?
Arzuyu tetikleyen, kişileri baştan çıkaran şeyler herkeste ayrı olabilir. “Cinsel olarak partnerinde seni uyaran şey nedir” veya “Neden bu eşi seçtin" diye sorarız. Anlatır: "İyi aile kızıdır, anlayışlıdır…” “Cinsel olarak” diye sorduğumuzda bazıları “Düşünmedim" der. Kimi adlandırabilir, kimi adlandıramaz. Bize geldiklerinde yardımcı oluruz. Bunların içinde illa ki bacak, bilek gücü vs. olmaz. Biri "Gülüşü hoşuma gitti" der, diğeri “bakışı.” Gülüş ve bakış önemli yer taşıyabiliyor. Ki bu da iletişim demek.
‘Şehveti şefkate çevirmemek lazım’
- Prof. Doğan Şahin, T24’e verdiği söyleşide, erkeklerin daha çok görsel uyaranlardan, kadınların ise güvenden sonra etkilendiklerini söyledi. Bu sizin katıldığınız bir görüş mü?
Tam katılmıyorum. Ama genel olarak şu kabul görür; erkekler davranışlarını göstermekte daha serbest ve uyarıldıkları zaman dışa vurmaları daha kolay. En “benim” diyen kadın bile arzusunu dışa vurmadan önce “O da görür mü” gibi düşüncelerle bir miktar durumu gözden geçirir. Dolayısıyla fark, ne kadar dışa vurabildiğinde.
Erkek, görselden daha çok etkilenebilir, ama buna çok derin bir etkilenme demeyebiliriz. Eğer kelime “güven” ise orada daha derin bir hadise var. Kadın, "Kime güveniyorsam, kendimi orada bırakırım" diyor; çünkü orada yargılanma, utanma gibi endişeleri yaşamaz. Ama bu kadar bile kategorize edemeyebiliriz. Erkeklerin “etkilendikleriniz ne” sorusuna cevaben “gülüşü” telaffuz ettiklerini epeyce hatırlıyorum. Ayrıca, evet, bir kadın vücut yerine, bakıştan bahseder ama o da görsel değil mi?
- Peki, düzenli seks yapan bir çiftin zamanla hayranlıklarında azalma olmasını ve cinselliğin durulmasını siz nasıl açıklıyorsunuz?
Şehveti şefkate çevirmemek lazım. “Kardeşim gibi”, “annem gibi” sözlerle ifade edilen şefkate ihtiyaç bilinç dışı olarak sevişmede azalma yaratabiliyor. Ama bu durumda da çiftler ayrılmayabiliyorlar.
- Peki, annesine babasına duyduğu aşkı kırmış olan ve herhangi bir kişilik bozukluğu olmayan normal bir çiftin hayatında da cinsel arzu azalmaz mı?
Niye azalmasın? “Güzel sevişme”yi bu yüzden öneriyoruz. Monotonluk, adı üzerinde monotonluktur. Bir şeye hiç katkıda bulunmadan, aynı sevişmeyi tekrarlayıp duruyorsanız o da enteresan olmaktan çıkar. Oysa cinsellik sürpriz isteyen bir şeydir; beklenmedik anda beklenmedik şeylerin olmasıdır. Bazı çiftler der ki, “Seyahate gidince cinsel isteğimiz düzelebiliyor.” Çünkü orada beklemediği şeyler oluyor. Bu yüzden her iki tarafın da cinselliğe özen göstermeleri, yaratıcılık koymaları ve icat etmeleri gerekiyor. Kendiliğindenlik önemli, ama bu da oturup o anı beklemek demek değildir.
‘Kadınlar pornografi sevmez, diye peşin hüküm yok’
- Sürpriz olarak siz bir şey öneriyor musunuz?
Ben önermiyorum, çünkü zahmet etsinler istiyorum. Eğer bana gelmişse zaten bir zahmete girmiş. “Ne kitap önerirsiniz” dediklerinde, “Gidin kitapçılara bakın” diyorum. Ayrıca, belirtmek lazım, kadınlar pornografi sevmez diye peşin bir hüküm yok. Pornografi her zaman güzel gelmeyebilir, o zaman da erotik bir şey bulursunuz, yani bir orta yol vardır. İşinize yorduğunuz zekâyı cinselliğe de yormanız yeter. Her çiftin bir yaratıcılığı vardır. Hiç beklemediğimiz çiftlerden çok güzel buluşlar çıkar.
‘Güzel sevişme’ yöntemi ne demek?
- Ne gibi buluşlar?
Örneğin, baştan çıkarmayı ihmal etmişlerdir, biz de bunu hatırlatırız. “Odalarınızı düzeltin” deriz, onlar odayı baştan yaratırlar, hemen gidip iç çamaşırı alırlar vs. Sen minicik bir şey söylersin, ama onların aklının ucunda zaten bir şeyler vardır. Biz sadece ailede baskılanan, yasaklanan cinselliği onaylarız. En başta belirttiğimiz cinselliğe dair suskunluğu bozarız, ilerlemeler esnasında aldığı hazzı onaylarız. Bu kişilere yeter.
- Önerdiğinizi söylediğiniz “güzel sevişme” nedir?
Güzel veya sıralı sevişme, 70’li yıllardan biraz önce keşfedilen, bizim de istifade ettiğimiz bir yöntem. İlk aşamada iki taraf da konuşmadan birbirlerini okşuyor, seviyor. Sevmek kelimesi önemli, çünkü birine dokunurken kendi sevgini de test etmiş oluyorsun. Dolayısıyla öncelikle iki tarafın da konuşmadan ortalama 20 dakika arkalarını ve önlerini sırayla yukarıdan aşağıya okşayıp öpmelerini ve egoistçe kendi bedenlerine konsantre olmalarını isteriz: “Partnerini bırak bir yana, kafanı seni en çok ne uyarıyor’a yor” deriz.
İlk önce cinsel bölgelere dokunmadan yapılmasını söylüyoruz. Önerdiğimiz bir şeyi üç kere yaptıktan sonra öbür aşamaya, cinsel organlara da dokunulmasına geçiyoruz, ama doğrudan doğruya cinsel organlardan başlatarak değil, bacaklardan başlayarak. Kadınlar için M harfi, erkekler için ters V harfi diyelim. Burada püf nokta; aktifken mi haz alıyorsun, pasifken mi? Sadece “hangi noktalar” değil.
Kendilerine dair bilgileri topladıktan sonra dürüst bir şekilde karşı tarafa “Az önce yaptığın daha iyiydi, öbürü şöyleydi” diyerek bu bilgileri aktarmalarını söyleriz. Böylece örneğin “Klitoral bölgeyi kese yapar gibi okşuyor” diyen kişi bunu karşı tarafı acıtmadan eşine söyleme fırsatı bulur. Ve bunları karşılıklı uygulamaya başlarlar. Basit bir teknik gibi duruyor, ama fark etmediğin çok fazla şeyi bu yöntemle keşfedebilirsin. İletişim kurmak ve hazları birbirlerine söylemek daha zor olabiliyor. İkili ilişkilerde taraflar hem neden haz duyduklarını keşfedebilmeli, hem de hazlarını aktarabilmeli; yani cinsellikte kendi sorumluluklarını almalı.
‘Aşk bir tutuşma olduğu için bitmesi normal’
- Bu yöntem arzuyu ne kadar süre ayakta tutar?
Bu veriler elde olduktan sonra epey bir zaman gider. Diyelim ki 6 ay güzel seviştin, 6 ay sonra gene bir durgunluk dönemi geldi. O zaman “Yine bunu yap” diyoruz. Ayrıca ilerleyen zamanlarda çiftlerin arzularını arttırmak için yapacakları şeyler beş duyudan istifade etmek; görmek, duymak, koklamak, tatmak, dokunmak. Ve aralarında birikmiş bir öfke varsa onu konuşabilmeliler.
- Döngü tekrarlanır ve cinsel arzu yeniden canlanmazsa?
Cinsel ilgi zayıflamış, hatta yok olmuş olabilir; ama bunun başka nedenleri de olabilir; başkasına âşık olmak, birikmiş öfke, psikiyatrik bir hastalık gibi.
- Sıralı sevişme metodunun tekrarlardan sonra işe yaramaması sizce aşkın veya cinsel ilişkinin bittiğine mi işaret?
Aşk bir tutuşma olduğu için aşkın bitmesini normal karşılayabiliriz. Bir bağ oluşmuşsa, sevgi başlamıştır. Sevmek, sevişmek, birlikte uyumaktan hoşlanmak sevginin ve bağlılığın da belirtisi. Ama bazı ilişkilerde demin dediğimiz gibi şefkat çok öne geçince, şehvet yok oluyor. Şehvet yok olduğu zaman da tüm gece el ele televizyon izliyorlar. Birbirlerinin kucaklarından inmiyorlar ama bir kucakta oturduklarını fark etmiyorlar. Bir ilişki içerisinde şefkat görmemek de bir eksiklik, ama şehveti göz ardı etmemek gerekiyor. Bunu hatırlattığımızda çiftler tutumlarını değiştirebiliyor, evde çocuk gibi konuşmaktan vazgeçebiliyorlar.
‘Şehvet tehlike çanı gibi, kaybettiğiniz zaman geri dönüşü kolay değil’
- Cinsel ilişkinin seyrinde en önemli duygu sizce şehvet mi?
Şehvet tehlike çanı gibidir, kaybettiğiniz zaman geri dönüşü kolay değildir. Çünkü şehvetin güvenli kolları sizi ısıtır, o ihtiyaç öne geçer.
- “Şehvet gidince cinsellik biter” mi diyorsunuz?
Evet; ama çift bu yüzden birbirinden ayrılmak istemeyebilir. Bize bunu “problem” olarak getirmezlerse, iki taraf da yolunu bulmuş demektir. Süreçler kişilik yapısıyla çok ilgili ilerler.
‘Başka kadın ve erkekleri hayal etmemek normal değil’
- Başkalarını hayal etmek cinsel isteği azaltır mı?
Bazen azaltır, bazen çoğaltır. Hayat bu, bir insanı beğenir ve hayatını onunla yaşamak isteyebilirsin. Ama bir daha ömür boyu başka kadın veya erkekleri aklına getirmeme gibi bir durum olamaz. Bu normal değil. Öğrencilere şu örneği veriyorum; bir film görürsün ve bayılırsın. "Üstüne film tanımam" dersin, ama gidip bir film daha görürsün. Uygular mısın, uygulamaz mısın orası seninle ilgili bir durumdur ama görmek, anlamak, duyarlı olmak bir sağlıklılık belirtisidir.
Bazen bir kadın der ki "Tabii canım kocamın güzel bir kadına bakması normal. Ben de güzel kadına bakıyorum." Ve bu o kadar masum söylenir ki, sanki hiç homoseksüel dürtü yok. Aslında söylediği “Güzel olan bir şeyi ben de güzel bulurum”dur, ama "Ben de kadına bakıyorum" demiş olmuyor mu?
- Bir kadından duyduğunuz şu cümle sizin için net bir beyan mıdır; "Rüyamda kadınla sevişiyorum. Ama gündelik hayatımda aklımdan geçmez."
Bastırılmış bir arzudur.
‘Daldan dala konacaksan, ‘güle güle’ deme zamanı gelmiştir’
- Peki, başka biriyle birliktelik çiftin ilişkisine nasıl yansıyor?
Çift ilişkisi, “Senin hayatındaki en önemli insan benim” demektir. Dolayısıyla, karşı tarafın arzu listesinde ikinci sırada olmak istenen bir durum değildir.
Bir taraf “Önemli olan ben miyim, o mu” sorusunu kendi kendine sormaya başlar. Peki, bu cinsel hayatı nasıl etkiler, derseniz; değişebilir. Eğer başkasıyla birlikte olan ilişkisinin bozulmasını istemiyorsa öbüründen vazgeçebilir. Ama öbür tarafa ilgi sürerken bize gelmişler ve “Bizim cinsel hayatımız durma noktasında” diyorlarsa “Gidin, sevişin” demeyiz. Çünkü birisinin aklı başka bir yerdeyse önce bu ilgisinin durulması gerekiyor. Daldan dala konacaksan, “güle güle” deme zamanı gelmiştir. Ama diğer taraf “O ne yapıyorsa aynısını ben de yapayım, beğenileyim” diyebilir.
Çoklu bir denklem var; o yüzden taraflar çok da acele etmemeli. Mümkün olduğu kadar, bu yaralanma kısmını tamir ettikten sonra, yavaş yavaş hareket edilmeli. Eğer birbirlerine olan sevgileri yeşerebiliyorsa, çift zaten devam eder.
‘Çok eşliler daha fazla insan tarafından beğenilmek istiyor’
- “Daldan dala konan tarafın önce durulması gerekiyor” dediniz. Çok eşlilik, sizin için kategori dışı mı?
Hayır. Ama kişilik yapılarındaki özelliklerinden çok eşli ilişkilere girenler daha fazla insan tarafından beğenilmek istiyorlar. Hepsi için cinsel tatminden bahsedemeyiz.
- Bağımsızlık gerekçesiyle çok eşliliği savunanlar için de aynı değerlendirmeyi yapıyor musunuz?
Herkesin bir savunması vardır. Hatta "Aradıklarımı bir kişide bulamıyorum. Birden fazla insanla kombinasyon yapıyorum" diyenler de var.
‘Her insanda eşcinsellik derece derece var’
- Çok eşliliğin sağlıklı olduğunu savunanlar olduğu için soralım; çok eşliliği tıbben bu kadar kolay göz ardı ederek psikolojik arızalara bağlamak ne kadar doğru?
Günlük yaşamında bir kişiyle konuşmazsın, dünya kadar insanla ilişkin olur. Kimi cinsel yaşamını bir kişiyle götürmek ister. Kimi de diğer şeyleri paylaştığı gibi cinsel yaşamını da birçok insanla paylaşmak isteyebilir. Buna daha sağlıklı diyemeyiz. Çünkü ikisi de farklı kişiliklere göre sağlıklıdır. Ama çok eşliliği yaşayan bir insanın eşlerinden biri ona bağlıysa, o eşin canı acır. Bu noktada ilişkinin o kişiye zarar verme ihtimali çok yükselir. Bu aşamada da ilişkiye "çok sağlıklı" diyemeyiz. Yani, bunu belirleyen yine taraflar.
Ama eşcinsellik de bir ihtimal olabilir. Her insanda eşcinsellik derece derece var. Bu eğilim baskın geldiği zaman eşcinsel oluyorsun. Baskın gelmediği zaman da kendi heteroseksüel ilişkini sürdürüyorsun. Bazı çoğul ilişkilerde karşı taraf “Bana ne, olsun, bana bağlı ya” diyorsa bazen o eşin de eşcinselliğini sorgulamak lazım. Bu gibi nedenlerle de herkes, başka ilişkileri aldatılma olarak yaşamayabiliyor. Çünkü denk düşüyor.
Şimdilerde "Eşim eşcinsel olabilir mi" diye gelenler var. Bu çoğul ilişkilerde hangi mekanizmaların işlediğini tam olarak tespit edemeyebiliriz. Eşi için sorduğunda kendisi için aynı şeyi ben de ona sorabilirim. “Ben eşcinsel olabilir miyim” sorusuyla da gelen olur. Bazen öyledir, bazen takıntıdır. Öykü alırken soru sorduğumuzda "Fantezide bu var mı" deriz, “hayır” veya “evet” der. On seans gördüğümüzde çıkan malzemelerle daha esnek cevaplar bulabiliriz. Ama bulduğumuz her şeyi söyler miyiz? Ne "Hayır, siz eşcinsel değilsiniz", ne de “Eşcinselsiniz” demem. Herhangi bir tespiti empoze etmek söz konusu olamaz. Kişi jestimden, bakışımdan bir anlam çıkarır. Ama tabii kadınlarda bu çok kolay değil. Söylemesiyle geri alması bir olabiliyor.
‘Kadınlarda eşcinselliğin örtülü ilerlemesi daha kolay’
- Erkekler eşcinselliklerine dair soru işaretlerini cevaplayıp, daha hızlı mı ilerliyor?
Evet, çünkü kadında örtülü ilerlemesi daha kolay. Bunlar hep "Kızım erkeklerle gezmiyor, kız arkadaşıyla sinemaya gidiyor" denilerek beslenir. Kültürel farklardan dolayı bizde kadınların eşcinsellikleri erkeklere kıyasla az bilinir, örtülü tutulur ve evlilik empoze edilir.
- Peki, siz hangi noktada “ayrılık” diyorsunuz?
Hiçbir noktada. Ama “Emin olalım” diyerek geldilerse bizim de dürüst olmamız gerekiyor, yanlı ve tutucu olup “Çoluğun çocuğun var, gül gibi karın var” gibi cümleler kurmadan onların gerçekten birbirlerine bir şeyler verip veremeyeceklerini gördükten sonra, onlardan aldığımız bilgileri yansıtırız. “Eşiniz bunları söylerken ne hissettiniz…” Ayna tutarız, birbirlerini daha gerçekçi değerlendirmelerini sağlarız. Ezbere “aşkım” veya “seni seviyorum” demek kolay.
Sonra da “Siz birbiriniz hakkında şunları söylüyorsunuz, o zaman bu evliliği gözden geçirin” diyoruz. Veya kavga eden bir çift “Cinsel tedaviye gelelim mi?” dediklerinde, “Hayır, şimdi gelmeyin. Bu durumda cinselliğinizi konuşamayız” diyoruz. Bu da onlara bir ipucu olur. Önce çift terapisini öne alma yoluna gideriz birlikte. Yani “cinsellik düzelirse, evlilik de düzelir” beklentisi olduğunda bunu bizim iyi değerlendirmemiz gerekir.
YARIN: Prof. Arşaluys Kayır vajinismusu, erken boşalmayı ve orgazmı anlatıyor…