Gündem

Güzel, modern ama çağdışı bir insan portresi

25 Kasım 2009 02:00
T24 - Geçtiğimiz günlerde İzmir'de bir DTP mitingi düzenlendi. Miting öncesi DTP konvoyu taşlı saldırıya uğramış, olaylarda çok sayıda yaralanan olmuştu. Mensur Akgün ise yaşanan bu olaylara atıfta bulunarak yazdığı yazısında, 20'li yaşlarda, giyimiyle "modern" olduğunu gösteren ancak elindeki taşla DTP konvoyunu bekleyen, kendisiyle konuşmaya başlandığında söyleyecek çok fazla sözü olan bir "Türkiye prototipi" çiziyor.

Referans gazetesi yazarlarından Mensur Akgün'ün "Güzel, modern ama çağdışı bir insan portresi" (25 Kasım 2009) başlıklı yazısı şöyle:

Güzel, modern ama çağdışı bir insan portresi

Kendisini ben de sizin gibi resimlerinden tanıyorum. Sarı saçlı, düzgün duruşlu, 20'li yaşlarında güzel bir insan. Üstünde siyah uzun hırkası, içinde vücuduna oturan ve cazibesini arttıran gri tişörtü, boynunda abartılı sayılabilecek bir kolyesi, kulaklarında da ben buradayım, bana bakın diyen smiley portreli küpeleri var. İç çamaşırının lastiği düşük belli pantolonundan hafifçe görünüyor ve böylece ben "modernim" diyor.

Ama belli ki zamanla arası hoş değil. Saat takmıyor. Kim bilir belki de işsiz. Zamanını satmak, dolayısıyla da zamana bakmak zorunda olmayan biri. Saatsiz sol kolu aşağı sarkık, eli de hafifçe sıkılı. Tırnaklarına patlak kırmızı ojeler sürmüş. Sağ kolu ise havada. Hırkasının kolu özenle çekili ve elinde koca bir taş parçası var. Resmi çekildiğinde büyük bir coşku ve özenle taşını havada tutuyor.

Belki birazdan "şehrine" gelen DTP'liye fırlatacak. Veya çoktan fırlattı da elindeki ikinci, üçüncü, kim bilir kaçıncı taşı. Attığı taşın ne anlama geldiğinin büyük bir olasılıkla hiç farkında değil. Birine isabet ederse katil olabileceğini söyleseniz tam da oturup ağlayacak cinsten bir insan. O taşın kendisine, annesine ya da herhalde ileride doğacak çocuğuna atılmasını deseniz hiç ama hiç istemez.

Sadece düşünme, muhakeme etme yeteneğinden yoksun. Kürtleri aklında öylesine dışlamış ki attığı taşın hiç tanımadığı, tanısa sevebileceği bir insanın hayatın mal olabileceğini fark edemiyor. Sorsanız o an niye taş atıyorsun diye size mutlaka vatanseverliğini anlatır, şehrini PKK'dan koruduğunu söyler. İzmir'in düşmana ilk kurşunun sıkıldığı yer olduğundan, Kürtlere karşı başlatılacak savaşın ilk taşının kendisi tarafından atıldığından bahseder.

Bu da onu doğal olarak Hasan Tahsin gibi bir milli kahraman yapar. Modern, güzel, çekici fakat bu kez Yunan işgaline değil Kürtlerin eşit haklar elde etmesine karşı çıkan bir milli kahraman. İç savaşı başlatan, ülkenin bölünmesine ve binlerce insanın ölmesine neden olan bir efsane. Kürt ve demokrasi açılımına direnen, böylece Türkiye'yi otoriter rejim olarak korumayı hedefleyen bir büyük şahsiyet.

Ama aslında o görüntüsü ile aklı birbiriyle çelişen bir paradoks. Batılı gibi duran ancak Batıyı Batı yapan değerlerden habersiz. Demokrasi, insan hakları, eşitlik, adalet gibi duygular ona yabancı. O, İzmir'ini DTP işgalinden kurtarmak için her şeyi yapmaya razı. Oturup düşünse, biraz okusa, biraz da yakın çevresindekilerle konuşsa belki değişecek, farklı bir insan olacak ama içinde yaşadığı sarmal sürekli onu içine çekiyor.

Büyük bir olasılıkla Baykal ya da Bahçeli hayranı. Onların dediklerini dinliyor, eyleminin meşruiyetini kendince Meclis'te yapılan konuşmalardan alıyor. Sevdiği köşe yazarlarının kimler olduğunu siz de ben de biliyoruz. Kısa ve öz yazanlardan, toplumsal önyargıları besleyenlerden, önyargılar üstünden yazı yazıp "şöhret" olanlardan hoşlanıyor. Aklının zorlanmasından hoşlanacak bir tip değil o.

O, tam bir Türkiye prototipi. Şehirli orta sınıfı temsil ediyor. Korkularla büyütülmüş, dahili ve harici düşmanların her an Türkiye'yi yok etmeye hazır beklediğine inanmış bir insan. Türk'ün Türk'ten başka dostu olmadığını düşünüyor. Tarih bilgisi deseniz lise kitapları ile sınırlı. Bir de çok satan ve tarih adına efsane anlatan şeyler okuyor. Anlam dünyasına ancak Çanakkale mitolojisi ile sızmak mümkün.

Zaten kendini aşmak gibi de bir derdi yok. O, şimdiden her şeyi biliyor. Dünyayı çözmüş, hayatı anlamış bir insan. Aynı zamanda hem psikolog, hem sosyolog, hem de siyaset bilimci. Ütü tamirciliğine soyunmuyor, tamirciliğin ayrı bir bilgi birikimi gerektirdiğini anlıyor, ancak toplumu, kendini, siyaseti sökmüş. Bıraksanız saatlerce analiz yapar ve sonra da eline taşını alıp hiç tanımadığı ve anlamadığı insanlara fırlatır.

Sorarsanız kendisinin Sivas'ta, Maraş'ta katliam yapanlardan farklı olduğunu söyler. Sizin, benim gibi Ömer el Beşir'in Türkiye'ye gelmesini eleştirir. İsrail'in Gazze operasyonuna en az Erdoğan kadar karşı çıkar. Anlatırsanız Bosna'daki etnik temizliğe, Ruanda'daki soykırımına, hatta belki 6-7 Eylül olaylarına bile karşı çıkar. Ama yine de kendisini benzer şeyler yapmaktan alıkoyamaz.

Ne acı değil mi? Bizde bu insanlardan bu kadar çok olması, görüntü ile içeriğinin bir biri ile hiç uyuşmaması, kafaların bir türlü değişememesi, empati yeteneğinin gelişememesi, vatan severliğin başka türlü bir bölücülük ve ayrımcılıkla özdeşleşmesi...