Güngör Uras
(Milliyet, 24 Eylül 2012)
Ayşe Hanım Teyzem diyor ki, “Sayın Başbakan ‘Türkiye Çin’den hızlı büyüyor’ dedi. İyi de, büyümenin kime yararı oluyor? Benim durumum değişmedi. Halkın büyük bölümü benim gibi. Bu büyümenin kime yararı var?”
Ayşe Hanım Teyzem’e bilgi vermek için devletin bilgi hazinesi TÜİK’in bu konuda yayınladığı bilgileri ve rakamları topladım. 5 yılda ekonomi ne kadar büyüdü? Bu büyüme sonucu halkın durumu nasıl değişti? Bunları araştırdım. Ayşe Hanım Teyzem’e durumu arz ettim. Dedim ki, büyüme milli gelir artışı demektir. Milli gelir ülkede belli bir dönem üretilen mal ve hizmetlerin parasal (katma) değeridir. Üretim (yaratılan katma değer) artınca milli gelir de artar. Buna büyüme denilir.
Türkiye son bir yıl hariç büyüdü. 2007’de yüzde 4.7 büyüdük. Kriz başlayınca 2008’de büyüme yüzde 0.7’e geriledi. 2009’da yüzde 4.8 küçüldük. Ama 2010’da yüzde 9.2, 2011’de yüzde 8.5 büyüme elde ettik. Milli gelir artıyor ama nüfus da her yıl yüzde 1.2 artıyor. Her yıl sofraya 1 milyon kişi daha oturuyor. Bu nedenle kişi başı milli gelir rakamı büyüme kadar artmıyor.
Kişi başı milli gelir 2007’de 9.333 dolar idi. 2008’de 10.436 dolar oldu. 2009’da 8.590 dolara geriledi. 2010’da 10.079 dolar, 2011’de 10.444 dolar oldu. Son 5 yıldır (Çin’den hızlı büyümemize rağmen!) kişi başı milli gelirde önemli artış sağlanamadı.
Gelir dağılımı bozuk
Her ülkede gelir insanlar arasında eşit dağıtılamaz. Fakat önemli olan imkân ölçüsünde eşitliğin sağlanması. Çünkü gelir dağılımı bozuksa ülke hızlı büyüse de artan gelirden halkın sadece belli kısmı yararlanır. Bunu ölçmek için ülke nüfusu en fakirden en zengine dizilir. Sonra toplam nüfus 5 dilime bölünür. Böylece her yüzde 20’lik nüfus diliminin milli gelirden aldığı pay izlenir.
Bizde en düşük yüzde 20’lik nüfus dilimindeki 15 milyon insanımızın milli gelirden aldığı pay 2007’de yüzde 5.8 idi. Son 5 yılda hiç değişmedi.
5 yıldır aynı yerde
En zengin yüzde 20’lik nüfus milli gelirin yüzde 46’sını alıyor. 2007’de yüzde 46.9’unu alıyordu, 2011’de yüzde 46.4’ünü aldı.
Görülüyor ki, büyümeye rağmen son 5 yılda gelir dağılımı değişmemiş. Ülke gelirinin yarıya yakını 15 milyon insanın cebine girerken kalan yarıyı 60 milyon paylaşıyor. En alttaki 15 milyon ise gelirin sadece yüzde 5.8’i ile geçiniyor.
Dünyada gelir dağılımı için GİNİ katsayısı diye bir ölçü var. Bu ölçü, gelir dağılımındaki eşitsizliği gösterir. Ölçü 0’a yaklaştığında gelir dağılımı iyileşiyor, 1’e doğru kötüleşiyor demek. GİNİ katsayısı 2007’de 0.410 idi. 2010’da 0.402 ve 2011’de 0.404 oldu. Açık anlatımıyla dünyada geçer ölçü birimine göre 5 yılda gelir dağılımında iyileşme yok.
Ekonominin hedefi insanı mutlu etmek. Büyümenin hedefi insanın refahını artırmak. Ekonomi politikaları başarılı ise, büyümenin nimetleri halka iyi aktarılabiliyor ise, yoksulluk azalır, refah artar. Bizde büyümeye rağmen yoksulluk azalamıyor. Yoksulluk oranı 2007’de yüzde 20.6 iken 2008’de yüzde 16.7’e indi. Nüfusun yüzde 17’si 2009’da yoksulluk sınırı altında idi. Oran 2010’da yüzde 16.9 oldu. 2011’de yüzde 16.1 hesaplandı. Demek ki büyümeye rağmen yoksulluk oranını düşüremiyoruz.
Ülke büyürken uygulanan ekonomik ve sosyal politikalar başarılı olursa, halkın yaşam şartları iyileşir. Acaba son 5 yılda halkımızın yaşam şartları ne kadar iyileşti?
- Ülkede kendi evinde oturanların oranı 2007’de toplam nüfusun yüzde 60.8’i iken, 2011’de yüzde 59.6’sı oldu. Demek ki yapılan bu kadar çok konutu, TOKİ konutlarını daha önce evi olmayanlar almamış.
- Nüfusun sadece yüzde 38.6’sı ‘Borcum yok’ diyor.
- İki günde bir et yiyebilenlerin nüfusa oranı 2007’den beri yüzde 39 civarı. Değişmemiş.
- Tatil yapma imkânı olmayanların toplam nüfustaki payı 2007’de yüzde 88.5 idi, 2011’de yüzde 86.5 oldu.
- Beklenmedik harcamaları karşılayamayacak kadar geliri düşük olanların toplam nüfusa oranı yüzde 67.6.
Bunlar benim uydurduğum rakamlar değil. Devletin rakamları. Ben sadece alt alta dizdim.
Gerçekleri gizlemeli mi?
Büyüme oranı tabii ki önemli. Bankalarımızın güçlü, borsanın canlı olması, her köşede bir alışveriş merkezi yükselmesi, TOKİ’nin bulduğu her araziye yap-satçıların bina dikmesi tabii ki önemli. Ama bunlar büyümenin amacı değil, aracıdır. İstanbul’da 2 milyon dolara satılan konutlara, tatil yörelerinde sosyete fotoğrafçılarına poz veren manken kızlarımız ile çapkın gençlerimizin bolluğuna bakarak, “Oh...Türkiye zenginleşiyor. İnsanlar paralarını koyacak yer bulamıyor” demeye imkân yok.
‘Büyümenin nimetlerinden halk yararlanıyor mu?’ diye merak ettiğimizde halkın tenceresinde neyin kaynadığına bakmamız gerekir. Ayşe Hanım Teyzem dinledi, dinledi... “Anlattıkların içimi karartı. Anladım ki, büyümeden yararlanamayan, sadece ben değilmişim. Halkımızın çoğunun durumu değişmemiş. Büyümenin nimetleri sınırlı kesimin cebine girmeye devam etmiş. Ne yapalım? Bizim kaderimiz de bu... Kader utansın!” dedi ve de kapıyı çarparak gitti. Acaba insanları üzmemek için bazı gerçekleri saklamak daha mı iyi olur?