Gündem

Güney'in ev arkadaşı:İdeolojik değildi,takım elbise giyer, bıçak taşırdı

Paris suikasti zanlısı Ömer Güney'in ev arkadaşı, Güney için 'sakin, düzgün bir insandı' dedi

24 Ocak 2013 11:54

Sorgulandıktan sonra serbest bırakılan ev arkadaşı Y.A., Ömer Güney’in 4-5 telefon taşıdığını, 45 takım elbisesi olduğunu söyledi. Y.A., Güney’in cinayetlerden sonra kendisinden emniyete birlikte gitmelerini istediğini anlattı.

Paris’te 9 Ocak’ta 3 PKK’lı kadının öldürülmesinden sorumlu tutularak tutuklanan Ömer Güney’le ilgili önemli detaylar açığa çıktı. Milliyet gazetesinden Namık Durukan'ın Fırat Haber Ajansı’na dayandırdığı  habere göre Y.A., Güney’i şöyle anlattı:

“Villiers-le-Bel derneğimizde tanıdım. Tanışalı yaklaşık bir yıl oldu. Sakin, düzgün bir insandı. Sürekli dernek çevresindeki arkadaşlarla temas halinde gördüğüm için güvendim. Hep kendisine hedef belirlerdi. Bu ortamda hep bir konuma gelmek istediğini söylerdi. ‘Bana evini açar mısın?’ deyince ben de dernek çevresinde gayret gösteren bir şahıs olarak gördüğüm için evimi kendisine açtım. 1,5 ay beraber kaldık. 3 kişi kalıyorduk.

Gerillacılığa sempatisi var gibi görünüyordu. Kendisini tamamen bu harekete adamak istiyordu. Burada büyüdüğünü söyledi. Belli bir süre Almanya’ya geçtiğini, orada bir evlilik yaptığını ve anlaşamadığından dolayı boşandığını söyledi. Daha önce Almanya’da bir plastik fabrikasında çalışırken uykusundan hep şikayetçi olduğu için orada Kürt yurtseverlerin kendisine hep yardımcı olmak istediklerini fark ettiğini söylüyordu. O esnada daha çok Türklerle içiçe olduğunu söylüyordu. Ve bir gün camiye giderken, oturup sohbet ederken Türklerin onu sürekli tehdit ettiğini söylemişti bana; ‘Kürt ortamına girmeyeceksin, sen Türksün’ diye. Sonradan Kürt halkının arasına karışmış dediğine göre Almanya’da daha fazla sıcaklık gördüğü için. Babasının bir Kürt olduğunu ancak Kürtlüğü sevmeyen bir tarzda olduğunu söyledi. Özellikle boşanıp Fransa’ya döndüğü esnada burada Kürt halkı içerisinde ilgi görmüş. Derneğimize gitmiş Villiers-le-Bel’e. Oradaki arkadaşların sıcak davrandığını söylemişti. Annesinin Türk olduğunu ve ailesinin derneğe gidip gelmesini engellediğini ve tepki gösterdiğini söylemişti.

Babasından şikayetçiydi. Kürtlüğe karşı çıkıyor ama ‘iltica oturumu aldı’ diyordu. Kızkardeşiyle görüştüğünü söylüyordu. Daha önce ablasısının yanında kalıyormuş. Eniştesi derneğe gelip gidişinden rahatsız olmuş. Havaalanında çalıştığını, rahatsızlığından dolayı ayrıldığını söylemişti. ‘Ben senden daha iyi Kürdüm’ diyordu hep. Telefonlar geliyordu tabii ama çok sorma gereği duymuyordum. Özellere girmiyordum. Olay öncesinde şüphe edecek bir şey görmedim. Dalgın ya da şüpheci davranışlarını görmedim.

Olay günü gece 03.05 ya da 03.07 sıralarında bir arkadaşımız beni aradı. Arkadaşların şahadete ulaştığını söyledi bana. Ben de bunun şokuyla nasıl giyindim bilmiyorum. Her ikisini de ben uyandırdım. ‘Arkadaşlar böyle diyor’ dedim. ‘Ben inanmıyorum’ dedi. ‘Hemen toparlanın gideceğiz’ dedim. Arabayla arkadaşların şehit düştüğü yere gittik.(Sakine Cansız’ı oraya bıraktığından hiç bahsetmedi mi? Katledilen kadınları son olarak görenlerden biri olan bir kişi böyle bir haberi duyar duymaz daha farklı, daha fazla tepki vermez mi? sorusu üzerine) ‘Ben inanmıyorum. Sağ salim gördüm ve ayrıldım kendilerinden’ dedi. (Olay günü akşamı eve geldiğinde Sakine Cansız’ı oraya bıraktığından hiç bahsetmiş miydi? sorusu  üzerine) Hayır. Zaman zaman tercümanlık yaptığını biliyorum. Yurtsever ailelerimizle gittiğini. Ben de kendi kendime güzel şeyler yaptığına inanıyordum. ‘Keşke ben de böyle yardımcı olsam’ diye düşünüyordum.

Derneğe gittik. Bir süre kaldık. Sonra yanıma geldi ‘Benimle emniyete kadar gelir misin?’ dedi. Yolda giderken ‘Ben tercümanlık yapmışım. O yüzden ifade vereceğim, dernekteki arkadaşlar öyle uygun görüyor’ dedi. Ben de ‘Öyle ise gelirim’ dedim. Gittik orada polisler üzerine çelik yelek giydirip götürdüler. ‘Sen gidebilirsin’ dediler. ‘Demek ki bu Sakine Cansız’a tercümanlık yapmış, kesin kamera görüntülerini tespit amaçlı götürüyorlar’ diye düşündüm.

Ertesi gün bizi arabayla getirdiler eve. Bir sürü telefon çıktı. 4-5 telefon. Ömer’in 45 takım elbisesi vardı. Sorduğum zaman ‘Akrabalarım bana alıyor, ailenin tek çocuğuyum’ diyordu. Üzerinde tornavida, anahtar, bıçak, sprey bu tür şeyler taşıdığını biliyordum. Sorduğumda ‘Ben her zaman hazırlıklıyım. Senden iyiyim. Ben her zaman bir şeyler yapmak istiyorum’ diyordu.  Silah kullandığını görmedim. Silaha, bıçağa meraklı olduğunu tahmin edebiliyorduk. Bir ara bir tabanca gösterdi bize. ‘Kuru sıkı’ dedi. ‘Ne diye bu tür bir şeyi getiriyorsun’ dedim. Sorardı hangi silah daha iyi menzilli olur, hedefi kaç noktada vurur. Ben TC’de askerlik yaptım ama santral operatörü olduğum için çok anlamam. Ev arkadaşınız olan üçüncü kişi gözaltına alınmadı.

Bir çok spekülasyon var. Kesinlikle ve kesinlikle yüzde yüz demiyorum yüzde bir milyon diyorum ki TC’nin parmağıdır. Hâlâ inanmak istemiyorum. Belki ben aldandım. Telefonunu ısrarla saklıyordu benden. Benim telefonum çalındı geçende. Israr ettim ‘Aç da müzik dinleyelim, haber dinleyelim biraz’ dedim. ‘Telefonuna sahip çıksaydın’ dedi. Kendisini hiç namaz kılarken görmedim ama bana ‘Niye camiye gitmiyorsun, camiye gidelim’ dedi. ‘Komünist bir insanım’ dedim ki bana dayatmada bulunmasın. İdeolojik bir insan değildi. Recep Tayyip Erdoğan’ı izlerdik. Ben tahammül edemezdim, bana gülerdi. Ama öyle ideolojik değildi.  Bazen eve gelmiyordu. ‘Ben Normandiya’ya geçeceğim’ ya da ‘Kız kardeşime gideceğim’ diyordu.