Verdiği ifadelerle Ergenekon davasını şekillendiren Tuncay Güney’in ifadesine sanık olarak da tanık olarak da başvurulmadı.
MİT elemanı diye mi?
Ergenekon soruşturmasının “ana omurgası” verdiği ifade ve evinde ele geçirilen belgelerle şekillenen, son olarak da MİT’e çalıştığı belirtilen Tuncay Güney’in 1.5 yıldır tanık ya da sanık sıfatıyla hiçbir şekilde ifadesine başvurulmadı. “Dokunulmayan” Güney’in ifadelerinde ismi geçenlerin ise gözaltına alınıp tutuklanması dikkat çekti. Soruşturmayı yürüten savcıların Güney’in ifadeleriyle hareket etmelerinde MİT elemanı olduğu ön kabulünün etkili olup olmadığı belirsizliğini koruyor. MİT’in “elemanımız değil” dediği Güney’in hangi sıfatla teşkilata rapor gönderdiği sorusu da yanıtsız kaldı.
Güney'in iddiaları neden Başbakanlık ve Genelkurmay'a gönderildi?
Güney’in MİT elemanı olduğu savı, beraberinde pek çok soruyu ve yeni tartışmaları gündeme getirdi. MİT, Güney’in “şüpheli faaliyetlerinden dolayı” üzerinde çalışma yapıldığını açıklamasına karşın, Güney’in iddialarını içeren CD ve bilgilerin pek çok kez Başbakanlık ve Genelkurmay’a gönderilmesi dikkat çekti. Güney’in çeşitli çevrelerden edindiği “bilgileri” MİT’teki görevlilerle hangi çerçevede paylaştığı da netleşmedi.
Merkez lağvedildi, peki ya Güney'e ne oldu?
MİT yaptığı açıklamada, “kuruluş ve işleyişi tartışmalı olan” diyerek Mehmet Eymür’ün kurup yönettiği Kontrterör Merkezi’ni sorguladı. Ancak üstü örtülü bir biçimde de Güney’in bu merkezle irtibatlı olabileceği iması yapıldı. MİT’in kuruluş şemasından çıkarılmış olsa da 1997’ye kadar faaliyetini sürdüren Kontrterör Merkezi ile Güney’in irtibatlı olmasının, merkez lağvedilse de Güney’in MİT’in elemanı olduğu anlamına gelip gelmeyeceği sorusu yanıtsız kaldı. MİT’in, Eymür tarafından kullanıldığı imasıyla Güney’i kurumsal olarak “dışlamaya” yöneldiği yorumları da yapıldı.
Güney'i yurtdışına çıkaran Atasagun suskun
Güney, dolandırıcılık suçundan 8 Mart 2001’de tutuklanmasından bir gün sonra teminatla serbest bırakılınca dönemin Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan tarafından ABD’ye gönderildiğini açıkladı. Ancak, Sabah’ın haberine göre Güney’i bu ülkeye gönderen eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’du. Bu iddiaya karşın Atasagun dün herhangi bir açıklama yapmadı. Güney’in “beni yurtdışına kaçırdı” dediği Saçan ise yine Güney’in ifadeleri doğrultusunda Ergenegon soruşturması kapsamında tutuklu bulunuyor. MİT’in doğruladığı belgenin yer aldığı haberde, Güney’e bizzat Atasagun tarafından ABD vizesi alındığı, bu ülkede de Türk istihbaratının kullandığı dairede 1 yıl çalıştığı iddiası yer aldı. MİT’in açıklamasında bu bilgilerin doğru olup olmadığı konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmadı.
Güney'in kod adı hâlâ İpek!
'MİT belgesi kaynak düzgün adam' mesajı
Güney’in “gazeteci” kimliği ile Mesud Barzani, Celal Talabani, Hizbullah lideri Fadlallah ve Hasan Nasrallah ile görüştüğü açığa çıkmıştı. 1972 doğumlu olan ve görüşmelerin yapıldığı tarihte çok genç olan Güney’in hangi kanalları ve aracıları kullanarak bu kişilere ulaşabilme “gücünü” sağladığı da netleşmedi.
MOSSAD ajanı mı?
Tuncay Güney’le ilgili bir iddia da haber dergisi Newsweek Türkiye’de çıktı. Dergide şöyle denildi:
“2007’de Muhammed el Attar adlı bir Mısırlı genç, Mısır’da İsrail lehine casusluk yaptığı suçlamasıyla tutuklandı. Ardından Kanada’da yaşayan üç isim bu kişiyle bağlantılı olarak aynı casusluk olayıyla gündeme geldi.
Bu isimler Daniel Levi, Kemal Kosba, Tuncay Bubay. Biri Mısır Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir isim, diğeri bu ülkedeki etkin bir Batılı elçiliğin güvenlik sorumlusu iki yetkili tarafından doğrulanan bilgilere göre, bu üç ismin de Güney’e ait olması olasılığı yüzde 99.9. Yani Güney, Mısır tarafından aranıyor. Güney’in bir dönem Toronto’da aynı evi paylaştığı bir kişi de, Attar ile farklı bir isim altında Güney’in arkadaşı olarak tanıştığını gayet iyi hatırlıyor.”
Binbir surat Tuncay
1996’da Susurluk çetesini ortaya çıkaran ‘fotoğrafları’ servis eden, 2008’de ise ifadeleri ve arşivleriyle Ergenekon iddianamesinin ana omurgasını oluşturan Tuncay Güney’in, Mehmet Eymür döneminde MİT adına çalıştığı yolundaki iddialar, gözleri yine bu karanlık isme çevirdi. İşte, “CIA ajanı”, “Fethullahçı”, “MOSSAD ajanı”, JİTEMCİ, MİTÇİ suçlamalarına hedef olan ve her taşın altından çıkan ’Binbir surat’ Tuncay Güney’in yaşam öyküsünden kesitler ve kuşkulu noktalar...
Çorum’da doğdu: Tuncay Güney, 1972'de Çorum’un Kargı ilçesi Gölet Köyü'nde doğdu. Bir yaşındayken ailesi İstanbul Gültepe’ye göç etti. Babası okullarda teknisyenlik yaperken, kökleri Mısır’a dayanan annesi 4 kutsal kitabı oğluna öğretti. 13 yaşında babasını kaybetti, pazarlarda annesinin ördüğü giysileri sattı. İSTEK Vakfı’na ait lisede birinci sınıfta eğitimini noktaladı. Okul yöneticisinin yardımıyla medyaya adım attı. Sabah’ta üç yıl ofis boy ve muhabirlik yaptı. Sonra Milliyet’e geçti. Ardından Gülen cemaatine yakın Gültepe’deki bir öğrenci yurdunun yöneticileriyle ilişki kurdu.
Samanyolu’ndan atıldı: Gülen'in çevresindeki isimlerin yardımıyla Samanyolu TV’de işe başladı. 1994’te 'Doruktakiler' adlı programda siyasileri ağırladı. Gülen’in vaazlarının bulunduğu arşiv kasetlerini çaldığı iddia edildi. Bu yüzden işten atıldı. (Bu kasetler sonradan 28 Şubat sürecinde TV ekranlarına yansıdı. Kimilerine göre 'Görev tamamlanmıştı' sanki... Gülen’e idam istemli dava açıldı, Gülen de yıllar sonra kendisinin yaptığı gibi ABD’ye uçtu.) 1995’te Akşam Gazetesi’ne geçti. Veli Küçük’le temasını artırdı, gazete yayınını yönlendirmeye çalıştı. O dönemdeki yöneticileri, “Hem Gülen’e, hem de Veli Küçük’e yakındı. İstihbarat arşivciliği yapıyordu. Haber yazamazdı” diye anlatıyorlar Güney’i...
Susurluk hizmeti: 3 Kasım 1996’da Susurluk’taki kazada İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ ve Abdullah Çatlı öldüğünde Güney, elinde özel fotoğraflarla Radikal Gazetesi ve Kanal D’ye koştu. Çatlı, özel harekâtçı müdür ile polislerin sünnet törenindeki o meşhur resimlerini medyaya sattı. Bu resimler çetenin çöküşünü hızlandırdı, karanlık ilişkileri aydınlattı. Ama Güney, bunu ’demokratik bir duyarlılıkla’yapmamıştı, paraya ulaşmak için, birilerinin yardımıyla arşivini konuşturmuştu. (Mesut Yılmaz ile Abdullah Çatlı’yı fotomontajla yanyana getiren bir fotoğrafı da DYP’ye sattı.) 28 Şubat 1997’de Refahyol’u köşeye sıkıştıran kasetler, fotoğraflar, toplantı bantları yayınlandığında Ergenekon sanıklarının bağlantılı olduğu Strateji dergisinde yöneticilik yaptı. Mayısta askere gitti. 4 ay sonra rapor alıp askerliğini noktaladı. Kimilerine göre “psikolojik” gerekçelerle, kimilerine göre “eşcinsel” eğilimleri nedeniyle...
Eymür deşifre etti: 2000’e girerken eski MİT Kontrterör Daire Başkanı, “atin.org” adlı sitesinde, “çift meslekli gazeteciler” diye Tuncay Güney’in adını ’Tunca’ olarak kamuoyuna duyurdu. Fehmi Koru, Yeni Şafak’ta, “Bu Tuncay’dır. Niye kimse kurcalamıyor” diye yazdı. 1 yıl sonra dolandırıcılıktan gözaltına alındı. Güney, emekliye ayrılmak üzere olan Tuğgeneral Veli Küçük’e hediye edilmesi için kendisine verilen bir cipi, iki kişiye sahte belgelerle sattığı için tutuklandı.
Evinde 6-7 sahte kimlik, silah ve Ergenekon’un omurgasını oluşturan gizli belgeler ele geçti. Sahte kimlikleri şöyleydi: Serhat Şahin Özgürbüz, Asım Sefa Özler ve Gülhan Güney... Dönemin polis şefi Adil Serdar Saçan, onlarca kasetlik sorgulama yaptı. 1 gün tutuklu kaldı, 3 milyar lira kefaletle serbest kaldı.
Saçan’ın ifadesine göre, DGM Savcılığı takipsizlik kararı verdi. Güney, yurtdışı yasağı olmasına rağmen ABD’ye uçtu. Burada Evangelist inançlı bir Mardinli ile arkadaş oldu, benzincide çalıştı. Protestanlığa geçti. ABD, iltica talebini reddetti, 2004’te Betty Israel adlı kuruluşta törenle Yahudiliğe geçti. Kanada’ya geçerek Jacab House adlı Yahudi toplum merkezinde haham yardımcısı oldu. Bu ülkede mültecilik davası halen sürüyor.