Gündem

Gülerce: 17 Aralık yolsuzluk değil, hükümete karşı darbe girişimiydi

Bir süre önce Zaman gazetesinden ayrılan Hüseyin Gülerce, hükümete yakın gazetelerde yazmayacağını söyledi

02 Kasım 2014 11:27

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Mütevelli Heyeti Üyeliği'nden istifa eden ve 17 Aralık sürecinde cemaatla yaşadığı gerilim sonrası bir dönem Genel Yayın Müdürlüğü'nü de yaptığı 25 yıldır yazdığı Zaman gazetesinden ayrılan Hüseyin Gülerce, 17 ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk iddiaları hakkında "AK Parti 12 yıldan beri iktidarda. Bu soruşturma 2 yıl önce başlamış. Yani AK Parti'nin ilk 10 yılında Türkiye'de hiç yolsuzluk olmamış, ihalelerde hiç kayırma olmamış da son 2 senede rüşvet, yolsuzluk almış yürümüş... Buna inanmam. Bıçağın üzerinde yolsuzluk ve rüşvet yazıyor. Saplayan ise bunu darbe olarak saplıyor. Bu bir darbe girişimiydi" dedi. 

Gülerce, hükümete yakın medya organlarına geçmeyeceğini belirterek, "AK Parti'den hiçbir beklentim yok. Şu anda hükümete yakın bir medyada yazmak gibi bir düşüncem yok. Asla yok. Çünkü eğer öyle bir şey yaparsam, Hizmet'e getirdiğim eleştiriler için "Bir beklenti içerisindeydi, onun için eleştirdi" derler. Ben bunun farkında değil miyim? Kırmızı halı serseler ben böyle bir şeyi yapmam" ifadelerini kullandı.

Hürriyet gazetesinden Ahmet Hakan'a konuşan Hüseyin Gülerce, hükümet-cemaat ilişkisini anlattı. Hakan'ın Gülerce ile yaptığı "Mesele yolsuzluk değil, hükümete darbe yapmaktı" başlığıyla yayımlanan (2 Kasım 2014) söyleşinin ikinci bölümü şöyle:

 

 

Mesele yolsuzluk değil, hükümete darbe yapmaktı

 

17 Aralık... Yolsuzluk operasyonu... Ne diyorsunuz bu konuda?

AK Parti 12 yıldan beri iktidarda. Bu soruşturma 2 yıl önce başlamış. Yani AK Parti'nin ilk 10 yılında Türkiye'de hiç yolsuzluk olmamış, ihalelerde hiç kayırma olmamış da son 2 senede rüşvet, yolsuzluk almış yürümüş... Buna inanmam. Bıçağın üzerinde yolsuzluk ve rüşvet yazıyor. Saplayan ise bunu darbe olarak saplıyor. Bu bir darbe girişimiydi.

 

Peki ya işin yolsuzluk boyutu... Yolsuzluk kapatılıyor eleştirileri var. Bu konuda ne diyorsunuz?

Operasyonda hedef gösterilen kişileri hemen cezalandırma yoluna gitseydi hükümet de gidebilirdi. Surda gedik açtığın zaman bunun arkasından gelen şeyleri durduramazsınız. Taban bunu fark etti... "Hükümet devrilirse ülke istikrarsızlığa gider. CHP veya MHP gelir. Dolayısıyla biz buna destek vermiyoruz" deyip AK Parti'ye sahip çıktılar.

 

"Hükümet yolsuzluğa, rüşvete göz yumdu" meselesi var. O ne olacak?

Yüzde kaç diyor bunu Ahmet Bey? Siyaset hesap işi... Sonuçta yüzde 45 oy aldı hükümet...

 

Ama ya işin ahlaki kısmı?

Siyasetin ahlakı bu ama...

 

Ama siz hep "mümin perspektifi" ile baktığınızı söylüyorsunuz.

Siyasetin içindeki müminlerin yorumlayış biçimi böyle...

 

Hüseyin Gülerce'ye göre
cemaat ile hükümet arasındaki farklar

 

Hüseyin Gülerce "Cemaat ile hükümet ayrılacaktı, bu ayrılık kaçınılmazdı, çünkü aralarında farklar var" diyor.

Aradaki farkları sorduğumda ise...

Başladı saymaya:

-Hizmet Hareketi, ta en baştan beri Milli Görüş çizgisine mesafelidir. Aralarında doku uyuşmazlığı var. Hizmet Hareketi, merkez sağa destek olmuştur.

-Ergenekon'da, Balyoz'da bir arada gibiydiler. Ama o, binmeleri gereken bir gemiye birlikte binerken çekilmiş bir fotoğraf gibiydi. O gemi Türkiye'nin demokratikleşmesi, vesayetten kurtulmasıydı.

-Hükümettekiler siyaseti önceleyen bir hareketten geliyor. Hizmet Hareketi ise gönüllere girme ve siyasetten uzak durma taraftarı.

-Hizmet Hareketi, kendisinden başka dine hizmet edecek, tam isabetli yolda giden başka kimse tanımıyor. Dolayısıyla her şeye kendi boyasını çalmak istedi.

-AK Parti işte bu noktada "Bir dakika, biz de kendi boyamızı çalmak istiyoruz, siz neden kendi boyanızı çalıyorsunuz" dedi.

 

Yüz zarar yerine doksan zarar

 

Kavganın bu aşamasında bir barış olabilir mi?

Cemaat savaş dilini terk ederse... Bir adım atarsa... Bir şey olur.

 

Cemaat geri adım atsa da... Hükümet bu saatten sonra savaşı bitirmez.

Yüz kiloluk zarar görecekseniz, doksan kiloluk zarar görmeniz daha iyi değil midir?

 

Hükümete yakın medyada yazmam

 

Hüseyin Gülerce, "Benim bu eleştirileri dillendirmem, karşı tarafa geçmek anlamına gelmez" diyor ve ekliyor:

-Ben zalimin tarafına geçmedim. Ben "Ortada bir zulüm varsa tek taraflı değil" diyorum.

-AK Parti'den hiçbir beklentim yok. Şu anda hükümete yakın bir medyada yazmak gibi bir düşüncem yok. Asla yok. Çünkü eğer öyle bir şey yaparsam, Hizmet'e getirdiğim eleştiriler için "Bir beklenti içerisindeydi, onun için eleştirdi" derler. Ben bunun farkında değil miyim? Kırmızı halı serseler ben böyle bir şeyi yapmam.

-Benim siyasi bir beklentim de yok.

 

 

Bu kavgada hükümet tarafının da hataları var

 

Siz Cemaat'in üslubunu eleştiriyorsunuz ama hükümet cenahının üslubu da sorunlu değil mi?

Her ne kadar arada bir "Paralel Yapı" ile Cemaat'in bütününü ayırt etmeye çalışsalar da yapılan hakaretamiz ifadelerden dolayı Cemaat'in bütünü rencide edildi. Siz şimdi "sülükler" dediğiniz zaman, okulun ya da yurdun yapılmasına yardım eden insan da alındı bundan. Ayrıştıramadılar.

 

Hükümete yakın medyanın tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Orada o kadar çiğ ve yanlış şeyler yapılıyor ki... Çok hakaretamiz şeyler yapılıyor. Ama ben her gün onların yanlışını söylemek durumunda değilim. Benim acım, benim derdim bizimle ilgili. Bizim bir üslubumuz vardı. Başkaları yapıyor diye ben yapamam bunu. Ben "Sövene dilsiz, dövene elsiz" olacaktım.

 

Cemaat'in devlette kadrolaşması meselesi

 

Hüseyin Gülerce'nin "Cemaat ve devlette kadrolaşma" konusundaki fikirleri şöyle:

"Bürokrasiye insan yetiştirilmesine... Evet... Yetiştirilen insanların bürokraside bir yerlere gelmesine evet... Ama o insanların neyi nasıl yapacaklarını Cemaat'ten aldıkları talimatla yerine getirmelerine hayır. Bunu demokrasi içinde savunmak mümkün değil. Benim sigortamın attığı yer de burası".

 

Cemaat'te vefa yokmuş

 

Cemaat'in birçok kişiye vefasızlık yaptığını iddia ediyor Hüseyin Gülerce...

Söyledikleri şunlar:

-Ben bu Hizmet Hareketi'ni bir vefa abidesi hareket olarak gördüm. En başta Hocaefendi'yi. Burada insanlara asla vefasızlık edilmez, dostlara kıyılmaz diye düşündüm.

-Bana vefasızlık yapıldı. Gazetede Ahmet Turan Alkan, bana "Turfa müneccim" diye hakaret içeren bir yazı yazdı. Hocaefendi'den gönül alıcı bir söz beklerdim. Olmadı.

-Hayrettin Karaman Hoca ki Hizmet açısından çok değerliydi. En kritik konularda bizim yanımızda durmuştu. Ona "parti müftüsü" dendi.

-Erdoğan "Ne istediler de vermedik" dedi ya... Gerçekten de istenen her şey verildi. "Kimse Yok Mu Derneği"ne binlerce dernek arasından sadece on yedi derneğin sahip olduğu duyurusuz ve ilansız yardım toplama hakkı verildi.

-Hizmet'e en çok destek veren Cemil Çiçek ve Bülent Arınç gibi isimlere neler söylediler. Melih Gökçek ki Hizmet'e samimiyetle yardımcı olmuştur. Ona karşı Mansur Yavaş'ı desteklediler.

 

Çalınan sınav soruları ve kul hakkı meselesi

 

Hüseyin Gülerce'den bir iddia:

-Akademisyenlerden birine İngilizce soruları önceden vermeyi teklif ediyorlar. Arkadaş ağlayarak "Kul hakkına girer diye almadım" diyor. Ama bir arkadaşı almış. "Sen niye alıyorsun" diye sorulduğunda da "Biz varken oralara düşmanlar mı gelsin" demiş.

-Demokrasiyi savunduğunuz halde bürokrasideki makamları dostların ve düşmanların olduğu makamlar olarak görmek. Asıl tehlike işte bu.