Zaman gazetesi yazarı Şahin Alpay, Gülen cemaati yayınlarını da kapsayan 14 Aralık operasyonu kapsamında hakkında yakalama kararı çıkarılan Fethullah Gülen'in Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a bugüne kadar bir an bile olsun güvenmediğini söyledi. Alpay, sözlerine bu güvensizliğe delil olarak, Gülen'in 12 yıllık AKP iktidarı döneminde hukuken hiçbir engel olmadığı halde Türkiye'ye dönmemesini gösteriyor.
Alpay'ın Zaman'da "Gülen'in en büyük hizmeti" başlığıyla kaleme aldığı (23 Aralık 2014) yazı şöyle:
"Anamuhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ifadesiyle 14 Aralık “demokrasiye darbe” operasyonuyla Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca 5 yıl önce yayınlanan bir televizyon dizisinden ibaret delillerle “devletin egemenliğini ele geçirmek amacıyla silahlı terör örgütü” kurmak iddiasıyla tutuklandı.
Karaca ile birlikte, emniyet müdürleri Tufan Ergüder, Ertan Erçıktı ve emniyet amiri Mustafa Kılıçaslan da cezaevine gönderildi. Aynı iddiayla Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve 7 polis memuru ise, adli kontrol ve yurtdışına çıkış yasağıyla serbest bırakıldı. Yakınlarda ihdas edilen Sulh Ceza Hakimliği ayrıca, Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında “terör örgütü kurma ve yönetme” iddiasıyla yakalama kararı verdi. Adalet Bakanlığı, Gülen’in ABD’den iadesi için kırmızı bülten çıkaracakmış.
Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının Hizmet Hareketi’nin hükümete karşı bir darbe girişimi olduğu safsatasına sözde dayanak uydurmak amacıyla bizzat Tayyip Erdoğan yönetiminin talimatıyla yapıldığı apaçık ortada olan 14 Aralık operasyonunun, bir hukuk devletinde asla ciddiye alınamayacak iddialara dayandırıldığı muhakkak. Bu belki üzerinde durulmaya değmeyecek kadar açık bir gerçek. Türkiye’de hukuk devleti tümden sona ermemişse ya da bir gün yeniden tesis edilecek olursa, bu iddiaların haksızlığının ve hukuksuzluğunun ortaya çıkacağına en küçük bir kuşku yok.
Gülen hakkında çıkarılan yakalama kararı üzerinde ise durulmaya değer. Bu karar öncelikle, kimilerince yakın zamana kadar AKP iktidarının ortağı olduğu ileri sürülen Gülen’in gerçekte AKP yönetimine en küçük bir güven duymamakta, bu nedenle 1999’dan beri ABD’de ikamet ediyor olmakta ne kadar haklı olduğunu ortaya koyuyor. Açıktır ki Gülen, ilk iki döneminde AKP iktidarına Türkiye’de özgürlükçü demokrasiyi, bu bağlamda inanç özgürlüğünü yerleştireceği umuduyla destek verdi. Ancak Gülen kendisine yönelik bütün ikiyüzlü saygı gösterilerine rağmen Erdoğan’a bir an için bile güvenmedi. Bu nedenle gönülden bağlı olduğu yurduna dönmesine hukuken hiçbir engel olmadığı halde, bundan kaçındı.
Gülen’in iade edilmeyeceği, iade talebinin ancak ve ancak 14 Aralık rezaletini bütün dünyaya duyuracağı muhakkak. Bunun nedenlerini en iyi Emekli Yargıtay Savcısı Ahmet Gündel izah etti (Bkz. Zaman, 22.12.2014). Gülen hakkında çıkarılan yakalama kararının başka bir yönü, ironilerle dolu oluşu. İronilerden biri, İslam âlemindeki hiç kuşkusuz en özgürlükçü ve en barışçı İslam yorumunun sahibi olan Gülen’i “terör örgütü kurmak” ile itham eden Erdoğan yönetiminin, Suriye’de Esad diktatörlüğüne karşı savaşan, terör yöntemleri uygulamaktan geri durmayan radikal İslamcı örgütlere, dolaylı yollardan da olsa destek sağlamış olduğuna dair yaygın bir kanaatin varlığı. ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Francis Riccardione ve ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden’ın bu yöndeki beyanları herkesin malumu. Başka bir ironi Gülen’i “paralel devlet” kurmakla itham eden Erdoğan yönetiminin, Kürt çoğunluklu bölgede mahkeme kuran, haraç alan, asker toplayan, asayiş denetimi yapan, (bir gazetecinin deyişiyle) “de fakto yönetim uygulayan”, yani gerçek anlamda bir “paralel devlet” olan PKK ile (umarım gerçekten barış yapmak amacıyla) müzakere sürdürüyor olması.
Gülen’e karşı yapılan haksızlık ve hakkaniyetsizliğin sınırı yok. Çünkü Gülen’in en büyük hizmeti, “Demokrasiden dönüş yoktur… Herkesi olduğu gibi kabul edelim…” diyerek ve tüm telkinleriyle dindar Müslümanlar arasında demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve farklılığa saygı bilincinin yerleşmesine yaptığı giderek büyüyen katkı. Türkiye’de dindarlar büyük çoğunlukta. Onlar demokrasinin seçimden ibaret olmadığını kavramadığı sürece, Türkiye’de özgürlükçü ve çoğulcu demokrasi yerleşemez."