Mumcu, Susurluk Davası kapsamında Ağar’ın Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemle ilgili, “cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak” iddiasıyla yargılandığı davada 5 yıl hapis cezasına çarptırılmasını ve AKP iktidarının “çetelerle mücadele” savlarına bakışını Cumhuriyet’ten Utku Çakırözer ve Türey Köse'ye değerlendirdi:
Ağar’ın cezasına üzüldüm diyemeyeceğim. Ama biraz şaşırdım doğrusu. Çünkü Uğur’un öldürülmesinden sonra, tutanaklardaki tahrifat konusundaki tepkilerimiz üzerine görüşmek için Avukat Sayın Emin Değer’in de bulunduğu bir gün bizim eve gelen Mehmet Ağar, cinayetin karmaşıklığını anlatmak için, “Öyle bir iş ki, bir duvar gibi… Bir tuğla çekersek duvar yıkılır” dedi. Ben de kendisine “Çekin o zaman” dedim. “Çekemem” dedi. “Çekin, kenara çekilin” dedim. “Yapamam” dedi. “O zaman, çekerler, altında kalırsınız” dediğimde de yüzünde “Bu imkânsız bir şey. Bunu yapmaya kimsenin gücü yetmez” der gibi bir ifade belirmişti. Bugün bu tuğla çekilmiş, altında kalmış görünüyor. Tuğlayı o günlerde kendisi çekebilmeliydi.
Ağar TBMM Genel Kurulu da dahil her zeminde, ısrarla, kendisinin MGK kararlarını yerine getirdiğini söyledi. Öyleyse, Ağar’a verilen bu ceza, uygun davrandığını söylediği MGK kararlarının da sorgulanmasını gerektiriyor. Ağar’ın cezalandırılmasının çetelerle mücadele için yeterli olacağını söyleyemem.
'Gerçekler ortaya çıkmalı'
Ben her zaman gerçeklerin ortaya çıkmasından yana oldum. Ancak sadece Ağar’a ceza verilmesi, gerçeklerin ortaya çıkarılması anlamına gelmez. İnsanlar artık hiçbir şeyin gizlenmesini istemiyor.
WikiLeaks belgeleri, MİT-PKK görüşmelerinin açığa çıkması dahil son dönemde tanık olduğumuz bütün benzer olaylar, insanların “Neler oluyor orada” sorusunun bir sonucudur. Artık bireyler, kendilerini yönetenlerin yönetme biçimlerinin şeffaf olmasını istiyorlar ve onları sorguluyorlar. Demokrasi bir anlamda yönetilenlerin yönetenleri sorgulaması, onlardan hesap sorması demek.
O dönem Ağar’ın takındığı tavır neyse, bugün AKP iktidarının “çetelerle mücadele” politikası onun aynısı. En yakın örneği Hrant Dink davası. Bu dosyada sorumluluğu bulunan polis ve istihbarat yetkilileri için soruşturma izni verilmedi. Yeniden gündeme gelen Muhsin Yazıcıoğlu dosyasında da iktidarın, sorumlu polisler hakkında yine soruşturma izni vermediğini öğreniyoruz.
'Koruyup kolluyorlar'
AKP’nin çetelerle mücadele ettiği söylenemez. Çünkü başkalarına değil, ama kendisine dokunan hiçbir bağlantının ortaya çıkmasını istemiyor; gerekli soruşturma izinlerini vermiyor; tersine pislikleri halının altına süpürüyor.
Yani iktidar, aslında çetelerle mücadele filan etmiyor. Dün tuğlayı çekme cesaretini gösteremeyenler nasıl o duvarın altında kaldılarsa, bugün pislikleri halının altına süpürenler de yarın o halının altında kalırlar.
İktidarı elinde bulunduranlar, çeşitli bahaneler ileri sürerek gerçeklerin açığa çıkmasını engelliyorlar. Koruyup kolladıkları birileri daima oluyor. Geçmişte Ağar ve benzerleriydi. Bugün de onların benzerleri gene işbaşında. Çünkü onlar da korunuyor.
Gerçek demokrasilerde yargı, iktidarları sorgulayabilecek bağımsızlığa sahip olmalıdır. Bugün, halıyı kaldıracak gerçekten bağımsız bir yargıya ihtiyacımız var. Eğer demokrasi varsa, hukukun tam işlemesi ve bunların hepsini açığa çıkarması gerekir.
Ağar’a verilen ceza sonrasında basında, “Ağar hapse girerse, devlet bundan böyle ihtiyacı olunca çizgi dışı işlerini yaptırmak için adam bulamama riskiyle karşı karşıya kalacak” şeklinde yorumlar çıktı. Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de birkaç yıl önce “Devlet, devlet politikası gereği adam öldürür; ama bunu başkası yaparsa cinayettir” dediği yönünde basında haberler, yorumlar okuduk.
Bunlar çok vahim yaklaşımlar. Devletin yönetimine bu tür anlayış hâkim olursa, bu kan üstünde yürüyen bir devlet demektir; dünyanın hangi ülkesi olursa olsun bu, kabul edilebilecek bir yöntem değildir.