-GÜL: RAPOR SAĞLAM VE YASAL BİR ÇERÇEVE OLUŞTURUYOR NEW YORK (A.A) - 24.09.2010 -Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yeni yayımlanan BM İnsan Hakları Konseyi raporunun, İsrail komandolarının Gazze'ye yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine yaptığı saldırıyla ilgili olarak "sağlam ve yasal bir çerçeve oluşturduğunu" belirtti. Gül, New York'ta Dış İlişkiler Konseyi (Council on Foreign Relations) adlı düşünce kuruluşunda Türkiye-ABD ilişkileri kapsamında bir konuşma yaptı. Cumhurbaşkanı Gül, Ortadoğu, Irak ve Afganistan'daki sorunların çözümünde Türkiye ile ABD'nin işbirliğinin önemli olduğunu belirtti. Ortadoğu'da kalıcı barışın sağlanamamasının dünyanın başka bölgelerinde olumsuz sonuçlar doğurduğuna işaret eden Gül, Türkiye'nin bölgede kalıcı barışın sağlanmasını istediğini, bu kapsamda ABD Başkanı Barack Obama'nın çabalarını ve Filistin ile İsrail arasında başlayan doğrudan görüşmeleri memnuniyetle karşıladıklarını ifade etti. -MAVİ MARMARA SALDIRISI- Cumhurbaşkanı Gül, İsrail'in Gazze'ye yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine uluslararası sularda yaptığı ve 9 kişinin öldüğü saldırıyla ilgili olarak, Türkiye'nin istenmeyen bir hareketin olmasını önlemek için uğraştığını ve o dönemde İsrail ile temasta olduğunu belirtti. Gül, uluslararası hukukun açıkça ihlali olan İsrail saldırısının kabul edilemez olduğunu vurguladı. ''Türkiye olarak biz BM İnsan Hakları Konseyi'nin ve BM Soruşturma Komisyonu'nun çalışmasına büyük önem veriyoruz'' diyen Gül, yeni yayımlanan BM İnsan Hakları Konseyi raporunun, olayla ilgili "sağlam ve yasal bir çerçeve oluşturduğunu" belirtti. Gül, bu kapsamda BM Soruşturma Komisyonu'nun da çalışmalarını başarıyla tamamlamalarını beklediklerini söyledi. Türkiye ve İsrail'in dost olduklarını belirten Gül, iki toplumun arasında eskiye dayanan dostluğun bulunduğunu dile getirerek, ''Ancak geçen mayıs ayında hiçbir şey olmamış gibi davranamayız, İsrail'in gerekli adımları atmasını bekliyoruz'' dedi. -İRAN'IN NÜKLEER PROGRAMI- İran konusunun da küresel gündemi yıllardır meşgul ettiğini ve İran'la ilgili gelişmelerin Türkiye'yi bir komşu ülke ve uluslararası toplumun sorumlu bir üyesi olarak doğrudan ilgilendirdiğini belirten Gül, Türkiye'nin, BM Güvenlik Konseyi'nin üyesi olmasından dolayı da İran konusuyla ilgilendiğini söyledi. Türkiye'nin İran'la olan ilişkisinin, ona İran lideriyle konuşma imkanı verdiğini belirten Gül, sorunun diplomatik çözümünden yana olduklarını bildirdi. Tahran Deklarasyonunun bu kapsamda son derece önemli bir güven artırıcı önlem olduğunu belirten Gül, bunun, sorunun barışçıl çözümüne yol açabilecek bir adım olduğunu kaydetti. Türkiye'nin, BM Güvenlik Konseyi'nde 9 Haziranda İran'a sert yaptırımlara karşı ''hayır'' oyu kullanmasının da diplomatik çözümden yana olmasından kaynaklandığını belirten Gül, Türkiye'nin pozisyonunun İran'ın nükleer programına kesinlikle destek verme anlamına gelmediğini, Türkiye'nin, İran tarafına bölgesinde kesinlikle nükleer silah istemediğini söylediğini vurguladı. Türkiye'nin amacının diplomasiye şans ve zaman vermek, diplomatik yolu açık tutmak olduğunu belirten Gül, diplomasi ve müzakerelerin, sorunun kalıcı çözümüne, sert yaptırımlardan çok daha fazla yol açabileceğini söyledi. Sert yaptırımların ise halka zarar verdiğini belirten Gül, sorunun diplomatik çözüm fırsatının kaçırılmaması gerektiğine işaret etti. Gül, bu kapsamda Türkiye'nin her zaman diplomatik çözüm için devrede olacağını belirtti Gül daha sonra, Dış İlişkiler Konseyi'nin Eşbaşkanı Robert Rubin'in kendisine İran'ın nükleer programına ilişkin yönelttiği soruları da yanıtlarken, ''Nükleer meseleyi biz hafife alan bir ülke değiliz ve kesinlikle bölgemizde nükleer silaha tahammülümüz yoktur, buna kesinlikle karşıyız, bunun bilinmesini isterim'' dedi. İran'ın, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'na (UAEK) üye ve NPT'ye taraf olduğunu ve karşılığında da şeffaf olması gerektiğini, şeffaf olmadığı için ortada bir problemin bulunduğunu söyleyen Gül, ''Bu problem ya savaşla ya da diplomasiyle çözülür. Bizim bütün gayretimiz bu meselenin diplomasiyle çözülmesi. Bunu herkes ister ama biz bunu daha çok isteriz, çünkü bir savaş olursa bu bizim bölgemizde olacak, neticeleri bize olacak. Irak savaşı 1990'dan bu yana Türkiye'ye güvenlik, siyaset, ekonomik o kadar büyük problemler açtı ki, biz bu diplomasiyle hallolsun diye daha çok gayret sarfetmek zorundayız. Bizim tek amacımız bu'' diye konuştu. Cumhurbaşkanı Gül, şöyle devam etti: ''Diplomatik gayretler konusunda Türkiye'nin kapasitesi var mı yok mu, herkes düşünsün şöyle, müttefikler içerisinde İran liderleriyle, İran dini lideri de dahil oturup konuşabilen, onlarla samimi bir şekilde her şeyi konuşabilen, mesajları verebilen kim var? Türkiye Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Dışişleri Bakanından başka kim var, İran'ı bu diplomatik yola angaje edebilecek kapasitesi olan kim var? Yok başka. Biz bunu yapıyoruz, biz bunu değerlendiriyoruz, bunun yanlış anlaşılmaması lazım.'' ABD Başkanı Obama'nın BM'de yaptığı konuşmada diplomasi penceresinin açık olduğunu söylediğini hatırlatan Gül, ''Bu pencere açıksa Türkiye bu fırsatı verdiği için bu diplomatik pencere açık, aksi takdirde İran, tarihi, kültürü büyük bir ülke, bir inatlaşmaya gidildiğinde her şeyi göze alıp o da (İran) sonuna kadar gider. Ama bunun böyle olmaması lazım. Bizim yaptığımız şey bu yolu açmak, bu oylamadan bu güne işin içinde olanlar biliyor ki, iyi şeyler oldu, yakın gelecekte de iyi şeyler olacak, bunu biliyorum'' dedi. ''Diplomatik çözüm işe yaramazsa ne olur'' sorusu üzerine Gül, Türkiye'nin nükleer silaha kesinlikle karşı olduğunu yineledi. Gül, ''Bölgede nükleer silah söz konusu olursa, İran ya da başka bir ülke tarafından, bunun Amerika'dan çok Türkiye için tehlikeli olacağını'' söyledi. Cumhurbaşkanı Gül, ''İki arkadaş yolda yürürken birinin elinde silah, öbürünün yoksa, belinde silah olan daima farklı davranır, onun için biz bu konuyu hafife alan bir ülke değiliz'' diye konuştu. Gül, BM Güvenlik Konseyi'nin 1991 yılında kabul ettiği 687 sayılı karara göre Ortadoğu'nun nükleer silahlardan arındırılmasının öngörüldüğünü belirterek, bunun son derece kapsamlı olduğunu, İsrail'in güvenliğinin ve İran'ın kendi güvenlik algılamalarının da bunun içinde bulunduğunu, ancak nükleer silahlardan arınma konusunun 2012 yılında Obama'nın düzenlemek istediği NPT toplantısında ele alınması durumunda, bu konuya enerji sarfedilirse bu konuda netice alınabileceğini söyledi. -AVRUPA'NIN STRATEJİK BAKIŞI ÇOK NOKSAN- Cumhurbaşkanı Gül, ''Türkiye'nin AB üyeliği'' ile ilgili bir soru üzerine, AB ile tam üyelik konusunun stratejik bir konu olduğunu, AB ile ilişkilerin 1960'larda, resmi müzakerelerin ise 2005 yılında başladığını söyledi. Türkiye'nin Gümrük Birliğine ise 15 yıl önce katıldığını hatırlatan Gül, ''Biz müzakere sürecini başarıyla bitirme azmindeyiz, bununla ilgili reformlar kararlılıkla devam ediyor'' dedi. Gül, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Maalesef AB zaman zaman bu süreci yavaşlatıcı politik bir tavır alıyor. AB üyesi ülkeler o kadar çok iç politikayla meşguller ki, stratejik bakışları noksan, bunu açıkça söylüyorum, Avrupa'nın stratejik bakışı çok noksan. 50-60 sene sonrasını hiç düşünmeyen bir Avrupa var karşımızda, bunun böyle olmayacağı kanaatindeyim, bu değişecektir. Bu stratejik bakış geldiği anda bizim sürecimizi hızlandıracaklardır. -BATI'DA İSLAMİYET'E KARŞI TAVIR- Gül, ''Avrupa ve son dönemde ABD'de İslamiyet'e karşı olumsuz duygular'' ile ilgili bir soru üzerine ise artık herkesin her yerde yaşayabildiğini, ''küresel bir köyden'' söz edildiğini belirtti. İslamiyetin Avrupa'ya yabancı olmadığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 400-500 yıl boyunca Avrupa'da Müslümanlığın bulunduğunu, Avrupa'nın her yerinde camilerin olduğunu, bugün İslamiyet'e karşı tolerans olmamasının politik nedenlerden kaynaklandığını ve bunun tehlikeli olduğunu söyledi. ABD'nin değişik dinlere ve inançlara karşı her zaman daha toleranslı olduğunu, ABD'nin böyle bilindiğini dile getiren Gül, ancak son dönemde ABD'de görülen olayların yine politik olduğuna inandığını, ama bu tür aşırıcı durumlara karşı da sessiz kalınmaması gerektiğini belirtti.