Gündem

Gül: DGM, Zana kararını tersine çevirsin diye her şeyi yaptık

Taraf gazetesi, Leyla Zana hakkında yazılan ABD kriptolarından derleme yaptı.

23 Nisan 2011 03:00

T24- ABD Dışişleri yazışmalarını sızdıran Wikileaks belgelerini yayımlanan Taraf gazetesi, Diyarbakır'dan BDP desteğiyle bağımsız milletvekili adayı olan Leyla Zana hakkında yazılan kriptolardan derleme yaptı. ABD'nin Zana davalarını yakından izlediği görülen yazışmalarda, Büyükelçi Eric Edelman imzalı 3 Mayıs 2004 tarihli belgede Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ifadeleri yer alıyor. Belgelere göre, 1994 yılında Leyla Zana, Hatip Dicle, Selim Sadak ve Orhan Doğan'ın PKK'ya üyelik suçundan 15 senelik mahkumiyet aldığı ve 2003'te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararıyla, Ankara DGM'de tekrar görülen dava hakkında Gül, “Biz bunu çözmek istiyoruz. Bu bizim için büyük bir başağrısı. Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararını tersine çevirmesi için ne kadar çok çalıştığımıza inanamazsınız ama mümkün olmadı” dedi. "Kişisel olarak davadan endişe duyduğunu" belirten Abdullah Gül, "Leyla Zana Nobel Barış Ödülü’nü kazanan ilk Türk olursa ne yaparız? Bu nasıl görünecektir?”, “Onlara ve avukatlarına gittik ve dedik ki Allah rızası için, lütfen hâkimlere hakaret etmeyi bırakın da sizi dışarı çıkarabilelim. Ama reddettiler” dedi. 



Taraf gazetesinde "Leyla Zana Nobel alırsa" başlığıyla yayımlanan (22 Nisan 2011) haber şöyle:

Leyla Zana on yedi yıl sonra yeniden Meclis yolunda. Yüksek Seçim Kurulu, 12 bağımsız milletvekili adayını engelleme hamlesinden toplumsal aklın baskısıyla geri döndürüldü ve Zana, yakında bir kez daha vekillik yemini edecek gibi görünüyor. 6 Kasım 1991’de, o yemini Meclis kürsüsünden “Türk ve Kürt halklarının kardeşliğe adına” diyerek Kürtçe tamamlayan Zana, beş Kürt vekil arkadaşıyla birlikte, 3 Mart 1994’te, ABD’de yaptığı bir konuşma yüzünden dokunulmazlığının kaldırılması sonrasında, uzun süre zorunlu olarak, son dönemde de kendi tercihiyle siyasetten uzak durdu.

Zana, 8 Aralık 1994’te PKK üyeliği suçundan on beş yıl mahkûmiyet aldı, on yıl hapis yattı, 2003’te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararı gereği Ankara DGM’de yeniden yargılandı, on dört duruşma ardından mahkûmiyeti aynen onaylandı ama bu sürenin üçte ikisini yattığı için, Haziran 2004’te tahliye edildi.

Zana daha sonra 2007’de Diyarbakır’daki Nevruz etkinliğinde, Mesud Barzani, Celal Talabani ve Abdullah Öcalan’dan “Kürtlerin üç lideri var, bu üç lidere minnet borçluyuz” diye söz edince, bu kez “terör örgütü propagandası” suçundan iki yıla mahkûm oldu. Ayrıca, çeşitli tarihlerde yaptığı dokuz ayrı konuşma nedeniyle seçme-seçilme ehliyetinden ve siyasi haklarından mahrum bırakıldı.

İşte şimdi değişen bu... Şimdi, Kürt hareketinin dağa çıkmak yerine, dağdakileri indirmenin yolunu siyasette aramayı seçen bir üyesi, parlamentoya dönüyor. Yüksek Seçim Kurulu’nun engeli dün akşam aşıldı; sandıkta da beklenen olursa, 12 haziran sonrasında oluşacak yeni Meclis’in sıralarında, 1961 Silvan doğumlu ve henüz on dört yaşında, Diyarbakır Belediye Başkanı Mehdi Zana’yla evlendiğinde, bu topraklardaki Kürt mücadelesinin en tanınmış çehrelerinden biri olma yolunda ilk adımı attığını muhtemelen bilmeyen Leyla Zana da oturacak.

Bu tanınmışlık Türkiye ile sınırlı değil. 1995’te Avrupa Parlamentosu Andrei Sakharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü’nü alan Leyla Zana’nın son on yedi yılda yaşadıkları, Batı’daki insan hakları gözlemcilerince yakından takip edildi. Avrupa Birliği gibi ABD de, Zana’nın siyasi hikâyesinde Türkiye’nin Kürt meselesinin izdüşümünü gördü; bu hikâyenin her aşamasını merkezlerine rapor eden ABD’li diplomatlar, Zana’nın fikirlerini eleştirdiklerinde bile, o fikirleri ifade hakkını savunan telgraflar kaleme aldılar. “WikiLeaks Türkiye Belgeleri”nde bugün, “Leyla Zana Kriptoları”ndan bir derleme sunuyoruz.


Dünyanın gözü DGM’deki davada



Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2001’de, eski milletvekilleri Leyla Zana, Hatip Dicle, Selim Sadak ve Orhan Doğan hakkında 1994’te verilen on beş yıllık mahkûmiyet kararının âdil bir yargılama sonunda alınmadığına hükmetti. O sırada yedi yıldır hapiste olan dört Kürt siyasetçinin, AİHM kararı gereği yeniden yargılanmalarına ise ancak 28 Mart 2003’te, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde başlandı. Aynı gün ABD’nin Ankara Büyükelçiliği Siyasi Müsteşar Vekili Nicholas S. Kass, Washington’a gönderdiği “KİŞİYE ÖZEL” telgrafın başlığını “Leyla Zana’nın Yeniden Yargılandığı Dava Başlıyor; Mahkeme Tahliye Talebini Reddediyor” koydu. İlk duruşmayı anlatan telgraf, “tarihî” diye nitelendirdiği davaya ilişkin olarak şu izlenimleri aktardı:


Tıka basa duruşma



Yeniden açılan dava, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları uyarınca bir Türk mahkemesinde yeniden yargılama yapılmasını mümkün kılan AB reformu kapsamında izin verilen ilk dava oluyor. Eski milletvekilleri 1994’te tartışmalı bir davada, yasadışı örgüt (PKK) üyeliğinden mahkûm edilmişlerdi.

Mahkeme salonu tamamen doluydu; iki Büyükelçilik (ABD Büyükelçiliği kastediliyor) yetkilisine ilâveten, izleyiciler arasında şunlar da vardı: sanıkların yakınları; Türk ve uluslararası Kürt hakları/insan hakları savunucuları; Almanya, Danimarka ve AB’den diplomatlar; Meclis İnsan Hakları Komitesi’nin Başkanı ve Başkan Yardımcısı. Savunma avukatlarının başı olan Yusuf Alataş, Siyasi Müsteşar’a 300’den fazla avukatın davaya müdâhil olmak istediğini söyledi ama o, duruşma salonunda gerilimi azaltmak ve gözlemcilere daha fazla yer kalmasını sağlamak için sadece 25’ini kabul etmişti. (Not: Türkiye’deki yüksek profilli davalarda sık sık 100 ya da daha fazla avukat görev alabiliyor ama birkaç tanesi dışında bunların çoğu taltif edilen izleyiciler olmakla kalıyor. Notun sonu.) Duruşma salonunun içinde ve dışında yoğun polis ve asker mevcudiyeti vardı ama görünür bir gerginlik yoktu.

Telgrafın devamında sanıkların mahkemede yaptıkları ilk savunmalara yer veren Kass, sondaki “YORUM” bölümünde ise şunları yazdı:

Bu dava yakından takip edilecektir –özellikle de Türk hükümetinin insan hakları reformlarının samimiyetini sınamak isteyen AB gözlemcileri tarafından. Mahkemenin, sanıkları tahliye etmeyi ya da yeni bir mahkem başkanı atamayı reddetmesi, beraat yönünde olumlu işaret vermiyor. Aynı zamanda, Türk hükümeti de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan’ın âdil biçimde yargılanmadığı yönündeki son kararıyla sarsılmış bir halde (Referans A– Bu belge telgraf metninde yer almıyor) ve bu davada azami ölçüde iyi huylu davranma baskısı altında. Türkiye’nin yabancı dostlarını sağlı sollu kendinden uzaklaştırır gibi göründüğü bir zamanda, Türk hükümeti adlî hokkabazlık algılaması yaratmayı göze alamaz.


Mahkeme önyargılı, sonuç çoktan belli



ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ni yukarıdaki satırlardan dört buçuk ay sonra, 15 Ağustos 2003 tarihinde gönderdiği “KİŞİYE ÖZEL” telgrafın başlığı ise “Leyla Zana’nın Avukatı Mahkemeyi Önyargılı Olmakla Suçluyor.” Siyasi Müsteşar John Kunstadter’in kaleme aldığı telgraf, ABD’li (ve Avrupalı) diplomatların Zana ve arkadaşlarının davasına nasıl baktıkları konusunda şüpheye yer bırakmıyor. Telgrafın başındaki “ÖZET” bölümü şöyle:

Leyla Zana ve diğer üç eski Kürt milletvekilinin davasına katılan savunma avukatlarının başı, mahkemeyi sanıkları tutuksuz yargılanmak üzere tahliye etmeyi ve savunmanın tanıkların dinlenmesi konusundaki taleplerini sürekli reddettiği için önyargılı olmakla suçladı. İrtibatta olduğumuz Avrupalılar gibi biz de, bu görüşe katılıyoruz. Mahkemenin bu davadaki önyargılı davranışı savcılık makamını kayırmak üzere tasarlanmış bir yargılama sistemini yansıtıyor.

Telgrafında, Zana ve arkadaşlarının avukatı Yusuf Alataş’ın mahkemeye ilişkin eleştirilerini ayrıntılı biçimde yansıtan Kunstadter, “Avrupalılar Eleştiriyor” başlıklı bölümde de AB’nin bu davaya bakışını aktarmış:

AB üyelik kriterleri, Türk hükümetinin, şiddete yönelik olmayan ifadeleri nedeniyle hapse girmiş olan tutuklular konusunu ele almasını gerektiriyor ve AB diplomatları bu yüksek-profilli davanın, Türk hükümetinin reforma bağlılığını göstermek açısından bir sınav olacağını söylüyorlar. Duruşmalara katılan bir dizi Avrupalı diplomat, bize bunun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne uyumlu görünmek adına tasarlanmış göstermelik bir dava olduğunu söylediler.

Telgrafın sonundaki uzun “YORUM” bölümünde, Amerikalı diplomatların da Avrupalıların bu değerlendirmesini paylaştığına ilişkin birçok işaret var. “Gözlemlerimize göre, mahkeme bu davada savunmaya düşmanca davranıyor” diyen Kunstadter somut bir öngörüde bulunmuş:

Mahkemenin bu güne kadar olan davranışına bakarak değerlendirme yapan irtibatta olduğumuz kişiler, hâkimlerin sanıkların suçlu olduğuna karar vermek üzere zemin hazırladıklarını, bu zemini de sanıkların cezaevinde yattıkları süreye mahkûm edilmesi için kullanacaklarını düşünüyorlar. Bu yolla, mahkeme sanıkların tahliyesi yönündeki uluslararası baskıdan kurtulmaya çalışırken, bir yandan da en baştaki kararına bağlı kalmış olacak.


Zana’nın kararı için çok uğraştık ama...


ABD’li diplomatların Zana, Sakık, Dicle ve Doğan’ın yeniden yargılanmalarına gösterdiği bu yakın ve taraflı ilgi, davanın ön dört duruşması boyunca sürdü. Burada hepsini tek tek aktarmayacağız ama, ABD Ankara Büyükelçiliği sırasıyla 21 Ekim 2003, 16 Ocak 2004, 27 Şubat 2004, 16 Mart 2004, 22 Nisan 2004 ve 9 Haziran 2004 tarihlerinde, Zana ve arkadaşlarının davasına ilişkin ayrıntılı kriptolar kaleme alıp Washington’a ilettiler.

Leyla Zana konusu, bu dönemde, ABD’li yetkililerin Türk muhataplarıyla olan temaslarında da sürekli gündemdeydi. ABD Ankara Büyükelçiliği Başmüsteşar Vekili Scot Marciel’in 7 Nisan 2004 tarihli telgrafı, mesela, Ankara’yı ziyaret eden Türkiye’den sorumlu ABD Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Charlie Ries’in Türk Dışişleri Müsteşar Yardımcısı (şimdinin AKP milletvekili adayı) Büyükelçi Volkan Bozkır’la görüşmesinde konunun ele alındığını aktarıyor. Bozkır, ABD’li yetkiliye, AKP hükümetinin DGM’leri kaldırmak için çalıştığını söylüyor ve Zana ile arkadaşlarının tahliyesi talebinin mahkeme başkanınca reddedildiğini hatırlatıp ekliyor: “Türk hükümetine kalsa, Zana çok uzun zaman önce tahliye edilmiş olurdu.”

3 Mayıs 2004’te doğrudan Büyükelçi Eric Edelman’ın kaleme aldığı “GİZLİ” ibareli uzun telgraf ise, Edelman’ın dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’le 30 nisanda yaptığı görüşmeye ayrılmış. Telgraftan, Gül’ün Edelman’la birlikte Britanya’nın Ankara Büyükelçisi Peter Westmacott’u da bir öğle yemeğinde ağırladığını anlıyoruz; Ayrıca yemek ertesinde Gül’le yarım saat başbaşa görüşme fırsatı da bulan Edelman, telgrafın Leyla Zana ile ilgili bölümünde aynen şöyle yazmış:

Büyükelçi Westmacott, Leyla Zana konusunu gündeme getirdi ve bunun AB’de bir cause célèbre (Fransızca “meşhur dava” anlamına gelen bu söz, herkesin ilgilendiği, tartıştığı, uğruna kampanya yaptığı bir olayı ifade eder) halini aldığını söyledi. Bunun mümkün olup olmadığını bilmese de, eğer Türk hükümeti meseleyi çözüme kavuşturmanın bir yolunu bulabilse, bunun, aralık ayında (AB Konseyi’nin Türkiye’nin tam üyelik başvurusuyla ilgili karar vermesi beklenen zirvesi kastediliyor) Türkiye’nin davasına muazzam yardımı olacaktı. Gül, “Biz bunu çözmek istiyoruz,” dedi. “Bu bizim için büyük bir başağrısı. Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararını tersine çevirmesi için ne kadar çok çalıştığımıza inanamazsınız ama mümkün olmadı.” Hâkimlerin, davanın yeniden görülmek üzerine önlerine geri gönderilmesi üzerine kişisel bir başarısızlıkla itham edildikleri hissine kapıldıklarını anlattı. “Ben kişisel olarak bu davadan çok endişe duyuyorum. Leyla Zana Nobel Barış Ödülü’nü kazanan ilk Türk olursa ne yaparız? Bu nasıl görünecektir?” Gül, Zana’nın ve birlikte yargılanan diğer sanıkların hapis yattıkları sürenin yeterli sayılarak “iyi hal” gerekçesiyle serbest kalacaklarını ümit etmiş olduğunu söyledi. “Onlara ve avukatlarına gittik ve dedik ki Allah rızası için, lütfen hâkimlere hakaret etmeyi bırakın da sizi dışarı çıkarabilelim. Ama reddettiler.” Ardından, Dışişleri Bakanı ilerlemenin tek yolunun yeni bir Anayasa paketi olduğunu söyledi. Bunun iki hafta içinde olacağını öngördü. O zaman, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin kaldırılması suretiyle bir çözüm yolu açılacaktı. Dava başka bir mahkemede yeniden görülecekti ve Gül, orada sonucun farklı olacağını umuyordu.


Ve Leyla Zanalar serbest bırakılıyor


Abdullah Gül’ün dediği ancak kısmen oldu. DGM’leri kaldıran anayasa değişikliği, Zana ve arkadaşlarının davasına yetişmedi. Ankara DGM’deki dava bir yıldan fazla sürdü ve ABD’nin Ankara’daki Siyasi Müsteşarı Kunstadter’in daha önce alıntı yaptığımız 15 Ağustos 2003 tarihli kriptodaki öngörüsünü değiştirecek bir şey yaşanmadı. Avrupalıların “göstermelik” dediği yeniden yargılama sonucunda, Ankara DGM, tıpkı Amerikalıların en başında tahmin ettiği gibi, on beş yıllık mahkûmiyet kararında diretti ama 9 Haziran 2004’te dört eski vekil tahliye edildiler. Aynı gün, ABD’nin Ankara’daki Siyasi Müsteşarı Charles O. Blaha, merkeze gönderdiği telgrafın en sonunda, davanın devletin siyasi tercihine uygun ama hükümetin de dış baskıdan kurtulmasını sağlayacak şekilde sonuçlanmasını iki cümleyle özetledi:

Türk hükümeti bu konuda AB’den yoğun baskı altında ve bu baskıdan kurtulmanın en çabuk yolu sanıkların tahliye edilmesi. Yasal süreç (temyiz süreci) devam etse de, Zana ve diğerleri parmaklıkların arkasından bir kez kurtulduktan sonra Avrupa’nın konuya ilgisi azalacaktır.


Dört eski vekil Güneydoğu’da...



Leyla Zana serbest kaldıktan sonra ABD’nin ilgi odağında olmayı sürdürdü. 21 Haziran 2004’te ABD’nin Adana Başkonsolosluğu, “PKK Terörü Yayılırken, Tahliye Edilen DEP Milletvekilleri Türkiye’nin Güneydoğusunu Turluyor” başlıklı bir telgraf yazdı. Zana, Doğan, Dicle ve Sadak’ın bölgedeki temaslarını ayrıntılarıyla aktaran telgraf, eski vekillerin PKK ateşkesinin uzatılması, onlarla buluşan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in ise “genel af” çağrısını aktardıktan sonra, şu yoruma da yer verdi:

Eski vekillerin serbest bırakılması, Kürt toplumuna yeniden can verdi ve geçen hafta Türkiye’nin güneydoğusundaki birçok büyük şehirde eş zamanlı kutlamalar yapıldı. Eski vekiller ve Baydemir, Güneydoğu bölgesinde arabulucu rolü oynamaya, “Kürt meselesi”nin ulusal gündemdeki profilini yükseltmek isteyen teröristlerle müzakere etmeye niyetli görünüyor.


Beyaz bir dekorda bembeyaz bir sayfa


Yukarıdaki telgraftan on altı gün sonra, 7 Haziran 2004’te ABD’nin Ankara Büyükelçiliği Başmüsteşar Vekili James Moore’un kaleme aldığı “KİŞİYE ÖZEL” kriptonun başlığı: “Leyla Zana, AB ve ABD Diplomatlarını Öğle Yemeğinde Ağırlıyor.” Telgrafın tam metnini sunuyoruz:

(1) ÖZET: Leyla Zana ve kısa süre önce tahliye edilen diğer üç DEP milletvekili 5 temmuzda AB ve ABD’den diplomatları bir öğle yemeğinde ağırladılar. Zana ve diğer vekiller, Türkiye’nin güneydoğusundaki halkın şiddet istemediğini söyleseler de, bazı AB diplomatları –ve biz– öğle yemeğinden, Zana ve diğerlerinin PKK’yı (nâm-ı diğer Kongra Gel, KHK vs.) kınamaya yanaşmamalarının yarattığı hayalkırıklığıyla ayrıldık. Zana ve diğerleri güneydoğu için hiçbir yeni fikir ortaya koymuyorlar. ÖZETİN SONU.


Bir medya etkinliği



(2) Zana ve diğerlerinin evsahipliği yaptığı öğle yemeği, “görüşme ve fikir teatisi fırsatı” olarak duyurulmuş bir medya etkinliğiydi. Lokantanın dışına Türk elektronik ve yazılı medyası üşüşmüştü ve Zana ile vekiller, onların da yemeğin başında içeri girip, soru sormamak kaydıyla fotoğraf çekmelerine izin verdiler. Anlatıldığına göre, AB Dönem Başkanı olan Hollanda’nın Büyükelçiliği medyada reklam olunacağı endişesiyle öğle yemeğini erteletmeye çalışmış ama başaramamış. Türk Dışişleri Bakanlığı’nın da yemeğin siyasi reklam amaçlı olduğundan kaygı duyduğu belirtiliyor; Zana’nın Dışişleri Bakanı Gül’ü davet etmesine rağmen, yemeğe hiçbir Dışişleri yetkilisi katılmadı. ABD adına Ankara Büyükelçiliği Siyasi Müsteşar Vekili katıldı.


Zana konuşmasını biliyor


(3) Zana yemeğin başında önceden hazırlanmış bir konuşma yaptı. Türkiye’deki “değişim rüzgârlarından” bahsetti ve bütün taraflara “geçmişi unutma” çağrısı yaptı. “Siyasette beyaz bir sayfa ile arınmış ve saf bir siyasi duruşu” simgelemek amacıyla, öğle yemeği için beyaz bir dekor tercih ettiğini söyledi. Yeni bir barış, uzlaşma ve diyalog dönemi için çağrı yaptı ve “siyasi olarak yalnız bırakılmak pahasına bile olsa” bu hedefler için çalışacağını söyledi.

(4) Tahliye edilmesinden sonra Güneydoğu’ya yaptığı ziyadesiyle medyatik ziyaret sırasında, insanların “silahı, inkârı, yıkımı, asimilasyonu ve ayrılıkçı yaklaşımları” bırakmak istediğini gördüğünü anlattı. “AB Türkiye için, Türkler ve Kürtler için yeni bir hayat biçimi sunuyor” dedi. Kürt meselesinin “barışçı ve kalıcı biçimde” çözüme kavuşturulması çağrısı yaptı ve AB’nin Türkiye’ye üyelik müzakerelerine başlamak için tarih vereceğini umduğunu söyledi.


...Ama PKK'yı kınamaktan geri duruyor


(5) Cevaben, Hollanda Büyükelçisi (AB’nin şu andaki Dönem Başkanı olarak), İrlanda Büyükelçisi (bir dönem önceki Başkan) ve Avusturya Büyükelçisi, hepsi de, Zana’yı Güneydoğu’daki terörizmi kınamak konusunda daha açık olmaya çağırdılar. İrlanda Büyükelçisi, Zana’nın PKK şiddetini eleştirmediğine dikkat çekti. (Zana, 2 temmuzda Van Valisi’nin konvoyuna yapılan ve PKK’nın sorumlu olmadığını açıkladığı bombalı saldırıyı kınadı. Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru, alaylı bir dille, Zana’nın kınamasının saldırıdan PKK’nın sorumlu olmadığını kanıtladığına işaret etti.) Zana, PKK’yı kınama fırsatını geri tepti. Güneydoğu’ya yaptığı gezinin, Güneydoğu’daki “insanların” şiddet istemediğini kendisine düşündürdüğünü ama “bazı marjinal grupların” terörizmi desteklediğini tekrarladı.

(6) Eski DEP milletvekilleri de birebir konuşmalarda PKK konusunda daha açık sözlü değillerdi. Artık hem ABD hem de AB, PKK’yı bu listeye aldığına göre, kendisinin PKK’yı terörist örgüt olarak kabul edip etmediği sorulunca Selim Sadak, “İnsanlara sorun” dedi. (Sadak) şiddeti Güneydoğu’daki koşulların doğal bir sonucu olarak görüyor ve bunu, sopayla dürtülen bir hayvanın tepkisine benzetti. Sadak, PKK için genel af ve şiddetin sona ermesi için daha fazla demokratikleşme istiyor. Avrupa Komisyonu Siyasi Memuru Sema Kılıç, Sadak’a, Güneydoğu’da insan haklarına ilişkin bir dizi iyileştirme olmasına rağmen PKK şiddetinin niye devam ettiğini sordu; Sadak, “PKK’ya sorun” cevabını verdi. Birleşik Krallık (Büyükelçiliği) Siyasi Şefi Ajay Sharma, eski vekil Orhan Doğan’ı PKK konusunda sıkıştırdı; Doğan, eski vekillerin Abdullah Öcalan ve PKK ile yollarını ayırabilecek bir siyasi ağırlık taşımadıklarını söyledi.

(7) YORUM: Zana ve diğerleri, öğle yemeğinde Güneydoğu’yla ilgili hiçbir yeni fikir ortaya atmadılar. Birleşik Krallık, İrlandalılar, Danimarkalılar ve Avusturyalılar dahil olmak üzere birçok AB diplomatı, Zana’nın tahliyesinden memnun olmakla birlikte, onun PKK’yı kınamayı başaramaması nedeniyle öğle yemeğinden hayalkırıklığı içinde ayrıldılar. Biz de öyle. YORUMUN SONU.