Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ''Demokrasinin Ortadoğu ve Kuzey Afrika'ya doğru genişlediği, küresel ekonominin sıklet merkezinin Asya'ya doğru kaydığı bir dönemde, Avrupa'nın Türkiye'den uzaklaşması, ilerde ciddi stratejik sonuçlar doğurabilecek stratejik bir miyopluk olacaktır'' dedi.
Gül, İsveç'e yaptığı devlet ziyareti kapsamında İsveç Parlamentosu'na hitap etti. Uluslararası sistemin bazen eksik dengelerin, plastik anların cari olduğu dönemlerden geçtiğini belirten Gül, ''İşte son yıllarda uluslararası stratejik ve ekonomik iklime hakim olan ahval, böyle bir durumdur. Böyle dönemler, ciddi kriz ve türbülansları beraberinde getirdiği gibi daha iyi bir küresel yönetişim için tabi fırsatlar da sunar. Bu tür dönemlerin ortaya çıkardığı yaratıcı imha sürecinde layıkıyla yararlanarak, uluslararası sistemin işlemeyen yönlerini her açıdan reforme edebilir, böylece çok daha sağlıklı bir küresel yönetişime ulaşabiliriz'' diye konuştu.
Akdeniz havzasında sancılı bir demokratik dönüşüm sürecinin yaşandığı ortamda Avrupa'nın siyasi irade ve stratejik vizyona her zamankinden daha çok ihtiyacı olduğunu ifade eden Gül, şunları söyledi:
''Kendi içine kapanmış bir Avrupa'nın bırakın küresel bir aktör haline gelmesi, Akdeniz gibi kendi bölgesinde cereyan eden gelişmeleri dahi yönlendirme kabiliyeti söz konusu olmayacaktır. Bu nedenle her zaman olduğundan daha fazla dayanışmaya ve daha geniş düşünmeye ihtiyacımız vardır. Tarihinin en ciddi mali ve ekonomik krizlerinden birini yaşayan Avrupa Birliği, bu sorunlarına çözüm ararken, İsveç'in de ısrarla savunduğu gibi, orta ve uzun vadeli ekonomik stratejisini belirlemelidir. Ekonomik kriz nedeniyle artan ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi gibi akımların, Avrupa'nın geliştirdiği, savunduğu ve yaydığı evrensel ilkelerin sorgulanır hale getirmesine izin verilmemelidir.
-İsveç'e teşekkür-
İsveç'in Türkiye'nin AB katılım sürecine yönelik verdiği samimi ve güçlü desteğe teşekkür eden Gül, şöyle devam etti:
''Türkiye'nin üyelik müzakerelerini daha fazla suni oyalamalara mahal bırakmadan başarıyla tamamlamasına izin verilmesi, her şeyden önce ahde vefanın bir icabıdır. Nihai üyelik ise elbette AB halklarının ve Türk halkının vereceği karar çerçevesinde şekillenecektir. Demokrasinin Ortadoğu ve Kuzey Afrika'ya doğru genişlediği, küresel ekonominin sıklet merkezinin Asya'ya doğru kaydığı bir dönemde, Avrupa'nın Türkiye'den uzaklaşması, ilerde ciddi stratejik sonuçlar doğurabilecek stratejik bir miyopluk olacaktır.''
Cumhurbaşkanı Gül, uzun yıllardır Türkiye'nin ortaklık ilişkisi içinde bulunduğu Avrupa Birliği'ndeki farklılaştırılmış Avrupa tartışmalarını yakından takip ettiklerini bildirerek, Avrupa Birliği üyelerinin tamamının özellikle maliye politikaları konusunda daha fazla entegrasyondan yana olmadıklarının aşikar olduğunu ifade etti. Temel meselenin, bir barış ve refah projesi olan Avrupa Birliği'nin görüş farklılıklarının nasıl aşacağı olduğunu dile getiren Gül, sorunun açık ve şeffaf biçimde tartışılmasını sağlıklı bulduğunu söyledi. Gül, şunları kaydetti:
''Bu tartışmalar mutlaka ortak aklı yansıtan bir formülle neticelenecektir. Zira Avrupa Birliği projesi, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra hep ileriye gitmiş, zaman zaman duraksasa da hiçbir zaman geri gitmemiştir. Tüm bu hususların üye ülkelerin yanı sıra Türkiye gibi müzakere sürecindeki ülkelerce de ele alınması çok önemlidir. Zira Avrupa'nın geleceği hepimizi de yakından ilgilendirmektedir. Esasen Türkiye, 2002, 2003 yıllarında faaliyet gösteren ve 2009'da Lizbon Antlaşması'nın yürürlüğe girmesiyle sonuçlanan sürece öncülük eden Avrupa Konvansiyonu'nda aday ülke sıfatıyla yerini almış ve aktif katkıda bulunmuştur. Bugün de Avrupa Birliği'nin geleceğine ilişkin tartışmalarda nasıl bir Avrupa istediğimize ilişkin görüşlerimizi yüksek sesle dile getirmeyi görev biliyoruz.''
Cumhurbaşkanı Gül, Avrupa ve dünyayı ilgilendiren önemli konulara ilişkin görüşlerini dost bir ülkenin parlamentosunun kürsüsünden paylaşmaktan mutluluk duyduğuna işaret ederek, ''Türkiye ve İsveç olarak el birliği ile ileriye doğru atacağımız her adım, daha güvenli, daha özgür ve daha müreffeh bir dünyayı gelecek nesillerimize bırakmamıza yardımcı olacaktır'' dedi.
-İsveç Parlamentosu Başkanı Westerberg-
Cumhurbaşkanı Gül ve eşi Hayrünnisa Gül, İsveç Parlamentosu Riksdag'a gelişlerinde Parlamento Başkanı Per Westerberg tarafından karşılandılar.
Konuşmanın yapıldığı Förstakammar Salonu'na gelişlerinde Cumhurbaşkanı Gül, Başkanlık Masası'na geçti.
Takdim konuşması yapan Parlamento Başkanı Westerberg, Türkiye ile İsveç arasındaki ilişkilerin tarihinin 17. yüzyıla dayandığını örneklerle anlattı. İsveç'in yurtdışında sahip olduğu en eski tarihli emlağının İstanbul'da olduğunu belirten Westerberg, Osmanlı İmparatorluğu döneminde ilk ticaret anlaşmasının yapıldığını, bugün de Türkiye'de faaliyet gösteren İsveç'le bağlantılı 250 şirket olduğunu vurguladı.
İsveç'teki Türk kökenli 100 binden fazla vatandaşın topluma iyi bir şekilde entegre olduğunu, Türkiye ile bağlarını da kuvvetli şekilde sürdürdüğünü kaydeden Westerberg, 650 bin İsveçlinin her yıl Türkiye'yi ziyaret ettiğini dile getirdi.
Türkiye'deki yeni anayasa çalışmalarına da değinen Westerberg, ''Bu çalışmalar sayesinde Kürt meselesiyle ilgili de barışçı bir çözüme ulaşılabileceğini umut ediyoruz'' dedi. Westerberg, İsveç'in Türkiye'nin AB üyeliğine desteğini de yineledi.
Gül'ün konuşma yaptığı salonda, Gül'ün eşi Hayrünnisa Gül'ün yanı sıra AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, heyetteki milletvekilleri, Süryani Ortodoks Cemaati Ruhani Lideri ve Patrik Vekili, Metropolit Füliksinos Yusuf Çetin de bulundu.
Konuşmayı, İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, Tarım Bakanı Eskil Erlandsson, Uluslararası Yardım Bakanı Gunilla Carlsson, Entegrasyon Bakanı Erik Ullenhag, Türk asıllı milletvekili ve Yeşiller Partisi Grup Başkanvekili Mehmet Kaplan, Türk ve Süryani asıllı milletvekilleri Yılmaz Kerimo ve Metin Ataseven, İsveç milletvekilleri, bürokratlar, diplomatlar, İsveç'teki bazı Türk derneklerinin başkanları, İsveç sivil toplumkuruluşlarının temsilcilerinin de aralarında bulunduğu davetliler dinledi.
Bu arada, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının tanınmasını isteyen bir grup, parlamento binasının karşısında protesto gösterisi yaptı.