Özel Dosya

Guantanamo modeli ya da Türkiye'de yargılama: Cezaevlerindeki IŞİD'lilere ne olacak?

Doğu Eroğlu: Muharipler hapisten kurtulursa, operasyonun yarattığı istikrarsızlaşmanın İslam Devleti için en büyük kazancı olacak

15 Ekim 2019 11:00
Gonca Tokyol

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasında geçen ve Türkiye’nin, yıllardır üzerinde konuştuğu Suriye’nin kuzeyinde bir güvenli bölge kurma planınını işleme koymak için aylardır 'hazır olduğunu' söylediği son sınır dışı askeri harekatını başlatmasıyla sonuçlanan telefon görüşmesinin üzerinden bir haftadan fazla zaman geçti.

Bu sürede, ABD Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini önce parça parça, sonra tamamen geri çekme kararı aldı. Uluslararası toplumun büyük bir kısmının, harekâtla ilgili kınadığı Türkiye ‘izole edilmekten korkmadığı’ açıklamaları yaparken, Türk Silahlı Kuvvetleri ilerleyişini sürdürdü ve bölgede Şam-Kürtler dengesi değişti. Bu süreçte akıbetleri en çok merak edilenler ise operasyonun sürdüğü bölgelerdeki IŞİD mahkûmları ile aileleri oldu.

Bir süredir Irak ile Türkiye’nin terör örgütü kabul ettiği YPG’nin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’nin kontrolünde tutulan IŞİD’lilerin pozisyonunun gelecek dönemde değişeceğine dair ilk sinyal, Beyaz Saray’dan 6 Ekim’de yapılan ilk açıklamada verildi. Açıklamada, Fransa, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinin ele geçirilen IŞİD’lileri geri almayı reddettiği ve ABD’nin de bu duruma daha fazla katlanamayacağı belirtilerek, “ABD’nin IŞİD halifeliğini gerilettiği alanda son iki yılda yakalanan IŞİD savaşçılarının tamamından Türkiye’nin sorumlu olacağı” savunuldu.

Çavuşoğlu: IŞİD tek bir ülkenin değil, herkesin sorumluluğu

İki ülke başkanları arasında konuya dair nasıl bir anlaşmaya varıldığına dair net bir açıklama yapılmazken; Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 12 Ekim’de DW Türkçe’ye verdiği mülakatta, Türkiye’nin ‘güvenli bölgenin 30-40 kilometre dışında, hiç olmadığı yerlerdeki’ IŞİD’lilerden sorumlu olmayacağını söyledi ve IŞİD’in tek bir ülkenin değil, herkesin sorumluluğu olduğunu savundu.

Çavuşoğlu, DW Türkçe’den Can Ertuna’ya Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekâtı’nda yaptığına benzer bir şekilde IŞİD’lileri kontrol altında tutacağını, içlerindeki Türkiye vatandaşlarının geri getirileceğini, diğerleri içinse ülkelerine gönderilmeleri için adımlar atılacağını, olmazsa da orada tutulacaklarını bir çırpıda söylese de; ‘Türkiye’de Radikalleşme, Örgütleme, Lojistik; IŞİD Ağları’ kitabının yazarı, araştırmacı gazeteci Doğu Eroğlu, Türkiye’nin “bir kısmı kendi vatandaşı bir kısmı başka vatandaşlardan oluşan karışık bir kitleyle sınanacağını” ve önündeki iki yolun da çok kolay olmadığını düşünüyor.

Suriye’de devlet dışı bir aktör olan SDG’nin şimdiye kadar IŞİD’lileri gözetim altında tutarak bir şekilde Batı’ya çok ciddi bir hizmette bulunduğu, bu nedenle de bu duruma ses çıkarılmadığını belirten Eroğlu, Türkiye’nin kendi vatandaşlarını alıp geri kalan IŞİD’liler için kendi toprakları dışında ‘Guantanamo modeli’ bir cezaevi kurabileceğini ya da sayıları 10 bin civarında olan IŞİD’lileri Türkiye’ye getirip burada yargılayabileceğini söylüyor. Ancak her iki olasılık da kendi içinde sorunlar barındırıyor.

IŞİD'liler nasıl yargılanacak?

Eroğlu, Türkiye'nin, IŞİD’lileri Suriye’de tutmaya devam etmesi durumunda en mantıklı çözümün bir süre önce daha yüksek sesle dile getirilen ‘uluslararası mahkeme’ olasılığı olduğunu ifade ediyor.  Ancak Eroğlu'na göre bu da hem mahkemenin kurulması hem de soruşturma sırasında delillerin toplanması sürecinin zorlukları nedeniyle pürüzsüz bir yöntem değil. IŞİD’lilerin tam olarak neyle suçlanacakları ve yargılanacakları meselesi, sadece uluslararası bir mahkeme kurulması halinde değil Türkiye’ye getirilip yargılanmaları ihtimalinde de sorun yaratıyor. Türkiye’nin bu kişileri yargılayacak evrensel bir hukuk prensibi olmadığını, bu sebepten de Türkiye’nin IŞİD’lileri ülke içinde işledikleri suçlarla ilgili yargıladığını hatırlatan Eroğlu, geldikleri ülkeler tarafından vatandaşlıktan çıkarılmaları durumunda Türkiye'de yargılanıp, aldıkları cezalar bittiğinde IŞİD’lilere ne olacağına dair soruya da hâlâ cevap bulunamadığını belirtiyor.

IŞİD’liler Türkiye’ye getirildiği anda Türkiye kanunlarının işlemeye başlayacağını ve Türkiye’nin resmen sorumluluk almış olacağını kaydeden Eroğlu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ‘yabancıların Türkiye’ye gelip serbest kalacağı fikrine ulaşırsa gelişlerine izin vermeyeceği’ görüşünü hatırlatıyor ve olası bir 'Guantanamo modeli’ kapsamında bu kişilerin olabildiğince Suriye’de tutulmaya çalışılacağını, kurulacak gözlem noktalarına yerleştirilebileceğini, geri gönderme merkezleri kurulabileceğini söylüyor.

Tüm dünyanın, Cenevre Konvansiyonu’na göre ‘savaş esiri’ olmayan IŞİD’lilerin statüsüne dair bir sorun yaşadığını ve sorunun da aslında bundan kaynaklandığını ifade eden Eroğlu’yla Türkiye’nin son askeri harekâtının IŞİD için nasıl bir kazancı olabileceğini, IŞİD’lilerin tutulduğu cezaevlerinin kontrolünü devralması halinde Türkiye’nin önündeki seçeneklerin neler olduğunu, terör örgütünün mevcut halini, gelecekte atabileceği adımları ve Türkiye’deki Selefi toplulukların son durumunu konuştuk.

Söyleşinin, tüm dünyanın akıbetlerinin ne olacağını merak ettiği IŞİD mahkûmlarıyla ilgili ilk bölümü bugün, örgütün mevcut durumu ve gelecekteki adımları ile bunların Türkiye'deki komüniteleri nasıl etkilediği, etkileyebileceğiyle ilgili ikinci bölümü yarın T24'te...

***

"Türkiye’deki selefi gruplar içinde; Suriye’de, Irak’ta gözetim altında olan kadın ve çocukları rüşvet vererek kurtarmaya çalışanlar var"

Business Insider'dan Mitch Prothero’ya konuşan eski bir örgüt üyesi, IŞİD’lilerin Türkiye ile Kürtler arasında Suriye’nin kuzeydoğusunda yaşanan çatışmaları yakından izlediğini ve binlerce savaşçıyı serbest bırakmak için fırsat kolladıklarını söyledi. Kamplardaki kadınlar, cezaevlerindeki IŞİD'liler ve dışarıdakilerin bir fırsat penceresi için iletişim halinde olduğu da iddialar arasında. Sence bu ne kadar gerçekçi?

Bu zaten reddedebileceğimiz bir şey değil, bunun kanıtları var. En güzel kanıtı da 16 Eylül’de Bağdadi’nin sesli mesajında yer alan ifadeler. Kadın ve çocuklarla uğraşanlarsa aslında komünitenin daha geri kalanı. Mesela Türkiye’deki selefi gruplar içinde; Suriye’de, Irak’ta gözetim altında olan kadın ve çocukları bir şekilde rüşvet vererek kurtarmaya çalışanlar var. Aralarında para toplayıp, rüşvet yoluyla kurtarmaya çalışıyorlar. Zaten Bağdadi'nin de mesajında "Zorla alamıyorsanız oradaki kardeşlerinizi, bacıları; rüşvet vermekten de çekinmeyin" gibi bir ifadesi vardı. 

Bu şekilde kamptan çıkarılmış kadınlar var yani?

Türkiye’de benim takip ettiğim gruplar böyle olduğunu iddia ediyor ama bunu teyit edemem şu anda, nerelerdedirler söyleyemem. O gruplarla henüz temas kurmadım, kurarsam da bu faaliyetlerini gizlemeye çalışacaklarını düşünüyorum ama kamplardan çıkarıldıklarını duyuruyorlar eğer bir dolandırıcılık peşinde değillerse.  

Peki nereye gidiyor bu insanlar kamplardan çıkarıldıktan sonra?

Muhtemelen Irak’ta, Suriye’de kalmaya devam ediyorlar belli bölgelerde ya da kaçakçılar çeşitli yollarla Türkiye’ye geri sokmaya çalışıyor. Çünkü Türk komünitesinin ilgilendiği, Türk kişiler bunlar. 

"Belli ki Türkiye'ye geçenler var ya da geçme ümidi içindeler"

Geçen haftalarda Al Hol kampındakilerle gazeteci grubuna oradaki kadınlardan biri, “Ailemin büyük bir bölümü Türkiye’ye geçti, orada sıkıntıları yok. Biz de muhtemelen Türkiye’ye geçeceğiz” diyordu… 

Benim öne sürdüğüm şekilde bir geçiş hazırlığı içinde de olabilirler ama spekülasyon olur bu örnek üzerinden. Ama belli ki geçenler var ya da geçme ümidi içindeler. Şu anda geçmiyorlarsa bile geçmeyi planlıyorlar, tasarlıyorlar demek ki. Çünkü Irak ve Suriye’de de saklanabilirlerdi, kimse sivillerin peşinde değil sonuçta. 

Sınırdaki geçişler ne durumda?  

Eskiden çok yoğundu, 2016'dan bu yana ise sınır geçişi imkanının çok daha az olduğunu gözlemliyoruz. Bazı haberlerde sınır geçişinin hâlâ devam edebileceği söyleniyor ama ben eskisi kadar ciddi bir sınır geçişi olabileceğine inanmıyorum şu anda. Ama tabii farklı yollardan girmek mümkün Türkiye’ye muhtemelen.

Hazırlık içinde oldukları iddiaları var, kaçtıkları da söyleniyor. Peki serbest kaldıkları, kaçtıkları bir durumda nasıl bir tablo bekliyor bizi?

IŞİD’in şu anda temel amacı Suriye’de ve Irak’ta kalıcı olabilmek, şu anda onun tehlikesini yaşıyor. Bağdadi’nin şimdiye kadarki tüm mesajları küresel hedefliydi ama son mesajında Suriye ve Irak’ı tekrar merkeze koyduğunu gösteren ifadeler de vardı. Belki tekrar oraya insanların gelebileceği bir sistem yaratılıp bir güç odağı haline gelinebileceğini düşünüyor ama Türkiye’nin harekatı bitmeden ne olacağını kestirmek zor. Türkiye’nin tam hedeflerini bilmiyoruz; o bölgede Erdoğan’ın önerdiği haritadaki bölgeyi tamamen tutacak mı, YPG nereye kadar gerileyecek?

"IŞİD, YPG'nin mücadelesindeki duraksamayı kullanmak isteyecektir ama Türkiye'nin müdahalesi öncesinde de hapishanelere yönelik bir hedefi vardı"

YPG’nin IŞİD’e karşı olan mücadelesinde bir duraksama olduğu kesin, bunu da kullanmak isteyecektir IŞİD. Ama bu duraksamada Türkiye ne yapacak? Türkiye mesajlarında "DAEŞ’e karşı da biz mücadele vereceğiz" diyor, YPG’nin yerini alabilecek mi bu bağlamda onu tabii şu anda kestirmek güç. O yüzden de "Bu fırsatı çok iyi değerlendirecekler, tekrar toprak ele geçirecekler" diyemem ama nihai hedefleri bu. İslam Devleti, toprak üzerinde egemenlik kurduğu dönemde çok ciddi bir çekim odağıydı, o eski halini geri kazanmak isteyecektir, buna yönelik adımlar atacaktır. Dolayısıyla hapishaneleri hedeflemesi çok şaşırtıcı değil, ki Türkiye’nin müdahalesi öncesinde de böyle bir hedefi vardı. Biz bunu bir spekülasyon olarak söylemiyoruz. Bağdadi’nin böyle bir açıklaması var, hapishaneleri önemsiyor. Kadın ve çocuklar tabii ki çok önemli onların diskurunda ama en büyük önemi de muhariplere atfediyor. Muharipler kurtulursa hapisten, bütün bu operasyonun yarattığı istikrarsızlaşmanın en büyük kazancı İslam Devleti için o olacak.

Şu anda devam eden operasyon IŞİD’in mevcut durumunu nasıl etkiliyor; genel olarak bakarsak IŞİD’in biraz daha ikinci konuma düştüğünden bahsetmek mümkün mü peki? 

Tabii. Aslında bunun için Mustafa Bali’nin açıklamalarını takip etmek lazım, SDG de bunu söylüyor zaten. Operasyon YPG'nin IŞİD’le mücadelesini belli ölçüde düşürecektir tabii ama şu anda zaten sahada mücadele edilebilecek bir IŞİD yok, eskisi gibi bir cephe savaşı söz konusu değil. Bahuz’daki son direnişten sonra YPG’nin IŞİD’le sıcak bir savaşı kalmadı.

"Türkiye, Guantanamo modeli bir cezaevi kurup onu işletmeyi deneyebilir"

Cezaevlerindeki ya da kamplardaki IŞİD’lilere dönersek. Diyelim ki kaçmadılar ve kaldılar, bir şekilde durumu yönetmeyi başardık çatışma sırasında, sonra ne yapacağız? Gerçi ortada muallak bir durum var ama sanırım bu durumda Türkiye’nin sorumluluğunda olacaklar? 

ABD’nin söylediklerinden onu anlıyoruz. Nerede bu IŞİD savaşçıları? Bir kısmı SDG’nin elinde, bir kısmı Irak’ta. Irak zaten kendi vatandaşlarını yargılamak, elindeki diğer uluslararası vatandaşları iade etmek istiyor ama üçüncü ülkeler bu kişileri almak istemiyor.

Türkiye ile ABD arasındaki mutabakatı henüz anlayamadığımız için varsayım olarak konuşuyoruz ama şimdilik şöyle Irak’tan gelmeyeceğini düşünelim IŞİD'lilerin, sadece SDG bölgesinde, koridor bölgesinde kalanlar Türkiye’nin kontrolüne geçsin. Türkiye, bir kısmı kendi vatandaşı bir kısmı başka vatandaşlardan oluşan karışık bir kitleyle sınanacak. Kendi vatandaşlarını alıp geri kalanları orada tutmayı deneyebilir, oraya bir cezaevi yapabilir. Orada belki Guantanamo modeli bir cezaevi kurup onu işletmeyi deneyebilir, çünkü uluslararası hukukun tam tanımlı olmadığı bir bölge. Türkiye’ye getirirse herkesi, bu sefer hepsi Türk hukukuna tabi olacak. O zaman da Türkiye’ye gelen bütün yabancı savaşçılar neyle karşılaşıyorlarsa onunla karşılacaklar. 

"Türkiye’nin bu kişileri yargılayacak evrensel bir hukuk prensibi yok"

Neyle karşılaşıyor yabancı savaşçılar Türkiye’ye geldiklerinde?

İslam Devleti’yle olan iltisakları belliyse ülkelerine haber veriliyor bu kişilerin, bu süre içerisinde ya cezaevlerinde ya da geri gönderme merkezlerinde tutuluyorlar, haklarında Türkiye’de soruşturma açılıyor İslam Devleti’ne üye olmak suçundan, -çünkü Türkiye’de İslam Devleti, IŞİD, DAEŞ, DEAŞ terör örgütü olarak tanımlanmış durumda- dolayısıyla bu kişileri örgüte üyelikle Türkiye suçluyor. Ya da Türkiye’de yakalanmışsa sınır ihlaliyle suçlanıyorlar ve ülkelerine haber veriliyor "bu kişiyi istiyor musunuz" diye. Ülkelerle bir anlaşma yapılıyor; ya "siz yargılamayın biz direkt alalım" ya da "siz yargılayın, biz de takip edelim" diyorlar. Ya da çoğunlukla almıyorlar. Avusturalya mesela Türkiye’de yargılanan bir vatandaşını (Neil Prakash) vatandaşlıktan çıkardı, başka bir ülkenin vatandaşlığına hakkı olduğunu öne sürerek. Şimdi bu kişi ne olacak? Türkiye’de ceza aldı, hüküm giydi; hüküm bitince ne olacağı tartışılacak. İade edilmesi gerekecek, Avusturalya istemiyor; bu gibi karmaşık durumlarla karşılaşacak Türkiye. Asıl mesele de bu.

Bu kişileri yargılayacak, Türkiye’nin evrensel bir hukuk prensibi yok, bazı ülkelerde var. Eğer Türkiye’de evrensel hukuk uygulansaydı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, tüm dünya üzerinde yaptığı eylemlerden bu prensibe göre mesul tutulabilirdi. Mesela biz ABD vatandaşıyız, ABD’de bir suç işledik, ABD ile Türkiye arasında bir suçluların iadesi anlaşması yok, ABD’de yargılanmadık Türkiye’ye kaçtık, bu ABD’nin kapsama alanı dışına çıkmamız anlamına geliyor. Türkiye’de evrensel hukuk prensibi olsaydı, şikayet üzerine soruşturma başlatılırdı.

"Türkiye, IŞİD'lileri Türkiye’de karşılığı olmuş, Türkiye’de cereyan etmiş suçlardan yargılamaya çalışıyor"

Evrensel hukuk ilkesi olmadığı için savcılıklar Suriye’de işlenmiş suçlara dair soruşturma yürütemiyorlar. Nasıl delil toplayacaksın, nasıl etkin soruşturma yürüteceksin. Bu zaten evrensel hukuk ilkesi olduğunda da çok sorunlu bir şey çünkü delil toplanması neredeyse imkansız. Kuvvetli suç şüphesinden de böyle cezalar verilemeyeceğine göre bu çok büyük bir sorunsal. Ne yapıyor Türkiye bunun yerine, Türkiye’de karşılığı olmuş, Türkiye’de cereyan etmiş suçlardan yargılamaya çalışıyor. Mesela Ankara’da, İstanbul’da örgütlenmiş bir mücahit için, diyor ki "Sen İstanbul’da bir terör yapılanmasının içinde bulundun, bu şekilde Suriye’ye gittin, İslam Devleti’ne üyeydin, bu bir terör örgütü, terör örgütüne üyelikten yargılıyorum seni". Yanında birilerini götürdüyse ya da gitmelerine aracılık ettiyse yardım yataklıktan yargılıyor, propagandadan, örgüt kurma, yönetme gibi Terörle Mücadele Kanunu'nun çeşitli maddelerinden yargılayabiliyor. Elimizde, Türkiye’de yapılan eylemler dışında, ‘Sen oraya gittin, insan öldürdün, insanlığa karşı suç işledin’ gibi bir yargılama yok. Bu zaten tüm dünyanın sıkıntı yaşadığı bir şey yabancı savaşçılarla. 

Sanırım Hollanda’da bir yetkili şöyle bir açıklama yapmıştı, “Tamam alalım, ama alsak neyle yargılayacağız. Bizim yasalarımıza göre maksimum cezası 3-3.5 yıl” diye…

Onların sıkıntısı da aynen Türkiye’ninki gibi, Türkiye bu konuda tek değil. Evrensel hukuk prensibini işletmeye kalksan bile delil toplamak çok zor işte, hangi kaynaktan delil toplayacaksın? Adam Facebook’tan canlı yayınlasa bile onun delil olarak kabul edilmesi oldukça sıkıntılı. Üçüncü kaynaklardan gelen istihbaratları değerlendirebiliyor olman lazım, bunun için de istisnai bir hukuk işletmen lazım. Bunu da kimsenin yapmaması lazım. 

"IŞİD yargılamaları sonrasında toplumun hem hukuka inancı azalıyor hem devleti suçluyor kaynakların bu şekilde aktarılması sebebiyle"

Afganistan’da Ömer Kadir vakası var mesela. 2002’de bir çatışmada, Ömer Kadir diye 15 yaşında bir çocuk Amerikan askerleri tarafından yaralı ele geçiriliyor. Kanada vatandaşı, babası Afganistan’a getirmiş 13-14 yaşındayken. Guantanamo’ya götürülüyor Ömer, Kanada vatandaşı olduğu için ABD soruyor Kanada’ya "Biz bunu ne yapalım, istiyor musunuz" diye. İstemiyor onlar da, ne yapacağını bilemediği için. Bunun üzerine Ömer Kadir’i yargılıyor askeri mahkeme Guantanamo’da ve bir Amerikan subayını öldürmekten suçlu buluyor. 2012'de Kanada’ya iade ediliyor, Kanada’da 3 yıl daha ceza yattıktan sonra, 2015'te kefaletle serbest kalıyor. Sonra Kanada’ya bir dava açıyor, benim için hukuk kurallarını neden işletmediniz, iadem, etkin bir şekilde soruşturulmam ve yargılanmam için diye. Ve Kanada’da yaklaşık 10 milyon dolar tazminat kazandı, Kanada devleti bunu ödemek zorunda kaldı. Böyle şeyler olduğu için bu yargılamalar doğal olarak Batı ülkeleri için çok popüler değil, bunu denemek bile istemiyorlar. Çünkü toplumun hem hukuka inancı azalıyor hem devleti suçluyor kaynakların bu şekilde aktarılması sebebiyle.

Kanada hükümeti, 'uğradığı zararlar karşılığında' 2017'de Ömer Kadir'e 10.5 milyon dolar tazminat ödemeyi kabul etti

Aynı zamanda çok ciddi bir istihbarat maliyeti doğuruyor. Bu kişileri takip etmeye çalışıyor istihbarat ajansları, bir kişinin takibi için her ay binlerce Euro ayırması gerekiyor devletlerin, bunların hiçbirini istemiyorlar. Aslında SDG ile Irak bu kişileri tutarken, Batı’ya çok ciddi bir hizmette bulunmuş oluyordu. SDG’nin bu kişileri tutması konusunda da bu yüzden kimse sesini çıkarmıyordu bana sorarsanız. Türkiye bu hizmeti yapacak mı, sorun bu? Kimse almak istemeyecek bu kişileri, Trump kendisi ifade etti bunu, benim varsayımım değil, "Bu ülkeler istemedi" dedi. 

ABD’deki vergi mükellefleri bunu ödemek zorunda değil dedi hatta… 

Tam olarak Kanadalı mükelleflerin hissettiği şey bu aslında. Kanada’da da çok büyük tepkiler oldu, devletin 10 milyonu buraya gitti diye. Kimse orada Ömer Kadir’in reşit olmadan Afganistan’a götürülmesini sormadı,  Ömer Kadir’in orada rasyonel bir karar alabilecek durumu yoktu, cihada itildi, suça itildi ebeveyni tarafından ama Kanadalı vergi mükellefleri buna çok kızdı.

2014-2015’te, ilk dalga radikaller ortaya çıktığında Avrupa’da, 'de-radikalizasyon' programları revaçtaydı, devletler Almanya'da, Fransa'da bu işleri organize etmeyi istiyordu. Daha sonra bunların popülerliği de azaldı, kimse buna fon aktarılmasını istemiyor. 

Peki, tekrardan Türkiye'ye dönersek; Suriyeli ya da Iraklılar arasında Türkiye topraklarına gelip kendi komünitelerini kuranlar var mı? 

Tabii. Muhakkak vardır, ben tespit edemedim sahada, rastlamadım ama Reina saldırısından sonra özellikle Türkiye Emniyeti’nin bu yabancı komünitelere karşı çok daha hassas olduğunu, ajandalarını anlamaya çalıştığını biliyoruz. Dolayısıyla Türkiye içinde yabancı komüniteler var İslam Devleti’yle bağlantısı olan. Iraklı ve Suriyelileri çok daha titizlikle araştırıyor Türkiye Emniyeti de, çok dikkat ediyor. Bunu anladı, bu iyi bir adım. Zaten Atatürk Havalimanı saldırısını da yabancılar yapmıştı, böyle ciddi bir algısı var emniyetin de yabancılara karşı. Süleyman Soylu’nun da bu konuda oldukça sert olduğunu bildiğim için, yabancıların Türkiye’ye gelip serbest kalacağı fikrine ulaşırsa gelişlerine izin vermeyeceğini düşünüyorum. 

"Dünyadaki yabancı savaşçı problemi statü bulunamamasından kaynaklanıyor"

Bunu nasıl engelleyecek? 

Olabildiğince o bölgede tutmaya çalışır. Kurulacak gözlem noktalarında tutmaya çalışabilirler, orada geri gönderme merkezleri kurabilirler. Orası sonuçta Türkiye toprağı değil, Türkiye toprağına girdiği anda Türkiye kanunları işlemeye başlıyor. Dolayısıyla bundan olabildiğince uzak durmak isteyeceğini düşünüyorum, çünkü Türkiye toprağına girdiğinde sorumluluğu resmen üzerine almış oluyorsun.

O esirlerin yabancı statüsü işi tabii iyice çetrefilli hale getiriyor, onlar Cenevre Konvansiyonu’na göre savaş esiri de değil. Zaten bütün dünyada bu 'yabancı savaşçı' problemi bundan kaynaklanıyor, bir statü bulamıyorsun bunlara. Türkiye de bence statüsüz çözmek isteyecektir. Çünkü Türkiye’ye gelirlerse, geri gönderme merkezlerinde ya da cezaevlerinde kalacaklar ve en sonunda onları kabul etmeyen, vatandaşlıklarının olduğu ülkeler sorunuyla karşı karşıya kalınacak. En sonunda Suriyeli sığınmacıların genel problemine benzeyebilir, Türkiye’nin bunu isteyeceğini hiç zannetmiyorum, bu sorunu olabildiğince kendinden uzak tutmaya çalışacaktır. 

"En mantıklı çözüm burada aslında, bir dönem daha yüksek sesle ifade edildiği gibi bir uluslararası mahkeme"

Yakın gelecek için peki bir formül var mı?

Türkiye’ye getirmeyi tercih ederseniz kendi hukukunuza göre yargılayabilirsiniz bu insanları ama sonra ne olacağı muamma çünkü kimse almak istemeyecektir. 2015-16’da, ülkeler Türkiye’de ele geçirilen kişileri daha çok istiyordu, çünkü Almanya şunu görmek istiyordu: Almanya’da kimlerle bağlantılı, benim ana vatanıma uzanan bir güvenlik tehdidi var mı? Ülkeler o sorunların çoğunu çözdü, kimlerin bu ağlarda olduğunu, kimlerle irtibat halinde olduğunu daha iyi biliyorlar. Dolayısıyla almak için de bir nedenleri kalmadı. Senin de söylediğin gibi, ana vatana döndüğünde o kişi sadece sorunla karşılaşacak, yargılayamayacak işlediği suçlardan.

En mantıklı çözüm burada aslında, bir dönem daha yüksek sesle ifade edildiği gibi bir uluslararası mahkeme. Bu da tabii öyle kolay kurulmuyor, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin devreye girip, bir fon oluşturup oradaki cezaevlerini düzenlemesi lazım. Uluslararası mahkemeyi kurmak da kolay değil, nasıl delil toplayacaksın; yabancı savaşçı problemi kısa vadede şöyle yapalım da çözelim denecek bir şey değil...


Doğu Eroğlu'yla yaptığımız söyleşinin, Türkiye'deki Selefi toplulukların mevcut durumu ve IŞİD'le ilişkilerinin geçirdiği dönüşüm ile örgütün hemhali ve olası gelecek adımlarına dair yorumları içeren ikinci bölümü yarın T24'te: "İslam Devleti'nin Türkiye içinde grupların yeniden ilgisini çekebilmesi için daha fazlasına ihtiyacı var!