20 yıl boyunca Göbeklitepe'de eşi Prof. Dr. Klaus Schmidt ile kazı başkanlığı görevini yürüten Çiğdem Köksal Schmidt, Göbeklitepe'deki kazı çalışmalarının iki senedir "ben, ben" diyenlerin rant oyuncağı haline geldiğini savunarak, "Yazık oluyor. Kendi üzüntümün de ötesinde, olan Göbeklitepe’ye oluyor. Şimdiye kadar depodaki eserlerin yarısını çizmiş, belgelemiş, yayın konusunda önemli adımlar atmış olacaktık" dedi.
Pınar Öğünç'ün Çiğdem Köksal Schmidt'in açıklamalarına yer verdiği (28 Ağustos 2016) yazısı şöyle:
- Göbeklitepe’de gün yüzüne çıkanlar insanlık tarihini değiştirdi, aynı esnada Göbeklitepe sizin kişisel tarihinizi de değiştirdi galiba. 1990’ların ortasında kazı alanına ilk gittiğiniz günü hatırlıyor musunuz?
1995’te Klaus, ekibiyle ilk Göbeklitepe kazı sezonuna başladığında ben de Urfa’da, Kazane Höyük’te, Prof. Dr. Patricia Wattenmaker’la başka bir kazı ekibindeydim. İki ekip yemeklerini beraber yiyordu; kazı evlerimiz çok yakındı. Bir gün çok yağmur yağmıştı kazıya gidemedik, ama Klaus Göbeklitepe’ye çıkıp çizim yapmak istiyordu. Yağmurun kesildiği bir aralıkta yola çıkacaktı, beni de davet etti. O, ben ve o zamanki ekipten Michael, Göbeklitepe’ye gittik. Çok sisli ve ıslaktı her yer. Bugün ziyaretçi merkezinin olduğu alandan kazı alanına kadar kayalardan tırmanmak gerekiyordu. Ben sisten ve Klaus’u dinlemekten nerede olduğumu anlayamıyordum. Sonra birden Klaus durdu ve gülümseyerek “Geldik” dedi. Bir anda etrafın pırıl pırıldayan ıslak çakmaktaşı parçalarıyla kaplı olduğunu gördüm.
- Sizi eşinizle buluşturan da Göbeklitepe olmuş...
Daha çok Urfa olmuştu. Ama her şey ilk karşılaştığımızda başlamıştı. Onun barışçıllığından, sakinliğinden, bilgisinden, kişiliğinden etkilenmemek mümkün değildi; gerçekten çok ama çok tatlı bir insandı.
- Kolay telaffuz ediliyor ama Göbeklitepe’de 20 yılınız geçmiş. Bu aynı işyerinde 20 yıl çalışmak gibi bile değil. Başka türlü bir mücadelesi, keşfi, tatmini var sanki, öyle miydi?
Göbeklitepe çok farklı bir yer, Klaus çok farklı bir araştırmacıydı. Ben ve diğer yakın araştırma asistanları ona bu yolda eşlik ediyorduk ve harika bir yolculuktu. Klaus’u tepede oradan oraya sakin, düşüne düşüne yürürken görmüş olanlar bilirler, onun Göbeklitepe’yle bağı da başkaydı.
- İlk günler, ilk yıllar nasıldı? Hangi zorluklarla çalışıyordunuz örneğin?
Çok güzeldi, ıssız bir ortamda sessiz sakin çalışıyorduk, çok düzenli bir çalışma sistemimiz oldu hep, sadece arkeoloji ve araştırma vardı hayatımızda. Bir-iki meslektaşımız, bir-iki yerel bürokrat dışında ziyarteçi bile gelmezdi. Sadece ilk yıllarda kazı bütçemiz biraz sınırlıydı, o da düzeldi sonra.
- Bu süreçte idari amirlerle, bakanlıkla, sponsor kuruluşlarla vs sorun yaşadınız mı?
Hayır, bugünkü Urfa Müzesi yönetimiyle geçmiştekileri kesin bir sınırla ayırmak isterim. Eski müze personeli, müze müdürleri rahat çalışabilelim diye her zaman ellerinden geleni yaptı, bize hep dostlukla yaklaştılar.
- Son günlerinde eşinize “Her şeyi yaptılar olmadı, artık ölmemi bekliyorlar ve umuyorlar” dedirten neydi peki?
Özellikle 2006’dan sonra Göbeklitepe iyice tanınmaya başladığında, Klaus’a kazı başkanlığı Bakanlar Kurulu kararınca verilmek üzereyken ve sonrasında arttı bizi üzen davranışlar. Bakanlar Kurulu’nun bu kararı, uzun ve önemli kazı çalışmaları için kalıcı bir adımdı, önemliydi. Kazı başkanlığını kendileri almak isteyenler vardı, her kazı sezonu öncesi basında “Ya niye Almanlar yapıyor, Türkler yapsın” temalı bir ısmarlama haber çıkardı; daha da çirkinleşen ithamlarla her sezona “kazı sizden alınacak” gözdağlarıyla başlardık. En son 2014 ilkbaharında kazının son günlerinde, o zamanki müze müdürünün yaptıkları sayesinde kırgın ayrıldık. O yüzden böyle demişti Klaus.
"Rant oyuncağı haline geldi"
- Göbeklitepe’yle bağınız kesilmiş, bu uygarlığa ait 12 bin yıllık bir hazine birden içinden “FETÖ” geçen başlıklarla son derece güncel bir davanın gölgesinde anılır olmuş, nasıl bir duygu hali yaşıyorsunuz son günlerde?
Çok üzgünüm! Kendi üzüntümün de ötesinde, olan Göbeklitepe’ye oluyor. Şimdiye kadar depodaki eserlerin yarısını çizmiş, belgelemiş, yayın konusunda önemli adımlar atmış olacaktık ama Göbeklitepe iki senedir “ben, ben” diyenlerin elinde rant oyuncağı haline geldi.
"Bir tek benim adım yoktu"
- Eşinizin ani kaybının ardından neler yaşandı ve nihayetinde ekipten çıkarıldınız?
İlk haftalar, aylar hiçbir şeyi idrak edemeyerek geçti. Berlin’de Alman Arkeoloji Enstitüsü’ndeki işime üç hafta sonra döndüğümde, bana ilk söyledikleri Ankara’yla kesinlikle hiçbir yazışma ve görüşmeye karışmamı istemedikleri, Göbeklitepe’yle ilgili hiçbir beyan, röportaj, bilgi vs. vermeyeceğim oldu. Birkaç ay sonra eşimin adına düzenlenen toplantılarda konuşmacı olarak davet edilmeye başladım. Kendimi toparlayıp onun anısını yaşatmak, yaptığı çalışmaları anlatmak için gitmek istedim. İlk konuşmayı yapmamdan birkaç saat önce arayıp “Yeni kazı başkanı kendi izni olmadan hiçbir toplantıya katılamayacağını söylüyor” dediler, iptal etmemi istediler. Yeni kazı yönetiminin etkisi ve arzusuyla bu davranışlar tekrarlandı. Sosyal medyada Göbeklitepe’yle ilgili yazdığım her satır sonrası çalıştığım kurum aranıp şikâyet ediliyordum, sanki Göbeklitepe’yle ilgili düşüncelerime sansür uygulayabileceklermiş gibi davranıyorlardı. Bu yıl ilkbaharda kendimi hazır hissedince Göbeklitepe’de çalışmak için ayrıntılı bir çalışma programı yaptım, başvurdum. Ekip listesi geldiğinde bir tek benim adım yoktu. Sonrasında ayrı bir başvuruyla uğraştım ama her şeyin çirkinleşmeye devam edeceğini görünce bıraktım.
- Uzaklaştırılmanızın tek bir kişinin tasarrufu olduğunu mu düşünüyorsunuz? Siz eş sıfatıyla orada değildiniz, neden oraya yıllarca emek vermiş birinin ekipten çıkarılması uygun görüldü?
Yazılı ya da sözlü herhangi bir neden gösterilmedi. Sonuçta birlikte çalışmak için kimse kimseyi çok sevmek zorunda değil. Şahsi ve keyfi değerlendirmelerle yapacağım işin kalitesini, yeterliliğimi düşünerek hareket etmediler.
- Yeni kazı başkanı Müslüm Ercan’ın darbe girişimi sonrası yaşanan tasfiye sürecinde açığa alındığını duyduğunuzda “Ben onu insanlıktan açığa aldım çoktan” diye yazmışsınız...
Evet, son iki yılda ve eşim hayatta iken karşılaştığım tavırları nedeniyle hakkında böyle düşünüyorum.
"Kazı ekibinden atılmamı talep etmiş"
- Müslüm Ercan’ın halkla ilişkiler bölümü mezunu olduğu söyleniyordu, sonra kendisi Klasik Arkeoloji de okuduğuna dair açıklama yaptı. Subjektif yorumdan ziyade, yasalar, yönetmelikler çerçevesinde bu akademik geçmiş, bu konum için yeterli midir?
Dünyanın en önemli, en çok yayın yapmış, en çok araştırma tecrübesi olan biri bile olsa mezuniyeti Klasik Arkeoloji olan birine Göbeklitepe kazı başkanlığını teslim etmek bir skandal için yeterli olurdu.
- Ercan iddiaları reddediyor, görevlendirmesini normal, en son açığa alınmasını da komplo olarak değerlendiriyor. Aynı açıklamada sizinle Göbeklitepe güvenlik sistemiyle ilgili sorun yaşadığınızı kabul etmiş. Bu nedir?
Kazı alanına gelip kazı başkanına, yani eşime ziyaretçiler için yapılan ahşap yürüme güzergâhına 29 kamera takılacağı, halihazırda kullanılan sistemin iptal edileceği, bu 29 kamera için de elektrik getirileceği gibi konularda adeta emir verir gibi konuştu, ben de Klaus’a tercüme ettim. Klaus “Bizim sistemimiz kalsın, diğeri de olsun, ama yola 29 kameraya neden gerek var? Elektrik yerine de bizim güneş sistemine ek yapın” dedi. Tercüme ettim, kendi fikirlerine karşı çıkıldığı için hışımla gitti. Sonra çalıştığım yeri arayıp benim yüzümden ekipte büyük kavga olduğunu, benim ona karşı çıktığımı söyleyip kazı ekibinden atılmamı talep etmiş.
- Sizin başka kişilerle de husumetiniz olduğunuzu söylemiş bu açıklamada. Öyle mi?
İki ay boyunca aynı kişilerle 24 saat beraber olunca zaman zaman suratların asıldığı, tartışmaların çıktığı oluyor ama husumetim yok kimseyle. Klaus’un Göbeklitepe’ye zarar vermemesi için istemediği şeyler oldu: SİT alanına asfalt dökülüp yol yapılmaması, ziyaretçi yoğunluğunu buraya çekecek uygulamaların olmaması, elektrik getirilmesinin gereksizliği gibi. Bu tür önemli resmi açıklamaları Almanca yapardı, ben de tercüme ederdim. Sonra çok kez “Çiğdem Hanım istemedi”ye dönüştürüldü konu.
- Kendisi hüküm giymiş değil şu an; hakkında süren soruşturmalar da varmış. Ama görünen o ki atama zincirinde bir dolu kişinin onayıyla oraya layık görülmüş, “sızmış” değil. Eğer görevlendirilmesinde sorun varsa bu daha temel bir sistem sorunu değil mi?
Evet, yıllardır hakkında birçok soruşturma açıldığını uzaktan duyardık, çok hızlı bir şekilde müze müdürlüğüne atanması da garipti ama kimsenin zor duruma düşmesine sevinecek bir insan değilim. Beni ilgilendiren kısmı son iki yıldır Göbeklitepe’ye ve eşimin hatırasına karşı takınılan tavır.
"Bilet alıp mı gezeceğim müzeyi?"
- Bir imkân olsa yine Göbeklitepe’de çalışmak ister misiniz?
Hayır.
- Siz de bir yerde bu soruyu sormuşsunuz kendinize: Şu anda Göbeklitepe’ye gitseniz bilet parası verip mi gezeceksiniz müzeyi mesela?
Şu sıralar ziyaretçiye kapalı olduğu için korkarım eski müdür olsaydı görmeye bile gidemezdim. Bilet almam gerektiğini söylerken son iki yıldır bana olan yaklaşım nedeniyle yaşadığım yabancılaşmayı kastetmiştim. Yoksa bilet parası vermekten çekinmezdim. Ama bu benim için ne kadar üzücü olurdu tahmin edebilirsiniz.