T24 - BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde "iki dilli hayat, iki dilli yaşam"a geçilmesi gerektiğini söylemesi üzerine dün (17 Aralık 2010) Türk Silahlı Kuvvetleri'nin açıklama yaptı. Devletin “ulus devlet” ve “üniter devlet” konusunda TSK'nın taraf olduğunu ve olmaya devam edeceğini vurgulan bildiri, 27 Nisan'dan sonra yapılan ilk uyarı oldu.
Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Fikret Bila'nın "Genelkurmay’dan ‘beka sorunu’ mesajı" başlığıyla yayımlanan (18 Aralık 2010) yazısı şöyle:
Genelkurmay’dan ‘beka sorunu’ mesajı
Gün boyu CHP kurultayı gündemin ilk sırasındaydı. Gözler, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun il başkanları toplantısındaydı. Toplantıdan oybirliğiyle “blok liste” kararı ve Kılıçdaroğlu’na tam yetki ve tam destek çıktı. Bu sonuç bugünkü CHP kurultayının bir anlamda dün bittiğini gösteriyordu. Kurultayın çekişmelere ve çatışmalara sahne olmayacağı anlaşıldı.
Öğleden sonra konuştuğum CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da kurultayda bir çekişme, çatışma beklemiyordu. Uyum içinde, coşkulu bir kurultay olacağını ifade etti. Sorumu yanıtlarken, “Barış içinde, düğün gibi bir kurultay yapacağız” dedi.
CHP kurultayını yazmaya hazırlanırken, Genelkurmay Başkanlığı’nın “iki dil” tartışmalarıyla ilgili sert açıklaması gündemi kapladı.
Beka sorunu
Genelkurmay’ın yaptığı açıklamanın maddelerine girmeden önce Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK); yaşanan süreci, İmralı ve PKK’nın yönlendirdiği ve BDP’nin siyasal alana taşıdığı talepleri nasıl gördüğünü; olaya koyduğu teşhisi yansıtmakta fayda var.
TSK, özerklik talebinin gündeme getirilmesiyle başlayan ve “iki dilli yaşam”a geçileceği açıklamasına ve oradan TBMM Genel Kurulu’nda “Kürtçe” konuşulmasına uzanan süreci, Türkiye Cumhuriyeti açısından bir “beka” sorunu olarak görüyor. Böyle gördüğü içindir ki, dünkü açıklamasında, TSK’nın “ulus devlet” ve “üniter devlet” konusunda taraf olduğunu ve olmaya devam edeceğini vurguluyor.
Endişe sözcüğü
Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamaları, titiz bir karargâh çalışmasına dayanır. Konu ve öneme göre kuvvet komutanları da değerlendirme çalışmalarına katılır. Sonuçta Genelkurmay Başkanı’nın kararı ve onayıyla yazıya dökülür ve her sözcük özenle seçilir. Bu itibarla dünkü açıklamada yer alan “endişe” sözcüğünün üzerinde durulması gerekir. TSK kolay kolay endişe ifade etmez. Buna ihtiyaç duyulduğuna göre yaşanan süreç “endişe” ifade edecek kadar önemseniyor.
Bölünmeye sürüklenme
Genelkurmay’ın açıklamasının bel kemiğini 4. maddedeki ifade oluşturuyor. Bu maddede, “Son günlerde ‘Dilimiz’ üzerinde kamuoyunun gündeminde yer alan birtakım tartışmaların, cumhuriyetimizin temel kuruluş felsefesini kökten değiştirecek bir noktaya doğru hızla götürülmeye çalışıldığı endişeyle izlenmektedir” deniliyor.
Bu ifadeyi Türkiye’nin hızla bölünmeye doğru götürülmeye, sürüklenmeye çalışıldığı biçiminde okumak, yanlış olmaz. “Kuruluş felsefesini kökten değiştirecek noktaya doğru hızla götürüldüğü” cümlesi bunu ifade ediyor.
“Ulus devlet”, “üniter devlet” yapısını bozacak, ilk aşamada özerklik adımıyla fiilen federasyona dönüştürecek; toplumu iki dilli, iki otoriteli bir yönetim biçimine geçirecek gelişmelerin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkeleri, felsefesi ve varlığıyla bağdaşmayacağı mesajı veriliyor.
Dil birliği
Nihayet Genelkurmay, “dil birliği” ile “ulus olma” arasındaki güçlü ilişkiyi anımsatarak; “iki dil” talebinin “iki ulus” ve giderek “iki devlet” talebi anlamına geldiği; TSK’nın Türkiye’nin bölünmesiyle eşanlamlı gördüğü bu konuda taraf olduğunu ve olacağını duyuruyor.
Kültürel değil siyasal talep
Son olarak Genelkurmay’ın açıklamasında “iki dil” talebinin kültürel değil siyasal bir talep olarak görüldüğü de anlaşılıyor. TSK’nın, “ulus devlet” ve “üniter devlet” yapısını zedelemeden; anadillerin konuşulmasını, korunmasını, geliştirilmesini, bu tür farklılıkların bireysel ve kültürel olarak yaşanmasını bir zenginlik olarak gördüğü; ancak siyasal alana taşınmasının, ulusal ve üniter yapıyı bozacağı düşüncesini taşıdığı biliniyor. Açıklamada, “Dil birliğinin olmaması halinde bunun sonuçlarının neler olacağı tarihteki birçok acı örnekleriyle gözler önündedir” vurgusuyla, bu sürecin, tarihte yaşanmış olan -Avrupa’da yakın geçmişinde olduğu gibi- toplumsal iç çatışmalara yol açabileceği riskine dikkat çekildiği söylenebilir.