Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya yönelik açıklamalarını hatırlatarak, "Buradan açıkça çağrıda bulunuyor ve ilan ediyorum ki; bu durumu ancak bir 'Temiz Eller Operasyonu' sözde değil gerçek bir 'Temiz Siyaset' çıkışı temizler. Bugün her zamankinden daha çok gerçek bir 'Temiz Siyaset Devrimi’ne ihtiyacımız var. Öncelikle başta İçişleri Bakanı olmak üzere, sorumluların istifa etmesi gerekir!" değerlendirmesini yaptı.
"Irkçı Siyonist rejimi bir kez daha lanetliyorum"
Haftalık basın açıklamasında Davutoğlu, "Her şeyden önce işgal rejiminin Gazze’ye yönelik vahşi saldırılarında ailelerini yitiren, şehitler ve gaziler veren tüm Filistinli kardeşlerime Cenab-ı Haktan sabırlar diliyor; onların bu kutlu direnişlerinde yanlarında olduğumuzu bir kez daha tüm dünyaya ilan ediyorum! Irak’ın kuzeyindeki hain terör saldırısında şehit olan kahraman askerimiz Uzman Onbaşı Yasin Özdamar başta olmak üzere, ülkemiz şehitlerine de Allah’tan rahmet, ailelerine sabır ve başsağlığı diliyorum. Devlet ya da örgüt kisvesine bürünmüş uluslararası teröre karşı şehit verdiğimiz tüm kardeşlerimin ruhları şad, mekanları cennet olsun. Bu vesileyle; bir yandan masum insanların topraklarını gasp ederken, diğer yandan hayatlarını çalan; bayram sürecinde 41’i çocuk 23’ü kadın 145 Filistinli kardeşimizi katledip 1100 kişinin yaralanmasına sebebiyet veren; Uluslararası basın kuruluşlarının binalarını bile vurarak dünyaya da meydan okuyan ırkçı Siyonist rejimi bir kez daha lanetliyorum." dedi.
Davutoğlu şu ifadeleri kullandı:
"Hassaten, eşi ve dört çocuğunu bayram ziyaretinde şehit veren ve ailesinin son ferdi 5 aylık oğlunu kendisine bağışladığı için “Rabbime hamdolsun beni dünyada yalnız bırakmadı.” diye Rabbine niyazda bulunan Filistinli kardeşim Muhammed Hadidi’nin alnından öpüyor; özgür Filistin ve özgür Kudüs’de bir gün mutlaka buluşacağımız niyazımı kendisine buradan iletmek istiyorum.
"Bayram sürecinde hüznü ve umudu bir arada yaşadık"
Bayram sürecinde hüznü ve umudu bir arada yaşadık. Bir yanda Siyonist katillerin artan saldırıları, diğer yanda birçok bölgede Filistinli gençlerin tarihi direnişlerine şahitlik olduk. İşgalin acımasız yüzü ile intifadanın ümit bahşeden çehresini, işgal ve katliam virüsüyle, yeniden aşılanan umutları bir arada yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz."
Gelecek Partisi olarak 8 Mayıs 2021 günü yaptığımız kapsamlı açıklamada dile getirdiğimiz öneriler, sorunun çözümüne yönelik atılması gerekli önemli adımları içermektedir. Bizim de önerilerimiz içinde yer alan bir takım adımların atılmış olması önemlidir. TBMM’nde bir Ortak Bildiri kabul edilmesi başta olmak üzere, Sayın Cumhurbaşkanı’nın Kudüs’deki kutsal mekanların hamisi Ürdün Kralı Sayın II. Abdullah ile, BM Filistin’in Vazgeçilmez Hakları Komitesi’yle ve İİT Kudüs Komitesi Başkanı Fas Kralı Sayın VI.Muhammed’le temaslar doğru atılmış adımlardır.
"Kudüs hepimizin, bütün İslam ülkelerinin ve bütün dünyanın ortak meselesidir"
Başta BM ve İİT’nın, geçmişte alınan bağlayıcı kararlar ışığında etkin adımlar atmalarını, bu kararların gereğini yerine getirmelerini teminen İsrail üzerinde baskılarını artırmalarını bekliyoruz. Bugünler, Filistin halkının ve Filistin meselesini kendi meselesi gören bütün bölgesel/uluslararası aktörlerin birlik ve dayanışmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğu bir dönemdir. Kudüs hepimizin, bütün İslam ülkelerinin ve bütün dünyanın ortak meselesidir.
BM öncülüğünde bütün bölgesel/küresel güçlerin etkin katılım ve kararlılıklarıyla kesin sonuç getirici adımlar atılmadığı takdirde, bölgede nihai ve kalıcı barış, huzur ve istikrar asla tesis edilemeyeceği gibi yeni, adil ve barışçı bir uluslararası düzenden bahsetmek de asla mümkün olamayacaktır. Bunlarla birlikte özelde Türkiye’nin kendi imkânlarıyla atacağı adımlar da mevcuttur.
Bu adımlar, yakın geçmişte yapılmış hataların da tashihi anlamına gelecektir. Eğer son 5 yıl içerisinde hukuktan yargıya, ekonomiden dış politikaya kadar biriken hatalar söz konusu olmasaydı, bu atılımları gerçekleştirmek ve işgal rejiminin eli kanlı katillerini uluslararası arenada sıkıştırmak daha mümkün hale gelebilecekti. İçeride sağlanan meşruiyet bizi daha güçlü kılacaktı. Bunların başında Mavi Marmara davasıyla ilgili geçmiş hatalardan dönülmesi gelmektedir.
Yapacağınız şey basittir. 28 Haziran 2016’da bu katillerle yaptığınız, üstelik İsrail’in başkentini “Kudüs” olarak utanç verici şekilde mimlediğiniz anlaşmayı yırtıp atın!
Uluslararası hukuka aykırı olan, Mavi Marmara şehit ailelerinin de karşı çıktığı anlaşmayı TBMM’ye getirip feshini sağlayın. Verdikleri sözleri de zaten tutmayan, halihazırda zulümlerini devam ettiren işgal rejiminin katillerinin yargılanmalarına devam edilsin. Sanıklar hakkında yeniden gıyabi tutuklama kararları verilsin. Tutuklama kararlarını Interpol’ e gönderin ve bu katiller Tel Aviv'den çıkamaz hale gelsinler.
Uluslararası Ceza Mahkemesi dahil, İsrail için çok ciddi sonuçlar doğuracak olan bu adımı atın ki Filistin davasının bir parçası olan Mavi Marmara da yeniden tarihi bir görev ifa etmiş olsun!
Bizler Mübarek Ramazan Bayramını idrak eder, Mescid-i Aksa’nın ve Gazze’nin saldırı ve bombalar altında kan deryasına döndürülmesine şahitlik ederken; önce ülkenin İçişleri Bakanı çıkıp bizi bir mafya liderinin hocası ilan etti; devletin en tepesindeki zat da “içimizdeki Mescid-Aksa’ları yıkmaya çalışanlar” diyerek nereye vardığından şuursuz cümleler eşliğinde bizleri itham altında bıraktığını zannetti. Bizler “Bunlar Filistin meselesini ne zaman araçsallaştıracaklar, iç siyasetin aracı ne zaman kılacaklar acaba?” diye beklerken, bizleri yine şaşırtmadılar!
"Belli ki, karanlık ilişkiler ağı orta yere serilirken, bizler hedef tahtasına konunca onların üzerinin örtüleceği zannedilmiş"
Belli ki korku bulutları dağları sarmış! Belli ki, karanlık ilişkiler ağı orta yere serilirken, bizler hedef tahtasına konunca onların üzerinin örtüleceği zannedilmiş.
"Partilerini ve makamlarını Mescid-i Aksa konumuna oturtacak kadar işi çığırından çıkarmış bunlar!
Gazze bombardıman altındayken, Filistin’in, Kudüs’ün yüzü suyu hürmetine dayanışma ve birlik mesajları vermek yerine hedefe konmamız, Ortadoğu’dan daha büyük dertlerin bunların kapısına gelip dayandığını göstermekte. Çaresizlik o kadar bacayı sarmış ki, partilerini ve makamlarını Mescid-i Aksa konumuna oturtacak kadar işi çığırından çıkarmış bunlar! Aksa’yı o konuma oturtanların, kendilerini, nefislerini nereye konumlandırdıklarını varın siz düşünün!
Kendi çirkinliklerinin, akıl tutulmalarının, kirli ilişkiler ağının gizlenmesi adına sizin itikatlarınızın götürülmek istendiği yeri görün artık değerli kardeşlerim! Kendileri artık o fütursuz açıklamaları ancak aracılar vasıtasıyla yapabilirler! Bizim gibi Mescid-i Aksa’yı korumak ve ihya etmek için hayatını ortaya koymuş insanların gözlerinin içine bakarak yapamazlar! Çünkü bizim kim olduğumuzu, o davanın nasıl bir neferi olduğumuzu iyi bilirler!
Ayrıca onlar damat bakanın İsrail ile normalleşme sürecinde devlet kayıtlarına geçmeyecek şekilde yürüttüğü temaslarda Filistinlilerin ve Mavi Marmara şehitlerinin haklarını ikinci plana atarak şahsi ve zümrevi çıkarlarını ve uluslararası imajlarını önceleyen ne tür pazarlıklar yapıldığını da bilirler!
"Trump’ın damadı ile yürütülen damatlar diplomasisinde neler görüşüldüğünü açıklasınlar!"
Bizi haksız ithamlarla bayram günü suçlamadan önce bu görüşmelerde ve daha sonra Trump döneminde Trump’ın damadı ile yürütülen damatlar diplomasisinde neler görüşüldüğünü açıklasınlar! Biz ayrıldıktan sonra doğrudan Mescidi Aksa’nın İslami ve tarihi kimliğini korumak amacıyla yapılan yardımların niçin kesildiğinin hesabını bir versinler! Mescid-i Aksa’nın mübarek taşları da, Kudüs’ün aziz toprağı da, Filistinli mazlumların derin vicdanı da bizim onlar için neler yapmış olduğumuza da şahittir; kimlerin bizden sonra onları terk ettiğine ve sadece bir siyaset malzemesi olarak kullandıklarına da şahittir!
Öte yandan sayın Cumhurbaşkanı ima ettiği siyasi etiğe uygun düşmeyen ilişkilerde olmadığımızı kendisi çok iyi bilir. Ki kamuoyu da Cumartesi günü yaptığımız açıklamalardan gerçeğin ne olduğunu öğrendi. Ama kendileri, ülkenin %49.5 halk desteğiyle seçim kazanmış başarılı bir başbakanına, üstelik yurt dışında iken, arkadan kumpas kurmak suretiyle nasıl ihanet edileceğini uygulamalı siyaset dersi olarak bütün Türkiye’ye öğretmiştir!
Asıl kendisi çıkıp bu ihanetin hesabını bütün Türkiye’ye vermelidir. Nitekim biz olsak asla gerçekleşmeyecek ama bugün memleketi sarmış olan bütün yozlaşmaların start noktası orasıdır. Asıl siyasi ikiyüzlülük de budur!
Mübarek bayram sabahında ülkemizi siyaset-devlet-mafya ilişkilerine dair yalan rüzgarları eşliğinde çirkin polemiklerle uyandıranlar utansın. Bir tarafta İsrail'in Mescid-i Aksa ve Kudüs'e yönelik barbarca saldırılarıyla yaralanan kalbimiz diğer taraftan bitip tükenmeyen devlet-mafya-medya ağı cephesinden sızan kirli-çirkin ve karanlık itiraf ve ifşalarla adalet ve hukuk değerlerimiz yaralanıyor/çiğneniyor.
Bu durumdan utanması gerekenler pişkinliklerini orta yere sererken, onların yerine milletimiz adına bizler hicap duymaktayız.
İçişleri Bakanlığı makamında oturan birinin, kendi ifadesiyle bir suç örgütü liderinin iddialarına yönelik sözde savunmalarına, cevap adı altındaki hedef saptırmalarına, sapla samanı birbirine katıp gerçekleştirdiği iftiralarına hep birlikte şahit olduk.
Şimdi soruyoruz kendilerine; iddialar karşısında günlerce susup mübarek Ramazan Bayramı konuşmak zorunda kalmak hangi endişenin ürünüdür?
Kudüs ve Gazze İşgalci rejim tarafından saldırılar altında iken, mübarek bayram günü memlekete huzur ve güven verecek, iç dayanışmayı sağlayacak ve İslam dünyasına moral olacak açıklamalar yapmak yerine, çete liderinin ithamlarına cevap vermesi aklının nerede kaldığını göstermektedir. Kişi kendinden bilirmiş!
Mitinglerde şov yapmasına izin vermek, iktidarı eleştirenlere karşı tehditler savururken sus pus olmak ve destek vermek, Hakkında soruşturma yapıldığı günlerde dahi kendisine koruma polisi tashih etmek, bu koruma polislerinin kendisiyle birlikte yurtdışına gitmesine göz yummak, ayran içip ayrı düşünce de hedef saptırıp muhalefeti suçlamak, tam da bu kara düzen sistemin memuruna yakışır bir tavır olmuştur!
Muhatap kendileri iken, muhalefetten çete liderine abi, abla, hoca tayin etmek ne tür bir aklın, hangi seviyede bir sıkışmışlığın ürünüdür?Hukuk devleti kara düzene teslim olmuş, kurallar ve kurumlar tarumar edilmişken, "Kokain baronlarının kim?" olduğu merak edileceği yerde dedikodu, iftira ve hedef saptırmanın adı siyaset olmuştur!
"Nasıl olup da 5 ton kokainin hesabı sorulmaz, yandaş tek bir haber kanalı bununla ilgili haber yapmaz!"
Elleri arkada türbe ziyareti yapanlar tv şovlarının konusu olurken, nasıl olup da 5 ton kokainin hesabı sorulmaz, yandaş tek bir haber kanalı bununla ilgili haber yapmaz! Bakın buradan uyarıyoruz; Bu uyuşturucu trafiği konusu eğer ciddi biçimde soruşturulmaz ve sorumlular Türkiye’de yargılanmazsa, tıpkı Rıza Zerrab olayında olduğu gibi ülkemizi uluslararası arenada ciddi sıkıntılara sokacak; aleyhte gelişmelerin ileride dağ gibi önümüze yığılmasına sebebiyet verilecektir.
"Rıza Zarrab sadece vatandaşı olduğu aziz ülkemize değil Cumhurbaşkanına da ihanet etti"
Zarrab olayı baş gösterdiğinde aynı uyarıları yapmış, sorumluların bizim ellerimizle, burada, ülkemizde, bizim mahkemelerimizde yargılanması gerektiğini salık vermiştik ama maalesef sözümüzü dinletememiştik! Biz tam bir öngörüyle bu uyarıları yaparken sayın cumhurbaşkanı Rıza Zarrabı hayırsever olarak ilan ediyordu. Ne oldu? Rıza Zarrab sadece vatandaşı olduğu aziz ülkemize değil Cumhurbaşkanına da ihanet etti. İşte gelişmeleri hep birlikte izliyoruz.
Ülkemiz üzerinde nasıl Demokles kılıcı gibi sallandırıldığına, şantaj malzemeleri haline getirildiğine ibretle şahitlik ediyoruz. Ülkemizi ilgisiz bambaşka meselelerde rehin tutma gayretlerini, dış ilişkilerde tavizlere zorlanma çabalarını, haklı olduğu konularda bile elini güçsüz kılma taktiklerini, millet olarak ibretle müşahede ediyoruz. Peki neden? Kim, kimler için?
Bir avuç menfaatperest, elde ettikleri rantı kendi aralarında dönüp dolaştıran dar bir klik için 85 milyon olarak haketmediğimiz bir bedeli ödemeye zorlanıyoruz. Şimdi aynı hatalar burada yapılmamalıdır!
“Biz zaten uyuşturucuyla mücadele ediyoruz” diyerek 5 ton gibi devasa oranda uyuşturucunun Türkiye ayağı örtülmeye çalışılmamalıdır. Bu trafiğin içinde kimler varsa Türkiye Cumhuriyeti savcılarınca, Türk devletinin mahkemelerinde yargılanmalı ve ülkemizin adı da temize çıkarılmalıdır! Hiç kimsenin makamı ve çıkarı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve Türk yargısının itibarından daha ali değildir.
Şimdi şikayet ettiğiniz ve ithamlarla üzerini örtmeye çalıştıklarına şahit olduğunuz bu kara düzenin başlangıcı, hukukun, kurallar ve teamüllerin ayaklar altına alındığı dönemdir.
"Mafya-devlet-medya denkleminden üreyen kirli-şaibeli ilişkilerin adeta şahlanışa geçtiği şu döneme nasıl geldik? "
Mafya-devlet-medya denkleminden üreyen kirli-şaibeli ilişkilerin adeta şahlanışa geçtiği şu döneme nasıl geldik? İktidar partisine gönül vermiş kardeşlerim! Bu kokuşmuş düzenin köşe taşlarının nasıl dizildiğini bir kez daha hatırlatayım sizlere! En güçlü halk desteğine sahip olduğumuz bir dönemde ülkenin Başbakanına sistem içi darbe yapıp görevden el çektirmek üzere tertiplenen karanlık tezgahla başladı her şey.
O gün bu tezgahı ortak olarak kuranlar bugün birbirleriyle çıkar savaşı içindeler! Bilsinler ki hiçbiri payidar olamayacak; alçak yöntemler yüksek idealler karşısında çökmeye mahkumdur! Şimdi o tezgaha gelen tüm kadrolar ise pişman ama yaptıkları tercihlerin de bedellerini ödemekle meşguller. Yazık çok yazık! Sadece kendilerine gönül vermişlerin değil, 85 milyonun da vebalini yüklendiler maalesef.
Bizim siyaseti, kurum ve kuralları “temiz” kılmak için “Temiz Siyaset Dönemi”ni başlatmak, “Temiz Siyaset İlkeleri”ni inşa etmek amacıyla ortaya koyduğumuz şiddetli tavsiyelerin ve uyarıların önünü tıkamak için ellerinden geleni ardlarına koymadılar. Bürokratlardan siyasilere ve gazetecilere kadar uzanan bir listeyi ahlaksız troll ordularının seferberliğindeki saldırılarına hedef kıldılar.
Haklarında hiçbir adli veya idari soruşturma açılmadan İstanbul, Ankara, Bursa ve Balıkesir gibi büyükşehir belediye başkanlarının istifaya zorlanmasıyla da taçlandırdılar yürüyüşlerini. Mesela, istifaya zorlanması sonrasında kendisine üç yılı aşkın bir süre fiilen izole edilmenin ızdırabı yaşatılan rahmetli Kadir Topbaş Bey’in cenazesi başında övgüler dizmek onun gasb edilen kul hakkını ortadan kaldırır mı?
Bir siyasi ikiyüzlülük varsa bundan daha büyüğü olur mu? Adalet ve hukuku yargı sopası ve medya operasyonlarıyla bypass etmeleri yetmiyormuş gibi, nice masum insanı terörle itham ederken, çetelerin önünü açmakla iştigal ettiler.
Hiçbir hukuki-kanuni dayanağı olmayan, hiçbir meşru teamüle dayanmayan, bilakis keyfiliğini devlet içinde çeteleşme ve tasfiyecilikten alan, siyaset ve medyaya da egemen kılınan bu dönem daha çok büyük rezaletlerin ifşa olmasına gebedir. Bu iktidar itham, iftira ve karalamaları bir yana bırakıp iddialara cevap vermelidir!
Gerekli soruşturmaları açıp bu sürecin Susurluk’tan beter bir hale bürünmesine engel olmalıdır! Suçun ve suçlunun kişisel kompleks ve iç hesaplaşmalara göre değil, hukuk devleti ilkelerine uygun şekilde gerçekleşmesi için yargının bağımsız hareket etmesine izin vermelidir! Eğer bütün bunları yapacak kadar eli temiz değilse, bu süreçleri yönetmeye cesaret gösterenlerin de sesleri kısılacaksa yapılması gereken şey istifa etmektir!
Bizim açımızdan önemsiz bir ayrıntı olmakla beraber, belki zihni karışabilecek olanlar olur kabilinde, bizi çete liderlerinin hocası ilan etme ithamına da bir iki cümleyle açıklık getirmekte fayda var. Bugüne dek herhangi bir makamda görev alırken hiçbir çete mensubuyla, bu iktidarın eli kirli odakları gibi ilişkiye girecek bir derdimiz, beklentimiz, rant hevesimiz, gizli işlerimiz, örtülmesini arzu ettiğimiz bir geçmişimiz olmadı çok şükür.
Bunu sizler geçmişte de bugün de yakından müşahede ettiniz. Özel hayatımızı devlet işine karıştırmadığımız gibi devlet işlerimizi de özel çıkarlarımızın aracı haline getirmedik. Devlet görevlerimiz icabı olan ilişkilerimiz de hep şeffaf oldu, kayda geçirildi. Dileyen Bakanlık ve Başbakanlık arşivlerine bakar ve hükmünü verir! Hayat boyu ettiğimiz duanın Rabbimiz tarafından kabulü ile “onurla girdiğimiz yerlerden onurla çıktık”;
"Bugünkü güç ehlinin uğruna şahsiyetlerini feda ettikleri makamların esiri olmadık"
Bugünkü güç ehlinin uğruna şahsiyetlerini feda ettikleri makamların esiri olmadık; gerektiğinde makamları elimizin tersiyle itebileceğimizi bir siyasi ahlak dersi olarak milletimizin vicdanına yerleştirdik.
Bugün güç zehirlenmesi yaşayan gafiller bu siyasi ahlak dersini anlayamadıkları için geçmişte “hocam” diyerek ihtiram gösterdikleri bendenize şimdi bayramda selam vermekten bile korkar hale gelmiş olabilirler. Bayram günü ona hakaret etmeye cüret eden nezaket yoksunları da çıkabilir.
Bu mübarek günde bizim niyazımız ise bu siyasi ahlak dersinin gelecek nesillerce doğru anlaşılması ve bu “hoca” unvanının o nesillerin yüreğinde ve vicdanında yer etmesidir.
"Bize bugüne dek “hoca” diyen bir çete lideri dostumuz çok şükür ki hiç olmadı"
Herkes bilmelidir ki, biz Namerde kucak açmadık; merde dahi muhtaç olmadık! O yüzden, bize bugüne dek “hoca” diyen bir çete lideri dostumuz çok şükür ki hiç olmadı. O onurlu sıfatı bizim göğsümüze madalya olarak takanlar şerefli insanlar ve aziz milletim oldu!
O sıfat bize, şeffaflığı, dürüstlüğü, emanete riayeti şiar edindiğimiz için bu ülkenin namuslu ve cesur insanları tarafından layık görüldü! O sıfatı bize, "dediklerini yaparsak bir ilçe başkanı bile bulamayız" diyenlere rağmen, siyasetin ahlak yasasını çıkartmaya çalıştığımız, "temiz siyaset" dediğimiz, devletin çeteleşmemesi adına hukuk devletini savunduğumuz için bu ülkenin onurlu insanları layık gördü!
Onun içindir ki, makamları bıraktıktan sonra da bu aziz milletin evlatları bize “hocam” diye hitap etmeye devam etti. Son Kahramanmaraş ziyaretimizde yiğit bir Kahramanmaraşlı kardeşimin “Tez gel Hocam! Kurtar bizi bu çıkarcıların elinden” diye seslenmesi kulağımızda ve zihnimizde yankılanmaya devam etmektedir. O ses siyasetimizin ruhu, nefesi ve enerjisidir.
Bu konularda esas konuşması gereken devletin başı olan sayın Cumhurbaşkanı çıkıp açıklama yapacağı yerde, Mescid-i Aksa’yı bile alet ettiği bir cüretle bizlere iftira atmakla iştigal etti. Şimdi bunların büyük cürümlerinin, yolsuzluk galerilerinin ülkeyi getirdiği noktaya bakar mısınız değerli kardeşlerim! Uluslararası alanda ülkeyi, sadece Halkbank gibi süreçler üzerinden, sadece Zarrab gibi eski ortaklar üzerinden cendereye aldırmıyorlar; geçmişte sırtını sıvazladıkları, kapılarını aşındırdıkları, sırdaş kıldıkları çete liderlerinin karşılıklı ifşaat ve açıklamaları üzerinden, devletin ve milletin boynuna ilmek geçirilmesini ancak karşıdan seyredebiliyorlar!
"Herkes birbirinin suç galerilerini kendi arşivlerinde saklar"
Çünkü; bu iktidarın son 5 yılında gittikçe pastası büyüyen illegal bir ekonomi-politik oluştu. Çünkü; şimdi o aktörler birbirine giriyor. Çünkü; uzun bir iktidar döneminin sonuna yaklaşıldığı böylesi zamanlarda herkes kendisini garanti altına almak ve tehditlerden uzak tutulmak için dosyalar biriktirir. Herkes birbirinin suç galerilerini kendi arşivlerinde saklar.
Çünkü; ranttan pay alamadıklarını ve zarar göreceklerini düşünenler, batan geminin mallarına daha büyük bir iştahla çökmek isterler. Kemal Tahir’in Kurt Kanunu okursanız, savaş şartlarında insanların nasıl rant peşinde koştuklarını iyi kavrarsınız.
"Mafyaların cirit attığını dünya aleme ilan ederler!"
Hem beka mücadelesinden bahsedip, hem de gözlerin ve ellerin nasıl sürekli rant peşinde olduğunu iyi gözlemlersiniz. Ve işte o yüzden Yalıkavak ile İkizdere’nin bir farkı yoktur! O yüzden mızrak çuvala sığmaz ve sırtını kirli statükoya dayadığını düşünen birileri çıkıp itirafın daniskasını ortaya koyar. Der ki: “Ben olmasaydım Mafya çökecekti!” Sırtlarını dayadıkları statükoya o kadar güvenirler ki; Mafyaların varlığını bile itiraf ederler!
Mafyaların cirit attığını dünya aleme ilan ederler! Düzenin bir mafya düzeni olduğunu gizleyemez hale gelirler! İşte o yüzden, 2007 yılında 367 krizinin mimarları olan eski ve yeni içişleri bakanları milletin gözünün içine baka baka çelişkileri itiraf ederler! Bu aynı zamanda meşruiyetin çöküşüdür.
Siyasi ve Hukuki meşruiyet işte bu yüzden en önemli iki değerdir! Olanı biteni buradan da tartabilirsiniz. Biraz üzerlerine gittiğinizde, işte bu yüzden gidip İdlib gibi bölgelerde kahramanca görevlerini ifa etmeye çalışanların arkasına saklanır; onların meşruiyetine sığınmaya çalışır, fotoğraflar verip milleti kandırmaya çalışırlar!
"Kısa süre evvel “Temiz Siyaset Belgesi” açıkladığımızı anladınız mı şimdi?"
Neden bizim hem Başbakanlıktan alaşağı edilmemizden evvel, hem partimiz kurulduğunda, hem de bundan kısa süre evvel “Temiz Siyaset Belgesi” açıkladığımızı anladınız mı şimdi?
Neden bugün çıkıp “Temiz Siyaset Devrimi”nin başlatılması gerektiğini; gelişmelerin Susurluk gibi üzerinin örtülmesine izin vermek istemediğimizi daha iyi kavrayabildiniz mi? Çok geç olmadan uyarılarımıza kulak verin!
"Devlet kriziyle de karşı karşıyayız artık"
90’larda kendilerine devlet diyenlerin, ellerini kollarını İsrail gibi kirli odaklara kaptırıp açık-örtük darbelerle iştigal ettikleri dönemlere ne kadar benzer hale geldik! “Susurluk-darbe-ekonomik-sosyal kriz-deprem” döngüsünde olduğu gibi, salgın krizi-ekonomik kriz derken daha da derinleşerek girdabını büyütecek olan bir devlet kriziyle de karşı karşıyayız artık.
Yalıkavak’tan İkizdere’ye kadar adeta tek devlet-tek şirket görüntüsü çıplak şekilde önümüzde arz-ı endam ediyor. 2000’lerde vesayet sistemi lehine meclisten çekilen bir şahsın, 90’ların kirli odaklarıyla boy fotoğrafları verdikleri bir vasata ne ara ulaştı bu memleket !?
Mehmet Ağar yorumu
90’larda nasıl bir rol ifa ettiği belli olan, Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’ya “o tuğlayı çekersek bütün bir duvar çöker” diyen bir şahsiyetin, eski bir İçişleri Bakanı’nın, yüksek döviz geliri getiren bir yere çökmesini sorgulamak için bir çete reisinin konuşması mı gerekiyordu?
"Bu resmen bir devlet-mafya-şirket kaynaşması değil de nedir?"
İçişleri Bakanı kendisine gönül koymuş! Kendisinden dil sürçmesini geri almasını bekliyormuş! Ülkeyi getirdikleri yere bakın! Milletle alay ediyor bunlar! Sen daha önce bu marina için şeffaf bir ihale açılmış mı, kanun, yönetmelik işlemiş mi diye hesap sormuş muydun? Bu kadar kolay mıdır bu işler? Bu nasıl bir devlet anlayışıdır? Bu resmen bir devlet-mafya-şirket kaynaşması değil de nedir?Ortada kanun, kurum ve kurallarıyla işleyen bir aygıt mı var yoksa tıpkı 90’larda olduğu gibi, mafyatik yapılarla, büyüttükleri şirketlerle vekalet ilişkisine girişmiş, tabelasında da “derin devlet” yazan bir mekanizma mı?
Siz kimi kandırıyorsunuz? Halkın bir bölümünü belki ama bu devlette yıllarca bakanlık ve başbakanlık yapmış insanları da mı kandıracağınızı zannediyorsunuz? Çok yakın geçmişte meydanlarda konuşturduğunuz, muhalefete tehditler savururken karşıdan izlediğiniz, akrabalarınız için yardım dilendiğiniz iddia edilen bu adamın şimdi size karşı konuşması sizden başkasını şaşırtmıyor.
"Kirli çarkınızla hiç ilgisi olmayan muhalefete saldırarak gerçekleri örtmeye çalışmanız da hiç kimseyi şaşırtmıyor"
Adama cevap yetiştirmeye çalışırken, sizin bu kirli çarkınızla hiç ilgisi olmayan muhalefete saldırarak gerçekleri örtmeye çalışmanız da hiç kimseyi şaşırtmıyor. İçeriden infaz yasasıyla dışarı çıkarttığınız adamların sizlere kalkan olması, kendini devletin yerine koyup “bağırsakların temizlenmesi” çağrısı da yapması kimseyi şaşırtmıyor artık!
Bu görüntüleri bile örtemez hale gelmeniz, sizin karanlık ilişkileri bile gizlemeye artık gücünüzün yetmediğini ortaya koyuyor bütün bu gerçekler! Geçtik yargıyı, hukuku, kurumları, bunlar arasındaki boşlukları ve o boşluğun yarattığı yönetememe krizini orta yere seriyor. Artık meselemiz sizin gaflarınız ya da kötü yönetiminiz değil.
Kendi hakikatlerinizden bile koptuğunuzu, daha iyisini yapma niyetinden de uzaklaştığınızı, büyüyen bir çığ gibi yuvarlanmakta olduğunuzu, ülkeyi de ürettiğiniz bataklığa gömmekte olduğunuzu göstermekte bu gerçekler. Ve bu girdabın içinde bizler, gerçekleri devlet ricalinden değil, önüne gelene devlet adına racon kesenlerden öğreniyoruz!
"İçişleri Bakanı ve sorumlular istifa etmeli"
“Bağırsak temizliği” yapılması gerektiğini, çıkar çatışmalarının getirdiği itiraflar sayesinde öğreniyoruz. Buradan açıkça çağrıda bulunuyor ve ilan ediyorum ki; Bu durumu ancak bir “Temiz Eller Operasyonu”; sözde değil gerçek bir “Temiz Siyaset” çıkışı temizler. Bugün her zamankinden daha çok gerçek bir “Temiz Siyaset Devrimi’ne ihtiyacımız var. Öncelikle başta İçişleri Bakanı olmak üzere, sorumluların istifa etmesi gerekir!
Ülkenin kanalizasyon borularını tıkamış olan bu foseptiğin logar kapağı kaldırılmalıdır. Eğer bu hükümet bunu beceremeyecekse, toptan istifa etmeli, şeffaflık temelinde temiz siyaseti kimin inşa edeceğine önüne konacak sandık aracılığıyla halk karar vermelidir!
"Bir devlet adamı görevini hakkıyla yapamadığı için helallik istemez"
Bütün bu karanlık tabloya rağmen, bu karanlıklar içinde oluşan ekonomi-politiğin ülkeyi soktuğu cende reye rağmen, bir de çıkmış helallik istiyorlar milletten! Bir devlet adamı görevini hakkıyla yapamadığı için helallik istemez.Hatalarının bedelini demokrasi ve hukuk çerçevesinde öder.
Üstelik işini kaybedip, eşine pazar parası, çocuğuna harçlık veremediği için intihar eden vatandaşlarımızdan helallik istemek de neyin nesidir? Merkez Bankası başkanını gereksiz yere, ihtiraslarınız uğruna değiştirip bir gecede memleketin sırtına 525 milyar yük yükleyeceksiniz, sonra da “hakkınızı helal edin” diyeceksiniz öyle mi?
Depremlerden beter bu büyük yıkıntının müsebbibi damadınız bir gece ansızın hiç hesap vermeden ortadan kaybolacak, sonra da dönüp milletten hak helalliği isteyeceksiniz öyle mi?
128 milyar doları buharlaştır, ihtiyat akçesini çarçur et, işsizlik fonunu tarumar et, aşılama politikalarında çuvalla; sonra da çıkıp “helalleşme” deyip milletin duygularını sömürmeye kalk!
"Artık halkla iletişim stratejilerinde bile traji-komik durumlara düşmekteler"
Bunlar öyle samimiyetsiz, öyle sahicilikten uzak düştüler ki; Artık halkla iletişim stratejilerinde bile traji-komik durumlara düşmekteler. Propaganda bakanlığının onca bütçesine, harcanan milyonlara rağmen, halkı kandırmada bile beceriksizce işler ortaya koymaktalar.
'Aşılandım' videosuna tepki
Yayınladıkları videoları, ertesi gün kendi elleriyle yayından kaldırmaktalar! En sonuncusu, devede kulak turizm geliri için vatandaşların onurunu ayaklar altına aldıkları “aşılandım” videosu oldu.
“Turiste yakın olanlar aşılanacak” deme onursuzluğundan sonra vatandaşı kedi-köpek misali ‘aşılandım’ maskeleriyle dünya aleme rezil ettiler! Rezil etmekle kalsalar iyi; rakamlarla oynayarak vatandaşını kandırdığını zannederken, dünya alemi sersem zannetme gafleti de turizm politikalarına bir sekte daha vurdu! Avrupa’nın en önemli kupa finali ve Formula 1’in iptaliyle, devletin ve milletin onurunu bir kez daha ayaklar altına aldılar. Rakamlarla oynama kumarı iflas etti!
Üstüne 1 milyon aşı geldi müjdesiyle millete bayram şekeri uzattılar! Daha önce onlarca kez yalanladıkları açıklamalarına, şimdi de 3 vakte kadar aşı üretimi için kollarını sıvadıkları kehanetini eklediler!
"Bugün aşı tedariği için Turizm Bakanını ve Cumhurbaşkanlığı sözcüsünü Rusya’ya göndermişler"
Şimdi de bugün aşı tedariği için Turizm Bakanını ve Cumhurbaşkanlığı sözcüsünü Rusya’ya göndermişler.
Aşı tedariği bilimsel olarak Sağlık Bakanlığı’nın ekonomik olarak Ticaret Bakanlığı’nın işidir. Aşı tedariği için Sağlık Bakanı yerine Turizm Bakanının gönderilmesi halkın sağlığını da nasıl araçsallaştırdıklarının çarpıcı bir işaretidir.Mesele Rusya’dan turist gelişini sağlamaksa çok geç kaldılar. Turistleri Türkiye’ye çekmenin tek etkili yöntemi vaktinde aşılama işlemini tamamlamaktı; yapamadılar! Krizdeki turizm sektörüne yardımcı olmanın en etkin yolu ise vaktinde hibe ağırlıklı destek paketlerini devreye sokmaktı; yapmadılar!
Gereksiz MB Başkanı değişiklikleri ile yüzmilyarlarca TL nı israf etmeselerdi, eldeki kıt kaynakları üç beş çıkarcı yandaşa çarçur etmeselerdi Turizm sektörüne gerekli desteği sağlar ve ülkeyi böylesi komik duruma düşürmezlerdi.
Turizm sektörü ile ilgili önlemleri içeren önlem paketini bu Perşembe günü yayınlayacağımız “Milletin Sesi, Geleceğin Reçetesi” videosunda halkımızla paylaşacağız.
Özetle; binmişler bir alamete gidiyorlar kıyamete ama keşke yalnız olsalar.
85 milyonu da batan geminin içinde tuttuklarını zannediyorlar hala. Sonra da çıkıp, sanki çok matah, çok başarılı bir kapanma süreci yaşamışız gibi açılma müjdelerinin içine helalleşme safsatasını katıyorlar! Millet kademeli normalleşme açıklaması beklerken, sayın Cumhurbaşkanı “helalleşme” çağrılarıyla hamaset peşinde koşuyor.
"Sayın Cumhurbaşkanı acaba hangi alandaki helalleşmeden bahsediyor?"
Kökten sarsılan hukuk sisteminden mi? Çiğnenen insan haklarından mı? Talan ve rant ekonomisinden mi?
Can çekişen tarım, hacizlere maruz kalan çiftçilerden mi? Gerçek rakamlarını yayınlamaktan korktukları işsizler ordusundan mı? Yoksulluk sınırına ulaştırdığı 22 milyon vatandaştan mı? 5 müteahhitin 85 milyona tercih edilmesinden mi? Millet yoksulluktan kırılırken birkaç maaş alanlardan mı? Haksız makam ve mevki verilenlerden mi? Mülakatlarda parti üyesi olmadığı için elenen gençlerden ötürü mü? Getiremedikleri aşılardan mı? Haksız yargılamalardan mı? Hangisi için helalleşme soruyorum aziz milletim? Siyasette helalleşmenin yeri bellidir sn cumhurbaşkanı. Bunun tek ve meşru yeri sandıktır!
Bunlar yine çalakalem bir işleyişle sözde kademeli normalleşme açıklamaları yaptılar. O da bizim baskımız sayesinde.Yoksa bunlara kalsa pazartesi akşamına kadar milleti oyalamayı sürdüreceklerdi.
Esnaf yine kan ağlıyor, yine isyanda. Esnaf Odası Başkanının çığlıklarını hepiniz işittiniz. “19 yıl oy verdik 14 ay bizi idare edemediniz, açız perişanız.
500 lira kira yardımız yaptınız, onu bile bayramdan önce yatırmadınız.” diye haklı olarak isyan ediyor. Esnaf “3-5 gün önceden takvim açıklansaydı ona göre hazırlık yapar, eksiklerimizi tamamlar, siparişlerimizi planlardık” diye haklı olarak haykırıyor. Neden gecikildiğinin cevabı hiç kimsede yok!
"Kara düzen sistem Cumhurbaşkanının ruh haline göre işlediği için olsa gerek, bayram tatilinden vakit bulup ekibini toplayamıyor"
Kara düzen sistem Cumhurbaşkanının ruh haline göre işlediği için olsa gerek, bayram tatilinden vakit bulup ekibini toplayamıyor. İşte buradan Cumhurbaşkanına esnafın feryadının takipçisi olarak en güçlü şekilde sesleniyorum: “Tek taraflı helalleşme talepleri gibi acziyet ifade eden sembolik sözleri bir kenara bırakın!
Devletin şefkat elini gösterecek kapsamlı ve ciro temelli hibelerden oluşan gerçek bir destek paketi ilan edin!” Sizin kibir dünyanız şefkati çoktan unuttu ama devleti de somutlaşmış kibir makamı haline dönüştürmeyin! Milleti kendinize küstürdünüz; bari devlete küstürmeyin! Vereceğiniz desteklerin kaynağı olan hazine sizin şahsi mülkünüz değil, milletin vergilerinden oluşan bir emanettir!
Bu emaneti üç beş yandaşa çarçur ederken gösterdiğiniz cömertliği bu emanetin gerçek sahibi olan millete iade ederken gösterin!
"Madem helalleşme istiyorsunuz, millete adam gibi hibe verin"
Madem helalleşme istiyorsunuz, millete adam gibi hibe verin.
Müteahhitlere cebinden ödenen ve mücbir sebep öne sürmek varken ertelenmeyen milyarları bu millet nasıl helal etsin?! Bari belediyeleri rahat bırakın da dayanışma çağrıları yerini bulsun. Genelge, yönetmelik diyerek engellemeyin de bari dayanışma ruhu o alanda oluşsun. Bırakın da sizin beceremediklerinizi sivil toplum dayanışarak yerine getirsin! Millet geçti hukuk devletinden, sayenizde kanun devletine bile razı hale geldi; onu bile çok görüp KHK devletine, oradan da “Genelge devleti”ne geçtiniz.
"Bari genelgelerinizde ayrımcılık yapmayın"
Bari genelgelerinizde ayrımcılık yapmayın. O genelgeleri milletin dayanışma ruhunu engellemek için kullanmayın. Bırakın genelgeleri silah gibi kullanmayı, kanunların etrafından dolanmayı da gidip aşı bulun. Güya yerli aşıyı nisanda kullanmaya başlayacaktık; şimdi yine tarihi “3 vakte kadar” deyip değiştirdiniz.
“İnşallah”; “Maşallah” niyazları hiçbir dönem ağıza bu kadar yakışmaz hale gelmemişti. Hiç bu kadar boşluğa savrulmamıştı o niyazlar.
Her konuda 85 milyondan fedakarlık bekliyor; ondan sonra da 1.6 milyon nüfuslu 3 şehir için yapılan havalimanına milletin kesesinden 1.3 milyon yolcu garantisi veriyorsunuz. Millete hibe vermek yerine paraları bu geçilmeyen köprüler, kullanılmayan yollar için müteahhitlere aktarıyorsunuz.
Herkese fedakarlık yapma fırsatı tanıdınız; bir o müteahhitlerin sevap kazanmalarına izin vermediniz! Bırakın da onlar da fedakarlık yapsınlar! Bırakın da onlar da sevap kazansınlar! Bırakın da onlar da dayanışma ruhu neymiş az buçuk tatsınlar!
Böyle giderse onların da itikadını bozacak, ruhlarını betona döndürüp bencil mutantlar haline getireceksiniz! Yapmayın! Onlar da insan, onların da vicdanları var!
85 milyonu onlara beddua eder hale getirmeyin. Hiç olmazsa onların zekatı kadar bir meblağı millete hibe olarak verin! Madem ki dünyada devletten ihale alma listesinin ilk 10’unda bizim 5 şirketimiz var; Madem ki millet bunların aldıkları kredilerin karşılıklarını, faizlerini ödüyor; Getiremediğiniz aşıları da onlara havale edin, milletle ödeşme, milletin gönlünü bir parça alma fırsatından mahrum bırakmayın kendilerini.
Önümüzdeki günlerde inşallah Gelecek Partisi olarak kamuoyuyla Tarım politikalarındaki sorunlar ve çözüm önerilerimizi kamuoyuyla paylaşacağız. Uzunca bir süredir Tarım Politikaları İzleme Kurulumuz hem akademik çalışmalar hem de saha araştırmaları üzerinden konu üzerinde çalışmaktadır. 14 Mayıs Çiftçi Bayramında açıklamayı planladığımız bu “Gelecek Tarım Destek Modeli” ni tam kapanma dolayısıyla ertelemek zorunda kalmıştık. Hem çiftçilerimizin ivedi taleplerini hem de kısa ve orta vadeli olarak tarımda neler yapılması gerektiğini tafsilatlı biçimde kamuoyunun dikkatine sunacağız.
Hep söyledik, söylemeye de, haykırmaya da devam edeceğiz. Ümitvar olunuz; çareler hiçbir zaman tükenmez. Çareler sizlerin ve bizlerin dayanışmasıyla gelecek inşallah. Bizler her zaman umutları diri tutacağız. Filistin için, Mescid-i Aksa için, neredeyse 3.intifadayı başlatmış gençler için ümitvar olacağız.
Dünyanın suskunluğuna, ikiyüzlülüklerine rağmen, çifte standartlarına rağmen “Adalet” demeye, “Hukuk” demeye, “Vicdan” demeye; “Direniş” demeye devam edeceğiz! Tıpkı İstanbul’dan Ankara ve Anadolu’ya Filistin için sokaklara dökülen halkımız gibi.Tıpkı İslam dünyasının dört bir yanında Aksa için haykıran ümmet gibi.
Tıpkı Avrupa’nın vicdanlı insanlarının Siyonist Irkçılığa karşı Filistin’in yanında küresel bir intifada ruhu oluşturmaya çalışan çabaları gibi. Tıpkı Avrupalı ya da yerli kulüp taraftarlarının tribünlerde oluşturdukları vicdani dayanışma talepleri gibi.
Tıpkı Londra’da 100 binin üzerinde İngiliz vatandaşının sokaklara inmesi, meydanları doldurması gibi. Tıpkı tüm Filistin kentlerinde direnen ebabiller gibi. Küresel ve bölgesel teröre de karşı çıkacağız; ülkemizin karanlık ilişkiler ağlarına teslim edilmesine de karşı duracağız. Sadece Siyonist devletin gaspına, hırsızlığına, zalimliğine değil; her türlü küresel, bölgesel ve yerel zulme karşı duracağız.
Mazlum Filistinli kardeşlerimiz nasıl savunduysak iktidardakiler gibi ikiyüzlülük yapmayacak ve mazlum Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz için de aynı gür sada ile sesimizi yükselteceğiz. Allah’ın insanlığa bahşettiği ve insanlığın tecrübe potasında yoğurarak ilmek ilmek işlediği temel değerleri çiğneyen herkesin karşısında, kimliğine bakmadan duracağız!
"Temiz Siyaset Devrimi'ni inşallah sizlerle birlikte dayanışarak, omuz omuza vererek gerçekleştireceğiz"
“İlke” diyeceğiz “Adalet” diyeceğiz “Hukuk” diyeceğiz. “Temiz Siyaset” diyeceğiz. “Temiz Toplum” diyeceğiz. “Temiz Devlet” diyeceğiz. “Küresel ve yerel mafyatik yapılara, gerçek terör ağlarına hayır!” diyeceğiz! “Rantı, emanete hıyaneti, çıkarı, menfaati, haksız kazancı” normalleştirenlere inat; inadına “Şeffaflık, inadına dürüstlük, inadına açıklık, inadına dayanışma, inadına paylaşım, inadına üretim, inadına emek, inadına emanete riayet” diyeceğiz! Bizim sloganlarımız bunlar olacak! Bizim direnişimiz bu şiarlar için olacak! “Temiz Siyaset Devrimi”ni inşallah sizlerle birlikte dayanışarak, omuz omuza vererek gerçekleştireceğiz.