Bir dönem AKP Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, “Gülenizme direndik ama birileri Erdoğanizm inşa etmek istiyor” dedi.
Özdağ, Sözcü yazarı Ruhat Mengi’nin sorularını yanıtladı.
-Sayın Özdağ, son tartışmalardan başlayalım; AKP'nin genel başkanlığını, Ulaştırma Bakanlığını ve başbakanlık görevi yapmış olan Genel Başkan Yardımcısı Binali Yıldırım “Bu seçim işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimidir” dedi ve İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'den sert bir cevap aldı. Siz de daha önce AKP Genel Başkan Yardımcılığı yaptınız, bu sözlere ne diyorsunuz
Efendim burada bir haddini aşma var ve aynı zamanda bir bühtan var; iftira var, yalan var. Partiler araçtır, amaç değildir. Çok partili hayata geçtikten sonra bizler genellikle partilerimizi araç olmaktan çıkarıp amaç haline dönüştürdük. Tutkular bataklık gibidir, battığınızı anlarsınız geri dönmek istersiniz, daha çok batarsınız. Madde bağımlılığı gibidir, takım tutmak gibidir, mezhep tutmak gibidir, din tutmak gibidir, burada kesinlikle bu partiler Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuranların çocuklarının, torunlarının kurduğu partilerdir ve Anayasa'nın teminatı altında kurulmuştur. Bu sözleri kabul etmemiz mümkün değildir, Sayın Binali Yıldırım ne tarih bilgisine sahiptir, ne sosyoloji bilgisine sahiptir, ne siyaset ilgisine sahiptir, ne de Türkiye'de kusura bakmasın bu sözlerle beraber “vatandaşlık şuuruna” sahiptir. Bunlar hadlerini aşıyorlar, bunlar “maksadını aşan ifade” de değildir. İktidarlar şöyledir; sandıkla gelirsiniz, sandıkla gidersiniz.
İsmet İnönü 1950 seçimlerini kaybettiğinde kendisine bazı siyasetçiler geldiler ve “Efendim, hükümeti vermeyelim” dediler. İnönü Mevhibe Hanıma seslendi; “En güzel elbisenizi giyin, beraberce gideceğiz ve görevimizi devredeceğiz. Bu mağlubiyet benim en büyük zaferimdir” dedi. Bunlar gitmek istemiyorlar, 21 yıldır iktidardalar, biz işgalciysek ne kadar ayıplı, sakat, sakil bir cümle. Bu nedenle buradan Binali Yıldırım gibi vatandaşlarımızı uyarıyoruz; lütfen, Anayasa'nın teminatı altında kurulmuş olan partilere bu ifadeleri kullanamazsınız ama koltuğunuzu kirletmişseniz, arkanızda ayıplı işleri bırakmışsanız siz başka siyasi parti mensuplarına “FETÖ'CÜ” dersiniz veya onlara “PKK'lı” dersiniz, veya “uluslararası güçlerin, egemen güçlerin uzantıları” dersiniz, “proje” dersiniz veya bugün söylemiş oldukları gibi “işgalciler” dersiniz Ama arkanızda ayıplı işleri bırakmamışsanız rahatlıkla koltukları devredersiniz.
-Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da “14 Mayıs akşamı ya şampanya patlatıp sabaha kadar kutlayanlar olacak, ya da temiz alnını şükür için secdeye koyup Rabbine hamdedenler olacak” dedi. Altındaki yorumlarda “Bakara-makara” olayını hatırlatanlar var. Siz de AKP'de siyaset yaptınız, bir adalet bakanı olarak toplumu “şampanya içenler” ve namaz kılanlar” olmak üzere 2'ye bölmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Burada da din istismarı var, işte laiklik bunun için gerekli. Dini, din düşmanlarından korumak ve aynı zamanda dini din istismarcılarından korumak için “özgürlükçü bir laikliğe” ihtiyacımız var. Bekir Bozdağ Bey, kendisi demokrasiyi içselleştirememiş bir arkadaşımızdır. Sayın Erdoğan'ın telgrafı okunurken, Genel Başkan seçildiğinde, Cumhurbaşkanı'yken, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçildiğinde herkesi bir telgrafa karşı ayağa kaldırmıştı. Ve geçmişte de Mustafa Kemal'in mezarına, Anıtkabir'e gidilmesine de “Niye gidiyorsunuz” diyerek çok ciddi tepkiler koyuyorlardı.
“Dava, dava”, ne dediler efendim, “Demokrasi bizim için bir tramvay gibidir, istediğimiz durakta ineriz” dediler. Demokrasi bizim için araç değildir, amaçtır ve o amaç da demokrasi üzerinden insanları zengin yapmak, özgür yapmak ve ülkemizi mutlu insanlar diyarı yapmak, devletimizi de devletler sıralamasında güçlü hale getirmektir. Cumhuriyet tek başına yetmiyor; onu demokrasiyle taçlandırmak, devlet tek başına yetmiyor; onu liyakat, ehliyet ve ahlakla buluşturmak, hukuk tek başına yetmiyor; onu adaletle yüceltmek gerekiyor. Çünkü devletlerin dini adalettir, bunların hepsini birlikte yapacaksınız.
Bunların dava dediği şudur; 15 Temmuz'da Gülenizm'e meydan okuduysak, askerle, emniyetle, siyaset kurumuyla, medyayla, milletle, yargıyla birlikte direndik, “15 Temmuz gecesi bir cemaat devleti kurulmasın, Gülenizm devleti olmasın” dedik ama birileri “Erdoğanizmi inşa etmek” istiyor ve burada Türkiye'ye darülharp diye bakıyorlar ve darülharp; yani “insanları Müslüman ama kanunları İslami değil” mantığıyla bakarak devletin imkanlarını “darülyağma” haline dönüştürmek istiyorlar. Yani hırsızlığa bir şey yapmıyorlar, yolsuzluğa bir şey yapmıyorlar, mülakatlar üzerinden kendi particilerini, partizanlarını devlete taşımak istiyorlar, burada diğer partilerin mensuplarını, kendilerinden olmayan Sünni'yi , Alevi'yi, Kürt'ü, Türkmen'i, sağcıyı, solcuyu, dinliyi, dinsizi kendilerinden değilse eğer, bunları dışlamak istiyorlar ve burada bir kişi devletini, parti devletini inşa etmek istiyorlar. Şöyle tanımlayabilirim; devlet ve ülke milletimize ait, bu milletimize ait olan devleti ve ülkeyi milletin elinden alıp bir kişiye ve bir partiye verdiler. Şimdi ise biz Millet İttifakı olarak, bir kişiye ve bir partiye verilen devletimizi ve ülkemizi yeniden bu seçimle alıp, yeniden millet iradesine terk edeceğiz, böyle tarihi bir sorumluluğumuz, tarihi bir misyonumuz var.