Çifte seçimlerin yapıldığı 24 Haziran gecesine damga vuran olaylardan biri, CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin yenilgiyi Fox Haber sunucusu İsmail Küçükkaya’ya WhatsApp’tan yolladığı “Adam kazandı” mesajıyla kabullenmesi oldu. Bir hafta boyunca tartışılan diyalog, “Küçükkaya’nın yaptığı meslek etiğine uygun mu, siyasetçi-gazeteci ilişkisinde mesafe ne olmalı, İnce hatalı mıydı?” sorusunu da gündeme getirdi.
Hürriyet'ten Banu Tuna, Güliz Arslan ve Serkan Ocak yaşanan tartışmayı aralarında T24'ün Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın'ın da olduğu gazetecilere sordu. Medya etiği üzerinden sorulan "Siz olsanız ne yapardınız?" sorusuna gazeteciler şu yanıtları verdi:
Sedat Ergin Hürriyet yazarı: Ben olsam denge kurardım
Ben kendimi bu durumun içinde bulmuş olsaydım, toplumu bilgilendirme sorumluluğu ile haberkaynağının güvenini sarsmama gereği arasında bir denge kurardım ve şöyle derdim: “Şimdi Muharrem İnce’den bir mesaj aldım. Bu mesajında, kendisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimi kazandığını kabul ediyor. Bunu bana gönderdiği mesajda çok açık bir ifadeyle belirtiyor...” Böylelikle hem toplumu bilgilendirmiş olurdum hem haberi atlatmış olurdum, yani fiyakalı bir gazetecilik işine imza atmış olurdum, hem de bana bu bilgiyi veren kişiyi de zor duruma sokmazdım. İnanıyorum ki, Muharrem İnce, yazışmada Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkındaki o sıfatı aralarında kalacağı düşüncesiyle kullanmıştır.
Altan Öymen / Gazeteci, yazar, eski politikacı: İnternet mesajlarında usul tartışmalı
Benim zamanımda malum, internet yoktu. Gazetecilik yaparken telefonla aldığımız demeçleri yazar, karşımızdakine okurduk. Düzeltme imkânı verirdik. Ondan sonra yayımlardık. Politikada bulunduğum sırada da telefonla istenen demeçlerde metnin bana gönderilmesini rica ederdim. Onayladıktan sonra yayımlanmasını isterdim. Şimdi internet üzerinden mesajlaşma usulü hakkında kurallar tartışmalı. Ancak şu belli: Demeci veren kişi demeci kendi yazıp gönderiyor. Nereye gittiğini de biliyor. Arada izin isteme, yayımlayıp yayımlamama konusunda bir yazışma geçmemişse haber
kaynağının yayımlanabileceğini
kabul ettiği varsayılabilir.
Ümit Alan / Medya eleştirmeni, yazar: Mesajı aynen okumazdım
Bu cevabın yayımlanması gazeteciliktir. Çünkü herkesin Muharrem İnce’nin nerede olduğunu ve seçimle ilgili yorumunu merak ettiği bir anda, hatta kaçırıldı, rehin alındı gibi tuhaf iddiaların ortaya atıldığı sırada bir gazeteci, birinci ağızdan bilgi aldıysa bunu yayımlar. Yayımlaması gerekir. Gazetecilerle siyasetçiler arasında gazeteci-siyasetçi mesafesinin ötesinde bir arkadaşlık varsa, bu arkadaşlık hukukunun sorunudur, gazetecilik etiğiyle ilgili olamaz. Gazetecinin de, siyasetçinin de mesafesini buna göre ayarlaması gerekir. Muharrem İnce zaten hata yaptığını kabul ediyor. Burada gazetecinin suçlanmasını mantıklı bulmuyorum. Le Monde’un kurucusu Herbert Beuve-Mary’nin ünlü tanımındaki gibi ‘Temas ve mesafe mesleği’dir gazetecilik. Fazla temas da fazla mesafe de gazeteciliği olumsuz etkiler. İyi bir denge bulunması gerekir.
Ben olsaydım yayımlardım ama mesajı aynen okumazdım, “Muharrem İnce, Erdoğan’ın kazandığını kabul ediyor” gibi gazetecilik diline çevrilmiş bir ifade kullanırdım. Yazmamam şerhiyle (off the record) anlatıldıysa o zaman gizliliğe saygı gösterir ama Muharrem İnce’nin kaçırıldığıyla, rehin alındığıyla ilgili iddiaların gerçeği yansıtmadığını, kendisiyle iletişim kurulabildiğini ifade etmekten kaçınmazdım. Bu örnekte yayımlanmaması şartıyla şerhi de düşülmemiş bildiğim kadarıyla.
Nihal Bengisu Karaca / Habertürk yazarı: Gazetecilik dava arkadaşlığının kolaylaştırıcısı değildir
Gazeteciler, siyasetçilerle kurdukları arkadaşlığın uzun vadeli olmasını istediklerinde, haberi es geçip arkadaşlığa sadakati tercih edebiliyorlar. Bu, yaygın olmakla beraber çok yanlış bir tercih. Zira siyasetçi ve gazeteci arasında özellikle ‘dava arkadaşlığı’ minvalinde oluşan yakınlığın kaybedeni her zaman gazetecilik oluyor. Medya oluyor. Gazetecilik dava arkadaşlığının kolaylaştırıcısı değildir, olmamalıdır. Siyasetçi ‘off the record/kayıt dışı’ demediği sürece gazeteci haber değeri gördüğü vakayı, söylemi, demeci yayımlar, yayımlamalıdır. İsmail Küçükkaya doğru yapmıştır. Muharrem İnce de zaten itiraf ettiği şekilde, yanılmıştır. Off the record şerhi konulsaydı, o zaman işler değişirdi. Ama söz konusu olayda böyle bir durum yok.
Doğan Akın / T24’ün kurucusu, gazeteci: O gecenin en önemli haberlerinden biriydi
Cumhurbaşkanı adayı bir siyasetçi olarak Muharrem İnce ile İsmail Küçükkaya arasındaki ilişkiyi, iki tarafın da kamuoyuna açık kimliği nedeniyle, ‘gazeteci-siyasetçi’ ilişkisi olarak varsaymamız gerekir. Bu noktada Küçükkaya’nın, milyonlarca insanın değerlendirmesini merak ettiği bir sırada İnce’nin kendisine verdiği cevabı paylaşarak iyi bir gazetecilik yaptığını düşünüyorum. İnce’nin resmi değerlendirmesini ertesi güne bırakması nedeniyle, Küçükkaya 24 Haziran gecesinin en önemli haberlerinden birine imza attı.
Bununla birlikte, İnce’nin samimiyetine de inanıyor,
gazetecilerle ilişkisi konusunda kendisi açısından bir iletişim kazası yaptığını düşünüyorum. Bu nedenle de, Küçükkaya’nın, tartışmadaki pozisyonunu savunurken “Muharrem İnce’yle rakı-balık masasında değildim” ifadesini kullanmasını üslup açısından aşırı, yaklaşım açısından sorunlu buluyorum. Zira ilişkinin mahiyeti gazeteciliği önceleyecek kadar ‘özel’se, bilginin telefonda ya da rakı
masasında paylaşılması, gazetecinin tavrı açısından hiçbir fark yaratmaz. Ve yaygın ahlakçı tahakküme karşı da bir kayıt olsun; gayri ciddi bir alan ilanı konusunda ‘rakı masası’ ezberi doğru, adil ve hoş değil.
Turgay Olcayto/Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı: Etik açıdan yanlış değil ama yakın dostluk varsa ben kullanmazdım
Siyasetçinin gazeteciye çok güvenmemesi lazım. Gazeteci ‘haber buldum’ diye yazar. İsmail bunu yaptı. Eğer “Kimseye söyleme” denildiyse haber pahasına yapılmaz. Arkadaşlık konusu da aynı. “Off the record” dese Muharrem haklı olurdu. İsmail Küçükkaya’nın yerinde olsaydım, bana o kadar güvendiğine göre kendi inisiyatifimi kullanır, yazdığı mesajı söylemezdim yayında. Ancak yaptığı etik açıdan yanlış değil. İsmail de deneyimli bir gazeteci, nasıl sonuçlar doğuracağını bilebilir.
Yıllar önce adliye muhabiriyken, çok ünlü bir yönetmenin davasını gördüm. Karşısında ‘zina’ yazıyordu. Etrafa baktım. Kimse farkında değildi. Önemli bir yönetmendi. Çaktırmadan fotoğrafçı çağırdım. Duruşmaya girdik. Yönetmen gelmedi. Haberi yazdım. İmzamı da attım. ‘Son Posta’dayım o zaman. Cengiz Tuncer haber müdürü. Haberi alıp okudu. “Haber olmamış, beğenmedim” dedi. “Gerekçe söyle” dedim. Çok ısrar edince “Arkadaşım ulan” dedi. Orada akan sular duruyor.
Nadir Mater/Bianet. org'un kurucusu, gazeteci: Gazetecinin başkanı olmaz
İkilinin arasındaki haberleşme “Başkanım” diye başlıyor. Gazetecinin başkanı, valisi, bakanı, vesairesi olmaz. Gazeteci bir siyasiye “Başkanım” diye hitap edemez. Gazetecilerin söylenenleri kullanabilme ihtimali varsa her durumda ‘haber için konuşulduğu’ notunu düşmesi, sorularını “Ne diyorsunuz” şeklinde değil, net cümlelerle sorması beklenir. Siyasiler de aslında herkes gibi gazetecilere konuşurken arkadaşlarıyla konuşmadıklarını akıllarında tutsalar iyi olur tabii. Medyanın siyasal iktidar başta olmak üzere çeşitli iktidarlarla içiçeliği, gazetecilerin siyasilerle ilişkilerini de yeniden ve yeniden şekillendiriyor. Dolayısıyla İsmail Küçükkaya da haklı, genelde işler böyle işliyor çünkü, ne yazık ki. Bu doğru haline gelen yanlışları biz gazetecilerin değiştirmesini dileyelim.
Haluk Şahin/Medya eleştirmeni: Ne yapacaktı, anılarını yazarken mi kullanacaktı?
Medya etiğinden söz edilebilmesi için ortada bağımsız bir medyanın bulunması ve medya çalışanlarının bazı temel ilkelerde anlaşabilmesi gerekir. Bunların birincisi şu vaattir: “Gazeteci olarak ilk görevim gerçekleri kamuoyuna en kısa zamanda, en doğru biçimde aktarmaktır!” Ne yazık ki medyamızın büyük çoğunluğu şu anda etik ötesi bir bölgededir, halkın gerçekleri doğru biçimde öğrenmesi için değil, öğrenmemesi ya da yanlış öğrenmesi için çalışmaktadır. O durumda etik tartışması lüks bir kandırmaca olmaktan öteye geçmez.
Ben Küçükkaya ile Portakal’ın etik-içi bölgede bulunan gazeteciler olduklarına inanıyorum. Bence o gece tüm ülkenin beklediği haberi anında izleyicilerine aktarmaları yerindedir ancak kendi güvenceleri adına bir ikinci mesajla doğrulamaları daha doğru olurdu. Siyasetçi-gazeteci ilişkisi her zaman sorunlu olmuştur. Ne yani, Küçükkaya herkesin öğrenmeye çalıştığı bilgiyi alıp onu ilerde hatıralarını yazarken mi kullanacaktı? Aktararak doğrusunu yapmıştır.
Faruk Bildirici/Hürriyet Okur Temsilcisi: Haberdir, yazılmalıdır
Gazeteci-politikacı ilişkisinde temel sorun, temas mesafe kuralının uygulanmasıdır. Bu kural uygulanır, gazeteci ile politikacı arasındaki mesafe korunursa zaten bu tür tartışmalara neden olacak zemin yaratılmamış olur. Hiç kuşkusuz, politikacı ile arasında mesafe korunmuşsa, politikacının gazeteciye söylediği her söz, her bilgi haberdir. Gazetecinin ayrıca sormasına da gerek yoktur. Politikacı yazılmamasını isteyebilir, kayıt dışı olduğunu ya da kendisi kaynak gösterilmeden kullanılmasını isteyebilir. Politikacı kendiliğinden böyle bir istekte bulunursa gazeteci buna uymak durumundadır. Çünkü gazeteci, politikacının yerine düşünmek, onu düzeltmek, uyarmak durumunda değildir. Gazeteci ne taraftar ne de danışmandır. Ama gazeteci ile politikacı arasında özel bir dostluk gelişmiş, temas mesafe kuralı aşılmışsa durum değişir; o zaman gazetecinin politikacıya o sözü ya da bilgiyi yayımlayıp yayımlayamayacağını sorması gerekir.
Muharrem İnce ile İsmail Küçükkaya arasında temas mesafe kuralı aşılmış mıdır? Öyle görünmüyor. İnce, “Arkadaşça mesaj attım” dese de Küçükkaya, “Neredesiniz? Ne diyeceksiniz?” diye sorduğunu vurguluyor. Öyle bir gecede bir gazetecinin sorması gereken sorular bunlar. Dolayısıyla İnce’nin “Adam kazandı” yanıtı vermesi -“Yazma” uyarısında
bulunmadığı için- haberdir; yazılabilir, yazılmalıdır.
Cüneyt Özdemir/Televizyoncu, gazeteci: Haber kaynağı gördüğüm kişilere dostum gibi davranmam
Burada tartışacak bir nokta yok. Tartışılması gereken Muharrem İnce ile İsmail Küçükkaya arasındaki gazeteci-siyasetçi ilişkisindeki mesafe. Mesela İsmail mesajında “Başkanım” diye hitap ediyor. İnce de normal şartlarda asla kameralar karşısında söylemeyeceği bir üslupla “Adam kazandı” yazıyor. Bu üsluptan benim çıkardığım, aralarında gerçekten samimi bir dostluk olduğu. Bunun bir sakıncası bence yok. İsmail “Bunu bu şekilde canlı yayında söylememde bir sakınca var mı?” diye sorsa gazetecilik etiğinin ötesinde, aralarındaki dostluk hukuku adına daha şık olabilirmiş. Daha önce dostlarımla sohbetlerimizde haber olabilecek çok daha bomba şeyler duydum ama hiçbirini yayımlamak aklımdan geçmedi. Dostlarımı haber kaynağı olarak görmeyi ayıp sayarım, haber kaynağı olarak gördüğüm kişilere de dostummuş gibi davranmamayı tercih ederim. Biraz da bu yüzden bu tartışmada İsmail’e haksızlık yapıldığını
düşünüyorum. Bu diyaloğa baktığınız zaman hattın diğer ucundaki siyasetçinin gazetecilerle ‘kanka’lığının boyutunu da tartışmaya açmamız gerekmiyor mu!