Gündem

Gazeteciler, Güney'i inandırıcı bulmadı

Gazeteciler, Güney'in ifadelerini değerlendirdi: Duyumla konuşuyor, bilgiler yadırgatıcı, psikolojik harp elemanı...

15 Ocak 2009 02:00
Ergenekon davasını takip eden gazeteciler Tuncay Güney’in 2001 yılında verdiği ifadenin yayınlanan kaydını değerlendirdi. 


Tuncay Güney'in ifadesi (1) - VİDEO
Tuncay Güney'in ifadesi (2) - VİDEO
Tuncay Güney'in ifadesi (3) - VİDEO
Tuncay Güney'in ifadesi (4) - VİDEO


Ergenekon Davası sanığı Yenerer’in avukatı Ergül: İfadeler ezberletilmiş

Fikri Sağlar: Bu adam uçuk!
 
Radikal Gazetesi Haber Koordinatörü Ertuğrul Mavioğlu, Güney’in daha çok duyumlar üzerine konuştuğunu, ifadesinin ezber değil ama bir senaryosu bulunduğunu söyledi. Güney ile daha önce yönetmeni olduğu 32. Gün programında konuşan gazeteci Rıdvan Akar da Tuncay Güney’in Türkiye’nin kriminal tarihine ilişkin tüm olaylarla ilgili bilgisi ve fikri olması durumunu yadırgadığını ifade etti. Cumhuriyet gazetesinden Mehmet Faraç’a göre Tuncay Güney, ‘bahsettiği tüm ilişkileri gözönüne alınırsa psikolojik harp elemanı.’
Ergenekon Davası sanığı Vedat Yenerer’in avukatı Vural Ergül ise Tuncay Güney’in görüntüleri yayınlanan ifadelerinin kayıttan önce kendisine ezberletildiğini, kaydedilen ifadelerden bazı bölümlerin çıkarıldığını ileri sürdü.

'İşkence görmüş gibi görünmüyor'


Radikal Gazetesi Haber Koordinatörü Ertuğrul Mavioğlu: Avukatlar bu kayıtlarla gerçek sorgunun aynı olup olmadığı konusunda haklı olarak kuşkular duyuyorlardı. Bu kuşkuları gidermek amacıyla böyle bir talepte bulunmuşlardı ve şimdi o talebin karşılığını almış durumdayız. Tabi o DVD’ler 1-2 saat önce avukatlara ulaştı ve şimdi televizyonlarda yayınlanıyor.

Burada esas ayrıntı şu; gerçekten bu DVD kayıtlarıyla, data kayıtları arasında bir fark varsa, işte ben bunu önemli bir gelişme olarak sayarım. Fakat şu ana kadar o kayıtlarla bunun arasında tespit edilebilmiş bir farklılık söz konusu değil. Bir ikincisi de şu ki, Tuncay Güney’in Kanada’da röportajlarında dile getirmiş olduğu ‘Çok işkence yaptılar bana, o dönemde vermiş olduğum ifadeleri kabul etmem’ şeklinde sözleri vardı. Çeşitli televizyon programlarına katıldığında söyledi. Görüntüleri itibariyle işkence görmüş bir adamdan ziyade rahat, bildiklerini ve hatta bilmediklerini de yorumlayarak anlatan bir kişi konumunda görünüyor. Fakat bu sorgu öncesinde ne yapıldığı konusunu hiçbirimiz, hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Kayıtlar, sorgunun çözülmüş halinde Ergenekon ek belgeleri arasında çıkmıştı ve ben neredeyse tamamına yakınını okudum. 
 
'Duyumlar üzerinden konuşuyor'
 
Savcı Öz’ün aslında bu ifadelerden fazlasıyla yararlandığı gibi bir izlenime kapıldım. Fakat Tuncay Güney’in anlattıklarını aslında çok iyi bilerek mi anlattığı konusunda ciddi kuşkularım var. O kadar çok olay hakkında o kadar değişik yorumlar yapıyor. Ve bu yorumların çoğunu da somut bir dayanak üzerinden değil de bir takım yerlerde duyduğu sözler üzerinde yapıyor ki; bunların hangisi ne kadar inandırıcıdır, doğru bilgi nedir sorusu hakikatten çok belirli değil.

'Sorguyu yapan polis de tutuklu'

Şu anda bu sorguyu yapan polis şefi Adil Serdar Saçan da şu anda Ergenekon tutuklularından biri. Tabii böyle de bir gariplik var. Onunla ilgili iddianame de çıkmış değil. Tuncay Güney hakikaten bilmediği konular üzerinde de inanılmaz yorumlar yapıyor. Ve bu yorumlarının da hayattaki karşılığı konusunu ben çok tutarlı bulmuyorum. Savcı da ‘Ben Tuncay Güney ne anlattıysa ondan yola çıkarak iddianameyi hazırladım’ demiyor. Ama bu ifadenin ve Tuncay Güney’de o dönem çıkmış olan bir takım belgelerin iddianamede esas alındığını olayların gelişimi itibariyle kestirebiliyoruz. Tabii daha sonraki süre içinde başka ifadeler ellerine geçti, başka telefon bağlantıları kayıtları alındı. Bu anlamda Tuncay Güney ne anlattıysa iddianame oldu demekte büyük bir haksızlık olur.

'Montaj fotoğraf üretip, satmış biri'

Deşifre edilmiş bu bilgiler, Ergenekon soruşturmasının temelinde önemli bir yerde duruyormuş gibi izlenim içindeyim. Ama Tuncay Güney’i sorgulandığı tarihlerde çok genç, gazetecilik merakı olduğunu tahmin ettiğimiz biri. Ama diğer yandan da bu merakını paraya tahvil etmek için elinde bulunan bir takım çalıntı fotoğrafları satan, bunun karşılığında para alan, arkasından montaj fotoğraflar üretip onları da satmaya kalkan bir kişi. Bu anlamıyla dolayısıyla çok güvenilir bir kimlik, her dediği, her konuştuğu doğru kabul edilmesi gereken bir kişiymiş izlenimi de yaratmıyor açıkçası.

'Ezber değil ama, kafasında bir senaryo var'
 
Söylediği şeylerin kurgulandığına inanmıyorum. Daha öncede bir çok televizyon programına katıldı ve onun benim görebildiğim kadarıyla kendince bir senaryosu var kafasında. Yani ezberleme bir senaryo değil de konuşmayı çok seven, onun dışında bir sürü konu hakkında ileri geri, hiç tutarlılığı olmasa bile sözü olan, çok yerle temas kurmuş, çok yere girip çıkmış biri. Veli Küçük’le defalarca görüştüğünü özellikle Kocaeli’de görev yaparken sık sık yanına uğradığını herkes biliyor.

'Mossad mı kurguladı sorusu vardı'
 
Onun dışında Güneydoğu’ya gittiğini sınırı geçtiğini Irak’a gittiğini biliyoruz ama diğer yandan da açıkçası Tuncay Güney’in başka bir gizli istihbarat teşkilatıyla veya bir takım gizli örgütlenmelerle ne tür ilişkilere sahip olduğunu da açıkçası hala kimse bilmiyor. Bu Hahamlık meselesinden yola çıkarak ‘Mossad mı kurguladı bu kişiyi’ diye düşünenler oldu: Veya ‘MİT’le yakın ilişkisi vardı veya Eymür’le bir takım bağları vardı’, ‘Veli Küçük yaptı’ gibi çok şüpheler ortaya atıldı ama hala tam olarakta bilinemiyor. Hala açığa çıkmamış olan pek çok ayrıntı var.

Susurluk’a dair ise herhangi bir gazeteci eğer gündemi sıkı takip etmişse bu tür benzer cümleleri kurar. Bu anlamda hakikatten Tuncay Güney’in anlatımlarında ben öyle bir orijinalite sezmedim. Kafasındaki hayata dair kurgunun da bayağı bir yanlış olduğu kanısı var bende. Diğer yandan da bir takım Ergenekon’a dair belgeler zaten ondan çıktı. Zaten soruşturma da o sürecin üzerinden yürütülmüş bir soruşturma.

'Bu bilgiler neden o zaman değerlendirilmedi?'
 
Fakat buradaki soru aslında biraz şöyle bir şey: 2001 yılında polisin elinde olan, muhtemelen savcılığa da intikal ettirilmiş olan bu belgeler, bilgiler niye zamanında değerlendirilmedi? Bu sorunun yanıtı hala ortada yok. Yani buna ilişkin kimse de doğru düzgün bir açıklamada bulunmuyor. Adil Saçan bir iki yerde verdiği demeçte, bir ihmalkarlıkların olmadığını ısrarla savundu. ‘Bizim soruşturma gücümüz yoktu’ dedi. ‘Bunun daha derinlemesine soruşturulması için gönderdik elimizdekileri’ dedi. Sonra Adil Saçan’ı suçladılar ‘Tuncay Güney’den almış olduğu belgelerin yarısını sakladı yarsını verdi’ şeklinde.

Bunların hakikatten izahı da bu devlet kademeleri içinde pek yapılabilmiş değil. Bu devletin polis teşkilatının o dönemde eline geçmiş olan bu bilgilerin üzerine neden gitmediği ciddi bir şekilde değerlendirmeye tabi tutmadığı, 7 sene geçtikten sonra bir operasyon başlattığı da ayrıca bir soru işareti olarak ortada duruyor. Sabancı suikastı eylemi gerçekleştirenlerin Dev Sol’cu olduğu çok iyi biliniyor. Bir tek Fehriye Erdal’ın Sabancı Center’a girişi sırasında orada çaycı olarak görev yapması için Hüseyin Kocadağ’ın referansını kullandığını söylüyor.

Fakat bunu doğru bilmiyor. Zaten o zaman da ortaya çıkmıştı ki Hüseyin Kocadağ’la ilişkisi bulunan başka bir güvenlik şirketinin sorumlusundan alınan bir referansla buraya girdiği söylenmişti. Yani hakikatten soruşturma süreçleri biraz karmaşıktır. Bunun emniyetten kapısından girdikten sonra nasıl bir muameleyle karşılaştığını bilemezsiniz. O yüzden ben Türk polisine de bu konularda güvenim olmadığı için Tuncay Güney’in ‘Ben işkence gördüm’ sözünü bir çırpıda çöpe atmanın pek doğru bir davranış olacağını düşünmüyorum. İşkence görmemiş de olabilir. Ama gördüm diyorsa ben bunu bir soru işareti olarak oraya koyarım.

'Bu kadar çok fikir yadırgatıcı'

32. Gün Programı Genel Yayın Yönetmeni Rıdvan Akar:  Tuncay Güney programımızdaki açıklamasında bu yayınlanan kayıtta verdiği bütün ifadeleri peşinin reddetti. Rededdetmesini de işkence altında olmasına dayandırdı. ‘Bir daha o işkenceyi yaşamamak için olabildiğince çok şey anlatarak savuşturmaya çalıştım. O kadar korkmuştum ki nasıl konuşmam konusunda beni yönlendiriyorlardı ve daha sonra ifade veriyordum.’ diyor.

Benim kişisel izlenimim ifadeyi kayda alan kameranın gizli kamera olabileceği. Tuncay Güney ona ne sorulursa, o konu hakkında bilgi ve fikir sahibi. Anlaşılan o ki kendisiyle daha önce bir görüşme yapılmış: Sorular da görüşmeye ilişkin soruluyor. Örneğin Kısmetim-1 konusu.
Güney’in Türkiye’nin kriminal tarihine ilişkin tüm olaylarla ilgili bilgisi ve fikri var. Doğrusu ben bunu yadırgatıcı buluyorum. 28-29 yaşında bu kadar bilgiye sahip olması, ben bunu bir yadırgatıcı buluyorum.”

'Psikolojik harp elemanı'

Cumhuriyet Gazetesi Yurt Haber Müdürü Mehmet Faraç: “Tuncay Güney TV programına bağlandığında ben de oradaydım. İlk soruyu ben sordum ve dedim ki; siz MİT ajanı mısınız? JİTEM’den misiniz? MOSSAD’a mı çalışıyorsunuz? İngiliz istihbaratından mısınız? Güldü ve tuhaf biçimde sessiz kaldı. Salondaki gazetecileri suçlamaya başladı. Bu olaya baştan beri siyasi bir operasyon olarak bakan biriyim. Ben bu kişinin de, hem gazetecilik geçmişi, hem çok genç yaşta devletin çok kritik noktasında olan insanlarla olan işbirliğine baktığımda, çok kullanılan bir psikolojik hat elemanı olduğuna dair iddiamı hala sürdürüyorum.

Bu kişinin o dönemde ilişki kurduğu çevreler, o çevrelerle ulaştığı kaynaklar, gittiği ülkeler, bağlantı kurduğu dış ülkelerdeki bazı örgüt liderleri, Kürt liderler, o bölgedeki karanlık çevreler, Türkiye içindeki bazı aşırı uçlar gözönüne alındığında; o dönemde 22-23 yaşındaki stajyer denilebilecek bir gazetecinin bu tür bağlantıları salt habercilik uğruna kuramayacağı konusundaki inancımı sürdürüyorum. O yüzden bu kişinin aynı zamanda Veli Küçük’le olan ilişkisi ya da diğer kaynaklarla olan ilişkisi, kimi tarikat çevreleriyle olan ilişkileri, gözönüne alındığında gerçekten psikolojik harp elemanı olduğu ortaya çıkıyor.

'İşkence gördüm demişti ama...'

32. Gün programında şunu söylemişti. Kendisini sorularla sıkıştırdık. Arkasından ‘Ben işkence gördüm, o ifadelerin hepsi yalan’ dedi. ‘O sırada bana Kennedy’de vurdun mu deseler; ben vurdum diyeceğim’ şeklinde böyle cümleler kurdu. Şimdi o gün bakıyoruz zorla söyletildiği iddia edilen konuşmalar, ifadeler, bugün söyleşi havasında geçiyor. Bunlardan yola çıkarak Türkiye inanılmaz bir kaosa sürüklendi. Çok stratejik konumdaki askerler, ordu komutanları, gazetecileri, siyasi parti liderleri, bugün ceza evinde yatıyor. Şimdi bu konumda bir insan, zorla konuşturulduğunu, işkence altında ifadeye zorlandığını belirten bir insanın aynı zamanda geçmişteki karanlık ilişkileri, kuryeliğe varan faaliyetleri göz önünde bulundurulduğunda, çok esrarengiz biçimde uzun süreli bir vize alarak Amerika’ya kaçınılması gözönüne alındığında; Ergenekon adı verilen operasyonun arkasındaki siyasi mücadele ve psikolojik harbin boyutları ortaya çıkıyor.

'Güney'i eğitenler yurtdışını kaçırdı'

Kim bu kişiyi eğittiyse, kim kurye olarak kullandıysa, kim psikolojik harp unsuru olarak kullandıysa, kim bu ifadeleri vermeye zorladıysa, bu kişiyi aynı zamanda yurtdışına kaçıran mekanizmadır. Bence Tuncay Güney’in ifadeleri göz önüne alındığında bu olayın gerçekten uluslararası boyutta bir komplo olduğu anlaşılıyor. Yani bu işin içinde sadece Türkiye içindeki siyasiler ya da Türkiye içindeki karanlık çevreler, tarikat cemaat çevreleri, suç örgütleri, ekonomik güç odakları, bunların yalnız olmadığı anlaşılıyor. Dışarıdan bu kişinin çok ciddi biçimde kullanıldığı, bu kişinin arkasındaki kişilerin de kullanıldığı ve ülkenin ciddi biçimde kaosa sürüklendiği anlaşılıyor.

'Sorgulanması gerekiyor'

Ben oradan bağlandığından itibaren hiç bir şeyine inanmıyorum. Bu kişinin ciddi şekilde Türkiye’ye getirilip sorgulanması gerekiyor. Yoksa bu kadar basit olmamalı işler. Dini kimliği, kişisel kimliği, kendi siyasal kimliği üzerinde çok büyük tartışmalar olan bir insan niye bugün bu olayın ortasında. Niye yargılanmıyor niye sorgulanmıyor?

'Hem kilit, hem çilingir, hem hırsız'

Bu kişi hem kilit nokta burada, hem çilingir hem de aynı zamanda hırsız. Bu olayı böyle yorumluyorum. Bu sadece Türkiye içindeki güç çevrelerinin işi değil bu kişinin dışarıya kaçırılmasını da göz önünde bulundurarak dışarıdan çok ciddi bir müdahale yapıldığını düşünüyorum. Cumhuriyet mitinglerinden bu yana Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde coğrafyalarından mitingler düzenlendi. Ülkelerin içinde Cumhuriyet’e bağlı çok güçlü bir unsur var. Bu unsuru oluşturan da halkın kendisi.

Bugün ülkeyi yöneten siyasal iktidarın anayasa mahkemesinde çok ciddi bir açıdan damgalandığını unutmayalım. Laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı bir parti var Türkiye’de. Dikkat edin Tuncay Güney adlı bir psikolojik harp elemanının hedef göstermesi, kullanması, yönlendirmesiyle gözaltına alınan insanların tamamına yakını ülkeyi şu anda yöneten siyasal mekanizmaya çok ciddi muhalefet ediyor. Amerika’ya muhalefet ediyor. Avrupa Birliği’ne muhalefet ediyor ve Türkiye’de bugün bu soruşturmanın arkasındaki tarikat ve cemaatlere çok ciddi şekilde muhalefet ediyor.