Sadece Almanya'da değil, Avrupa'nın herhangi bir noktasında, katılımcı yapısı bu denli "antipatik" olan bir toplantı (dünyanın en büyük ekonomilerine sahip ülkelerin liderlerini bir araya getiren G20 Zirvesi) yapmak için bir şehir seçin diye sorulsa, belki de akla gelecek son kent, Hamburg olurdu.
Özellikle de şehrin aktivist kimliğinin sembollerinden Rote Flora Kültür Merkezi'ne birkaç yüz metre mesafede…
Geçen yıllarda boşaltılmaya çalışılan ve büyük gösterilerle savuşturulan Rote Flora "işgal-kültür alanı" mücadelesi, bölgenin geçmişiyle bugünü arasındaki sürekliliği gösteren temsili bir hareket.
Yani G20, Almanya'da ve hatta Avrupa'da, muhtemelen en "yanlış" yerde toplandı.
Avrupa işçi sınıfı ve sosyal hareket tarihi ortada. Bir kere liman kentlerinden uzak duracaksınız. Daha da önemlisi, liman kentleri arasında bu kadar çok "korsan"ı (St. Pauli FC taraftarlarının da sembolü olan Totenkopf - kuru kafalı korsan bayrağı) barındıran tek şehir Hamburg.
Hamburg'tan ziyade, Hamburg soluna, dolayısıyla eylemlere, eylemlerin fiziki ve sosyolojik karakterine ev sahipliği yapan kentin dışlanmış çocuğu "St. Pauli bölgesinin" hikayesine bakarak ilerleyelim.
St. Pauli daha 17. yüzyılda, kentte yaşamı pahalı bulan küçük esnaf, seyyar satıcı ve gündelik işçilere ev sahipliği yapmaya başlıyor. Peşi sıra 19. yüzyılda endüstri devrimi sonrası değişen ticaret ve üretim faslında, işçi sınıfı bu muhiti mesken belliyor. Özellikle bölge Elbe Nehri'ne yakınlığı nedeniyle birçok yerden liman işçisini kendine çekiyor.
Bu kadar liman işçisi bir arada olunca, bölgedeki genelevlerin sayısı da ciddi bir biçimde artıyor. 19. yüzyıl sonlarına gelindiğinde, Reeperbahn Caddesi, Avrupa'nın fuhuş merkezlerinden biri olarak görülüyor.
Sonrası ise tanıdık: Avrupa'da "dolanan hayalet" Hamburg'ta ortaya çıkıyor. 1. Dünya Savaşı sonrasının yarattığı kriz ve açlık büyük ayaklanmaların yaşanmasına neden olurken, 1918 Alman devrimlerinin kıvılcımını yakan olayların önemli bir kısmı da burada vuku buluyor.
6 Ekim 1918'de 40 binden fazla işçi, asker ve denizci, St. Pauli'nin Heiligengeistfeld bölgesinde Cumhuriyet ilan etmek için toplanıyor. Tabii ki sosyalist Cumhuriyet'ten bahsediyoruz. Sonrası ise malum, yenilen devrimler ve Nazi devletine ilerleyiş...
Hamburg, 2. Dünya Savaşı sırasında da Temmuz 1943'te Gomorrah Operasyonu adı altında müttefiklerce 6 gün süreyle bombalanıyor. 42 bin kişi ölüyor, 37 bin kişi yaralanıyor, 900 binden fazla kişi evsiz kalıyor.
Kent savaş sonrası, 1950 ve 60'lı yılların ekonomik büyümesinden faydalanan merkez olurken, St. Pauli bölgesi de bu tarihlerde, ciddi bir kültürel canlanmaya ve rock ve müzik gruplarına/mekanlarına ev sahipliği yapıyor.
1980'lerin siyaseten karanlık dönemi, Hamburg'u ve özellikle St. Pauli'yi de vuruyor.
Liman ticaretindeki otomasyon, artan AIDS vakalarının sonucu; büyüyen işsizlik ve seks ticaretinin düşüşü sonucu bölge boşalmaya başlıyor. Ama boşalırken de bugün sonuçlarını gördüğümüz başka olaylara/imkanlara yer açıyor.
Ekonomik düşüş nedeniyle iş bulamayan, işi olmadığı için evi de olamayan birçok genç, buradaki boş, atıl, kötü ve metruk belediye ve özel binalara taşınıyor, daha doğrusu squad (yani işgal) ediyor.
İşgal evi hareketinin sınıfsal/sosyal tabanı ise sonraki politik kimliğin yapısını belirliyor: punk, anarşist, otonom ve çeşitli sol politik görüşe sahip bir genç nüfüs. Özellikle Hafenstrasse bölgesi bu harekete ev sahipliği yapıyor.
Sonrasında, işgal edilen bu evlerde sadece yaşamakla kalınmıyor ve herkese açık yemekler, otonom atölye, tartışma, etkinlik ve gösteriler düzenleniyor. Ve artık şüpheyle karşılanan bu yeni genç sakinler artık mahallenin geri kalanı (yoksul ve yoksun işçi sınıfı ve göçmenler) ile de temasa geçmiş oluyor.
Öte yandan kiralar da düştüğü için sanatçılar ve öğrenciler de bölgeye akın edince, ciddi bir alternatif/ politik gençlik kültürünün temelleri oluşmaya başlıyor.
Ama hareket en "seksi" pozunu, o zamana kadar "solla ilgisi olmayan" Hamburg'un küçük kulübü St. Pauli'nin maçlarına gitmeye başlayarak veriyor. Dertleri de beraberce bir şey yapabilmek ve ortak bir kimlik altında eğlenmek, mahallenin yerel temsilcilerini desteklemek ve dayanışmak.
Haliyle, mahalle dönemi itibariyle Almanya'da yükselişe geçen Neo-Nazi hareketinin var olamadığı, göçmenlerle muhabbetin en yoğun olduğu bir muhite dönüşüyor.
Bölgede oluşan otonom/alt kültürü bugüne getiren ve önemli kılan diğer karakteri ise, son yıllarda yoksullar, göçmenler ve her türlü mahrum ahaliyle temas edip, dayanışma geliştirmeleri.
Bölgeyi bu kadar popüler kılan St. Pauli futbol kulübünün taraftarlarının, bugün gerçekleşen G20 protestolarında da büyük bir görünürlüğü var.
Futbol taraftarı diye geçilmesin, zira Gezi ve Tahrir protestolarından biliyoruz, politik taraftar dilinin sokak gösterilerine kattığı geniş ve etkili bir repertuvar var.
Haliyle, bugün G20'de gördüğümüz yaratıcılık ve direngenliğe, St. Pauli taraftarının ve stadını eylemcilere açan St. Pauli kulübünün katkısı sarihtir.
Zira Hamburg son derece sistematik bir otonom kültürünün yıllardır kök saldığı bir şehirdir. Yani G20 Zirvesi'ne ev sahipliği yapacak kentin seçimiyle ilgili olarak ortada yanlış bir matematik olduğu da aşikar.