Fransa’da Nisan 2017’de yapılacak cumhurbaşkanı seçimi için merkez sağ partiler içinde düzenlenen ön seçimi eski başbakanlardan François Fillon kazandı. Siyasal ve sosyal planda muhafazakar, ekonomik planda ise anglo-sakson modeli liberalizmi savunan Fillon, Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyelik perspektifine karşı çıkıyor.
François Fillon için “AB hayranı” tanımlaması yapmak çok zor. Daha 1990’lı yılların başlarında Fransız sağının AB’ye şüpheyle bakan muhafazakar akımının önde gelenlerinden eski Meclis başkanı Philippe Séguin ile birlikte Maastricht Antlaşması’na karşı kampanyada yer almıştı. Fillon ilk ve orta öğrenimini, 1954 yılında doğduğu, Fransa’nın kuzey batısındaki Sarthe ilinde tamamladı. Katolik cizvit oklulunda öğrenim gördü. Tembel ve yaramaz bir öğrenci olarak fişlendi. Liseyi zar zor bitirebildi. Gazeteci olmak istiyordu, hatta bir süre AFP’de stajyer gazetecilik yaptı.
Gelenekçi Katolik kimliği siyasi yaşamını da etkiledi. Annesi üniversitede tarih hocası, babası ise noterdi. Her ikisi de Charles de Gaulle hayranı sağcı militandı. O da 1976 yılında Paris Üniversitesi’nde hukuk öğrenimini bitirdikten sonra parlamenter asistanı olarak siyasete atıldı. 1981 yılında 27 yaşında milletvekili seçildi. De Gaulle geleneği olan sosyal muhafazakarlık ekolüne dahil oldu. Siyasi kariyeri giderek yükseldi ve 2007-2012 yılları arasında Nicolas Sarkozy’nin cumhurbaşkanlığı döneminde başbakanlık yaptı.
Ankara’nın üyeliğine hep karşı oldu
Fillon ideolojik ve felsefi görüşleri nedeniyle Türkiye’nin AB üyelik perspektifine hep karşı oldu. 25 Ocak 2008 tarihinde Başbakan olarak Lüksemburg’ta yaptığı bir açıklamada, bu tutumunu net olarak ortaya koydu. Fransa’nın “üyelik yerine sıkı işbirliği istediğini” söyledi. Bu yanıt o dönem Türkiye’de Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın aynı hafta Madrit’te yaptığı “Türkiye’nin AB üyeliğini Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile baş başa görüşmek istiyorum” açıklamasına bir yanıttı. Fillon, “Bizim tutumumuzda değişiklik yok. Türkiye’nin üyeliği bugün ne mümkündür ne de arzu edilmektedir. Türkiye ile çok sıkı işbirliği istiyoruz. Fransızların ezici çoğunluğunun da bu üyeliğe onay vereceğini düşünmüyoruz” diyordu.
Bu ifadelerden birkaç hafta önce Aralık 2007’de Paris’te ağırladığı Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e de aynı şeyleri söylemiş, Sarkozy ve kendisinin Ankara’nın üyelik sürecine karşı olduğunu ifade etmişti.
Fillon, 19 Mayıs 2009 yılında Avrupa Parlamentosu seçimleri kampanyası sırasında rakibi Sosyalist Parti’yi “Türkiye’nin AB üyeliği konusunda net tutum sergilememekle” suçladı. Amaç, üyelik kriterlerini yerine getirmesi halinde ilke olarak Ankara’nın üyeliğine evet diyen Sosyalist Parti’yi Fransız halkının gözünde “Türkleri AB içinde isteyen parti” olarak göstermekti.
Fillon, Fransız ve Türk iş dünyalarının ana örgütlenmeleri olan MEDEF ve TÜSİAD tarafından 9 Ekim 2009 tarihinde iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler hakkında Paris’te ortaklaşa düzenlenen toplantıya Abdullah Gül ile birlikte katıldı. AB üyeliği meselesine değinmemeye özen gösterdi. Buna karşılık Türk şirketlerini Fransa’ya yatırım yapmaya çağırdı. Abdullah Gül’e “Son yıllarda Türkiye’nin Afrika’ya olan ilgisini gözlemliyoruz. Bizi orada güçlüyüz, sizin oralara girmenize yardımcı olalım, siz ise Orta Asya’da kuvvetlisiniz, siz de bizim oralara girmemizi sağlayın” önerisinde bulundu.
Fillon, 2012 yılında başbakanlık görevi sona erdikten sonra yaklaşık üç yıl geri planda kaldı. Avrupa’da siyasetin giderek muhafazakarlaşması, AB’nin saygınlığının azalması, Paris’te 2015 yılında meydana gelen terör saldırılarının yarattığı toplumsal psikoloji temelinde, kendisini destekleyen siyasiler ve iş çevreleriyle ortak bir program hazırladı.
Son yıllarda giderek aşırı sağa kayan katolik ve muhafazakar seçmeni yeniden kazanma hedefiyle programında Fransa’nın Katolik kimliği, “Fransız olma gururu” gibi kavramlara yer verdi. Bu amaçla “İslami Totalitarizmi Yenmek” adlı bir kitap dahi yazdı. Rusya ile yakın işbirliği istiyor. Moskova ve Ankara ile “sıkı ticari ve ekonomik ilişki kurulmasını” savunuyor.
Seçim malzemesi Türkiye
Türkiye’nin AB üyelik süreci Fransa’da 1990’lı yılların ikinci yarısından bu yana her seçimde sağ partiler tarafından kullanıldı. Klasik sağ partiler aşırı sağcı Ulusal Cephe (FN) partisinin Türkiye’yi seçim malzemesi olarak kullanmasından oldum olası ürktüler, ürktükleri için de çoğu zaman Ankara’nın üyelik perspektifine karşı durdular.
Liderliğini Marine Le Pen’in yaptığı FN yıllardır Türkiye'nin AB üyelik sürecinin tamamen sona erdirilmesini talep etmekte. Avrupa Parlamentosu'nda (AP) 20 üyeye sahip FN, her hafta sistematik olarak Türkiye hakkında soru önergeleri sunuyor, kabul edilmeyeceğini bilse de karar teklifleri hazırlıyor. Avrupa Birliği Konseyi ve Avrupa Konseyi’ni tahrik etmeye çalışıyor.
FN’nin Türkiye karşıtı tavrının gerçek nedeni ise AB karşıtlığı. Parti AB’nin başta genişleme süreci olmak üzere her türlü politikasına karşı. AP içinde FN’nin başını çektiği “Avrupa Uluslar ve Özgürlükler Grubu” (ENF), Türkiye ile üyelik müzakerelerinin geçici olarak dondurulması hakkında geçen hafta hazırladığı karar teklifinde Türkiye’yle üyelik müzakerelerinin tamamen sona erdirilmesi ve Ankara’ya bu kapsamda yapılan mali yardımların kesilmesini istedi. Fakat partinin AB karşıtı ideolojisi temelinde tüm AB devletlerine “Ankara ile kendi ilişkilerini kendileri belirleme” çağrısında da bulunuldu.
FN lideri Marine Le Pen, Fransa’da gerçek anlamda Ocak ayında başlayacak cumhurbaşkanı seçim kampanyasında Türkiye, İslam ve Fransız toplumundaki Müslümanları bolca kullanacak. Karşısında da aynı konuları benzer tezlerle kullanmaya hazırlanan François Fillon olacak. Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turuna kalma şansları en yüksek görünen bu iki adayın Türkiye ve Müslümanlar hakkında söyleyecekleri Türkiye-Avrupa ilişkilerinin geleceği açısından da önem taşıyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Kayhan Karaca / Strasbourg