Fransa'da devlet, Hint Okyanusu'nda, Madagaskar açıklarındaki La Reunion adasında 1960 ve 1970’li yıllarda neden olduğu “tehcir” dramıyla yüzleşiyor. Devletin o dönem adadaki yüksek doğum oranlarını “dengelemek” ve –resmi versiyona göre- Fransa’nın nüfus kaybetmekte olan kırsal bölgelerine taze kan götürmek amacıyla 1963-1982 yılları arasında bin 640 çocuğu zorla ailelerinden veya yetimhanelerden alarak Fransa’ya getirmesi 50 yıl sonra ilk defa “hata” olarak kabullenildi.
İktidardaki Sosyalist Parti ile bu partiye destek veren komünist ve çevreci milletvekillerin girişimiyle hazırlanan bir karar tasarısı Fransız Ulusal Meclisi'nde oy çoğunluğuyla kabul edildi. Oylamaya katılan 139 parlamenterden 125’i tasarı lehinde, 14’ü ise aleyhinde oy kullandı. Oylama öncesinde Meclis Genel Kurulunda söz alan Denizaşırı Topraklar Bakanı Victorin Lurel, “Unutulmuş bir hata çifte hatadır, çifte acıdır. Belki o dönem yapılanda iyi niyet vardı ama acıyla sonuçlandı. Yaşanan acıyı anlamak gerekiyor” şeklinde konuştu.
Özür dilenmedi
Fransız bakan buna rağmen yaşananlar konusunda özür dilemedi, özür dileneceğine dair sinyal de vermedi. Oylama öncesi basına açıklama yapan ana muhalefetteki Halk Hareketi Birliği (UMP) partisi sözcüleri ise metinde kullanılmamasına rağmen, konuyla ilgili tartışmalarda “tehcir” sözcüğünün telaffuz edilmiş olmasını gerekçe gösterip oylamaya katılmayacakları sinyali vermişti.
Kabul edilen ancak Fransa açısından hukuksal yaptırımı olmayan kararda, devletin kendi koruması altındaki çocuklara yönelik muamelede “manevi sorumluluğunu” kabullenmesi gerektiği belirtilip, yaşanan dramla ilgili araştırmaların derinleştirilmesi ve yayılması ve zorla göç ettirilenlerin geçmişlerini yeniden inşa edebilmeleri için her türlü olanağın seferber edilmesi isteniyor.
Fransa'ya zoraki göç
1959-1962 yılları arasında Başbakanlık yapmış olan ve jakoben kimliğiyle tanınan Fransız siyasetçi Michel Debre, 1963 yılında La Reunion milletvekili seçilmiş ve seçilmesiyle birlikte 1946 yılında il statüsü verilen adadan Fransa'ya doğru “zoraki” göçün temellerini atan isim olmuştu. Bu çerçevede 1963-1982 yılları arasında, resmi rakamlara göre, 6 ay ile 18 yaşları arasında bin 641 çocuk, kimi zaman boş ve yalan vaatlerle kimi zaman da zorla ailelerinden alınıp Fransa'ya gönderildi. Cezayir’in 1962 yılındaki sancılı bağımsızlığına Fransız devletinin zirvesinde bilhassa tanıklık eden Debre, böylelikle adada çığ gibi büyüyen özerklik ve bağımsızlık taleplerinin önünü kesmek de istiyordu.
Mazeret bulunmuştu: La Reunion adasında her aileye ortalama 7 çocuk düşmekteydi. Bu şekilde “kalkınma” ve “modernleşme” mümkün değildi. Fransa’da ise köyler ve kasabalar hızlı kentleşme nedeniyle boşalmaktaydı. La Reunion’daki çocuklar Fransa’nın boşalan köylerinde yaşlı çiftçilerin yanına yerleştirilecek, geleceğin doktorları, mühendisleri olacaktı. İlk etapta başkent Paris’e getirilen çocuklar, o tarihlerde Fransa’da kırsal kesimden kentlere doğru iç göç nedeniyle boşalan orta ve güneybatı illerindeki 60 yerleşim merkezine dağıtıldı.
Doktorluk yerine işsizlik
Ancak plan işlemedi. Fransız devletinin 1968 yılında “insanlık dayanışmasının büyük deneyimi” olarak pazarlamaya çalıştığı zoraki göç fiyaskoyla sonuçlanacaktı. Çocuklar doktor veya mühendis olmak bir yana, çoğu zaman işsizler ordusuna eklendiler, en şanslıları ise çiftçi ya da işçi olabildi. Bazıları aylar boyu yeni evlerinden dışarı çıkamadı. Kimileri çiftliklerde bedava işgücü işlevi gördü. Köklerinden koparılırken yakınlarına “tatillerde gelecekler” vaadinde bulunulmuştu, çoğu ancak 20-25 yıl sonra, kimliklerini keşfedebildiklerinde adaya dönebildi. Topluma uyum sağlayamayan çoğunluk alkolik oldu. Sonradan çoğunun depresyona girdiği, hatta intihar ettiği ortaya çıktı.
Konu 1970’li yıllardan itibaren yavaş yavaş konuşulmaya, “tehcir” olarak nitelenmeye başlandı. Ancak toplumsal tartışmaya dönüşemedi, belki de dönüşmesine izin verilmedi. Bu zoraki göçün kurbanlarından olan ve 7 yaşında adadan ayrılmak zorunda kalan Jean-Jacques Martial 2002 yılında “zorla çocuk alıkoymak, kaçırmak ve tehcir” suçlamalarıyla Fransız mahkemeleri önünde Fransız devletinden davacı oldu. Fakat bu ve sonrasında yapılan benzeri tüm dava başvuruları “zamanaşımı” nedeniyle geri çevrildi. Davacıların AİHM’e başvuruları da sonuç vermedi. Buna rağmen Jean-Jacques Martial’in başvurusu konunun gerçek anlamda tartışmaya açılmasını sağladı. Adalet Bakanlığı tarafından 2002 yılında konu hakkında özel bir rapor sipariş edildi. Rapor her ne kadar devlet adına her türlü sorumluluğu reddetse de tartışmayı dönüşü olmayan bir noktaya taşıdı.
O tarihten bu yana kimse yaşanan dramı görmezden gelmedi. Bugün Fransa devleti La Reunion adasının zoraki göçe zorlanan çocuklarından hâlâ resmen özür dilemiş değil, ancak en azından hatasını kabullenmiş bulunuyor.