Gündem

Financial Times: OHAL'den etkilenenler anlatıyor

İngiliz Financial Times gazetesi, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kamu görevlerinden ihraç edilenler ve tutuklanan ya da kaybolanların yakınlarıyla konuştu.

05 Mayıs 2017 20:21

İngiliz Financial Times gazetesi, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kamu görevlerinden ihraç edilen, tutuklanan ya da kaybolanların yakınlarıyla konuştu.

Mehul Srivastava imzalı haberde, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra olağanüstü halin geçici olarak ilan edildiği, ancak son olarak bu yılın Temmuz ortasına kadar uzatıldığı, böylece ülkenin en az bir yıl OHAL altında yönetilmiş olacağı kaydediliyor.

Haberde, "OHAL Türkiye'nin hapishanelerini doldurdu, mahkemelerini taşırdı, aileleri birbirinden ayırdı ve Erdoğan'ın bütün güçlerin onda toplandığı, neredeyse sorgulanamaz bir başkanlığa erişmesine yardımcı oldu" ifadesi yer alıyor.

Haberde olağanüstü halin ilanından sonra "Cumhurbaşkanı'nın ilk hedefi Fethullah Gülen'in İslamcı müritleri olduğu ancak daha sonra hedef alanının genişlediği" belirtiliyor:

"Rejimi sinirlendiren herkesi süpürdü. Türkiye'yi modern çağa uygun bir McCarthycilik (yeterli delil olmadan hükümeti devirme ve vatana ihanet gibi suçlamalarda bulunma uygulaması) sardı. 40 binden fazla kişi tutuklandı, en az 150 bin kişi işten atıldı ve kara listeye alındı. Hiç kimse mahkumiyet giymedi, binlerce kişi hapse atıldı, on binlerce kişi mahkemeye çıkarılmayı bekliyor."

Haberde, "Erdoğan'ın temizliğinin bazı kurbanları" olarak tanımlanan, kamu görevlerinden ihraç edilen, tutuklanan ya da kaybolanların yakınlarıyla konuşuluyor.

OHAL intiharları: 9 ayda en az 37 kişi kendini öldürdüDiyarbakır'da 17 kişi gözaltındaİki yeni KHK: 3974 kişi kamudan ihraç edildi9.103 polis görevden uzaklaştırıldıKHK ile işten atılanlar: Yaşadıklarımız sosyal idam

Haberde, "Betül Celep resmi gazetede adını okuduğunda, bildiği anlamdaki hayatı son buldu" ifadesi yer alıyor.

Valiliğin bir yardım kuruluşunda çalışan 36 yaşındaki Celep'in, bazı iş arkadaşlarının daha önce işten çıkarılması nedeniyle gergin bir şekilde resmi gazeteyi kontrol ettiği belirtiliyor.

Yalnız yaşayan Betül Celep'in ismini okuduğunda aklına ilk gelen bakımını üstlendiği 50 kedi olmuş.

Haberde işten çıkarma için bir sebep gösterilmediği ve temyiz şansı bulunmadığı yazıyor.

Celep, "Hiçbir zaman elime bir belge, bir açıklama geçmedi" diyor.

"Solcuydum, sendika temsilcisiydim, feministtim. Size bir neden göstermediklerinde, nedeni tahmin etmek zorunda kalıyorsunuz. İnşa ettikleri yeni Türkiye'de benim gibi birini istemediler" diyor.

Şimdiki hayatı OHAL'den önceki hayatından oldukça farklı.

"Eğer kararname ile kovulmuşsanız, cüzamlı gibisiniz" diyor. "Kimse sizinle konuşmak istemiyor, kimse size dokunmak istemiyor, kimse davanızı üstlenmek istemiyor, kimse size yaklaşmak istemiyor. Bu toplumda bizim gibi insanlar için yer yok."

Celep işten çıkarıldığından beri İstanbul'un Kadıköy semtinde her gün OHAL'den etkilenenlere dikkat çekmek için birkaç kişiyle birlikte eylem düzenliyor.

İstanbul Üniversitesi'nde cinsiyet çalışmaları üzerine yüksek lisans yapmak için biriktirdiği parayı harcayarak yaşıyor, ancak bunun çok uzun sürmeyeceğini belirtiyor. Celep eylemlerde yer aldıktan sonra polisin eve gelmesi üzerine kendi işini de kaybetmekten endişelenen ev arkadaşı evden taşınmış.

"Etrafınızdaki bütün ilişkiler değişiyor. Bir zamanlar arkadaşınız olanlar sizi aramamaya başlıyor ve onun yerine yeni arkadaşlar ediniyorsunuz, yeni ilişkiler kuruyorsunuz."

"Şimdi polis yetkilileri beni tanıyor. Kahve içerken ya da sokakta beni gördüklerinde selam veriyorlar."

Celep gözaltına alınma korkusunun hep aklının bir köşesinde olduğunu söylüyor. Haksız ve keyfi olduğunu düşündüğü isten çıkarmalara karşı bir hareket başlatmak istiyor.

"Çok fazlayız. Gücümüzü kullanabilirsek, zulmü bitirebiliriz" diyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait şehir hatlarında çalışan Sezgin Yurdakul, bir gün kızının gittiği okula ve Bank Asya'daki hesabına ait belgelerin işverenleri tarafından önüne serildiği bir toplantıyla işten çıkarılmış.

40 yaşındaki Sezgin Yurdakul, kızının okuduğu okulun Milli Eğitim Bakanlığı onaylı bir okul olduğunu ve okul ücretini ödeyebilmek için işverenlerinden yardım aldığını, bu yardımın da Bank Asya'ya yatırıldığını söylüyor.

"Ben kızımı bu okula göndererek terörizme katkı sunduysam, bana yardım eden yetkililerin (kabahati) nedir?" diye soruyor.

Yurdakul, Bank Asya'yı faiz almayarak İslami bankacılık ilkelerine göre çalıştığı için seçtiğini aktarıyor.

Yurdakul işsizlik maaşı almıyor ve şimdiye kadar 20 işe başvurmuş.

"Hikayenizi anlattığınızda, kimse size iş vermiyor" diyor.

Evini satarak, ülkenin kuzeyindeki memleketine yerleşmeyi düşünüyor.

Yurdakul haberde bu sürecin kendisinden çok eşi ve kızı için zor olduğunu anlatıyor. Eşi psikoloğa görünmüş, anti-depresan ve uyku hapları kullanmış. Yeni doğan bebeklerini emzirirken sütten kesilmiş. 13 yaşındaki kızı da yeni okuluna alışmakta zorluk çekiyor.

"Hayatımız tepe taklak oldu. (Büyük) kızım okul değiştirmek zorunda kaldı ve yeni okulunda kendini yalnız hissediyor. 'Babası Fetöcü' diyorlar. Hiç arkadaşı yok."

Yurdakul öfkeli. Habere göre, hükümetin Bank Asya'yı daha fazla kişiyi tuzağa düşürmek için açık tuttuğunu ve eski işyerinin muhaliflere ilişkin kotayı doldurmak zorunda olduğu için işten çıkarıldığını düşünüyor.

"Siyasi bağları olan bazı kişiler tanıyorum ve onlar yırttı" diyor. "Siyasi bir bağımız ya da 'Gel ve beni kurtar' diyecek bir siyasetçi tanıdığımız yok. Biz zincirdeki en zayıf halkayız ve elendik."

Financial Times gazetesi, Selahattin Demirtaş'ın gazeteye Mart ayında yolladığı bir mektuba da yer veriyor.

"Erdoğan'ın referandumuna karşı tek gerçek tehdit oluşturabilecek kişi" olarak tanımladığı Selahattin Demirtaş'ın, 100 farklı suçtan ve toplam 400 yıla varan hapis cezasıyla yargılandığını yazıyor gazete.

"Bir zamanlar ateşli konuşmalarına binlerce kişiyi çektiği için Kürt Obama olarak bilinen adam, şimdi büyük ölçüde susturuldu" deniyor ve Edirne'deki hapishaneden kısa hikayeler yazdığı, resim yaptığı ve avukatlarına verdiği karalanmış notlarla dünyaya seslendiği kaydediliyor.

Mektubun bir ziyaretçisi tarafından ezberlendiği ve hemen ardından kağıda döküldüğü kaydediliyor. Mektup şöyle:

"Rejim onlara muhalefet eden herkesi siyasetin dışına itiyor, onları terrorist ilan ediyor ve onlara suçlu muamelesi yapıyor. Bunu ağırlıklı olarak kontrolüne aldığı yargı aracılığıyla yapıyor…

"Meslektaşlarımdan binlercesi ve ben suç işlediğimiz için hapiste değiliz. Bize karşı suç işlendiği için hapisteyiz…

"Bizi kilit altına aldılar, yanıt verme hakkımızı bizden aldılar…

"5 aydır hapselildik ve ilk duruşmamın tarihi hala belirsiz.

"Ama moralimiz yüksek ve demokrasiye ve barışa olan inancımız hiç olmadığı kadar güçlü."

Kadri Gürsel'in eşi Nazire Gürsel de gazetenin konuştuğu kişiler arasında.

Nazire Gürsel, Kadri Gürsel'in Silivri cezaevinde tek kişilik hücrede tutulduğunu anlatıyor ve bunu "çağdaş bir işkence yöntemi" olarak tanımlıyor.

Haberde, Kadri Gürsel'in yargılandığı iddianamede köşe yazılarında PKK'ya destek olmakla ve ByLock kullananlarla irtibatta olmakla suçlandığı kaydediliyor.

Gürsel'in iddiaları reddettiği ve gazeteci olduğu için yüzlerce insanın onunla iletişime geçtiği ve iddianamenin iletişimin doğası ve sıklığı konusuna açıklık getirmediği belirtiliyor.

"Arkadaşları ve ailesi davasını özellikle saçma buluyor, çünkü 30 yıllık kariyeri boyunca iki kere PKK tarafından kaçırıldı ve Gülenci sızmanın tehlikelerine karşı uyaran ilk gazetecilerden biriydi" deniyor.

"Adım adım Kadri'ye kötülükler yaptılar ve en sonunda onu hapishaneye götürdüler" diyor eşi. "Nazi kampı gibi."

Haftada bir yaptığı gibi eşini hapishanede ziyaret etmeye gittiğinde, serbest kaldıklarında çıkacakları tatilden bahsettikleri yazıyor haberde.

Ancak Nazire Gürsel'in şimdilik daha acil meseleleri var. Haberde çiftin 10 yaşındaki oğullarının, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı televizyonda gazetecileri "tecavüzcü ve çocuk tacizcisi" olarak tanımlarken duyduktan sonra sinir krizi geçirdiği ve hastaneye kaldırıldığı kaydediliyor.

Esra Er'in en küçük oğlu Halim'in darbeden bir gün önce doğum kusuruyla doğduğu ve acil tıbbi yardıma ihtiyaç duyduğu kaydediliyor.

"O günden bu güne eşi Samet Ocak ayında tutuklandı ve hükümetten yardım talepleri reddediliyor."

Esra Er'in ByLock kullanmakla suçlanan eşinin bu uygulamayı kullanmadığını söylediği haberde yer alıyor. Yetkililerin başka detay vermedği ve hala resmi olarak suçunun kendine iletilmesini beklediği kaydediliyor.

"Bize söyledikleri şu: 'Suçlu olmadığını kanıtlayın. Onu yakaladık. Masum olduğunu kanıtlayın.' Eğer herhangi bir kanıt sunsalardı eşimin masumiyetini kanıtlayabilirdik. Ama bunu yapamıyoruz."

Esra Er şimdi nefes alma zorluğu yaşadığı için tüpe bağlı olan oğlu Halim'e bakmaya çalışıyor. Ameliyatının parasını ödeyemiyor.

Haberde Esra Er'in sadece sosyal güvenlik ve sağlık sigortasından mahrum olmadığı, aynı zamanda tutuklanmasından iki ay sonra işsizlik maaşının da kesildiği, ayrıca yoksullara verilen sosyal yardım kartının da kendisine verilmediği belirtiliyor.

Sosyal güvenlik yetkilisinin şu sözlerini aktarıyor:

"Eğer eşin uyuşturucudan ya da adam öldürmekten cezaevinde olsaydı, sana yardım ederdik, ama eğer Gülenciyse, senin için yapabileceğim bir şey yok."

Haberde Esra Er'in ülkeden ayrılmaya çalıştığında eşinin pasaportuna yurt dışına çıkış yasağı konduğunu öğrendiği yazıyor.

Esra Er, "Burada yaşamama izin vermiyorlar, buradan ayrılmama izin vermiyorlar. Mahvoldum" diyor.

15 Temmuz darbe girişimi gecesi, 23 yaşındaki Yusuf Yamandağ'ın İstanbul dışındaki Hava Kuvvetleri eğitim kampında olduğunu anlatıyor babası.

Öğrencilere silah verilerek bir otobüse bindirildikleri ve polise bir saldırıyı kontrol altına almalarında yardımcı olmak için şehir merkezine gönderildikleri haberde yer alıyor.

Ancak öğrenciler şehre varamadan otobüsleri durduruluyor ve tutuklanıyorlar ve cumhurbaşkanına suikast ve cumhuriyeti yıkmaya teşebbüsle suçlanıyorlar.

Ailesi, Yusuf Yamandağ'ın darbe girişimine katılabileceğine inanmıyor.

Ardağan Yamandağ ,"Oğlumu devlete verdim, şerefli Hava Kuvvetleri Akademisi'ne ve onu bir vatan hainine dönüştürdüler" diyor.

Aile, eski dostlarının kendileriyle konuşmaya cesaret edemediğini ama benzer durumda olan yüzlerce aileyle "akrabadan da öte" olduklarını anlatıyor.

"Pek çoğu hiç paraları olmadığı için avukat tutamadılar. Tutabilenlerse öküzlerini, ineklerini, arazilerini sattı. Avukat tutabilmek için borç aldılar, evlerini ve arabalarını sattılar."

Financial Times'ın haberinde az sayıda insanın kaybolduğu iddialarına değiniliyor, bu vakaların çoğunlukla üzerlerinin örtülü kaldığı yazıyor.

"1 Kasım'da Ayşe'nin eşi, 37 yaşındaki Türk istihbarat yetkilisi Ankara'da oğlunu anaokulundan aldı ve Ayşe'nin babasına bıraktı. Son görüntüleri mahalledeki CCTV kameralarında görüldü. O zamandan beri onu görmedi ya da ondan haber almadı" deniyor haberde.

Ayşe, eşinin ismini ya da soyadlarını vermek, fotoğraf çektirmek istemiyor.

Darbe girişimini izleyen günlerde Ayşe'nin eşinin işinden uzaklaştırıldığı ve en sonunda atıldığı kaydediliyor.

Ayşe'ye takip edildiğinden endişe ettiğini ve muhbir olmaya zorlandığını, ancak hiçbir şey bilmediğini söylediği haberde belirtiliyor.

Haberde söz konusu istihbaratçının kariyer basamaklarını tırmanmak için Türkiye'nin pek çok şehrinde ve Atina'da çalıştığı, özel araştırmalar yürütmek için zaman zaman Ankara'ya döndüğü anlatılıyor.

"Bu işi alabilmek ve diplomat olabilmek için çok uğraştı. Uluslararası İlişkiler okudu. Gece gündüz çalışıyordu. Oğlumuzun çocukluğunu kaçırdı" diyor.

Telefonu çalıyor ve 5 yaşındaki oğulları arıyor. Ayşe oğlunu zaman zaman kendi kendine konuşurken yakalıyor, kiminle konuştuğunu sorduğunda babasıyla oynadığı yanıtını alıyor.

"Bütün değerlerim yıkıldı. Bütün umutlarımı kaybettim. Bazen oğlumla birlikte ölmeyi ve bütün bu kargaşadan kurtulmayı düşünüyorum" diyor.

Financial Times'ın haberinde yer verdiği isimlerden biri de yazar Aslı Erdoğan.

Haberde Aslı Erdoğan'ın onlarca maskeli polis tarafından otomatik silahlarla evi basıldığında, evde yalnız olduğu kaydediliyor.

Aslı Erdoğan sekiz gün geçirdiği hücre hapsini şu sözlerle anlatıyor:

"Hücre çok pisti ve yatakta idrar vardı. 48 saat boyunca bana su vermediler.

"Erkek ya da kız kardeşim yok, bu yüzden benim için tek kişilik hücrenin koğuştan daha iyi olacağını düşünmüştüm.

"İki üç gün içinde cümle kuramayacak hale geldiğinizi farkediyorsunuz ya da sizi dışarı çıkarsalar bile 10 dakika yürüdükten sonra hareketsizlikten nefes nefese kalıyorsunuz."

Aslı Erdoğan sekiz günde "belki de 15 yıl yaşlandığını" söylüyor.

Hapishaneden çıktığından beri yazı yazamadığını anlatıyor.

"Hatırlamaya çalıştığım zamanlarda korkuya kapılıyorum. Yazılması gereken çok fazla tecrübe var."