Gündem

Fikret İlkiz: Her şey ve herkes enkaza dönmeden, savaşların ve çatışmaların bitmesi gerekir

"Hiçbir toplum nefrete ve isyana layık değildir, devletler insanlarından nefret etmemelidir"

10 Eylül 2018 17:28

Fikret İlkiz

Savaşlar geleceğe bir ders midir?

Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sonunda ne oldu? Birkaç örnek vermeli. Belçika ve Kuzey Fransa Alman birliklerinden temizlendi. Romanya, Polonya, Ukrayna ve Baltık devletleri işgalden kurtuldu. Alman, Rus ve Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte Macaristan ve Bulgaristan küçüldü. İrlanda’nın büyük kısmını yitiren İngiltere ufaldı. Avusturya yerle bir oldu. Avusturya ve Macaristan birbirlerinden yollarını ayırdı. Yugoslavya ortaya çıktı ve Güney Slav devleti özelliğini taşıyan Hırvatlar, Slovenler ve Bosna Müslümanlarının birlikte yaşadığı bir devlet ortaya çıktı. Sonrasını ise herkes biliyor! Yeniden akıllanmayanların yarattığı Avrupa’nın göbeğinde kan, acı ve gözyaşı bırakan savaşlar ve çatışmalar…Fransa Alsace’yi geri aldı. Fransız ve Britanya’nın sömürge imparatorlukları genişletti. Fransa’nın payına Suriye ve Lübnan düştü, İngiltere’nin kazancı ise Irak ve Filistin oldu. Bu sonuçlar ve kazanım sonuçları çoğaltılabilir, çünkü Dünya yeniden kuruldu, önce insan ölümünün üstünde yeni devletler kuruldu… 

Ama savaşta kazananlar, kazançlarının değerini çok çok aşan bedeller ödediler. Savaşan taraflardan 9 milyondan fazla insan öldü. Dört yıl üç ay içinde her gün ortalama 6 bin 46 kişi öldürüldü. Savaşın toplam maliyeti Almanya için 7 milyar, Fransa için 4 ve Britanya için 3 milyar dolardı. 15 milyon asker içinde temelli sakat kalanların durumu daha kötüydü. Örneğin savaşan 13 milyon Alman Askerinden 2,7 milyonu aldıkları yaralar yüzünden devamlı sakat kaldı ve 800 bini malul aylığı aldı. “Bir zamanların cephe kahramanları şimdi sefaletten dilenme durumuna düşmüştü.” ( Nıall Ferguson. Hazin Savaş 1914-1918. YKY)

1914 yazı…

Tam Birinci Dünya savaşının başlamak üzere olduğu zamanlarda Fransa ve savaştan yana olanlarla savaş karşıtlarının tartışmaları zaman ne zaman olursa olsun savaş ve barış üzerine yapılan tartışmalarda değişmiyor.

“Jacques kardeşine bakmadan hemen yanıbaşındakine söylüyormuş gibi daha kuvvetli bir sesle “ Hekim olsun olmasın, silah altına çağrılan kimse bu çağrıya uymakla, milliyetçi siyaseti benimsemiş ve savaşı kabul etmiş demektir” dedi. “Bana göre sorun herkes için birdir; bu boğazlaşmada rol almak için bir hükümetin sizi buyruğuna boyun eğdirmek istemiş olması yeterli midir? Ben olduğum gibi olmamış olsaydım bile” diye sürdürdü Jouseslin’e doğru eğilerek “ itaatli, ülkesinin kurumlarını beğenen sade bir yurttaş olsaydım bile, devletin yüklemek istediği gibi bir zorunluluğun, inandığım manevi değerleri çiğnememe neden olabileceğini kabul etmem ben, Yönetmeliklerin vicdanlarına hükmetmeye yeltenen bir devlet, onların kendileriyle iş birliği etmelerini bekleyemez. Ve her şeyden önce bireylerin ahlaki değerlerine önem vermeyen bir toplum yalnızca nefret ve isyana layıktır!”

(…)

“Hepsi de gençti! Hepsi de gençliklerine yaşama güveniyorlardı, gelecekte ne olacağını bilmiyorlardı. Avrupa’daki devlet adamlarının onlara hazırladıkları felaketten habersizdiler…Bu felaket, kimilerinin küçücük bireysel tasarılarını bir vuruşta silip süpürecek, kimilerinin yaşamına son verecek, kimilerininkini perişan edecek ve herkesin özel yazgısını, yıkıntılar yaslarla dolduracak ve kim bilir daha kaç yıl dünyayı alt üst edecekti!” (Thibault’lar III. Roger Martin Du Gard. YKY. 2017 Çeviri Adnan Cemgil. Sayfa 10-325).

1937’de Thibault’ların yedinci kitabı 1914 Yazı ile Nobel Edebiyat Ödülü alan Martin du Gard’ın Birinci Dünya Savaşı başlamak üzereyken Fransız Burjuva ailesinin öyküsünü anlattığı bu nehir romanda geçen bu bölümler hiç eskimiyor…Savaş isteyenlerle barışı savunanlar arasında her savaştan önce tekrarlanan bu tür diyaloglar; her zaman dünyayı altüst etmeye hazır olanlarla olmayanların var olduğunu gösteriyor.  

Yazgıları savaşla değişen insanlar barış için bazen ve bazı topraklarda savaşmayı sürdürüyor ve dünyanın alt üst oluşu durmuyor, sürüyor…

Neler oldu ve hukuk nasıl değişti?

Silahlı çatışmalarda savaşanlarla savaşın tarafı olmayan sivillere yönelik insancıl hukuk ortaya çıktı. Savaşlarda veya çatışmalarda faillerin bireysel sorumluluklarını düzenleyen uluslararası ceza hukuku kendini gösterdi. Çünkü insan hakları hukuku her zaman uygulanabilen hukuktur. Toprak ve zaman ayırımı yoktur. İşkence, soykırım, kölelik, insanlığa aykırı suç çatışma halinde bile ve savaşlarda kabul edilemez suçlar arasında yeniden tarif buldu. Bu suçlar herhangi bir nedenle ve savaşta dahi meşrulaştırılamazcürümler olarak kabul edildi. Giderek 1949’da başlatılan Cenevre görüşmeleri sonunda kabul edilen Cenevre Sözleşmeleri ile uluslararası ya da iç savaş durumlarında sivillerle ilgili kabul edilen ilkeler savaş ve çatışmalarda kuralları belirledi.

Sonra İkinci Dünya Savaşı…Ardından Yugoslavya ve Ruanda…

Nürnberg, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi, Ruanda Uluslalararası Ceza Mahkemesi ve kararları ile yeniden ortaya çıkan başka bir hukukla şekillenen başka bir dünyada yaşamaya başladık. En son 1998 de imzaya açılan ve 2002 yılından itibaren Roma Statüsü ile yargı yetkisi verilen Uluslalararası Ceza Mahkemesine (UCM) çalışmaya başladı.

Bütün bunlar neden yaşandı? Yeniden savaşlar olmasın, çünkü savaşın kazananı yoktur. Barış olsun. Devletler tam bir silahsızlanmayı hedefleyen devlet olsun.

İnsanlar bireysel silahsızlanmayı yaşam biçimine dönüştürsün, sorumlu ve bilinçli yurttaşlar olarak zihinlerinden çatışmayı silsin atsın. Yaşam sürdürülebilir bir şanstır ve çok kısadır ama yaşamaya değer, öldürmeye değil.  

Suç ve Ceza romanında Dostoyevski, Raskolnikov’un korkunç veba salgını üzerine gördüğü rüyayı anlatmayı şöyle bitirir: “ Bazı yerlerde insan öbekleri bir araya geliyor, bir mutabakata varıyor ve ayrılmamaya ant içiyordu; ancak bu birlik sağlanır sağlanmaz, ilk başta önerilenden oldukça farklı bir şey ortaya çıkıyordu. İnsanlar karşılıklı suçlamalara girişiyor, kavgaya tutuşuyor ve hançerlerini çekip saplıyorlardı. Yangınlar çıktı; açlık başladı. Her şey ve herkes enkaza döndü”   

Hiçbir toplum nefrete ve isyana layık değildir. Devletler insanlarından nefret etmemelidir. Kimseleri isyana sürüklememelidir. Savaşlar önlenmeli, barış topraklara sinmelidir.

Her şey ve herkes enkaza dönmeden, savaşların ve çatışmaların bitmesi gerekir.

Bu yazı ilk kez bianet.org'da yayımlanmıştır