*Fikret İlkiz
10 Eylül 2016 tarihinde Ahmet Altan ve Mehmet Altan gözaltına alındı.
Gözaltı süresi uzatıldığından dolayı savcı ve yargıç karşısına çıkarılmamaları yüzünden kısıtlanmış olan kişi özgürlük ve güvenliği hakları Olağanüstü Hal (OHAL) Kanunu ve rejimine uygun mudur?
OHAL nedeniyle gözaltı süresi 30 gündür, o halde bu gözaltı işlemi hukuki midir?
Türkiye’nin taraf olduğu Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’sine (MSHS) göre, herkesin kişi özgürlüğü ve güvenlik hakkı vardır. Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz veya tutuklanamaz. Hiç kimse kanunun tayin ettiği sebeplere ve usule uygun olmaksızın özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.
Bir suç işlediği iddiasıyla yakalanan ve tutuklanan herkes, derhal bir yargıcın ya da yasalarla yargı erkini kullanmaya yetkili kılınmış bir başka resmi görevlinin önüne çıkarılacak ve uygun bir süre içinde yargılanma ya da salıverilme hakkına sahip olacaktır.
Yargılanmayı bekleyen kişilerin gözaltında tutulmaları genel kural olmayacaktır.
Yakalanma ya da tutuklanma yoluyla özgürlüğünden yoksun bırakılan herkesin, mahkemenin gecikmeksizin tutuklamanın yasallığı konusunda karar vermesini ve yakalamanın yasal olmaması halinde, salıverilmesini kararlaştırması için mahkemeye başvuru hakkı vardır (Sözleşme Madde 9).
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi'nin kişi özgürlüğü ve güvenliği ile ilgili yorumlarından birinde (1982) “uygun bir süre içinde yargılama ve salıverilme” ilkesiyle uyumluluk sağlanması için dava öncesi gözaltı sürelerinin mümkün olduğu kadar kısa tutulmasını ve istisnai olmasını tavsiye etmiştir.
MSHS Madde 4 hükmüne göre devletin sözleşme yükümlülüklerinin bir kısmını geçici bir süre için ve tek taraflı olarak askıya alması veya sözleşmeden doğan yükümlülüklerden ayrılan tedbirlere başvurması mümkündür. Askıya alma ve sözleşmedeki yükümlülüklerden ayrılan tedbirler almaya yönelik devlet uygulamaları istisnai ve geçicidir. Nitelikleri itibariyle temel amacı sözleşmeye “bütünüyle uymanın yeniden sağlandığı normal duruma dönüş” olmalıdır.
Sözleşme devletin yükümlülüklerinden ayrılmak suretiyle alacağı tedbirlerle derogasyonu (yasa ve kurallara getirilen istisna veya anlamında) mümkün olmayan hakları saymıştır (Madde 4).
Örneğin yaşama hakkını, işkence yasağını, herkesin sahip olduğu düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü, herkesin kanun önünde kişi olarak tanınma hakkını, ayrıca suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin derogasyonu mümkün değildir (Uyar, Leyla BM İnsan Hakları Yorumları. Bilgi Ünv. Yay. Eylül 2006. BM İnsan Hakları Komitesi 2001 Genel Yorum No 29. Sayfa 103.)
Derogasyonu mümkün olmayan haklar bakımından komitenin altını çizerek belirttiği çok daha önemli bir husus ise; “Taraf Devletler Sözleşme'nin 4. Maddesini insancıl hukuk veya uluslararası hukukun emredici bir kuralının ihlalinin gerekçesi olarak öne süremez.
Örneğin, rehin alma eylemleri, toplu cezalandırmalar, özgürlüklerden keyfi şekilde mahrum etme, adil yargılanma temel ilkelerinden sapma ve masumiyet karinesine riayet etmeme gibi ihlaller, 4. Madde çerçevesinde meşru kılınamaz” (age).
Ulusalüstü hukuki düzenlemeler şunu söylüyor; insan hakları hukuk yoluyla ihlal edilemez, aksine hukuk hak ihlallerini önler ve sorumluluk devletlerindir.
Devletin kendisi, bireyi özgürlük ve güvenlik hakkından mahrum bırakmamalıdır.
Ulusalüstü sözleşmelerde kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının birlikte kullanılmasının nedeni, güvenlik denilince kişi özgürlüğüne karşı yapılacak tüm keyfi müdahalelere karşı kişinin korunmasıdır, olağanüstü hal zamanında bile… Gücün kullandığı yetki hukuka uygun olsa bile; eğer kişinin özgürlüğünün sınırlandırılmasında “ölçü” aşılmışsa, orantısız kullanılmışsa, kişi haksız tutulmuşsa, kanuna aykırı gözaltına alınmışsa, hukuka aykırı nedenlerle soruşturmaya uğramışsa ve ceza hukuku kişinin temel hak ve özgürlükleri aleyhine “kötüye” kullanılmışsa Habeas Corpus vardır (Habeas Corpus ve Ölülerimiz, F. İlkiz. bianet).
Anglo Sakson hukukunda kişi hürriyetinin belki de en etkili koruyucusu, Latincede “kişinin huzura çıkmasına müsaade et” anlamına gelen “habeas corpus” emridir.
Habeas Corpus, hukuka aykırı olarak hürriyetinden mahrum bırakılmış bireyin bir an önce hürriyetine kavuşmasını sağlamayı amaçlayan, antik kökene sahip bir “ortak hukuk” emridir.
Habeas Corpus, bir mahkeme ya da yargıç tarafından çıkarılan ve gönderildiği kişi ya da kurumdan gözaltında tuttuğu kişiyi belirli bir amaçla mahkeme önünde hazır bulundurmasını isteyen yazılı ve yargısal emirdir. Yargı, habeas corpus gereği hukuksuzluğa dur diyor.
Habeas corpus, başkasını alıkoyan bir kişiye, alıkoyduğu kişiyi serbest bırakmasını veya mahkemeye bu alıkoyma için geçerli hukuki sebep göstermesini emretmek suretiyle, alıkoymanın hukukiliğini araştırmayı hedefleyen “ayrıcalıklı” bir mahkeme emridir.
Bir çeşit “yargısal emir” olan bu tür kararların özelliği birey özgürlüğünü çiğneyici işlemleri gidermektir ve yasallığını yargıç kararına bağlamaktır. Bizde hatırladığınız kaç tane habeas corpus var? Parmak hesabı yapın ve sayın, iki elin on parmağını geçmez!
Bireyi gayri meşru hapisten ve alıkoymalardan koruyan güçlü ve etkili bir çare olan habeas corpus emri, bir kişiyi hukuka aykırı olarak alıkoyduğu iddia olunan şahsa yöneltilir ve bu şahsın alıkoyduğu kişiyi alıkoyma gerekçeleriyle birlikte belirlenen saat ve yerde mahkemenin ya da hâkimin huzuruna çıkarmasını öngörür.
OHAL’e dayalı uygulama ile Ahmet ve Mehmet Altan için 10 Eylül 2016 tarihinde başlatılan gözaltı “beşer günlük uzatmalarla” sürdürülüyor. Sınırlandırmalar savunmaya uygulanıyor. Avukat görüşü sınırlı. Bayram nedeniyle yargı “uzun” tatildeydi, yasama zaten tatil.
Gözaltında bulunan Altan kardeşler savcıya, yargıç önüne çıkarılmadılar.
İnsan haklarının korunmasında izlenen aksine yöntemle, Altan kardeşlerin özgürlüğünün bu şekilde kısıtlanması nedeniyle uygulama; antik değere sahip Habeas Corpus’u çoktan aştı.
Yargıda antik “ortak hukuk emri” olan Habeas Corpus’u titizlikle uygulamak gerekirken aksine uygulamayla, gözaltına alınmanın “uzun süren” yargısal işleme dönüştürülmüş olması kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlalidir.